Varlık mı üstündür hiçlik mi?
Müslüman bir insanım ama Allah’ın insanı var etmesini bir nimet, lütuf olarak nitelendiremiyorum. Deniliyor ki insanın var olması, hiçliğinden üstündür. Çünkü, eğer Allah insanı öldükten sonra cennetine yollarsa sonsuz mutluluk başlar, bu yüzden sonsuz mutluluğa erişme fırsatı tanıyan bu hayatı yaşıyor olmak hiçlikten daha üstündür. Ama insan zaten hiçken mutluluk ya da üzüntü bilmez ki yok çünkü, ayrıca insan hiçlikteyken yaratılmadığı için mutluluğu kaçırmanın pişmanlığını da hissedemez. O zaman sonsuz mutlulukla hiçlik aynı düzlemde olmuyor mu? Tam ve net bir soru çıkmadı ortaya farkındayım ama bu aklıma takılan düşüncenin İslam nezdinde bir cevabı var mı merak ediyorum. Teşekkür ederim.
Değerli kardeşimiz,
Bu tespitleri yapabilmek için ilk önce "hiç" olmamak ve "var olmak" gerekir.
Konu hakkındaki yargılar bir varın yargıları. Var iken ancak bu yargılarda bulunabilirsiniz.
Dolaysıyla "hiçbir şey olmasaydı daha güzel olurdu" cümlesinin geçerliliği ve doğruluğu nihai anlamda temellendirilemez çünkü bunu tecrübe etme imkanımız yok.
Bu haliyle sadece metafiziksel spekülasyonlar yapabilirsiniz.
İlk cümle "Allah’ın insanı var etmesini bir nimet, lütuf olarak nitelendiremiyorum" cümlesi tamamen öznel bir yargı; buna söyleyecek bir şey olamaz, bunun nihai cevabı da yok.
Kısaca kurallar konmuş, beğenseniz de beğenmeseniz de varoluş kategorileri bunlar ve bunları değiştirmek mümkün değil.
Esasen varlık ne olursa olsun, hiçlikten daha güzeldir. Bu konuyu birkaç maddede izah etmekte fayda vardır:
1) Kâinatın yaratıcısı Allah’ın varlığı elbette yokluğundan daha üstün daha evladır. Zira var edilenlerin hepsi O’nun fiilleri, sanatları ve esmasının tecellileridir. Her sanatkârın, ustası olduğu sanatını teşhir etmek, görmek ve göstermek istemesi sırrı bedihi bir hakikattir. Bu sebepledir ki, Allah’a “vacibu’l-vücud” unvanı verilmiştir.
2) Melekler ve ehl-i cennet olan insanlar ve cinler için de vücut yokluktan bin kat daha güzeldir. Zira bunların fıtratındaki lezzet alma duyguları tamamen vücuda bağlıdır. Yokluktan hiçbir şey çıkmaz.
3) Cehenneme gidenlerin çoğuna göre yokluk, cehennemde var olmaktan daha üstündür. Çünkü bu konuyu değerlendirirken insanın hissiyatı, duyguları, sevgi, nefret gibi hisleri ve hayalleri farklıdır.
Mesela meşhur misallerdendir ki, hasetçi ve kıskanç bir kimse “Allah komşuma iki deve vermesin de bana da hiç vermesin..” dermiş. Çünkü kendisinin bu yokluğu şayet komşusunun da varlığını sınırlandırıyorsa bu daha da tercih edilmelidir. Zira kendisi-komşusunun sahip olamadığı ikinci bir ineğin yokluğundan aldığı lezzet bir ineğe sahip olduğu zamanki aldığı lezzetten çok daha fazladır. Demek ki bu işin göreceliği vardır, bazen hisler akıl, mantığı ve vicdanı dinlemez, zira aklın sarhoşluğu gibi duygularında sarhoşluğu vardır.
Ancak, idamı hak etmiş birisi idamını beklerken, “cezan müebbet oldu idamdan kurtuldun” haberinin ona bir müjde olduğunu, herkes bilir ve anlar.
Demek ki, cehennem de olsa varlık güzeldir.
4) İnsanın düşünce tarzı onun aklı, duyguları, fikirleri, hayalleri çerçevesinde çok farklı boyutlar gösterebilir. “Mahzun bir insanın bütün eşyayı üzüntülü, mesrur bir adamın ise herşeyi sevinç dolu bir halde tasavvur etmesi” bunun önemli bir mikyasıdır.
Bu sebepledir ki, “bana değmeyen yılan bin yaşasın” diyenler yanında, “bir tek insanın cehennemden kurtulmasına vesile olacaksa ateşte yanmaya razıyım” diyen insanlar da vardır.
5) Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadeleri de bu konuda önemli bir perspektiftir:
“ …İnsan, sair hayvanata muhalif olarak, hanesiyle alâkadar olduğu misillü dünya ile alâkadardır ve akaribiyle münasebetdar olduğu gibi, nev'-i beşer ile de ciddî ve fıtrî münasebetdardır. Ve dünyada muvakkat bekasını arzuladığı gibi bir dâr-ı ebedîde bekasını, aşk derecesinde arzuluyor. Ve midesinin gıda ihtiyacını temin etmeğe çalıştığı gibi dünya kadar geniş, belki ebede kadar uzanan sofraları ve gıdaları, akıl ve kalb ve ruh ve insaniyet mideleri için tedarik etmeğe fıtraten mecburdur, çabalıyor. Ve öyle arzuları ve matlabları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Hatta Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi, bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "ah" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi” (Asa-yı Musa, 40)
6) Daha önce Hz. Ebubekir ve daha başka ehl-i kemal ve irfan olan kimselerin benzer sözler söyledikleri bilinmektedir.
Kâinat çapında güneş ay, yıldızlar gibi insanları kendine meftun eden onların yokluğu değil, varlığıdır.
7) Ey şiddet-i şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım! Vücud, hayr-ı mahz; adem, şerr-i mahz olduğuna; bütün mehasin ve kemalâtın vücuda rücuu ve bütün maasi ve mesaib ve nekaisin esası adem olduğu, delildir” (Sözler 472)
“Adem şerr-i mahz ve vücud hayr-ı mahz olduğunu, ehl-i tahkik ve ashab-ı keşf ittifak etmişler” (Lem'alar, 72)
Özetle, hiçlik demek, insanın varlık alanında bir deneyim yaşamadan, hiçbir şey bilmeden var olmaması anlamına gelir. Dolayısıyla, varlık, insanın kendisini keşfetmesi ve Allah’ı tanıması açısından sonsuz ve ebedi bir fırsat sunmaktadır. Sonsuz mutluluğun, varlıkla doğru orantılı bir şekilde ilişkili olduğu açıktır. Çünkü insan, varlık halinde iken, kendi iradesi ve seçimleriyle mutluluğu ya da mutsuzluğu deneyimleyebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Kötülük “şer” problemi nasıl çözülebilir?
- Kafirler ebedi cehennemde yanmayı yok olmaya tercih etmezler miydi?
- Allah kötülüğü ister mi?
- Her şeyde herkes için gerçekten nasıl hayır olabiliyor?
- Kafirlerin hem yanmaları hem de acı çekmemeleri garip değil mi?
- Musibete uğrayana günah yazılmaz mı?
- Allah'ın tanziminde anlayamadığım hususlar var, bunları nasıl açıklarsınız?
- Cehennemde bulunanlar alicin kumları kadar kalsalar bile neticede oradan cezalarını çekip çıkarlar, hadisi sahih midir?
- Öldükten sonra sadece Müslümanlar mı cennete girecek?
- İbda ve inşâ ne demektir? İbda-i mahz ve İbda-i cüz'î açıklar mısınız?