Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez mi?

Tarih: 07.01.2020 - 07:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hiç kimse yaptığı ibadetler sebebiyle cennete girmez hadisi var?
- O zaman böyle olması lazım hiç kimse yapmadığı ibadetlerden dolayı cehenneme girmez olmuyor mu?
- Ve hadiste böyle buyrulmasına rağmen o zaman ibadetleri yaparak cennete girmeyeceksek ibadet yapmayarak da cehenneme de girmeyiz?
- Ve Kuran’da ibadet edin ki cennete giresiniz deniliyor çünkü Kuran’da ibadetin karşılığı olarak cennet vaad ediliyor ama hadiste ise kimse ibadetleri karşılığında cennete girmez deniliyor?
BAKARA 82: İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
İBRAHİM 23: İnanan ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokulacaklardır. Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır.
HADİS: “Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.”
- Kuran ile hadis arasında ciddi bir çelişki var?
- Yani sormak istediğim hiç kimse ibadetleri sayesinde cennete giremeyecekse hiç kimse yapmadığı ibadetlerden dolayı da cehenneme de girmeyecek?
- Ve Kuran’da ibadet edin ki cennete giresiniz tarzında bir sürü ayet olmasına rağmen, hadiste kimse yaptığı ibadetler için cennete girmez deniliyor çok büyük bir çelişki var?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a) Kur’an’daki söz konusu ayetlerde “tergib” üslubu vardır. Yani insanları güzel işler yapmaya sevk etmek ve teşvik etmek için cennet onların yaptıkları güzel amellerin karşılığı olarak gösterilmiştir. Ayrıca yaptıkları işlerin karşılığı olarak cenneti hak etmek insanların hoşuna gider. Çünkü insanlar kendi başarılarından sevinç duyarlar. Kur'an’ın üslubu insanları onurlandırmaya yöneliktir. 

b) Hadisteki ifade ise, insanları şımarıklıktan kurtarmasına, Allah’ın rahmetinin sonsuzluğuna ve yapılan bütün güzel işlerin gerçek bir muhasebede Allah’ın dünyadaki nimetlerinin karşılığı olacak yeterli bir şükrün yerini bile tutmayacağına dikkat çekilmiştir. 

c) Her şeyin bir hakiki illeti / sebebi, bir de mecazi illeti veya hikmeti vardır. Herhangi bir konuda verilen hükümlerin dayanağı hakiki illetlerdir. Mecazi illetler veya hikmetler sonucu belirleyen bir hükmün gerçek sebebi olamaz.

Bu konuyu Bediüzzaman Hazretlerinden dinleyelim:

“Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise; tercihe sebebdir, îcaba, icada medar değildir. İllet ise, vücuduna medardır. Mesela: Seferde namaz kasredilir, iki rekat kılınır. Şu ruhsat-ı şer'iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünki illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz.” (bk. Sözler, Yirmi Yedinci Söz, s. 482)

İşte imtihan dünyasında cenneti kazanmak biri hakiki, diğeri mecazi olmak üzere iki illete bakar. Hakiki illet Allah’ın rahmetidir. Mecazi illet ise iman ve salih amellerdir. 

İmtihanlar detaylı bir tetkikten sonra sonuca bağlanır, kazanıp kazanmamak ondan sonra belli olur. Bütün güzel işler, ibadetler Allah’ın nimetlerine karşı bir şükürdür. İnceden inceye tetkik edildiği zaman hiç kimse gerçek manada cenneti hak edecek bir imtihanı kazanmaz. Çünkü bütün dünya insanın bir gözüne bile değmez. Bütün dünyayı verseler insan kalbini vermez. 

İşte hadis-i şerifte insanın cennete girmesinin hakiki illetine işaret edilmiş ve Hz. Peygamber (asm): “Allah’ın rahmeti kucaklamazsa, ben dahi amellerimle cennete giremem.” diye buyurmuştur. 

Hadiste hem bir gerçek ifade edilmiş, hem hakiki illete dikkat çekilmiş hem de Allah’ın sonsuz rahmeti nazara verilerek ona karşı kulların sevgi ve saygıda kusur etmemeleri ve yaptıkları güzel işlerden dolayı Allah’ın lütuf ve keremini unutup Karun gibi şımarık olmama konusunda uyarı yapılmıştır. 

Ayetlerde ise, iyilerle kötülerin birbirinden ayırt edilmeleri, cennetlik ve cehennemliklerin temyiz edilmeleri için gerekli bir ölçü olan mecazi illete / hikmete yer verilmiştir. 

d) Allah Rahman ve Rahim olduğundan birçok kulunun kusurlarını bağışlar ve onları da cehennemden kurtarıp cennete koyar. Böylece sonsuz rahmetini gösterir. Ama, Allah aynı zamanda mutlak adalet sahibidir. Rahmetini cennetle gösterdiği gibi, adaletini de cehennemle gösterir.

Ceza ve mükâfatın yeri ahiret alemidir. Orada iki yurt vardır. Biri cennet bir cehennem... Allah insanları ister sonsuz rahmetiyle, ister insanların amellerinin karşılığı olarak değerlendirsin, netice itibariyle bu insanlar hak ettiği veya hak etmediği halde cennete girmiş olacaktır.

Şayet cennete giren kimse olmasaydı, sorudaki “öyleyse suç işleyenler de cehenneme girmez” gibi bir hayali varsayım ortaya atılabilir idi. Fakat meselemizde “rahmet ile olsun amel ile olsun”, cennete girenler vardır. 

Öyleyse cehenneme girenler de olacaktır. Şu fark var ki, -sorudaki düşünceye göre- hak etmediği halde, Allah’ın lütfu ile cennete gidenler pek çoktur, fakat hak etmediği halde cehennem giden hiç yoktur.

Zira, hak etmediği halde bir kimsenin cennete girmesi, bir ikramdır, bir ihsandır, bir rahmettir. Fakat hak etmediği halde cehenneme koymak ise bir haksızlıktır, bir zulümdür. Ama hak edenleri cehenneme koymak da bir adalettir..

Rahmet de güzeldir, adalet de güzeldir. Aksi ise çirkinliktir. Allah çirkin iş yapmaktan sonsuz derece münezzehtir.

Son olarak şu nurani ifadelere de dikkat etmekte fayda vardır:

“Meselâ: Küfür bir fenalıktır, bir tahribdir, bir adem-i tasdiktir. Fakat o tek seyyie; bütün kâinatın tahkirini ve bütün esma-i İlahiyenin tezyifini, bütün insaniyetin terzilini tazammun eder. Çünki şu mevcudatın âlî bir makamı, ehemmiyetli bir vazifesi vardır. Zira onlar, mektubat-ı Rabbaniye ve meraya-yı Sübhaniye ve memurîn-i İlahiyedirler. Küfür ise; onları âyinedarlık ve vazifedarlık ve manidarlık makamından düşürüp, abesiyet ve tesadüfün oyuncağı derekesine ve zeval ve firakın tahribiyle çabuk bozulup değişen mevadd-ı fâniyeye ve ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, hiçlik mertebesine indirdiği gibi... bütün kâinatta ve mevcudatın âyinelerinde nakışları ve cilveleri ve cemalleri görünen esma-i İlahiyeyi inkâr ile tezyif eder…"

"İşte ey gafil insan! Bak Cenab-ı Hakk'ın fazlına ve keremine! Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazan yetmiş, bazan yediyüz, bazan yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki; o müdhiş Cehenneme  girmek ceza-yı ameldir, ayn-ı adildir. Fakat cennete girmek, mahz-ı fazıldır.(bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, s. 320-321)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun