"Sen kabirdekilere işittirecek değilsin." ayetine rağmen, niçin kabirdekilere telkin ve selam verilmektedir?

Tarih: 19.09.2011 - 10:38 | Güncelleme:

Soru Detayı

- "Sen kabirdekilere işittirecek değilsin." ayetine rağmen, niçin kabirdekilere telkin yapılmakta ve selam verilmektedir? - Eğer ölülere selam verme ve telkinde bulunma hadisleri sahih ise, bu ayet ile hadisi şerifler arasındaki çelişkiyi nasıl giderebiliriz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ölüm anından itibaren ölünün ahvali konusunda ayet ve hadislerde detaylı bilgiler verilmiştir. Kainatın yegane yaratıcısını tanıyan ve salih amel işleyenlerin ölüm anından itibaren yüce makamlarda olacağı (illiyyin), onlar için asla bir korku ve keder olmadığı; kafir ve zalim kişiler ise şiddetle cezalandırılacağı bir hapis hayatı içinde olacağı (siccin) ifade edilmiştir.

Firavun ve adamlarının sabah-akşam ateşe arzedileceği ayeti kâfir, zalim ve münafıkların ölümden sonraki halini anlatmaktadır. Müminler ise “gönüllerin özleyeceği, gözlerin hoşlanacağı" yani maddi duyuları ve manevi duyguları ile ilahi rahmetin tecellisinden istifade edecekleri bir hayatı yaşayacaklardır.

Ölün kişinin dünya hayatı ile irtibat halinde olup olmaması onların bu halleri ile bağlantılıdır. Konuyla ilgili rivayetlerden anlaşılacağı üzere kafirler ahirette kendi azapları ile meşgul olacaklarını, öyleki Resulullah kabirde azap gören bazı kimselerin sesini işittiğini ve insanlar ve cinler dışında herkesin bu sesi duyduğunu haber vermesi (Buhari, Cenaiz 66, 85; bk. Müslim, Cennet, 17; Nesâî, Cenaiz, 115) onlara uygulanan azabın şiddetini göstermektedir. Bu sebeple insanlarla irtibat kuracak bir durumda olamayacaklardır.  Müminler ise hem bedenî hem ruhî bakımdan tekamül edecekleri, kabirlerinin genişletilip aydınlatılacağı, cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirileceği için dünya ile irtibatları devam edebilecektir. Böylelikle "manevî hediyelerimiz (selamlar, okunan ayetlerden hasıl olan sevaplar) onlara gidiyor, onların nurani feyizleri de bizlere geliyor."(Sözler, 29. Söz, s 698.)

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler ve Rableri katında rızıklanırlar. (Âl-i İmran 169) ayeti ile "Ey müminler ve müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun" (Müslim, Cenâiz, 104; Ibn Mâce, Cenâiz, 36) hadisi müminlerin ahiretteki yaşamlarının bu yönüne vurgu yapmaktadır. 

“Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!” (Fatır, 35/22) ayeti ise kafirlerin içinde bulunduğu durumu dile getirir. Nasılki bu dünyada küfür karanlığı içinde kulakları hakikate sağırlaşmış basiretleri körleşmişse ahirette de azabları ile meşgul olmaktan birşeyleri duyup ilgilenme mecalini bulamayacaklardır.

Ölü kabre konulup defin işi tamamlandıktan son­ra, ölüye telkin verilip verilmeyeceği hususunda âlimler farklı görüşlere sahip olmuşlardır; ölünün kabre konulmakla artık dünyadakileri duymasının mümkün ol­madığını söyleyenler(1), telkinin ölüye hiçbir faydası olmayacağına ve verilmemesi gerektiğine kaildirler. Ka­birdeki ölünün dirileri duyabileceğine kail olup, dirile­rin onu duyamayacaklarını söyleyenler ise, telkin veri­lebileceğini söylemişler ve Rasülullah'ın (a.s.m) Bedir'deki Ehl-i Kalîb'e hitabını da ölülerin Allah dilediği zaman, dirileri duyabileceklerine delil olarak zikretmişler­dir(2).

İmam Ebu Hanife ise, telkinin ne emredilmiş ne de ya­saklanmış olduğunu, insanların definden sonra telkin verip vermemekte serbest olduklarını söylemiştir(3).

İmam Şafi'î ise definden sonra telkinin müstehap olduğunu söyler. İmam Ahmed b. Hanbel de Şafi'î ile aynı görüştedir. Telkini müstehab gören Şafiiler; kabre konulan kulun dönüp giden yakınlarının ayak seslerini duyduğuna(4) Hz. Peygamber'in Bedir'de öldürülen müşriklerin seslenmesine(5) dair hadisleri delil göstermişlerdir.

İmam Mâlik,

"Ölülerinize Lâilâhe İllellah telkin edin."(6)

hadisindeki "ölüler"den, "ölüm döşeğindeki hastaların" kastedildiğini belirterek, definden sonra telkine dâir sahih bir haber bulunmadığı için, ölüye telkin vermek mekruhtur, demektedir.(7)

Telkin verilip verilmeme hususu ihtilaflı olsa da kabirdekilerin kendisine hitap edileni işiteceğine dair rivayetler vardır.

Bedir savaşında harbin sonunda Kureyş'den ölenler bir kuyuya dolduruldu. Allah Resulü onlara hitap ederek:

"Ey filan oğlu filan ve falan oğlu falan! Allah ve Resulünün size vaad ettiklerini gerçek buldunuz mu? Ben Allah'ın bana vaad ettiğini gerçek buldum." dedi. Hz. Ömer:

"Ey Allah'ın Resulü! Ruhsuz cesetlere nasıl hitab ediyorsunuz?" diye sorunca Peygamberimiz:

"Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi duyamazsınız. Şu kadar var ki, onlar cevap veremezler." (Müslim, Cennet, 76, 77) buyurdu.

Peygamber Efendimiz bir kabrin yanından geçerken yanındakilere, "Selam size ey mü'minler yurdunun sakinleri!.." diyerek selam vermelerini emir buyurmuşlardır. (Müslim, Cenaiz, 102; Ebu Davud, Cenaiz, 79; Nesâî, Taharet, 109; İbn Mace, Cenaiz, 36, Zühd,36; Muvatta', Taharet, 28) 

Selam anlayana verileceğine göre ölüler kendilerini ziyaret edenleri tanıyorlar demektir. Müdakkik alimlerden birisi olarak tanınan İbn Kayyım el-Cevziyye de ölülerin özellikle Cuma ve Cumartesi günleri ziyaret edip dua edenlerden ve çocuklarının güzel davranışlarından duydukları sevinci nakleder. (İbn Kayyım el-Cevziyye, Kitâbu'r-Ruh, 10)

Kabirdekilerin işitmeyeceği ile ilgili Fatır Suresindeki ayeti kerime de önceki ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde burada kafirlerin ölülere benzetilmiş olduğu şeklinde yorumlanmıştır.

"Kör ile gören, karanlıklar ile ışık ve gölgelikle sıcaklık bir değildir. Dirilerle ölüler de bir değildir. Doğrusu Allah, dilediği kimseye işittirir. Sen, kabirlerde olanlara işittiremezsin." (Fatır, 35/19-22)

Bu ayeti evvelindeki ayetlerle değerlendirildiğinde müfessirlerin genel kanaatine göre bu karşılaştırmalı örneklerin olumlu olanları hakkı, imanı, iman sahiplerini ve kavuşacakları güzellikleri; olumsuz olanları da bâtılı, inkarcılığı, inkarcıları ve kötü akıbetlerini temsil etmektedir. Bu konudaki yorumlan şöyle özetlemek mümkündür:

Müminin tuttuğu yol sağlam, ufku ve basireti açık, niyet ve iradesi zinde, yaptıkları kalıcı ve yarayışlıdır; kâfir ise ölüden farksızdır, basireti kapalı, kalbi kararmış, yaptıklan anlam kazanamamış ve boşa gitmiştir.(8)

Râzî bu örneklere şöyle bir izah getirir: "Gören" kelimesi mümini, "kör" kelimesi kâfiri, "aydınlık" imanı, "karanlıklar" küfrü, "gölge" rahatlığı ve huzuru, "sıcak" sıkıntıyı ve yakıcı ateşi, "diriler" müminleri, "ölüler" kâfirleri anlatmak için kullanılmıştır(9). Yani onlar işittiklerinden faydalanamamak ve onu kabul etmemek bakı­mından kabirdekiler ayarındadırlar.

Burada kafirlerin hali ruhsuz ceset gibi hiç bir şeyi hissedip işitmeyeceği ve kabirdeki cesetlerin nasıl insanı işitmesi mümkün değilse kafirler içindeki küfür karanlığından dolayı ey Peygamber senin hitabını işitmezler şeklinde anlaşılabilir.

Berzah aleminde bulunan ruhların kabirleriyle alakası hasebiyle verilen selam ve hitabın cesede değil ruha yapıldığı anlaşılmaktadır.

Dipnotlar:

1. Ölünün dirileri duyamayacağını ileri sürenler delil ola­rak: "(Ey Rasulüm) sen (a daveti) ölülere duyuramazsın..." (Rûm, 30/52) âyeti ile, "...Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. " (Fâtır, 35/22) âyetini zikretmektedirler ve Hz. Pey­gamber (S) in Bedirdeki ehl-İ kalibe hitabını da, ashabına va'z ve nasihat olarak nitelendirirler. (el-Hapruti, Abdullâtif, Tekmile-i Tenkihu'l-Kelâm, s. 145, İst.).
2. el-Harputi, 145-146, ist. 1332; Ibnü'l-Hümâm, I, 446-447.
3. el-Ceziri, el-Fıkhu Ale'l-Mezâhibil-Erba'a, I, s. 501. Beyrut, 1972.
4. Buhari, Cenaiz, 68; Müslim, Cennet, 70-72.
5. Buhari, Meğazi, 8; Müslim Cennet, 76-77.
6. Müslim, Sahih, Cenâiz. l, c. II, s. 631.
7. el-Ceziri, el-Fıkhu Ale'l-Mezâhibil-Erba'a, I, s. 501. Beyrut, 1972.
8. Taberî, Tefsir, XXII, 128-129.
9. Razi, Tefsir, XXVI, 16.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun