Zühli, Buhariyi tekfir mi etmiştir, yoksa onu bidatçi mi saymıştır?

Tarih: 25.08.2018 - 20:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- ​İmam Zühli ile İmam Buhari arasındaki halku'l-Kur'an tartışması nedeniyle İmam Buharinin tekfir edildiğini söylüyorlar.
- Eğer gerçekten tekfir etmişse, bu halde ikisinden biri kafir olmuş olmalı. Sitenizde Buharinin halku'l-Kuran konusundaki görüşünün doğru olduğunu bildirmişsiniz.
- O halde Zühli mi küfre düşmüş?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle şunu ifade edelim ki, kıble ehli hata etse bile asla kafir olmaz. Bir Müslüman diğer Müslüman kafir dese bile, bunu diyen kişi asla kafir olmaz, ancak bunun demenin günahı onu söyleyene gider.

Ayrıca, alimlerin birbirini eleştirmesi, onların ilmine ve makamlarına bir zarar vermez.

Ne yazık ki, zaman zaman, laf getirip götürenlerin eksik veya yanlış bilgi vermeleri nedeniyle, alimler arasında birbirlerine uygun olmayan ve hak etmedikleri ifadeler de olabiliyor.

Soruda geçen konu da bunlardan biridir.

Zühli ile Buhari Arasında Geçen Konu

İmam Müslim’in belirttiğine göre Buharî Nîşâbur’a gittiğinde halk kendisine çok itibar etmiş, onu iki üç günlük mesafede karşılamıştır.

Nîşâbur’un tanınmış muhaddisi Muhammed b. Yahyâ ez-Zühlî halka Buharî’yi karşılamasını tavsiye etmiş, ileri gelen alimlerle birlikte kendisi de bizzat karşılamaya gitmiş ve talebelerine, ona hiçbir kelam meselesini sormamalarını tenbih etmiştir. Buna gerekçe olarak da Buharî kendi görüşlerinin aksine bir fikir beyan edecek olursa aralarında ihtilâf çıkacağını, o takdirde Horasan’daki bütün Hâricî, Râfizî, Cehmî ve Mürciî grupların kendilerine düşman olacağını söylemiştir.

Yine Müslim’in belirttiğine göre Buharî’nin kaldığı ev ziyaretçilerle dolup taşmış, şehre gelişinin ikinci veya üçüncü günü bu ziyaretçilerden biri ona Kur'an’ın mahlûk olup olmadığını sormuş, onun da “Fiillerimiz mahlûktur; bir sözü ifade edişimiz de (Kur’an metnini okuyuşumuz) fiillerimizdendir.” demesi üzerine, orada bulunanlar arasında büyük bir ihtilaf çıkmıştır.

Buharî’nin Kur'an okumayı mahluk saydığını iddia edenlerle bu iddiaya katılmayanlar kavgaya tutuşmuş, bunun üzerine ziyaretçiler ev halkı tarafından dışarı çıkarılmıştır.

Bu konuda kendisine anlatılanları nakleden İbn Adî’ye göre ise Buharî’yi kıskanan bir muhaddis onun "Kur'an mahluktur" görüşünü benimsediğini iddia ederek, hadis talebelerini hocalarının kanaatini öğrenmeye teşvik etmiş, ancak Buharî bu konuda fikrini soran kişiye cevap vermek istememiş, fakat onun üç defa ısrarla sormasından sonra, “Kur’an Allah kelâmıdır, mahlûk değildir; ancak kulların fiilleri (Kur’an’ı okuyuşları) mahlûktur; bu konuda soru sormak ise bid‘attır.” diye cevap vermiş, bunun üzerine ortalık karışmıştır.

Sübkî’nin kanaatine göre muhaddis Zühlî, Kur'an metnini telaffuz etmenin mahluk olduğunu söyleyenlerin kendileriyle konuşulmaması gereken birer bid‘atçı, bizzat metnin mahlûk olduğunu söyleyenlerin ise kafir sayılacaklarını belirtirken Buharî’ye muhalefet etmeyi düşünmemiştir.

Eğer Zühlî Buharî’ye muhalefet etmiş ve mahluk olan dudaklardan çıkan sözün kadîm olduğunu ileri sürmüşse büyük bir günah işlemiştir. Zira gerek Zühlî ve Ahmed b. Hanbel, gerekse diğer büyük imamlar bu kabil münakaşalara dalmanın doğru olmayacağını ifade etmek istemişlerdir.

Anlaşılan odur ki, bu konuda "Halku efʿâli’l-ʿibâd" adıyla bir de müstakil eser kaleme almış olan Buharî, bu ve benzeri itikadî konuları gerektiğinde konuşulacak meseleler olarak kabul etmektedir.

Bu olaylardan sonra muhaddis Ahmed b. Seleme Buharî’yi ziyaret ederek Zühlî’nin Nîşâbur’da belli bir yeri olduğunu, onun görüşlerine kimsenin karşı çıkamadığını söyledi ve bu durumda ne tavsiye edeceğini sordu. Buharî de “Ben işimi Allah’a havale ediyorum; şüphesiz Allah kullarının her halini görür.” (Mü’min 40/44) mealindeki ayeti okuyarak Nîşâbur’a bir menfaat elde etmek için gelmediğini, kendisini kıskanan Zühlî’nin dedikodularına son vermek için hemen ertesi gün şehri terk edeceğini bildirdi.

Buhari ve Halku’l-Kur'an Konusu

Buharî’nin kelam problemleri içinde en çok meşgul olduğu ve etrafında çeşitli spekülasyonların meydana geldiği asıl konu "Halku’l-Kur'an" yani "Kur'an’ın mahluk olup olmadığı" meselesidir. Onun bu husustaki görüşü eserlerinde açık seçik bir şekilde işlenmesine rağmen, bazı kaynaklarda iki zıt görüş haksız olarak kendisine nisbet edilmiştir.

Bunların birincisinde Buharî’nin Kur’an’ın mahluk olduğuna, ikincisinde ise yazılması ve okunması dahil hiçbir şeyi ile mahlûk olmadığına inandığı öne sürülmüştür. (Tabakātü’l-Hanâbile, I, 277-279; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb , IX, 54)

Halbuki bu iddialar Buharî’nin kendi eserlerinde yer alan görüşlerine uymadığı gibi, alimler arasında ona ait olarak bilinen yaygın görüşlere de aykırıdır. Nitekim Zehebî, Sübkî, İbn Hacer, Aynî gibi meşhur alimler Buharî’nin, “Kur'an Allah kelamı olup mahluk değildir, kulların fiilleri ise mahluktur, Kur'an’ı okuma da kulların fiillerindendir.” demiş olduğunu kaydederler (Alâmü’n-nübelâ, XII, 454; Tabakat, II, 230; Tehzîbü’t-Tehzîb, IX, 55)

Öyle görünüyor ki Kur'an’ı okumanın dahi mahlûk olmadığını iddia eden bazı Hanbelîler, Buharî gibi büyük bir otoriteyi kendi saflarında göstermek istemişler ve ona ait olan, “Ben, Kur'an’ı okuyuşum mahlûktur demedim, kulların fiilleri mahlûktur dedim.” sözünün ikinci cümlesini atıp sadece birinci cümlesini nakletmek suretiyle gerçek görüşünü tahrif etmişlerdir.

Demek ki, İmam Zühli’nin İmam Buhari’ye yönelttiği eleştirinin nedeni bu eksik veya yanlış bilgilerdir.

Buharî’nin, “Ben, Kur'an’ı okuyuşum mahlûktur demedim.” tarzında bir beyanda bulunması ise mazur görülmelidir. Çünkü onun, devrin nazik meselesi haline gelen "Halku’l-Kur'an" konusundaki görüşünden dolayı yaşadığı bölgeden ayrılmaya mecbur bırakıldığı bilinmektedir. Bu sebeple üstü kapalı ifadeler kullanması ve “Ben sadece kulların fiillerinin mahluk olduğunu söylüyorum, kim benden bundan başkasını naklederse yalancıdır.” demesini normal karşılamak gerekir.

Ona atfedilen diğer görüşün durumu da aynı mahiyettedir.

Muhtemelen bazı hadisçilerle (Muhammed b. Yahyâ ez-Zühlî’ye uyanlar) bir kısım Hanbelîler, Buharî’nin “Kur'an’ı okuma ve yazma filleri mahluktur.” şeklindeki görüşünü tahrif etmişler ve onun Allah kelamı olan Kur'an’ın mahlûk olduğuna inandığını ileri sürmüşlerdir.

Buharî’nin "Halku’l-Kur'an" konusundaki görüşü, diğer hususlarda olduğu gibi, daha sonra Ehl-i sünnet’e ait “kelâm-ı lafzî” ve “kelâm-ı nefsî” ayırımına öncülük etmiş, mantıkî temelden yoksun olan Hanbelî görüşünün zayıflamasında etkili olmuştur.

Nitekim Buharî’nin çağdaşı olan Müslim b. Haccâc ve İbn Kuteybe gibi ünlü hadis âlimleri onun görüşünü benimsemişlerdir. (Zehebî, Alâmü’n-nübelâ, XII, 410; İbn Kuteybe, s. 63-64)

Buhârî, Zühlî ile arasındaki "Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı" meselesine dair görüş ayrılığını açıkladığı "Halḳu efʿâli’l-ʿibâd" adıyla bir eser kaleme almıştır.

Buhârî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ine Zühlî’nin rivayet ettiği otuz dört hadisi almıştır. (İbn Hacer, IX, 516)

Kaynaklar:

- Ḫalku efʿâli’l-ʿibâd (ʿAkāʾidü’s-selef içinde), s. 121-123, 127, 130, 131-141, 145-149, 152-155, 158-161, 163-167, 169, 192-194, 199-201, 204, 205, 206, 210-212, 214
- İbn Kuteybe, el-İḫtilâf fi’l-lafẓ (nşr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1349, s. 63-64.
- Tabakātü’l-Hanâbile, I, 277-279
- Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XII, 273-285, 410, 412, 454-460; a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 530-532; a.mlf, el-ʿUlüv li’l-ʿaliyyi’l-gaffâr, Kahire 1388/1968, s. 137-138;  
- İbn Kayyim el-Cevziyye, İctimâʿu’l-cüyûşi’l-İslâmiyye, Amritsar 1896, s. 90-93;
- Kirmânî, el-Kevâkibü’d-derârî, Beyrut 1401/1981, I, 70, 111, 121, 141, 176;
- İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, IX, 53, 54, 55, 511-516.
- Aynî, ʿUmdetü’l-kārî, Kahire 1392/1972, I, 38, 125, 133, 137-138, 145, 209-212, 217-218, 228, 233, 239, 243, 274-275, 314, 317, 318; XX, 336-337, 364;
- Kastallânî, İrşâdü’s-sârî, Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), I, 38;
-Dihlevî, Şerhu terâcimi ebvâbi Sahîhi’l-Buḫârî, Haydarâbâd 1323, s. 3, 7-8, 11, 124, 126; Sezgin, GAS, I, 134;
-ʿAkāʾidü’s-selef, nâşirin mukaddimesi, s. 32-36;
- Ahmed İsâm el-Kâtib, ʿAkīdetü’t-tevhîd, Beyrut 1403/1983, s. 171, 173, 191, 208-209, 212, 214, 437-500, 689, 693-708;
- Abdülmecîd Hâşim el-Hüseynî, “el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ”, Tİ, V, 92, 93, 95.
- Ebû Ya‘lâ el-Halîlî, el-İrşâd fî maʿrifeti ʿulemâʾi’l-ḥadîs̱ (nşr. M. Saîd b. Ömer İdrîs), Riyad 1409/1989, I, 407.
- Hatîb el-Bağdâdî, Târîḫu Baġdâd (nşr. Beşşâr Avvâd Ma‘rûf), Beyrut 1422/2001, II, 352-355.
- Sübkî, Ṭabaḳāt (Tanâhî), II, 222, 228-231.
- Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 16.
- Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, XII, 105.
- Sezgin, GAS, I, 134-135.
- Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 150-151.
- M. Yaşar Kandemir, “Emîrü’l-mü’minîn fi’l-hadîs”, DİA, XI, 157.
- Osman Çetin, “Horasan”, a.e., XVIII, 239.
- Ayhan Tekineş, “İlelü’l-hadîs”, a.e., XXII, 85.
- Herrâs Bûallâkī, “eẕ-Ẕühlî, Ebû ʿAbdillâh Muḥammed b. Yaḥyâ”, Mv.AU, IX, 506-508.
(bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Buhari, Zühli md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun