Veli olan kişi kendini neden değersiz görür?

Tarih: 04.11.2022 - 15:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şah-ı Nakşibend (k.s.) gibi evliyaların kendilerini hayvan pisliğinden bile aşağı gördüklerini söylemelerinden ne anlamamız gerekiyor?
- Sosyal fobi rahatsızlığı olan biri de kendini bütün insanlardan değersiz görüyor.
- Bu evliya menkıbelerini okuyunca da bu inancı iyice pekişiyor. Dinin kendini değersiz görmeyi istediğini düşünüyor. Herkesten kendini değersiz görünce de insanların karşısında kaygı hissediyor, kızarıyor, utanıyor, haksızlık yapıldığında boyun eğiyor.
- Bu işin aslı nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Velilerin her tavrı, her hareketi bize rehber olamaz. Çünkü peygamberlerden başka masum kimse yoktur. İlham ve kerametler bile bazı arızalarla yanlış olabiliyor. Bu sebeple, müminlerin rehberi evliyanın keşifleri değil, asfiyanın Kitap ve sünnetten aldıkları öğretilerdir. Yani, dört mezhep imamları, muhakkik âlimler ve müçtehitlerin rehberliği esastır.

- İşin aslı böyle olunca, bir velinin şahsi duyguları, şahsi hissiyatı bir rehber olamaz.

Bu konuyu Bediüzzaman Hazretlerinden dinlemekte fayda vardır:

"Fütuhat-ı Mekkiye" sahibi Muhyiddin-i Arab (k.s.) ve "İnsan-ı Kâmil" denilen meşhur bir kitabın sahibi Seyyid Abdülkerim (k.s.) gibi evliya-i meşhure; küre-i arzın tabakat-ı seb'asından ve Kaf Dağı arkasındaki Arz-ı Beyza'dan ve Fütuhat'ta Meşmeşiye dedikleri acaibden bahsediyorlar; "gördük" diyorlar. Acaba bunların dedikleri doğru mudur? Doğru ise; halbuki, bu yerlerin yerde yerleri yoktur. Hem Coğrafya ve fen onların bu dediklerini kabul edemiyor. Eğer doğru olmazsa, bunlar nasıl veli olabilirler? Böyle hilaf-ı vaki' ve hilaf-ı hak söyleyen nasıl ehl-i hakikat olabilir?

Elcevab: Onlar ehl-i hak ve hakikattırlar; hem ehl-i velayet ve şuhuddurlar. Gördüklerini doğru görmüşler, fakat ihatasız olan halet-i şuhudda ve rü'ya gibi rü'yetlerini tabirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için, kısmen yanlıştır. Rü'yadaki adam kendi rü'yasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşf ve şuhud dahi rü'yetlerini o halde iken kendileri tabir edemezler. Onları tabir edecek, "asfiya" denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir. Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, Kitab ve Sünnet'in irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler; hem etmişler. (...)” 

“Yani: Yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velayetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikînin şuhuda değil, Kur'ana ve vahye, gaybî fakat safi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dair ahkâmlarına yetişmez. Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı: Kitab ve Sünnettir. Ve mehenkleri, Kitab ve Sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikînin kavanin-i hadsiyeleridir.” (Mektubat, s. 81, 83)

- Buna göre, Kitap ve sünnete baktığımızda; kibir kötü, görünürde bir benzeri olan izzet iyi haslettir. Zillet ve kötümserlik kötü, görünürde bir benzeri olan tevazu ve alçak gönüllülük iyi bir haslettir. Cimrilik kötü, görünürde bir benzeri olan iktisatlı ve tutumlu olmak iyi bir haslettir.

Bunların da yerine göre değer ölçüleri değişebilir. Mesela:

“Hasletlerin yerleri değişse, mahiyetleri değişir.

Bir haslet... yer ayrı, sîma bir. Kâh dev, kâh melek, kâh sâlih, kâh tâlih; misali şunlardır:

Zaîfin kavîye karşı izzet-i nefsi sayılan bir sıfat, ger olursa kavîde, tekebbür ve gururdur.

Kavînin bir zaîfe karşı da tevazuu sayılan bir sıfatı, ger olursa zaîfte, tezellül ve riyadır.

Bir ulü-l emr, makamında olursa ciddiyeti, vakardır; mahviyeti, zillettir.

Hanesinde bulunsa mahviyeti tevazu', ciddiyeti kibirdir.” (Sözler, s. 724, 725)

Hülasa: Evliyanın kendilerini Allah karşısında değersiz, kıymetsiz görmeleri iyi bir haslettir. Fakat herkes için aynı değerde değildir. Çünkü niyetler, mekânlar, muhataplar, makamlar gibi unsurlarda -yukarıda geçtiği üzere- değişkenlik söz konusudur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun