Peygamber Efendimizin eşyaları neden Mısır'a gitmiştir?

Peygamber Efendimizin eşyaları neden Mısır'a gitmiştir?
Tarih: 19.07.2017 - 00:06 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamber Efendimizin eşyaları Arabistan’da da var mı ve neden Mısır’a gitmiştir eşyaları?
​- Mukaddes Emanetler konusunda detaylı bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Mukaddes Emanetler, Hz. Peygamber Efendimiz (asm) ile diğer bazı peygamberlere, sahabe ve İslâm büyükleriyle Haremeyn’e ait eşyalardır.

Bu emanetlerin önemli bir kısmını, Hülâgû’nun Bağdat’ı işgali sırasında Mısır’a kaçan Abbâsî hânedanı mensupları tarafından Mısır’a götürülmüştür. Bu Mukaddes emanetlerin büyük bir bölümü Mısır’a intikal etmiştir.

Elbette Arabistan başta olmak üzere dünyanın birçok yerine Mukaddes Emanetler vardır.

Önemli bir kısmı Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi sırasında ve daha sonra oradan getirilenlerden, bir kısmı devlet yetkililerinin satın almasıyla oluşan, bir kısmı da İngilizler’in eline geçmemesi veya herhangi bir yağmaya uğramaması için Türk askerleri Hicaz’dan çekilirken Medine Müdafii Fahreddin (Türkkan) Paşa’nın İstanbul’a göndermesiyle Topkapı Sarayı’na intikal eden mukaddes eşyanın (emânât-ı mübâreke, emânât-ı mukaddese) 605 adedi Mukaddes Emanetler Dairesi’nde, bazıları da hazine, silâh, kumaş ve kütüphane bölümlerinde bulunmaktadır.

Hz. Peygamber (asm)’e ait olan veya onun tarafından kullanılan eşyayı sahâbîler ve ardından gelen nesiller büyük bir titizlikle korumuşlardır.

Buhârî, “Hz. Peygamber’in zırhı, asâsı, kılıcı, bardağı ve mührü gibi taksiminden söz edilmeyen ve kendisinden sonraki halifelerce kullanılan eşyası ve vefatından sonra sahâbe ve diğerlerinin teberrük edegeldikleri saçları, ayakkabıları, kap kacağına ait bab” adı altında bir başlık açmıştır. (Farzü’l-humus, 5)

Bazı rivayetlerden, Ümmü Seleme’de onun bir miktar saçının (Buhârî, Libâs, 66), Hz. Âişe’de bir hırkasının (Müsned, VI, 348; Müslim, Libâs, 10) bulunduğu ve insanların bunlardan, Hz. Ya‘kūb’un ağlamaktan görmez hale gelen gözlerinin Hz. Yûsuf’un gömleğini sürmesiyle iyileşmesi örneğinden hareketle (Yûsuf, 12/93, 96) şifa ve teberrük amacıyla kullandıkları öğrenilmektedir.

Sahâbe, Resûlullah (asm)’ın tıraş sırasında saç ve sakalından kesilen telleri muhafaza etmiştir; bunların bir tekine sahip olmayı bütün dünyaya değişmeyeceğini söyleyenler vardır (Buhârî, Vuđû, 33). Hilâfet konusunda ihtilâf çıkınca Emevîler insanları kendilerine bağlamak için Hz. Peygamber (asm)’in minberi, hırkası ve sancağı gibi bazı eşyasına sahip olmak istemişler, bu arada Muâviye sonraları hilâfet sembollerinden biri haline gelen hırkasına 20.000 dirhem ödemiştir.(DİA, XVII, 375)

Ömer b. Abdülazîz’in, odasının yanındaki odada yer alan Resûl-i Ekrem’e ait hurma liflerinden örülmüş bir serir, içi hurma lifiyle doldurulmuş deri bir yastık, yorgan olarak kullandığı kadife bir örtü, büyükçe bir tabak, bir su tası, bir elbise, bir el değirmeni ve bir sadağı ziyaretine gelen Kureyşliler’e gösterdiği rivayet edilir.

Son Emevî halifesi II. Mervân’ın hizmetinde bulunanlardan biri, onu öldüren Âmir b. İsmâil’e kendisinin bağışlanması karşılığında Hâşimoğulları’nın eline geçmemesi için saklanan bu eşyanın yerini göstermiş ve çıkarılan eşya onun tarafından Ebü’l-Abbas es-Seffâh’a teslim edilmiştir. (Mes‘ûdî, III, 246-247)

Abbâsîler’e intikal eden ve Hülâgû’nun Bağdat’ı işgali sırasında Mısır’a kaçan Abbâsî hânedanı mensupları tarafından birlikte götürülen hâtıra eşya, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethiyle Osmanlılar’ın eline geçmiştir.

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgiye göre bu eşya, Kansu Gavri’nin Osmanlılar karşısında mağlûp olması halinde gemilere yükletilerek Mağrib’e kaçırılması için İskenderiye Kalesi’nde bekletilen Mısır hazinesi arasında bulunmuştur ve şunlardan ibarettir:

- Üzerinde aslan tasviri ve kûfî hatla “nasrun minellah” yazısı olan kırmızı bir sancak,
- Mücevher kakmalı bir kutu içinde Hz. Peygamber (asm)’in Uhud Gazvesi’nde kırılan dişi (dendân-ı saâdet),
- Bir tutam lihye-i saâdet (sakal-ı şerif),
- Sürmedan ve mili,
- Hurma lifinden örülerek içi ziftle sıvanmış bir adet abdest ibriği,
- Sanavber ağacından bir tesbih,
- Bir kıta şimşirden nalın,
- Bir asâ,
- Pâpûş-ı şerif,
- İki kıta hırka-i şerif,
- Hurma lifi,
- Marıya mâil beyaz pamuklu ince dokuma bir hil‘at,
- Bir kara kılıç,
- Bir deve yünü kuşak,
- Bir deve yünü ridâ,
- Bir deve yünü destâr-ı şerif
- Ve beyaz sûzenî arakıyye.

Bunlar iç içe altın sim işlemeli bohçalara sarılmış ve üzerlerine “Hâzâ muhallefâtü Resûlillah” yazılmıştı.

Evliya Çelebi, Yavuz Sultan Selim’in bunları yüzüne gözüne sürüp “Şefâat yâ Resûlellah” diyerek bizzat mühürlediğini belirtir.

Bu bohçalarla birlikte Hz. Yûsuf’a izâfe edilen bir sarık, bir bıçak, bir güneş saati ve dört halifenin kılıçları gemiyle İstanbul’a yollanmıştır. (Seyahatnâme, X, 122-124)

Evliya Çelebi tarafından emanetler arasında sayılan sancak-ı şerifin yine Mısır’dan, fakat Kanûnî Sultan Süleyman döneminde getirildiği de söylenmektedir. (Danişmend, II, 43)

Mısır’ın fethinin ardından Memlükler’in nüfuzu altında olan Haremeyn de Osmanlı hâkimiyetini tanımış ve Mekke Emîri Şerîf II. Berekât b. Muhammed el-Hasenî, Kâbe’nin anahtarlarıyla birlikte yanında muhafaza ettiği bazı mukaddes eşyayı Kahire’de bulunan padişaha göndermiştir. Bunların halen mevcut mukaddes emanetlerin hangileri olduğu bilinmemekteyse de daha çok Haremeyn’e ait eşya arasında bulunmaları muhtemeldir.

Hz. Peygamber (asm)’e ve ashaba izâfe edilen bir kısım eşya ile Kâbe anahtarları, Hacerülesved mahfazası, altın oluk gibi emanetler de sonradan İstanbul’a yollanmıştır.

Seyyid Lokmân’ın Şehinşâhnâme (İÜ Ktp., FY, nr. 1404, vr. 23a-25a) ve Zübdetü’t-tevârîh (TSMK, Hazine, nr. 1321, vr. 102b) adlı eserlerinde anlattığına göre, Resûlullah (asm)’ın Uhud Gazvesi’nde kullandığı ve daha sonra Hz. Ömer’e hediye ettiği, sırasıyla Emevîler, Abbâsîler ve Sultan Baybars el-Bundukdârî’nin eline geçen kılıç İstanbul’a getirilerek III. Murad’a sunulmuştur.

Halen müzede korunan ve bir kısmı sergilenen eşyanın en önemlileri şunlardır:

- Hırka-i Saâdet.

Kâ‘b b. Züheyr’in İslâm’a girerken huzurunda söylediği kasideyi çok beğenen Hz. Peygamber (asm)’in, sırtından çıkarıp kendisine bizzat giydirdiği hırkadır (bürde). Söz konusu kasideye de,, bugün bulunduğu Mukaddes Emanetler Dairesi’ne de diğer adını veren hırka Resûlullah’ın en önde gelen emaneti sayılmaktadır.

- Sancak-ı Şerif (livâ-i saâdet).

Hz. Peygamber (asm)’in “Ukāb” adlı sancağı olduğu sanılan asıl sancak-ı şerif zamanla yıpranarak âdeta toz ve kırıntı yığını haline geldiğinden yeşil atlas bir torba içinde, Osmanlılar tarafından yapılan ve ordunun başında büyük seferlere götürülen yeni bir sancak-ı şerifle birlikte gümüş bir sandık içinde muhafaza edilmektedir. (nr. 21/19)

- Nâme-i Saâdetler.

Mukavkıs’a (nr. 21/174), Ahsâ Valisi Münzir b. Sâvâ’ya (nr. 21/397), peygamberlik iddiasında bulunan Müseylimetülkezzâb’a (nr. 21/169) ve Gassânî Emîri Hâris b. Ebû Şemir’e (nr. 21/674) gönderilen bu mektuplar, malzeme ve yazı karakteri bakımından aynı bölümde muhafaza edilen, vahiy kâtiplerinin deri üzerine yazdığı Kur’an sûrelerine (Kadr [nr. 21/674], Tekâsür [nr. 21/293], Hümeze [nr. 21/395], Tebbet [nr. 21/294]) benzemektedir.

- Hz. Osman’ın Mushafı.

Hz. Osman’a nisbet edilen Mushaf. (Hırka-i Saâdet, nr. 32)

- Dendân-ı Saâdet.

Resûl-i Ekrem’in Uhud Gazvesi’nde kırılan dişinin parçasıdır ve VI. Mehmed tarafından yaptırılan murassa‘ bir kutu içinde muhafaza edilmektedir.

- Sakal-ı Şerifler (lihye-i saâdetler; nr. 21/35, 402, 457).

Hz. Ebû Bekir’e izâfe edilen bir sakal teli ile birlikte (nr. 21/462) özel cam mahfazalarda korunmaktadır. Ancak bunlardan bazılarının birkaç bukle yapacak derecede uzun olması, Resûlullah (asm)’ın sakalını bir tutamdan fazla uzatmamasına karşılık saçlarını zaman zaman omuzlarına kadar uzattığı bilgisi göz önüne alındığında sakal değil saç teli olduğunu göstermektedir.

- Kavs-i Kaâdet (kemân-ı peygamberî; nr. 21/69).

118 cm. uzunluğunda bir yay olup, kamış cinsi boğumlu bir ağaçtandır; altın yaldız ve savat süslemeli gümüş mahfazası I. Ahmed tarafından yaptırılmıştır.

- Asâ-i Nebevî (nr. 21/66).

Hz. Peygamber (asm)’e izâfe edilen 148 cm. uzunluğunda ve altıgen kesitinde olan asâ, hakkındaki kayda göre Ravza-i Mutahhara’nın imarı sırasında değiştirilen ahşap aksamdan yapılmış ve teberrüken muhafaza edilmiştir; uçlarında biri daha uzun topuzlu gümüş geçmeler bulunmaktadır.

Dikdörtgen kesitli bir başka asâ da aynı şekilde Kâbe’nin tamiri esnasında yapılmıştır ve uçlarındaki gümüş geçmeler savat yazılıdır.

- Na‘leyn-i Saâdet (na‘leyn-i şerîfeyn).

Hz. Peygamber (asm)’e nisbet edilen ayakkabılardır (bk. NA‘L-i ŞERİF).

- Kadem-i Şerifler (nakş-ı kadem-i saâdet).

Hz. Peygamber (asm)’e izâfe edilen ayak izleridir.

Mühr-i Saâdet (nr. 21/167).

XIX. yüzyılda Bağdat’ta bulunarak İstanbul’a gönderilen dikdörtgen yüzük taşı şeklindeki kırmızı akik mührün üzerinde “Muhammed resûlullah” yazılıdır. Ancak Hz. Peygamber’in mektuplarında baskısı bulunan asıl mühr-i saâdet olmayıp (Hz. Osman tarafından kuyuya düşürülmüştür) sonradan yapılmış bir kopyasıdır.

- Kadeh-i Şerif (nr. 21/37).

Sahâbîler, Resûl-i Ekrem (asm)’in kullandığı kendisine ait olmayan eşyayı da muhafaza etmiştir. Bunun bir örneği, Ömer b. Abdülazîz’in koruduğu eşya arasında bulunduğu sanılan bu su tasıdır.

Bir gün Hz. Peygamber (asm) Benî Sâide gölgeliğinde otururken on beş yaşındaki Sehl b. Sa‘d’dan su istemiş, Sehl de ona su verdiği ağaç tası saklayıp daha sonra bunu kendisinden isteyen Ömer b. Abdülazîz’e hediye etmiştir.(Buhârî, Eşribe, 30; Müslim, Eşribe, 88)

Birkaç el değiştiren tas gümüşle kaplanarak üzerine o zamana kadarki hikâyesini anlatan yazı şeritleri kazınmıştır.

- Teyemmüm Taşı (nr. 21/676).

Müze kayıtlarında Hz. Peygamber (asm)’in gazâ sırasında teyemmüm için kullandığı belirtilen, milâttan önce VII. yüzyıl Yeni Asur dönemine ait çiviyazılı bir tablettir.

- Hz. Fâtıma’nın Gömleği (kamîs-i fahrü’n-nisâ; nr. 21/464).

Sonraki dönemlerde üzerine nesih hatla âyet ve vefkler yazılmış işlemesiz, sade bir iç gömleğidir.

- Hz. Fâtıma’nın Hırkası (nr. 21/459).

Kırım Hanları sülâlesinden Fâtıma Sultan’ın terekesi arasında bulunup İstanbul’a getirilmiş devetüyü rengi yünlü kumaştan mavi astarlı, göğsü örme düğmeli, yakasız, geniş kollu, feraceyi andıran işlemesiz sade bir hırkadır.

- Hz. Hüseyin’in Gömleği (kamîs-i seyyidü’ş-şühedâ; Envanter nr. 21/74).

Beyaz kalınca bir kumaştan, kısa kollu ve yakasızdır; ön açıklığında sekiz yuvarlak düğme bulunmaktadır.

- Hz. Hüseyin’e Ait Elbise Parçası (Envanter nr. 21/479).

Üzerinde kan lekeleri bulunan bir hırkaya ait olması muhtemel kumaş parçasıdır.

- Hz. Mûsâ’nın Asâsı (nr. 21/65).

122 cm. uzunluğunda ucuna yakın bir yerden budaklı düzgün bir ağaç dalıdır.

- Hz. Yûsuf’un Sarığı (nr. 21/89).

Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı zaptettiğinde bir süre kullandığı ve ondan sonraki bazı padişahların cülûs merasimlerinde giydikleri, kahverengi kadife külâh üzerine sarılmış beyaz tülbent sarıktır.

- Hz. İbrâhim’in (veya Hz. Nûh’un) Tenceresi (nr. 21/465).

Silisli granitten oyularak yapılmış ve yontu izleri tesviye edilmeden bırakılmış 12 cm. yüksekliğinde, 22 cm. ağız çapında ve dibi ağzından geniş kazan formunda küçük bir taş kaptır. Silindir şeklindeki kutusu üzerinde yer alan kayıttan mukaddes emanetler arasına 1058 (1648) yılında girdiği öğrenilmektedir.

- Hz. Yahyâ’nın Kol ve Kafa Tası Kemikleri (nr. 2/2742).

Kol şeklinde altın yaldızlı gümüş bir mahfaza içinde korunan kurumuş bir kol ve yuvarlak bir murassa‘ mahfaza içinde saklanan bir kafa tası parçasından ibarettir. Fâtih Sultan Mehmed döneminde (1451-1481) saraya intikal etmiş, ardından Cem Sultan’ı ellerinde tutmaları için Rodos şövalyelerine gönderilmiş, daha sonra da korunduğu Lefkoşe Kalesi’nde bulunarak 993’te (1585) tekrar İstanbul’a getirilmiştir. (Aydın, Hırka-i Saadet Dairesi ve Mukaddes Emanetler, İstanbul 2004, s. 158-159)

Süyûf-i Mübâreke.

İkisi Hz. Peygamber’e (nr. 21/129, 130),
Biri Hz. Dâvûd’a (nr. 21/137),
Biri Hz. Ebû Bekir’e (nr. 21/131),
Üçü Hz. Ömer’e (nr. 21/132, 133, 134),
Beşi Hz. Osman’a (nr. 21/135; 1/203, 204, 298; 2/3775),
Biri Hz. Ali’ye (nr. 21/138),
Dördü Hâlid b. Velîd’e (nr. 21/144, 145, 146, 147),
İkisi Muâz b. Cebel’e (nr. 1/299, 301),
Biri Ammâr b. Yâsir’e (nr. 21/149),
Biri Ca‘fer-i Tayyâr’a (nr. 21/143),
Biri Zübeyr b. Avvâm’a (nr. 21/140),
Biri Sa‘d b. Ubâde’ye (nr. 1/110),
Biri Dırâr b. Ezver’e (nr. 1/207),
Biri de Hz. Ali’nin torunu Zeynelâbidîn’e (nr. 21/139) 

nisbet edilen kılıçların ikisi ise (nr. 21/142, 148) isim vermeden sadece sahâbe kılıcı olarak kayıtlara geçirilmiştir.

Ayrıca Resûlullah (asm)’ın kâtibi Ebü’l-Hasan’a izâfe edilen bir kılıcın da (nr. 21/141) yine Hz. Ali’ye ait olması gerekir; çünkü bu künyeyi taşıyan kâtip Hudeybiye Antlaşması’nın metnini kaleme alan Hz. Ali’dir. Bir kısmı silâh bölümünde bulunan kılıçlara sonradan çoğu murassa‘ kabza ve kınlar yapılmıştır.

Mukaddes emanetlerin bir bölümü de Haremeyn’e, özellikle Kâbe’ye ve Resûlullah’ın kabrine ait olanlardır.

Bunlar arasında;
- Kâbe’nin kilit ve anahtarları (meselâ bk. nr. 21/16; 2/2293; 2/2666),
- Hacerülesved mahfazaları (nr. 2/2521),
- Tövbe kapısı kanadı (nr. 21/128),
- Kâbe olukları (nr. 21/722, 21/230),
- Kâbe’nin kapısının ve Ravza-i Mutahhara’nın örtüleri (nr. 24/30, 46, 798; 21/94, 103),
- Minber-i şerif sancakları (nr. 21/96),
- Hz. Peygamber (asm)’in kabrine ait örtüler (nr. 21/116, 123) ve toprak (nr. 21/58),
- Hz. Ebû Bekir’in, Hz. Fâtıma’nın ve Hz. Ömer’in kabir örtüleri (nr. 21/119, 121, 122)
yer almaktadır.

Mukaddes emanetler arasında ayrıca Hz. Fâtıma’ya nisbet edilen çok sonraki dönemlere ait bir seccade, bir duvakla (?) Kerbelâ toprağı, Veysel Karanî’nin külâhı ve İmâm-ı Âzam’ın cübbesiyle birçok eşya daha bulunmaktadır.

Mukaddes emanetlerin bir kısmı önceleri Hazîne-i Hümâyun’da muhafaza edilirken II. Mahmud döneminde (1808-1839) Has Oda Kasrı’na alınmıştır. Buranın temizliği, buhurlanması ve korunması gibi işler için en büyük zâbitleri has odabaşı olan kırk kadar hizmetli görev yapıyordu. Bizzat padişah da kendisini bu görevlilerden biri kabul eder, hırka-i saâdet sandığının ve bulunduğu odanın anahtarını yanında tutardı.

I. Dünya Savaşı esnasında düşman eline geçer korkusuyla Konya’ya taşınan mukaddes eşya Cumhuriyet döneminde de büyük saygı görmüş ve II. Dünya Savaşı sırasında Niğde’ye götürülmüştür...

Hz. Peygamber (asm) ile ilgili eşya ashaptan itibaren Müslümanlar tarafından büyük saygı görmüş ve bereketi umulmuştur.

İslâm âlimleri de mukaddes emanetlere gösterilen saygı, teberrük ve tevessülün mahiyetini tartışmışlardır.

Zehebî bu eşyaya saygı göstermeyi Hz. Peygamber (asm)’i sevmenin işareti sayar (Alâmü’n-nübelâ, IV, 42-43)

Bazı âlimler ise bunu mushafın cildine ve yapraklarına gösterilen saygıya benzetirler. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Mukaddese Emanetler md.)

İlave bilgi için tıklayınız:

Teberrük, eşyadan bereket ummak caiz midir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun