Allah bazı insanların cehennem ehlinin ameliyle amel etmesini mi istiyor?

Tarih: 05.05.2018 - 00:14 | Güncelleme:

Soru Detayı

- ​Araf 172 ayeti hakkında soru sorulmuş, Ömer de şöyle demiş: Ben, Rasulullah’a bu ayet hakkında soru sorulurken işittim. Rasulullah buyurdu ki:
"Yüce Allah Adem'i yarattı. Sonra sağıyla sırtını sıvazladı, ondan bir zürriyet çıkardı ve Ben bunları cennet için yarattım ve cennetliklerin ameliyle amel edecekler, diye buyurdu. Sonra bir daha sırtını sıvazladı, ondan bîr zürriyet çıkardı ve şöyle buyurdu: Bunları da cehennem İçin yarattım ve bunlar da cehennemliklerin ameliyle amel edecekler," Bir adam kalkıp: O halde amelin faydası nedir? diye sorunca, Rasulullah şöyle buyurdu: "Allah bir kulu cennet için yarattı mı, onun cennet ehlinin ameliyle amel etmesini ister. Sonunda o da cennet ehlinin amellerinden bir amel üzere ölür, Allah da onu cennete koyar. Bir kulu da cehennem için yarattı mı, onun da cehennem ehlinin ameliyle amel etmesini ister. Sonunda o da cehennemliklerin amellerinden bir amel Üzere ölür. Allah da onu cehenneme koyar. "
- Diyeceksiniz ki iradesi var kendisi inkar ediyor ama o iradeyi de (inkar etsin diye) o şekilde Allah yaratmıyor mu?
- Yani Allah Cehenneme gidecek insanları ÖZELLİKLE yaratmıştır. Diyeceksiniz ki iradesi var fakat o iradeyi de Allah yaratmıyor mu?..
- Peki, Allah istediğini istediği gibi elbette yaratır, yönetir ama bile bile cehenneme giden insanı yaratması, insanı dilediği gibi Cehenneme gidecek şekilde YÖNETMESİ Adil sıfatına ters düşmez mi?
- İrade kaybolmaz mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu hadisin kaynağı için bk. Ahmed b. Hanbel, 1/399-400; Tirmizi, h.no: 3075; Ebu Davud, h.no: 4703.

- Tirmizi’ye göre, bu hadis “hasen”dir, ancak senedi munkatıdır. Muslim b. Yesar adlı ravi Hz. Ömer’den hadis işitmemiştir. (Tirmizi, a.g.y)

- İbn Kesir de bu konuyla ilgili rivayetleri değerlendirmiştir. Tirmizi’nin işaret ettiği senedin munkatı / kopuk olma keyfiyetine, Ebu Hatim ve Ebu Zur’a da dikkat çekmiş olduğunu belirtmiştir. (bk. İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

- İbn Hanbel’in Müsned’inin Muhakkikleri olan Şuayb el-Arnavut, Adil Mürşid vd.’nin bildirdiğine göre, bu rivayetin senedi zayıftır, fakat manası sahihtir. Çünkü bu manaya işaret eden sahih rivayetler vardır.

Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, bu rivayetin manası sahihtir, hadis “sahih li gayrihi”dir.

Şimdi bu konuyu birkaç madde halinde -özetle- açıklamaya çalışacağız:

a) Evvela, şunu çok iyi biliyoruz ki, Allah kullarına haksızlık etmez. Bu gibi müteşabih hadis veya ayetlerin zahiri ifadelerine bakıp böyle bir kanıya varmak, Kur'an’ın açık ifadelerine ters düşmek anlamına gelir. Misal olarak aşağıda mealleri verilen şu ayetlere bakılabilir:

“Biz bir topluluğa peygamber göndermedikçe onlara azap etmeyiz.” (İsrâ, 17/15) mealindeki ayette insanlara verilecek cezanın, insanların özgür iradelerine bağlı olarak yaptıklarının karşılığı olacağı gerçeğinin altı çizilmiştir.

- Denilebilir ki, imtihanda sorularla birlikte cevapların ne olduğu da belirtilmiş, herkese eşit olarak bir nevi kopya verilmiştir. Bu kopyalardan, yani (ehl-i fetret gibi) İslam’ın gelişinden hiç haberdar olmayanlar da -akıl özürlüler, çocuklar gibi- imtihandan muaf tutulmuşlardır.

b) İmtihana tabi tutulan insanların hepsi, adaletin gereği olarak kendilerine verilen özgür iradelerine göre tercihlerini yaparlar. İman ve inkâr, cennet ve cehennem bu özgür iradenin bir sonucudur.

 (Resulüm!) De ki: (benim size tebliğ ettiklerim), Rabbinizden gelen haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29)

mealindeki ayette bu hakikat seslendirilmiştir.

Cüzî irade insanlar için açılan ilahî imtihanda en zorunlu bir unsurdur. Hiçbir insan iradesi dışında bir tarafa zorlanmaz. Bu sebepledir ki, çocuklar ve akıl özürlüler imtihandan sorumlu tutulmamıştır. Aksi takdirde, Allah’ın adaletinden söz edilemez. Bu ise, Kur'an’da pek çok yerde vurgulanan İslam inancına taban tabana zıttır. İnsanların özgür iradeleriyle yaptıkları tercihler, imtihanın seyrini belirleyen yegâne faktördür.

c) “Eğer inkâr edecek olursanız bilin ki Allah sizden müstağnidir (Ne size ne de hiçbir şeye ihtiyacı yoktur), ama kullarının inkâra sapmalarına razı olmaz. Eğer şükrederseniz, bundan hoşnut olur.” (Zümer, 39/7) mealindeki ayette, “Allah, kendisine hiçbir zararı olmamakla beraber, yine de kullarının -kendilerine zarar veren- inkâra sapmalarını hoş karşılamaz. Fakat onların kendilerine yararı olan şükretmeleri / iman edip itaat etmelerinden çok memnun ve hoşnut olur.” anlamına gelen hususların vurgulanması, Allah’ın kullarının imtihanı kazanmalarına taraftar olduğunu göstermektedir.

d) “Siz şükredip iman ettikten sonra Allah ne diye sizi cezalandırsın ki? Allah şükredenlerin mükâfatlarını bol bol verir ve her şeyi hakkıyla bilir.” (Nisa, 4/147) mealindeki ayette de Allah’ın “insanların imtihanı kaybetmelerine değil, kazanmalarına” taraftar olduğunun açık göstergesidir.

e) Bilindiği üzere, her insan cenneti kazanabilir bir kabiliyette yaratılır. Bu sebeple imtihanda insanların özgür iradeleri esastır. Ancak, Kur'an’da makamın iktizasına / söylenen sözün yerine göre, bazen Allah’ın küllî iradesine, bazen de insanın cüzî iradesine vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu, oradaki ifadenin belagatini gösteren bir üslubun yansımasıdır. Cüzî iradenin söz konusu edildiği yerde, küllî irade de orada zımnen bulunduğu gibi,  küllî iradenin vurgulandığı yerde de cüzî irade zımnen vardır.

- Örneğin Allah, inkârcıların tavırlarından son derece rahatsız olan Hz. Peygamber (asm)’i teselli etmek için, hidayet ve dalaletin; hayır ve şerrin ancak Allah’ın yaratmasıyla mümkün olabileceğini vurgulamak üzere -mealen- şöyle buyurmuştur: 

“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır.” (Bakara, 2/7)

Bu makam, bir teselli makamıdır, elçisinin zayıflığı, üzgünlüğü ve acizliği karşısında Allah’ın mutlak kudretine, izzetine ve iradesine vurgu yapılmıştır. Allah’ın bunları böyle bir cezaya çarptırmasının gerekçesi ise, açıklanmamıştır. Ki bunun gerekçesi, onların kendi özgür iradeleriyle inkârda ısrar etmeleridir. Bir önceki ayetin sonunda “onlar iman etmezler” ifadesi bu gerekçenin ip uçlarını vermektedir. Yani, Allah onların özgür iradeleriyle iman etmemekte ısrar ettiklerini ve bundan sonra da -özgür iradeleriyle- küfürde devam edeceklerini ve buna azmettiklerini ezeli ilmiyle bilmekte ve bu hain niyetlerinin karşılığı olarak da kalplerini mühürlemek suretiyle onları cezalandırmaktadır.

- Buna mukabil, insanların cüzî iradelerinin ön plana çıkartılması gereken yerde ise, zahiren söz konusu edilmeyen Allah’ın küllî iradesi zımnen vardır.

Örneğin Allah, Kur'an’ın hak ve hakikati ders veren bir kitap olduğunu hatırlattıktan sonra, elçisinin tebliğden başka bir sorumluluğunun olmadığını vurgulamak üzere -mealen- şöyle buyurmuştur: 

“De ki: İşte Rabbiniz tarafından gelen gerçek. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29)

Halbuki, Allah dilemedikçe hiç kimse, kendi başına, ona rağmen bir iş yapamaz. İnkârın da imanın da icadî noktaları Allah’a aittir. İnsan, küfür veya iman ister, Allah da onları yaratır. İşte burada, ilk örneğin aksine Allah’ın küllî iradesine açıkça vurgu yapılmamıştır. Çünkü, belagatin muktezası budur.

f) Konumuz olan hadis rivayetinde yer alan “Allah bir kulu cennet için yarattı mı, onun cennet ehlinin ameliyle amel etmesini ister. Sonunda o da cennet ehlinin amellerinden bir amel üzere ölür, Allah da onu cennete koyar. Bir kulu da cehennem için yarattı mı, onun da cehennem ehlinin ameliyle amel etmesini ister.  Sonunda o da cennet ehlinin amellerinden bir amel üzere ölür.” manasındaki ifadeyi şöyle anlamak mümkündür:

Önce belirtelim ki, “Allah onun (cennetlik veya cehennemliklerin) ameliyle amel etmesini ister.” tercümesi yanlış anlaşılabilir. Hadisin asıl metninde yer alan “istemelehu” fiilinin başında bulunan “sin” harfinde bir talep manası olmakla beraber, böyle bir talebin olmadığı şeklinde de kullanılabilir. Mesela: “istahrece” fiili, çıkardı; “istekrehe” fiili, zorladı, “istakbele” fiili, karşıladı anlamında kullanılmaktadır. O halde, Allah “...amel etmesini ister” ifadesini, “onları o yolda istihdam eder / o yolu onlara kolaylaştır” şeklinde belirlemek daha uygun gibi görünüyor. Çünkü, bu son ifadede Allah’ın isteği değil, o insanların istekleri doğrultusunda arzu ettikleri yolun kolaylaştırılması söz konusudur. Bu kolaylaştırma işi ise, insanların özgür iradeleriyle yaptıkları tercihlerin bir sonucu olduğundan sorumluluk onlara ait olur.

e) Yukarıda ifade edildiği üzere, burada Allah’ın külli iradesiyle bazılarına cehennem yolunu kolaylaştırması, insanların özgür iradelerine bir müdahale değildir. Aksine, önce insanlar özgür iradelerini kullanarak cehennem yolunu tercih ettikleri için, Allah’ın külli iradesiyle o yolu kolaylaştırması adaletin ta kendisidir. Mesela, hırsızlık yapmak isteyen bir insanın yolunu Allah kolaylaştırırsa, bu bir adalettir. Şayet kolaylaştırmaz da onu o işten vaz geçirirse, bu bir lütuf olur.

(Karanlığı ile etrafı) bürüyüp örttüğü zaman geceye, açılıp ağardığı vakit gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki işleriniz başka başkadır.  Fakat kim verir (Allah yolunda her türlü hayrı yapar) ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa ve o en güzel olanı (Allah’ın söz verdiği mükâfatı) tasdik ederse, artık (biz) onu, en kolay olana (cennet yoluna) muvaffak kılarız! Ama kim cimrilik eder ve kendini (Allah’ın sevabına) muhtaç görmezse ve o en güzel olanı (ilahi mükâfatı) yalanlarsa, onu da en zor olana (cehennem yoluna) muvaffak kılarız.” (Leyl, 92/1-10)

Bu ayetlerin açıklamasına dair Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali’den nakledilen rivayetler vardır. Hepsinin ortak yönü şudur:

Bu ayetler okunduğunda, “Ey Allah’ın Resulü! Madem bu işin sonu önceden belirlenmiştir. O halde biz neye göre amel edeceğiz?” diye sordular. O da buyurdu ki: “Siz çalışın, her insan varacağı yere göre amel eder, ona muvaffak olur.” (bk. İbn Kesir, ilgili yer)

Dikkat edilirse, ayetlerde öncelik insanın özgür iradesine verilmiştir: “Kim verir, Allah’a karşı gelmekten sakınırsa ve en güzel olanı tasdik ederse...” ayetlerinde cennet yolcusu için özgür iradesine vurgu yapıldığı gibi, “Ama kim cimrilik eder ve kendini (Allah’ın sevabına) muhtaç görmezse ve o en güzel olanı(ilahi mükâfatı) yalanlarsa...” ayetlerinde ise cehennem yolcusunun özgür iradesine işaret edilmiştir.

Demek ki, önce insanın cüzi iradesi, sonra da Allah’ın külli iradesi söz konusudur...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun