Kıyamet suresinde, kıyamet tasviri yapılırken, neden birden Peygamber'imize dilini kımıldatma deniyor? Bağlantıyı tam anlamadım?
Değerli kardeşimiz,
İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:
“O gün insana, yapıp öne sürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Doğrusu insan kendi nefsini görür. Onu söylemek için acele edip dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir. O halde, onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir.” (Kıyame, 75/13-19)
Bazı alimlere göre, buradaki hitap, üstteki ayetlerde anlatılan insanadır. Yani, diğer âlemde insana amel defteri verilir. Amel defterini, korkusundan süratle okurken dili sürçer. Ona “Onu söylemek için acele edip dilini kımıldatma.” denilir.
Buna göre bu ayetlerin manası şöyledir:
“O gün insana yaptığı her türlü iyilik ve fenalık ile yapmadığı her türlü iyilik ve fenalık tek tek bildirilir. Ona göre karşılığını alır. Türlü türlü mazeretler öne sürse de artık insan, -neler yaptığını çok iyi bildiği- kendisi hakkında şahit olur. Bugün karşına çıkardığımız kitabını hemen anında bellemek için dilini kımıldatma. Çünkü senin bu kitabın/amel defterini biz yazdığımız/yazdırdığımız gibi, yaptıklarının hepsini bu kitapta toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. Senin lehinde ve aleyhinde olan hiçbir şey, bir zerre, bir hardal tanesi kadar bir hakkın veya haksızlığın kaybolmaz. Acele okumana gerek yok, burada sonsuz bir adalet tecellisi söz konusu, hiçbir şeyin kaybolmaz...” (krş, Razî, Beyzavî, ilgili ayetin tefsiri)
Tefsirciler bu görüşe de değer vermeleriyle beraber, ayeti, muhatabın Hz. Peygamber (asm) olmasına göre değerlendirmişlerdir. Buna göre anlamı şöyle olur:
"Ey Peygamber! Kur’anın vahyi sana geldiğinde, 'Ondan bazı şeyleri kaçırabilirim.' şeklinde bir telaş ile dilini kımıldatma. O vahyi göğsünde cem etmek ve kıraatini dilinde sabit kılmak bize aittir. Cebrail’in lisanıyla onu sana okuduğumuzda sen de onun okunuşunu takip et ve tekrarla, ta ki zihninde sağlam bir şekilde yer etsin. Sonra, Kur’an’ın manalarından sana müşkil gelenleri beyan edip açıklamak da bize aittir."
Bu konuyu bir kaç madde halinde açıklamaya çalışacağız:
a. Acelecilik ve Sure ile İlişkisi
Hz. Peygamber’in gelen vahyi acele olarak ezberlemeye çalışması bu Kıyamet suresinin inişi esnasında vuku bulmuştur. Bu sebeple, “dilini kımıldatma” emri de hemen bu surede yer almıştır. Bu husus; ders esnasında talebe sağa-sola bakarken, hocanın normal dersin akışını keserek; “sağa-sola bakma, dersine dikkat et” demesine; hoca-talebe ilişkisine benzer. Ders esnasında söz konusu olan hocanın bu uyarısının hikmetini bilmeyenler, bu sözlerin konudan kopuk olduğunu düşünebilir, fakat işin aslını bilenler açısından bir sorun yoktur. (bk. Razî, ilgili ayetin tefsiri)
b. Dinî ve Dünyevî İşlerde Acelecilik Ortak Paydası
Kur’an’da kafirlerin aceleci davranıp peşin ve hazır lezzete müptela oldukları için fani dünyanın geçici lezzetlerini ebedî saadete tercih ettiklerine dair uyarıcı ifadelere yer verilmiştir.
Kıyamet suresinin 5.-6 ayetlerinde -meal olarak- yer alan,
“Fakat insan suç işleyip durmak için önündeki kıyameti inkâr etmek ister de 'Ne zamanmış o kıyamet günü?' diye alay eder.”
mealindeki ifadelerde insanların bu aceleci tavırlarına dikkat çekilmiştir. Bu aceleci tavrın din konusunda dahi hoş olmadığını göstermek için, -daha önce acele edip vahyi ezberlemeye çalışan- Hz. Peygamber (asm)'in bu tavrının da uygun olmadığına vurgu yapılmıştır.
Böylece dinî konuda bile aceleciliği tasvip etmeyen Allah’ın, dünya konusunda daha da tasvip etmeyeceğini nazar-ı dikkate sunmuştur. (krş. Razi, a.g.y)
c. Mazeret Ortak Paydası
Kıyamet suresinin 14-15. ayetlerinde insanların mazeretlere sığınmalarının yersizliğine dikkat çekilmiştir:
“Türlü türlü mazeretler öne sürse de, insan, kendisini çok iyi bilir.”
Hz. Peygamber de Hz. Cebrail’den gelen vahyi “unuturum endişesiyle ve bu mazeretle” acele edip okuyordu. Bu ayette insanlığın ortak mazereti olan mazeretleri öne sürmesinin doğru olmadığına işaret edilmiştir. Ve Hz. Peygamber (asm)'in de bir beşer olarak böyle bir mazerete dayanmasının doğru olmadığı, her şeyin Allah’ın elinde olduğu gibi, vahyi onun kalbine yerleştirmek ve hafızasında nakşetmek de ona ait olduğu gerçeği bir kez daha hatırlatılmıştır. (krş. Razi, a.g.y)
d. Peygamberin Tebliğ Hırsı ile İnsanların Nefislerini Tanımaları Arasındaki İlişki
Hz. Peygamber (asm)'in gelen vahyi acele olarak ezberlemek istemesinin bir hikmeti, onu tez elden insanlara tebliğ edip onların hidayetine vesile olma arzuydu. Kur’an’da bu aşırı hassasiyetin tadil edilmesi söz konusudur. Bu tadil işlemi de
“Doğrusu insan kendi nefsini görür.” (Kıyamet, 76/14)
mealindeki ayetle işaret edilen insanın yapısıyla alakalıdır.
Âdeta Allah şöyle buyurmuştur: “Resulüm! Sen acele edip, vahyi acele ezberleyip insanları hidayete getirmek istiyorsun. Halbuki bu insanlar, kalplerine ve vicdanlarına danıştıkları zaman, üzerinde bulundukları şirk ve küfürlerinin yanlış olduğunu bilirler. Onları bu hakikatlerden uzaklaştıran makam-mevki, ekonomik sosyal çevre, kibir, haset ve benzeri faktörlerdir. Onun için kendini çok fazla yıpratma..."
Bu husus,
“Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp neredeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!..” (Kehf, 18/6)
mealindeki ayette de söz konusu edilmiştir. (krş. Razi, a.g.y)
e. Allah’tan Kaçma Hayali ve Allah’a Kaçma Gerçeği
İslam dininde asıl olan Allah’tan kaçıp başkalarına sığınmak değil, başkalarından kaçıp Allah’a sığınmaktır. Bu gerçek hem tevhit inancının gereği hem de aklın muktezasıdır.
İşte bu surede kâfirlerin kıyamet günü Allah’tan kaçma arzularının olduğuna ve bunun bir fayda temin etmeyeceğine işaret edilmiştir:
“İşte o gün insan der: 'Var mı kaçacak mekân?' Hayır, sığınacak hiçbir yer yoktur. O gün varılacak yer ancak Rabbinin huzurudur!” (Kıyamet, 76/10-12)
mealindeki ayetlerde bu manzara ya işaret edilmiştir.
Hz. Peygamber (asm)'in de acele edip vahyi kendi kudretiyle ezberlemeye çalışması, az da olsa, Allah’ın kudreti yerine kendi gücüne dayanması anlamına gelir. Bu ise, Allah’tan başka şeye sığınmak manasını çağrıştır. İşte bunun -vahiyle ilgili de olsa, bir peygamberden gelen bir davranış da olsa- doğru olmadığının altı “Acele edip de dilini kımıldatma...” mealindeki ayetle çizilmiştir.
Bu gerçeğe,
“Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan, unutma endişesi ile Kur’ân’ı okumada acele etme ve: ‘Ya Rabbî! Benim ilmimi artır.’ de.” (Taha, 20/114)
mealindeki ayette de vurgu yapılmıştır. (krş. Razi , a.g.y)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Sonra onu açıklamak da bize aittir. (Kıyame, 75/19), ayetindeki “bize ait"ten maksat nedir?
- Kuran'ın sure bütünlüğüne bir örnek verir misiniz?
- Ayette Peygamber Efendimize, "sana ayetler vahyolununca dilini kıpırdatma" deniyor; nasıl anlamalıyız?
- Peygamberimize gelen vahyi yanındakiler de işitiyorlar mıydı?
- Kur'an'ın manası gibi lafızları da Allah'ın kelamı mı?
- Kur'an "Allah'ın kelâmı" olarak ne ifade etmektedir?
- Kuran'da aynı şeylerin tekrarlanması doğaçlama olduğuna mı işaret?
- Gücümüzün üstünde yük yoksa, neden "unutursak affet" diye dua ediyoruz?
- İnsanın hem aceleci yaratılması hem de ondan acele etmemesinin istenmesi (Enbiya, 21/37) bir çelişkili değil mi?
- Hz. Yusuf’un bütün kardeşleri peygamber miydi?