Kâ’b bin Züheyr (r.a.)

Ka’b, şair bir sülaleden geliyordu. Babası Züheyr kuvvetli bir şairdi. Yahudi ve Hıristiyanların meclislerine devam ederdi. Bu sebeple yakında bir peygambe­rin çıkacağını biliyordu.

Züheyr bir gece rüyasında gökten bir ip uzatıldığını, elini uzattığı hâlde onu tutama­dığını gördü. Bunu, çıkacak peygambere kendisinin yetişemeyeceğine yordu. Çocuklarına, ona yetişirlerse iman etmelerini vasiyet etti.

Aradan yıllar geçti… Hicret’in 9. yılında Züheyr’in oğulları Büceyr ve Ka’b, Me­dine’ye giderlerken Eraku’l-Azzaf a geldiklerinde Büceyr kardeşine, “Sen bura­da dur da ben gidip Muhammed’le bir görüşeyim.” dedi ve Medine’ye gitti. Re­sû­lul­lah ile biraz sohbet ettikten sonra da Müslüman oldu. Kardeşi Ka’b’a haber salarak Müslüman olduğunu bildirdi. Ka’b çok kızdı. Gönderdiği şiirinde onu yerdi.

Onun bu hâline çok üzülen kardeşi Büceyr, Müslüman olmasını çok istiyor­du. Bir şiir yazıp gönderdi. Mektubu alan Ka’b ne yapacağını, nasıl hareket ede­ceğini uzun uzun düşündü. Bu arada hidayet nuru kalbini aydınlatmaya başla­mıştı. Medine’ye hare­ket etti. Gizlice şehre girdi. Daha önce tanıdığı birinin evi­ne misafir oldu. Sabahleyin Re­sû­lul­lah’ın huzuruna çıktı. Elini Peygamberimi­zin mübarek eli üzerine koydu. Sonra da, “Yâ Re­sû­lal­lah! Ka’b bin Züheyir, yap­tıklarına pişman olarak ve İslamiyet’i kabul ederek gelmiş bulunuyor. Onu size getirsem, kendisini affeder, Müslümanlığını kabul buyurur musunuz?” dedi. Peygamberimiz, “Evet.” cevabını verince de hemen Kelime-i Şehadet getirdi. Peygamberimiz, “Sen kimsin?” diye sordu. Ka’b, “Ben Ka’b bin Zü­heyr’im.” de­di. Sonra da Müslüman olduğunu, tövbe ettiğini dile getiren ve “Bânet Süâd (Sevgili Uzaklaştı)” sözleriyle başlayan uzunca bir kaside okudu. Bittiğinde Peygamberimiz sırtından bürdesini (hırka) çıkarıp ona giydirdi. Bu kaside “Kasîde-i Bür­de” ismiyle, Ka’b da (r.a.) “Kasîde-i Bürde Sahibi” diye meşhur oldu.

Re­sû­lul­lah’ın Ka’b’a verdiği hırka Hicret’in 26. yılında vefat edinceye kadar yanında kaldı. Muâviye’nin (r.a.), “Re­sû­lul­lah’ın hırkasını bize sat.” teklifini Ka’b (r.a.), “Ben, Re­sû­lul­lah’ın hırkasını giymek hususunda hiç kimseyi kendi­me tercih etmem!” diyerek reddetti. Fakat vefatından sonra Ka’b’ın oğulları onu Muâviye’ye (r.a.) sattılar...

Bu mübarek hırka tevarüs yoluyla halifeden halifeye geçti. Nihayet Yavuz Sultan Selim, diğer emanetlerle birlikte onu da Mısır’dan İstanbul’a getirdi. Hır­ka hâlen Topkapı Sarayı (Müzesi) Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunmakta ve İki Ci­han Serveri’ni hatırlatan mukaddes bir emanet olarak herkes tarafından ziyaret edilmektedir.

Hz. Ka’b’ın “Kasîde-i Bürde”si Fransızca, İtalyanca ve diğer bazı dillere çevril­miştir. Ka’b’ın (r.a.) diğer kaside ve şiirleri “Şerh-i Divan-ı Ka’b ibni Züheyr” is­miyle şerhedilmiştir.[1]

Allah ondan razı olsun!
_____________________________________
[1]Sîre, 4: 144-158; Müstedrek, 3: 578-586.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun