Ücret alan din alimine uyulmaz mı?
- Yasin 21. ayeti izah eder misiniz?
“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yolda hidayete erenlerdir.” derken, bu ayete binaen hoca, imam, müezzin gibi meslek yönlerindeki kişi ve kişileri mi kastediyor, ayetteki maksat kimlerdir?
Değerli kardeşimiz,
Hiçbir peygamber yaptığı ilâhî hizmetten dolayı kimselerden karşılık ve ücret beklememiştir. O halde dini teblîğ eden din mürşitleri de imkânlar ve şartlar elverdiği ölçüde ücret almaktan kaçınmalıdırlar. Zira böylesine hasbî hizmetin ruhlar ve vicdanlar üzerindeki olumlu tesiri çok daha büyük olur.
Bununla beraber, imamlar, kıldırdıkları namazın karşılığı olarak değil, vakitler arasında çalışma imkanı bulamadıkları için, ister istemez namazları beklemek üzere kullandıkları zamanın karşılığı olarak maaş alıyorlar.
Yoksa, bir imam Müslüman olarak elbette maaş almasa da namazını kılar. Fakat her gün beş vakit namazda camiyi açıp kapamak, aynı camide namaz kıldırmak zorunluluğu onu genellikle başka iş yapmaktan alıkoymaktadır. Zaten devlet de buna izin vermez.
Demek ki, imamlar namaz kıldırdıkları için değil, mesaisini oraya ayırdığı için maaş alıyorlar.
Diğer dini hizmetleri yerine getirenleri de bu şekilde değerlendirmek gerekir.
Özetle, dini hizmetler; mal, para, makam, mevki gibi gayelerle yapılmaz ve yapılmamalıdır.
Ayetin meali şöyledir:
“Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tabi olun; onlar doğru yoldadırlar.” (Yasin, 36/21)
Müfessir Razi, bu ayeti şöyle tefsir eder:
Burada bahsedilen kimse, "elçilere uyun" deyince, sanki o müşrik kimseler, onların elçilik görevini yapmalarına mani olmuşlar da, böylece de bu zat (bu ifadeyi) bir derece yumuşatarak şöyle demiştir:
"Şüphe yok ki, dünyada insanlar, bir yola sülük etmekte ve istikameti aramaktadırlar. O yolda karşılarına bir kılavuz çıkarsa, ona uymak gerekli olur. Halbuki, uymaktan geri durmak, ancak şu iki halde uygun olabilir: Ya, o kılavuzun, ücret talebinde aşırı gitmesi halinde, yahut da onun, yol göstericiliği ve yolu iyi tanıdığı hususunda itimat olmadığında. Ne var ki, bu kılavuzlar, hiçbir ücret talep etmemektedirler. Üstelik bunlar, hem hidayete ermiş, hem de Hakk'a ulaştıran müstakim yolu bilen kimselerdir. Farzedin ki bunlar, hidayete götüren elçiler değillerdir. Ama, kendileri hidayete ermemişler midir? (Yani, hidayete ermişlerdir). Şu halde, onlara uyunuz." (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Peygamberleri veya gönderilen elçileri tasdik eden yerli halktan bir müminin uyarı ve tavsiye mahiyetindeki bu sözleri incelendiğinde önemli gerçekleri hatırlattığı görülecektir:
1. Hakka davette sürat ve cesaret esastır. Aynı zamanda peygamberlerin kişiliğini ve görevlerini, yardımcı olup halka anlatmak büyük bir hizmettir.
2. Hakka, doğruya, iyiye çağrıda bulunurken ücret istenmez. Bu kutsal görev tamamen hasbîdir, fahrîdir. Nitekim hiçbir peygamber bu hususta ücret talebinde bulunmamış; aksine hakka davet doğrultusunda yapılan tebliğ ve irşadın ücretsiz olduğunu özellikle açıklamıştır.
Unutmamak gerekir ki, davanın büyüklüğünü ve yüceliğini kişisel çıkarlara alet etmek, o davaya bütünüyle ihanettir. Aynı zamanda davanın kutsallığına ters düşer.
3. Peygamberlerin veya onları temsil eden gerçek mürşitlerin doğru yolda bulunduklarına dikkatleri çekmek; hiçbir makam, mevki, servet ve baş olma sevdasında bulunmadıklarını söylemek ve bu açıdan hareketle onların nasıl ferağat-i nefisle yola çıktıklarını anlatmak her müminin görevidir.
4. Yoktan yaratıp var kılan ve her şeyi insanın hizmetine veren Allah'a kulluk ve ibadette bulunmanın akıllıca bir düşünce ve sağlam imandan kaynaklanan bir davranış olduğunu belirtmekte; her şeyin O'nun kudretinin eseri olduğunu ispat etmekte; eninde sonunda o yüce kudrete döndürüleceğimizi, ölümün bunun giriş kapısı bulunduğunu haber vermekte sayısız yararlar vardır.
5. Allah'ı bırakıp yarar ve zarara muktedir olmayan basit cisimlere, canlı-cansız eşyaya tapmanın akıl ve idrak dışı olan cehaletin ürünü olduğunu anlatarak, düşünceleri yönlendirmeye çalışmayı ihmal etmemek oldukça lüzumludur.
6. Allah'ı bırakıp başka şeye tapan insan, şüphesiz kendinden daha aşağı derecede bulunan şeylere tapmak gibi bir küçüklük ve aşağılık sergilemekte ve bütünüyle sapıttığını ortaya koymaktadır.
7. Alemleri yaratıp terbiye eden, her şeyi düzen ve dengede tutan O Yüce Rabbe kulluğun en üstün şeref ve meziyet olduğunu çekinmeden ilân etmekte mutlak hayır vardır.
İşte irşat ve tebliğin tartışmalı, çekişmeli safhalarında mürşitlerin durumunun açıklanması, onların gerçek tavrını, sadık müminler olduklarını simgeler. Gerisi Allah'a aittir. Dilediğini korur, dilediğini doğru yola eriştirir, dilediğini sapıklığıyla bocalar halde bırakır, dilediğini de bu yolda şehadet mertebesine eriştirir.
Böylece Kur'an-ı Kerim, beyan ettiği kıssa ve misallerle bu gibi müminleri hem övmekte hem de onları kıyamete kadar gelecek olanlara örnek ve model göstermektedir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Dua ederken, Allah razı olsun inşallah denir mi?
- Cahillere karşılık vermeli mi yoksa susmak mı gerek?
- Yasin Suresi 13-32. ayetlerde bahsedilen elçiler ve kavim hakkında bilgi verir misiniz?
- Nebe suresini okuyan kimsenin bedeninin nurlanacağı ve soğuk cennet şerbeti içirileceğine dair bir hadis var mı?
- Peygamberimiz, "Ümmetimin acısını da bana yükle, canımı öyle al." demiş mi?
- Şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için dostlarına telkinde bulunurlar, ayetin iniş sebebi nedir?
- Hamuş olmak nedir?
- Allah, kurban kanı ile evlerin kapısını işaretle, demiş mi?
- Tekasür suresini okuyan, bin ayet okumuş gibidir, anlamında bir hadis var mı?
- “Ben ona hidayet vermediğim sürece Müslüman yapamazsın.” ayeti hangisidir?