Selefilerin şehitliği kötüye kullanmasının hükmü nedir?

Tarih: 08.12.2021 - 08:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Almanya gibi bazı ülkelerde, aşırı selefilik konusu medyada ve toplumsal zihinde çok konuşuluyor ve İslam dini bununla beraber adeta birmiş gibi konuşuluyor.
- İslami konuların aşırı selefilik için kullanılmasını önlememiz gerekir. Örneğin, şehitlik ve şehadet olayı bu konulardan birisi.
- Aşırı selefiler şehadet makamını kötüye kullanarak insanları savaşa ve cinayete motive etmeye çalışıyorlar. İslam düşmanları da bunu örnek gösterip, "İslam savaşçı ve şiddet içeren bir dindir" polemiklerine giriyor.
- Şehadetin aşırıcılar tarafından kötüye kullanılması ve bunun dinen hükmü nedir?
- Bu tür hatalara karşı bize düşen görevler ve sorumluluklar nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Önce şunu tespit etmek gerekir; acaba bütün terör örgütleri selefi midir? Veya bütün selefiler terörist midir?

Bizce bu hükmü genelleştirmekten kaçınmak gerekir.

Önemli olan yanlışı yapan fertlerdir ve bu fertlerin kurduğu örgütlerdir.

Ayrıca, savaş hukuyla ilgili hükümleri, barış ortamına uygulamak, hem İslam'a hem de insanlığa zulüm olur.

Bildiğimiz aşırılık ve şiddet taraftarı olup hata yapan ve İslamiyetin bu şekilde anlaşılmasına neden olan fert ve örgütler, dinî hamiyetleri fazla, aklî muhakemeleri ise noksan olan kimselerdir. Bunların yaptığı ve İslam’da yeri olmayan eylemler, bugünkü Batı Dünyasında İslam’ın aleyhinde kullanılan büyük bir kozdur ve menfi propagandalarının başında gelir. Bu imajı düşmana vermeleri bile günah olarak onlara yeter de artar.

Zira, bu davranışları Hz. Peygamber (asm) Efendimizin yolundan bir sapmadır, onun beğenmediği bir yolda yürümektir. Burada konunun anlaşılması için Peygamber Efendimizin hayatından bir misal vereceğiz:

Abdullah b. Übey b. Selül, münafıkların reisi idi. Hz. Peygamberin (asm) aziz şahsiyetini nazarlardan düşürmek, İslamiyetin inkişafına engel olmak ve Müslümanları birbirine düşürmek için elinden gelen gayreti ömrü boyunca göstermekten geri durmamıştı.

Efendimiz (asm) Medine’ye hicret etmeden önce oradaki iki büyük kabile olan Evs ve Hazreç kabileleri kendi aralarında anlaşmışlardı, ona taç giydirip kral yapacaklardı. Peygamberimizin (asm) hicretinden sonra Medine halkı ekseriyetle Müslüman olmuş ve onun etrafında toplanmışlardı. O günden itibaren bu adam bir kısım taraftarları olan münafıklarla birlikte her türlü fitne-fesat dolaplarını çevirmiştir.

Meallerini vereceğimiz ayetlerde bu fitnelerden birine işaret edilmiştir:

"Onlar, 'Resûlullah’ın yanındakilere geçimlik bir şeyler vermeyin ki etrafından dağılıp gitsinler.' diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; ama münafıklar anlamıyorlar! (Şöyle diyorlar): 'Hele Medine’ye dönelim, o zaman güçlü olan zayıf olanı oradan çıkaracak!' Halbuki asıl güç ve izzet Allah’ındır, Resulünündür, müminlerindir; fakat münafıklar bunu bilmezler!" (Münafikun, 63/7-8)

Bu münafık Abdullah’ın, yine Abdullah adında samimi Müslüman bir oğlu vardı. Babası öldükten sonra, oğlu Abdullah, Hz. Peygamberin (asm) huzuruna çıkarak, 

"Ya Resûlallah! Gömleğini bana versen de babamı onunla kefenlesem.” dedi. Sonra da "Ya Resûlallah! Onun namazını kılıp istiğfarda bulunsanız." diye ricada bulundu. (İbn Hanbel, Müsned, 2/18)

Gariptir ki, hayatı boyunca İslâmiyet aleyhinde planların tasavvuru ve tahakkuku ile meşgul olan bu adamın kefenlenmesi için Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Abdullah'a verdi ve "Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz, namazını kılayım." (Müsned, a.g.y) buyurdu.

Cenaze hazırlanmıştı. Peygamber Efendimiz (asm) namazı kılmaya kalkarken Hz. Ömer, "Ya Resûlallah! Allah sizi münafıklar üzerine namaz kılmaktan sakındırmadı mı?" dedi.

Peygamber Efendimiz (asm) gülümseyerek şöyle dedi:

"Ben, istiğfar etmek veya etmemekte serbest bırakılmışım. Ben de tercihimi yaptım. Allah Teala, 'Onlar adına ister af dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen yine Allah onları bağışlayacak değildir...'" (Tevbe, 9/80) buyurmuştur. 

Daha sonra Resûlallah (asm), Abdullah bin Übeyy'in cenaze namazını kıldı ve kabri başına kadar da gitti. (Müsned, a.g.y)

Peygamber Efendimizin (asm) bu tercihi yapmada, sahabi olan oğlu Abdullah’ın hatırı olduğu gibi, yakınlarının da kalplerini fethedip imana gelmelerini sağlamak da vardır. 

- Bizim bunlara karşı bir eyleme girişmemiz elbette doğru değildir. Yerine göre, elimizden gelse yumuşak bir dille ikna edici delillerle kendilerine yardımcı olabiliriz.

Kanaatimizce onların en büyük yanlışlarından biri, onları “İslam’ı tebliğ etmek yerine insanlara İslam’ı dayatmalarıdır. Bu ise yerine göre cebir kullanmak, insanları zorlamak hatta öldürmek gibi” çok çirkin zulümlere bulaşmak demektir.

Oysa Kur'an’da değişik ayetlerde Hz. Peygamberin (asm) tebliğden başka bir görevinin olmadığı, insanlara zorlamaya hakkının bulunmadığı tekraren vurgulanmıştır.

“İlle de karşı tarafa kabul ettirme” düşüncesi ilim, irfan, sevgi, saygı yerine, zulüm, tahkir, kin, nefret ve düşmanlık fikrini ön plana çıkartır, bu da görünen çirkin manzaraların oluşmasına sebebiyet verir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bazıları cihadın sadece savaştan ibaret olduğunu söylüyor. Ayet ve ...

Din, cihad ve zorlama: İslam barış dini midir?

İslâm dini savaş ve kılıçla mı yayılmıştır?

Tevbe suresi 29. ayete göre, gayri müslimlerin hepsine savaş açmak ...

"İncil'i özetle deseler 'sevgi' derim. Kur'an'ı özetle deseler 'Mekke ...

Dinlerin dünya ve insanlar üzerindeki negatif etkisine ne dersiniz ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun