Ölmüş bir yakınımızın arkasından veya mezarının başında sesli ağlamak günah mıdır?

Ölmüş bir yakınımızın arkasından veya mezarının başında sesli ağlamak günah mıdır?
Tarih: 18.07.2006 - 09:40 | Güncelleme:

Soru Detayı

-  Bu durum ölüye azap verir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ölüye feryad figan ederek ağlamak âdeti, eskiden beri câhil insanlar arasında revaç bulmuş, yaygın hâle gelmiş bir âdettir. Mesela, eski Mısır'da eşraftan biri öldüğü zaman, bir çok kadın ve erkek, üstlerine başlarına yas alâmetleri süre­rek, bağıra çağıra sokaklarda gezerlermiş.1 Eski Türklerde ise bu ağlama merasimlerinde yüzlerini yaralayan­lar ve hatta kulaklarını kesenler bile olurmuş.2 Câhiliye devri Arapları arasında ölümünden sonra kendisi için bağıra çağıra, iyiliklerini sayarak ağlanmasını va­siyet edenler bile var. 1655-1656 ların Türkiye'sini anla­tan bir yabancı, bir cenaze vukuunda kadınların cenaze evinde toplanarak, ağıt düzüp günlerce bağıra çağıra ağladıklarını yazmaktadır.3 O günden bugüne bu çeşit ağıt yakma ve ağlama şekli çok yaygın olduğu için, İslâm'ın bu konudaki hükmünü burada zikretmenin fay­dasına inanıyoruz.

Ölüm büyük bir hadisedir. Bu hadise sebebiyle in­sanın hüzünlenmesi, kederli bir hâl alması normaldir. Hatta bu hüzün ve kederini açığa vurup sessizee ağlaması ve göz yaşı dökmesinde bir sakınca yoktur. Nitekim Pey­gamber Efendimiz (asm) de oğlu İbrahim'in4, kızının5 ve kızının çocuğunun6 vefatlarında ve ashaptan Sad' b. Ubâde'nin (v. 15/636) hastalığında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak ağlamış, kendisine ağlamayı yasak­lamış olduğu hatırlatılınca da bunun yasak olan ağlama şekli olmayıp, gözyaşı dökmekle Allah'ın azap etmeyeceğini, ancak mübarek diline işaret edip onunla azap edeceğini belirtmiş ve:

"Muhakkak ki ölü, ehlinin üzeri­ne bağırıp çağırmalarıyla azap duyar."7

buyurmuşlardır. Zira sessizce gözyaşı dökmek ve kalben mahzun olmak, ağlamaktan ziyade bir şefkat ve acımadır ki, Al­lah Teâlâ, şefkatli ve merhametli olanları sever.

Yine Peygamber Efendimiz (asm) bir cenazede kabrin kenarına oturmuş, gözyaşları toprağa damlayacak dere­cede ağlamış8, kızı Rukiyye'nin (v. 2/624) vefatında, yanında sessizce ağlayan Fâtıma'nın gözyaşlarını kendi eliyle silmiş,9 onun bu şekilde ağlamasını yasakla­mamış ve Hz. Ömer bir cenazede ağlayan bir kadına bağırınca Hz. Ömer'e: "Bırak onu, ağlasın, muhakkak ki göz yaşarır." buyurmuş10 sessizce ağlayanın serbest bırakılmasını emretmiştir.

Bütün bu hadis-i şeriflerden çıkarılan fıkhî hü­küm, ölüye sessiz ağlamanın caiz ve mubah olduğudur ki, bunda bütün müctehidler müttefiktirler.11 Yüksek sesle ve bağırarak ağlamak ise, Hanefî ve Mâlikîlere göre haramdır. Şafi'î ve Hanbelîler, ölüye ağıt yakmaksızın ve bir şeyler sayıp dökmeksizin, yüksek sesle ağlamayı da mubah görmüşlerse de, nevha yapmak, yani câhiliyyede olduğu gibi ölünün bir takım iyiliklerini sayıp dökerek, vay benim yiğidim, arslanım, evimin direği... gibi sözlerle bağırıp ağlamak, saçını başını yol­mak: başına, yüzüne veya dizine vurmak, elbiselerini yırtmak caiz değil, haramdır.12

Bu şekilde ağlamanın haram olduğunda icma vardır. Çünkü Rasûlullah (asm) bu hareketlerin câhiliyye âdetlerinden olduğunu bildirerek13 yasaklamış,14 bu yasak fiili yapanların Ehl-i Sünnet'ten olmadıklarını15 ve tövbe etmeden öldükleri takdirde, Allah'ın -ken­dilerine katrandan bir elbise ve alevli ateşten bir gömlek giydireceğini haber vererek16 bu fiilin günahının büyüklüğüne dikkat çekmiş ve böyle yapanları lânetlemiştir.17

Hz. Ömer de dahil birçok sahabinin rivayet ettiği, ölünün kendisine ağlayanların ağlamasından kabrinde azap duyacağını bildiren hadise18 gelince: Hz. Âişe validemiz bu hadis-i şerifi duyunca bunun,

"Hiçbir günah­kâr başkasının günahını çekmez."19

âyetine aykırı olacağını belirterek, Rasûlullah (asm)'in, bir Yahudi kabri yanından geçerken mezarın başında ağlayanlar gördü­ğünü ve onların ağladıkları kişinin, kabrinde azap gör­mekte olduğunu söylediğini,20 aile efradının ağlaması ile Allah'ın ancak kâfirin azabını artıracağını ifade etmiştir.21

Bütün müctehitler, aile efradının ve hayattakilerin yasak olan şekilde ağlamaları sebebiyle ölüye azap edil­meyeceğini, ancak eskiden Araplarda olduğu gibi ölü, böyle yapılmasını vasiyyet etmişse -ki bu şekilde vasiyyet etmek haramdır- yahut da yasak olan şekilde ağlaya­caklarını bilip de, ağlamamalarını vasiyyet etmemişse o zaman geride kalanların ağlaması sebebiyle azap oluna­cağım beyan etmişlerdir.22 Dolayısıyla ölüye ağlama­nın azap verişi, ağlamak sebebiyle değil, kendi günahı sebebiyle olmuş olur. Câhiliyye Araplarında ağlamayı vasiyyet etmek âdet olduğu için Rasûlullah (asm), bunun ölüye azap vereceğini bildirmiş olabilir.

Ümmetin yıldızları olan ashab-ı kirama baktı­ğımız zaman, onların, kendilerine sesli ağlayanları, ke­sin olarak bundan menettiklerini görüyoruz. Nitekim Hz. Ömer yaralandığı ve komaya girdiği zaman, kendi­sine seslice ağlayanlar olmuş ve Hz. Ömer ayılır ayılmaz, Rasûlullah (asm)'in hadis-i şerifini hatırlatarak böyle yap­mamalarını öğütlemiştir.23

Ebû Muse'l-Eş'ari de bir de­fasında hastalanıp hastalığı ağırlaşınca hanımı seslice ağlamaya başlamış. Hastalığının şiddeti geçtiğinde hanımına: "Sen benim, Rasûlullah (asm)'in uzak olduğu her şeyden uzak olduğunu bilmiyor musun ki, Rasûlullah (asm) musibet anında sesini yükseltenlerden, saçını tıraş etti­renlerden ve üstünü başını yırtanlardan uzak olduğunu söylerdi."24 diyerek, bu durumun yasaklığını belirtmiş­tir.

Kısacası, bir yakınını ve sevdiği kişileri kaybeden­lerin eğer güçleri yetiyorsa sabretmeleri ve ağlamama­ları en iyi harekettir. Buna güç yetiremeyenlerin ise, ses­sizce ağlamaları ve gözden yaş akıtmaları da caizdir. Ama ölünün bir takım iyiliklerini ve hayatta yaptığı işlerini sayıp dökerek ve mersiyeler, ağıtlar düzerek ağlamak, kesinlikle haram ve yasaktır. Bu şekilde ağla­maktan şiddetle sakınmak gerekir.

Dipnotlar:

1) Mimarzâde M. Emnülah, a.g.e. s. 26.
2) İnan, Abdulkâdir, Hurafeler ve Menşeleri, s. 12, Ank. 1962.
3) FeanThevenot. 1655-1656 da Türkiye, s. 140, İst. 1978.
4) Buhari, Sahih.Cenâiz, 42 c. II, s. 84.
5) Buhari, Cenâiz, 32, c. II, s. 80; Cenâiz, 70 c. II.s. 93; A. b. Hanbel.c. III.s. 126.
6) Buhari, Cenâiz, 32, c. II. s. 80; İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 53, c. I, s. 506.
7) Buhârî, Cenâiz, 42, 43.

8) Buhari, Cenâiz, 43, c.II, s. 85; Müslim, Sahih, Cenâiz, 6, c. H, s. 636.
9) lbn Mâce, Sünen, Zühd, 19, c. II. s. 1403.
10) Ahmed b.Hanbel, Müsned. c. I, s. 335.
11) lbn Mâce. Sünen, Cenâiz, 53, c. I. s. 505.
12) el-Ceziri, a.g.e. c I, s. 533.
13) el.-Ceziri, ag.e. c. I, s. 533; Tahtavi. a.g.e. s. 501.
14) bk. Müslim, Sahih. Cenâiz, 10, c.II, s. 644; lbn Mâce. Sünen, Cenâiz, 51, c. I. s. 503-504; el-Azizi Ali b.Ahmed, es-Sirâcu'l-Münir, c. I. s. 177. Mısır, 1325.
15) bk. lbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 51, c. I, s. 503; Cenâiz. 53, c. I, s. 507.
16) bk. Buhari, Sahih, Cenâiz, 34, c. II, s. 82; Cenâiz,36,37,c.II,s.83; lbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 52, c. I, s. 504; Hasan el-Hasan el-Idvi, a.g.e s. 24, Mısır, 1316 h.
17) Müslim, Sahih.Cenâiz, 10, c. II, s. 644; lbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 51, c. I, s. 503-504; en-Nahlâvi, Halil b. Abdulkâdir eş-Şeybânied-Dürerü'l-Mübâhe... s 132, Dimaşk 1966.
18) lbn Mâce, Sünen. Cenâiz, 52, I/505; Hasan el-Idvi, age s. 24, Mısır 1316 h.
19) En'am, 6/164.

20) bk. Buhari, Sahih, Cenâiz, 33, c. II, s. 81-82; Müslim, Sa­hih. Cenâiz, 9. c. II, s. 639; Tirmizi, Sünen Cenâiz, 23 c. II, s. 235; lbn Mâce Sünen. Cenâiz, 54, c. I, s. 508; A b. Hanbel, Müsned, c. I, s.47-50; Muhammed b. ismail, Sübülüs-Selâm. c. I. s. 204.
21) Buhari. Sahih. Cenâiz, 32, c. II, s. 81; Müslim, Sahih, Cenâiz, 9. c. II, s. 643; A. b. Hanbel.Müsned c. VI. s. 79, 281.
22) Müslim, Sahih, Cenâiz, 9, c. II, s. 641.
23) el-Cezlri, a.g.e. c. I, s. 534; Müslim, Sahih, c. II. s. 638, dn
24) Müslim.Sahih.Cenâiz, 9 . c. II.s. 638-640.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun