İslamın içindeki farklı inançlardan hangisine uyacağız?

Tarih: 29.11.2015 - 01:40 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dünyada o kadar çok din var. Ve bu insanların çoğu belki de dinimiz hak, itikadımız hak diyor. Hatta onu da geçtim, İslamiyetin içinde ehl-i sünnet var, şia var, mutezile, vehhabi, selefi vs. bir sürü ekol var.
- Şimdi İslamiyete girecek olan bir kişi hayal edelim. Hangisine girecek?
- Batılla karşılaşma olasılığı yüksek değil mi? O kadar farklı itikad var ki? O kadar çok din var ki?
- İnsan böyle bir durumda nasıl doğruyu bulabilir?
- Allaha şükür ehl-i sünnetiz ama böyle bir evham geldi aklıma, dışarıdan biri bize: ''Ya sizin de itikadınız yanlışsa, binlerce itikad var, doğruyu bulma olasılığı çok zayıf değil mi?'' derse ne deriz?
- Hatta internette bir video görmüştüm, ateistlerin hazırladığı.. Diyor ki; ''binlerce farklı itikadın olduğu yerde doğruya ulaşmak imkansızdır. Herkes kendi itikadına şüpheyle bakmalıdır'', diyordu. Bunlara cevap olarak ne dersiniz?
- Şu an biz bir Şii bir ailenin çocuğu olsaydık, nasıl Sünni olabilirdik?
- Bir Yahudi olsaydık, nasıl Müslüman olabilirdik? Yahudiler, kendinden olmayanı reddeder, kız bile vermezler böyle Müslümanlığı seçenlere..
- İtikadımın doğru olduğunu İsbatlı olarak Risale-i nurdan okuyarak anlıyorum. Ama bir Şii veya Vehhabi sizce itikadından kolay kolay vazgeçer mi?
- O kadar tefsir kitapları var şiilerin, sonuçta onlar da muvahhidler. Ama itikad bozuk olduğundan amelleri boşa gidiyor. Abdestleri yanlış olduğundan namazları boşa gidiyor. Acaba bir Şii olsaydım, kolay kolay Sünni olabilir miydim?
- Ailem biz de Müslümanız hem de hakikisiyiz deseydi, ne yapardım?
- Bu soru düşündürüyor beni. Ama bu mesele çok karışık gibi.. Sizin de fikrinizi almak istedim.. Siz nasıl yaklaşıyorsunuz bu meseleye?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bu saydığınız ekollerin hepsi “Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunda” ittifak halindedir. Kur’an’ın ayetleri söz konusu olduğunda üç husus devreye girer:

a) Bu ayet Allah’ın kelamıdır.

b) Allah’ın muradı ve Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed (asm)’in anladığı haktır.

c) Allah’ın muradı nedir?

İlk iki şıkta hiçbir Müslüman tereddüt etmez ve onlarda hiçbir ihtilaf yoktur.

c) şıkkındaki soruyu cevaplama konusu ise, farklı yorumlara açıktır.

İşte tefsirlerdeki farklı yorumlar, Kur’an’ın ilgili ifadesindeki Allah’ın muradını, Hz. Peygamber (asm)'in maksat ve anlayışını arayıp bulmaya yöneliktir.

- Bununla beraber, ümmetin büyük çoğunluğu sünnidir. İslam alimlerinin, İslam kelamcıları ve filozoflarının ve evliyalarının, büyük çoğunluğu ise, bu çoğunluk dairesinde yer almıştır.

Ehl-i sünnet cemaati içerisinde yer alan, farklı ekoller, mezhepler ve meşreplerin hepsi de Kur’an’ın ders verdiği iman esaslarında ve İslam şartlarının kabulünde ittifak halindedir. Bazı detaylardaki farklılıklar ise, ayet ve hadisleri farklı anlamadan kaynaklanmaktadır.

Bu sebepledir ki, kitap ve sünnete dayanarak yapılan bir yorum, ne kadar aykırı olursa olsun, sahibine kafir denilemez. Çünkü bu kişi, samimi olarak Allah’ın muradının öyle olduğuna inanmıştır. İslam’ın bu -ilmi, kitap ve sünnete dayalı- farklı yorumlara gösterdiği tolerans, insanın aklına, özgür iradesine, vicdanındaki sezgilerine verdiği önemin ifadesidir. Yeter ki, insanlar haddini bilsin, uzman olmadığı bir sahada heva ve hevesine kapılarak, kitap ve sünneti göz ardı ederek, alimlerin büyük çoğunluğunun açıklamalarını yok sayarak bozuk yorumlara yer vermemiş olsun..

- “...dışarıdan biri bize: ''Ya sizin de itikadınız yanlışsa, binlerce itikad var,doğruyu bulma olasılığı çok zayıf değil mi?' derse ne deriz?” şeklindeki soruyu birkaç madde halinde şöyle cevaplayabiliriz:

a) Allah insana akıl vermiş ki, hak ile batılı, iyi ile kötüyü ayırt edebilsin. Biz de aklımızı kullanarak hakkı bulmaya çalışacağız.

b) Akıl, tek başına her hakikati kavrayamayabilir. Onun bu konuda etkin bir rol alması için, sağlam bilgi edinme yollarını kullanması lazımdır. “Kesin bilgi” edinme yolları yalnız göz değildir. Nitekim, Alimler, kesin bilgi edinme yollarını: “duyu organları, sağlam haber ve akıl” olarak kabul etmişlerdir.

Bugünkü modern bilim çevreleri tarafından da frenkçesiyle “epistemoloji” dedikleri “kesin bilgi edinme” yolları olarak bu üç metot kabul edilmiştir. Zaten bunun dışında kesin bilgi edinmek mümkün de değildir. O halde bir şeyin hak olup olmadığı bu metotla görülebilir.

c) Kesin bilgi edinme yollarından biri sağlam haber denilen “haber-i sadık”tır.

Hz. Peygamber (asm) gibi Muhammedü’l-Emin unvanıyla meşhur olmuş, okuma-yazması olmadığı halde, Kur’an gibi ilim ve mucizeler dolu bir kitabı elinde tutmuş, yüzlerce mucizeler göstermek suretiyle hak peygamber olduğunu ispat etmiş bir zatın söylediklerinin doğruluğunda tereddüt etmenin akılla izahı mümkün değildir.

Her şeyden önce Kur’an-ı Kerim, birçok yönden mucize olduğunu ispat etmiştir. Onun insan sözü olamayacağına milyonlarca ilim adamı sahasında uzman olanlar şahitlik etmiştir.

- Allah’ın elçisi olduğunu ispat etmiş bir zatın söylediklerinin doğruluğunu kabul etmek aklın gereğidir. Kırk yönden mucize olduğunu göstermiş, 15 asırdan beri bütün insanlara meydan okumuş, ihtiva ettiği değişik ilimlerin şahadetiyle bir insan sözü olmadığını kanıtlamış olan Kur’an gibi bir kitaba karşı tatmin olmayan bir akıl, hangi haberi ve bilgiyi kabul edecektir.

d) Soruda bir ateistin söylediği bildirilen''binlerce farklı itikadın olduğu yerde doğruya ulaşmak imkansızdır. Herkes kendi itikadına şüpheyle bakmalıdır.'' ifadesi, bir kısım ateistlerin şeytanın görevini üstelendiklerini de göstermektedir. Çünkü, Kur’an’da “Şüphesiz, şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 4/76) ifade edilmiştir.

İşte bu ateistin de -müminlere şüphe vermek için-  ortaya koyduğu bu hilesi, gerçekten şeytanın hilesinden daha da zayıftır. Çünkü; bu hileli ifadede: “insanların kendi bildiklerini araştırmadan tetkik etmeden şüphe ile karşılamaları” tavsiye edilmiştir. Bu ukala adam, başka insanların akıllarını kullanmamalarını tavsiye ederek insan aklıyla alay etmektedir.

Halbuki, insanı hayvanlardan ayıran en önemli vasfı; onun, idrak eden, akıllı olan ve düşünen bir varlık olmasıdır. Kendini akıllı sanan ateist, başka insanlara akıllarını kullanmadan inançlarından vazgeçmelerini tavsiye etmektedir. Bu samimiyet yoksunu tavsiyede, ön yargı fanatizmi, ukalalık gururu, dinsizlikten kaynaklanan kibrin şımarıklığı ilk göze çarpan unsurlardır.

Öyle anlaşılıyor ki, hilebazlıkla ve kurnazlıkla başka insanları avlamaya çalışan ateist, bu çirkin tavsiyesiyle av haline gelmekten kurtulamamıştır. Avlarken avlanmıştır.

Şunu da belirtelim ki, akıl mucit değil, kâşiftir. Yani, mevcut olan durumdan vazife çıkarır, var olanları analiz ederek bir yargıya varır. Yoksa, bilgisi olmayan konularda, âdeta yoktan bir hakikati icat edemez.

Nitekim, deha derecesinde zeki ve akıllı da olsa, hiç okumamış bir çoban, vasat bir orta okul talebesi kadar bile fizik, kimya ilmini bilemez. Çünkü, o konuda onun bilgisi yok ki, aklı o sahada cevelan etsin.

İşte akıllı geçinen bu ateist de Müslümanlara akıl tavsiye etmekte ve akıllarını kullanmayıp dinlerini terk etmelerini öğütlemektedir. Oysa akıldan istifä eden sofistler bile bu ateistten daha akıllıdır.

e) İslam dinin hak din olduğuna dair bilgiler ve deliller sitemizde mevcuttur. Oraya bakılabilir.

f) Son olarak, İslam dininin hak bir din olduğunu görüp Müslüman olan Dr. Gary Miller’in şu yorumuna da göz atmakta fayda olduğunu düşünüyoruz:

“Kur’an’ın Hz. Muhammed (asm)’in bir eseri olamayacağını başka bir yol ile Kur’an’ın orjinalliği ile açıklayabiliriz. Çoğu zaman Kur'an ayet-i kerimelerde bilgileri verir ve ''Siz bunları bilmiyordunuz.'' buyurur. Aslında Kur'an hariç hiçbir kutsal kitap bu tür bir ifade tarzı kullanmaz.”

“İnsanların bugün ellerinde bulundurdukları kutsal kitaplar da birçok bilgiler verirler, ama daima bu bilgilerin nereden geldiğini okuyucuya aktarırlar. Yani ellerindeki bilgi aslında yeni bir bilgi olmayıp, bir yerlerden alıntıdır. Mesela, İncil tarihi olayları ''şu kral şurada, şu zamanda yaşadı, şu kral şu savaşları yaptı, şu kadar oğlu vardı…vs.'' şeklinde bildirir. Ve daima şunu belirtir: ''Eğer bahsedilen bu olay hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsanız, şu şu kitapları okumalısınız, çünkü bu bilgiler oradan alınmıştır.” Tamamen zıt bir şekilde Kur’an asıl bilginin kaynağıdır. Hiçbir yerden bilgi almadığı gibi, bilgilerin kaynağı Kur'andır. Yani Kur’an’daki bilgiler yenidir, bir yerlerden, kitaplardan ya da birilerinden alıntı değildir.”

“Zaten Kur'an bu doğrultuda okuyucuyu araştırmaya davet etmektedir. Sunmakta olduğu bilgiler yeni olduğu için, yani okuyucu böyle bir şeyi daha önce duymadığı için kafasında şüpheler oluşabilir. İşte Allah bunu bildiği için “Eğer şüphen var ise, git araştır ve gör.” demektedir âdeta.” (Dr. Gary Miller, Kanada asıllı matematikçi - The Amazing Quran)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun