Tekasür suresini okuyan, bin ayet okumuş gibidir, anlamında bir hadis var mı?

Tarih: 02.06.2018 - 00:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Tekasür suresinin okumanın faziletleri nelerdir?
- Peygamberimiz (asm), şöyle buyurmuş mudur: Sizden biriniz her gün bin ayet okuyamaz mı?
- Böyle bir tavsiyede bulunmuş mudur, sahih midir?
- Tekasür suresi hakkında kısa bilgi verebilir siniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Tefsirlerde, “Allah, Elhâkümü’t-tekâsür suresini okuyan kimseyi dünya hayatında kendisine verdiği nimetlerden ahirette hesaba çekmeyecek, ayrıca ona 1000 ayet okumuş kadar sevap verecektir.” anlamında bir hadis rivayeti vardır. (Zemahşerî, VI, 426; Beyzâvî, IV, 447)

Bu rivayetin, ilk kısmının yani, “Allah, Elhâkümü’t-tekâsür suresini okuyan kimseyi dünya hayatında kendisine verdiği nimetlerden ahirette hesaba çekmeyecek.” kısmının mevzu / uydurma olduğu, ancak kinci kısmın yani Elhâkümü’t-tekâsür suresini okuyana 1000 ayet okumuş kadar sevap verecektir.” kısmını destekleyici rivayetlerin bulunduğu kaydedilmiştir. [Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî an şedîdi’ż-żaf ve’l-mevżû ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408/1987, II, 728)]

Nitekim konuyla ilgili bir rivayet şöyledir:

Hz. Peygamber Efendimiz (asm) bir kere ashabına, “Sizin her biriniz her gün bin ayet okuyamaz mı?” buyurdu.

Sahabiler (Radıyallahü Anhüm): “Buna kimin gücü yeter ya Resulallah?” dediklerinde, Resulullah aleyhissalatü vesselam şöyşle buyurdu:

“Sizin biriniz Tekasür suresini okumaya kadir değil midir?” buyurdu. (Hakim, Müstedrek, 1/567; Beyhakî, Şüabü'l-İmân, 2/497)

Beyhaki, bu hadisin senedinde geçen bütün ravilerin güvenilir olduğunu, Ukbe’nin ise meşhur olmadığını belirtir. (Müstedrek, 1/567)

Tekâsür Suresi, Kur'an-ı Kerîm’in yüz ikinci suresidir.

Adını ilk ayette geçen tekâsür (nüfus çokluğu, servet ve şerefle övünme) kelimesinden alır.

Tekasür Suresinin Mekkî veya Medenî olduğu hususu nüzûl sebebiyle ilişkilendirilmektedir. Alimlerin çoğunluğuna göre sure Kureyş kabilesine bağlı Abdümenâf ile Sehm kollarının, Mekke’de yaşayan mensupları ve ölüleriyle övünmeleri üzerine nazil olmuştur.

Diğer bazı alimlere göre ise, olay Medine’de ensarın iki grubu arasında cereyan etmiştir.

İbn Aşûr’un da belirttiği gibi (et-Tahrîr ve’t-tenvîr, XXX, 456) Tekasür Suresinin üslubu ve bir anlamda suçlayıcı muhtevası, muhataplarının Müslümanlar değil müşrikler olduğunu göstermektedir.

Sure sekiz ayet olup fasılası “ر، م، ن” harfleridir.

Nübüvvetin ilk dönemlerinde indiği anlaşılan Tekasür suresinde dünyanın geçiciliğine vurgu yapılır, insanların, gelmesi yakın olan ahirette dünyada kendilerine verilen nimet ve imkânlardan sorumlu tutulacağı haber verilir.

Surenin ilk iki ayetinde ebedî hayatı hesaba katmayan insanın dünyada övünebileceği imkanlara ve özellikle bunların çokluğuna yönelik hırsına işaret edilmektedir. Müfessirler, bazı hadis rivayetlerine dayanarak bu övünç vasıtalarını servet ve nüfus çokluğuyla yorumlamıştır; öyle ki müşrikler geçmiş atalarını bile hesaba katmışlardır.

Nitekim başka bir ayette, varlıklı ve şımarık kişilerin servetlerinin ve evlatlarının çokluğuyla övünüp azaba maruz kalmayacaklarını ileri sürdükleri haber verilir. (Sebe’ 34/34-35)

Surenin üçüncü ve dördüncü ayetleri aynı lafzın tekrarından oluşmuş pekiştirmeli bir ifade olup müşriklerin asıl gerçeğe, uzak olmayan bir zaman içinde vakıf olacakları belirtilir; bundan maksat ölüm ve ahiret merhalelerinin ilkini teşkil eden kabir hayatıdır. Alimler bu beyandan kabir azabının varlığı sonucunu çıkarmıştır.

Surenin beşinci ve altıncı ayetlerinde inkarcılara tekrar hitap edilerek kendilerinden, neticede ahiret alemine intikal edeceklerini ve küfürlerinden dönmedikleri takdirde cehennemle karşılaşacaklarını kesin şekilde bilip kavramaları istenir ve bu sayede batıl yoldan vazgeçmelerinin mümkün olduğuna işaret edilir.

Surenin son iki ayetinde Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr edenlerin ahirette alev alev tutuşan cehenneme girecekleri ve dünya hayatında yararlandıkları nimetlerden kesinlikle hesaba çekilecekleri ifade edilir.

Müfessirler sözü edilen nimetler konusunda sağlık ve güven içinde yaşama, görme ve işitme duyularına sahip bulunma, yiyecek ve içeceklere ulaşabilme gibi yorumlar yapmışsa da Taberî’nin de kaydettiği gibi (Câmiu’l-beyân, XXX, 370) herhangi bir ayırım yapmadan Allah’ın insana lütfettiği bütün nimetler bu kapsamda yer alır...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun