"Muhammed, Ahzab 53. ayet ile evine gelen misafirlerin ayağını kesmiştir..." iftirasına ne dersiniz?

Tarih: 02.12.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

"... Ahzab 55. ayet ile de vefatından sonra eşlerinin evlenmesini engellemiştir." iftirasına ne cevap verirsiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Şimdi bir insan Allah’a veya Peygambere iman etmemişse, mevcut olan Kur’an’ın   ifadelerini, dinsizliğinin gerektirdiği yönlere çekmesinden daha tabii ne olabilir!

Sitelerde gezen bu gibi sözlerin önemli bir kısmı, Hz. Peygamber (a.s.m) hakkında hiç bir iftira ve yakıştırmadan kaçınmayan, ona karşı iliklerine kadar düşmanlıkla dolu olan Turan Dursun ve İlhan Arsel gibilere aittir.

Eğer bu gibi dinsizlerin hezeyanlarına karşı imanımız sarsılıyorsa, burada bir sorun var demektir. İmanınızı sarsmaktan kurtarmak istiyorsanız, lütfen hiç kimsenin etkisinde kalmadan Risale-i Nur eserlerini okuyun. Allah’ın inayetiyle bütün dinsizler  ve onların belletmenleri olan cinî ve insî şeytanlar bir araya toplansalar, bir halt edemezler.

O serlerden şu prensibi âcil bir tedavi metodu olarak sunmak isteriz:

Yüz kapısı olan bir sarayın/bir köşkün doksan dokuz kapısı kapalı olsa bile, bir tek kapısı açık olduktan sonra o saraya her zaman girmek mümkündür. Bu misalin penceresinden baktığımızda diyebiliriz ki, İman ve İslam, yüz kapısı/yüzlerce burhan ve delili olan bir manevî saray hükmündedir. Bu saraya girmek için bir tek kapısının açık olması (bir tek delilin olması) yeterlidir. Fakat, şeytan bazen doksan dokuz kapısı açık olduğu halde, bizim anahtarımızın açamadığı bir kapının önüne götürü ve “bu saray boştur, eğer gerçekten yaşanan bir yer olsaydı, bu kapısı açık olurdu” diyerek bizi oraya girmekten alıkoymaya çalışır... Halbuki bu kapıyı biz açamıyorsak da, aça bildiğimiz bir sürü başka kapıları vardır, onlardan girebiliriz. Kaldı ki, bu kapıyı da başka kimseler açabilir.. Fakat şeytan başka kapılara gitmemize engele olmaya, sanki bu kapalı kapıdan başka kapı yokmuş gibi bir intiba uyandırmaya çalışır ve bizi-Allah korusun- dinsizlik tuzağına düşürür. Turan Dursun gibiler de ne yazık ki bu tuzaklara düşmüş ve kurtulamamışlardır.

Şimdi bakın, Kur’an’ın bir tek ayetini Allah’ın kelamı/sözü olarak kabul eden kimse, bütün Kur’an’ı Allah’ın kelamı olarak kabul etmek zorundadır. Çünkü o bir tek ayete muhatap olan zat bir peygamberdir. Allah’ın peygamberi olan bir kimsenin Allah’a iftira etmesi, onun adına ayetler uydurması mümkün değildir.

“Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. Sizden hiç kimse de buna mani olamazdı.” (Hakka, 69/44)

mealindeki ayette bu hakikat ders verilmektedir.

Kur’an, “Allah’ın kelamı olduğunu, hiç kimsenin onun bir benzerini, hatta bir tek suresinin benzerini getirmeyeceğini ilan etmiş ve herkese, her kesime meydan okumuş ve yaklaşık on beş asırdan beri meydan okumaya devam etmektedir. İşin bu mucizelik tarafına Risale-i Nur ve diğer tefsirlere havale ediyoruz. Yalnız, Allah’tan başka kimseye ait olmadığı çok açık olan gaybî haberlere dair şu ayetleri dikkatlere sunmak istiyoruz:

a. Mekke’de ilk inen surelerden biri olan Tebbet Suresi'nde, Hz. Peygamber (a.s.m)’in amcası Ebu Leheb ve eşinin imana gelmeyecekleri, imansız ölüp cehenneme gireceklerine dair beyanı şüphe götürmez bir açıklıktadır. Zaman bu sureyi tasdik etmiştir. Şayet, onlar yalancıktan da olsa iman ettiklerini söyleselerdi, Hz. Muhammed (a.s.m)’in bütün davası sıfırlanırdı. Halbuki, o dönemde bunlar gibi daha pek çok İslam düşmanı vardı, ve sonradan iman ettiler. Bunların da iman etmeyeceklerini Allah’tan başka kim bilebilir?

b. Rum Suresi'nde, müşrik İranlılara karşı müthiş bir yenilgiye uğramış olan ehlikitaptan olan Roma/Bizans devletinin birkaç yıl içerisinde toparlanıp İranlılarla yeniden savaşacağı ve onları yeneceği bilgisine yer verilmiştir. Aynı günde Müslümanların da (Bedir zaferinden ötürü) sevinecekleri müjdelenmiştir. Tarih bu haberi de tasdik etmiştir. Bu gaybî haberi Allah’tan başka kim bilebilir?

c. Hudeybiye anlaşması, görünürde Müslümanların aleyhinde olan maddeler ihtiva etmekteydi. Hatta bu sebepten ötürü, bazı sahabiler bunu kabul etmekte zorlanmışlardı. Sırf Hz. Peygamber(a.s.m)’e olan saygılarından ve ona olan güvenlerinden bunu kabul etmişlerdi. Çok buruk bir vaziyete geri dönerken Fetih Suresi yolda inmiş bu anlaşmanın gerçekte bir fetih, bir zafer olduğu müjdesini vermişti. Ve yine zaman bu gaybî haberi tasdik etmiştir. Sahabeler, “Biz saadet asrında/Hz. Peygamber(a.s.m)’in hayatında, en büyük fethin (Mekke fethi değil) Hudeybiye fethi olduğunu söylerdik” diyorlar.

Bunlar gibi daha pek çok gaybî haber var ki, bunların hepsi Kur’an’ın Allah’a ait bir kitap olduğunu tartışmasız ortaya koymaktadır.

Kur’an Allah’ın kelamı ise, Hz. Muhammed (a.s.m) de onun hak peygamberidir. Herkesten daha çok Allah’ı tanıyan ve ona karşı saygılı olan bir peygamberin Allah’a iftira etmesi düşünülebilir mi? Öyle düşünenler kesinlikle bir dinsizlik hezeyanı içerisine girmiş birer mecnundur.

Ahzab 53’te Hz. Peygamber (a.s.m)’in misafirlerden bıktığını ima eden tek  bir söz yoktur.

Bu ayette, yeni Müslüman olmuş, daha önce adab-ı muaşeret namına bir şey bilmeyen insanların eğitilmesi söz konusudur. Kısa bir müddet içinde o en bedevî insanların, en medenî/uygar milletlere öğretmenlik yapmaları, onlara ilim irfanda rehberlik edecek bir kıvama gelmelerinde bu gibi ayetlerin büyük rolü vardır.

Ahazab 55’te (doğrusu yine aynı ayette / Ahzab 53’te) Hz. Peygamber (a.s.m)’in hanımları müminlerin anneleri olduğu, hiç kimsenin onlarla evlenemeyeceği hükmü getirilmiştir. Bu Allah’ın elçisine verdiği değerdir. Müslümanlara da öğrettiği hikmetli bir edeptir. Burada özel olarak Hz. Aişe’den söz eden bir harf bile yoktur.  Hz. Talha’ya imada bulunan en ufak bir işaret bile söz konusu değildir. Bunları bu ayetten çıkarmaya çalışan insan değil hayvan da olamaz.

Şunu unutmayalım ki, önyargıyla bir konuya yaklaşmak, basiretin körleşmesine sebeptir. Böyle bir yaklaşım sahibine, en büyük bir hakikat gelse, mutlak abesiyete dönüşecektir. Altın yağsa, bağrında kömür olmaya mahkum olacaktır. Yani, Ziya Paşa'nın tasvir ettiği bedbaht bir tiple karşı karşıyayız

“Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez, bârân yerine dür ü güher yağsa semâdan”

“Gökten yağmur yerine iri taneli inciler yağsa, bahtsız olanın bağına bir tanesi bile düşmez.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun