Milyonlarca borç bırakan sahabi kim?

Tarih: 15.04.2025 - 09:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Zübeyr bin Avvam'ın oğlu Abdullah bin Zübeyr'e vasiyyeti üzerine Abdullah'ın babasının tüm borçlarını ödediği hakkında uzun bir hadis var. O hadis ve vakıa hakkında malûmat verebilir misiniz?
- Milyonlarca borç bıraktığı doğru mu, bu borç nasıl ödenmiştir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu mevkuf hadis diyeceğimiz kıssada Hz. Zübeyr (ra) kendisine emanet olarak verilenleri, emanet olarak almıyor borç olarak alıyor ve borcu da muhafaza ediyor. Savaş vuku bulunca da oğluna vasiyette bulunuyor, o da babası vefat edince tüm bu borçları (emanetleri) yerli yerince dağıtılmadan mirası bile paylaştırmıyor. Emanete riayette ne kadar hassas davranan bir baba ve oğul örneği söz konusu.

Detaya gelince:

Ebu Hubeyb Abdullah ibni Zübeyr radıyallahu anhüma şöyle dedi:

Cemel vakası gününde, (muharebe) durunca (babam) Zübeyr beni çağırdı. Ben de hemen ayağa kalkıp yanına vardım, dedi ki:

- Ey oğulcuğum! Bugün öldürülenler ya zalim veya mazlumdur. Bana gelince, bugün mazlum olarak öldürüleceğim kanaatindeyim. En büyük düşüncelerimden biri, elbetteki borçlarımdır. Ne dersin, borçlarımızı ödedikten sonra malımızdan geriye bir şey kalır mı? Sonra şöyle devam etti:

- Ey oğulcuğum! Malımı sat, borcumu öde.

Malının kalanı olursa üçte birini vasiyet etti. Vasiyet ettiğinin üçte birinin de Abdullah’ın çocukları olan torunlarına verilmesini istedi ve:

- Borçları ödedikten sonra malımızdan bir şey kalırsa, üçte biri senin oğullarına aittir, dedi.

Hişam diyor ki:

- Abdullah’ın çocukları, Zübeyr’in Hubeyb ve Abbâd gibi bazı çocuklarının akranı idiler. O gün onun dokuz oğlu ile dokuz kızı bulunuyordu.

Abdullah der ki:

- Borcunu bana vasiyet edip duruyor ve:

- Ey oğulcuğum! Şayet borcumdan bir kısmını ödemekten aciz kalırsan, Mevlam’dan yardım dile, diyordu. Allah’a yemin ederim ki, ben ne demek istediğini tam anlayamadım ve:

- Babacığım, Mevlan kim, dedim. O:

- Mevlam, Allah! dedi.

- Allah’a yemin ederim ki, onun borcunu ödemekte sıkıntıya düştükçe:

– Ey Zübeyr’in Mevlası! Onun borcunu öde, derdim. Hemen ödeyiverirdi.

Zübeyr’in oğlu Abdullah sözüne devamla der ki:

Zübeyr, altın ve gümüş bırakmadan öldürüldü. Sadece bir bölümü Gabe’de bulunan arazi bıraktı. Bir de on biri Medine’de, ikisi Basra’da, biri Kûfe’de ve biri de Mısır’da evler bıraktı. Abdullah sözüne şöyle devam etti:

Babamın üzerindeki borçlar şöyle olmuştu: Bir kimse kendisine gelir, ona bir emanet bırakmak ister, babam Zübeyr ise:

- Hayır, emanet olmaz, fakat borç olarak bırak. Çünkü ben onun zayi olmasından korkarım, derdi.

Zübeyr hayatı boyunca ne bir valilik ne harac toplama memurluğu ne de başka bir idari görevde bulunmadı. Sadece Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem veya Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte cihada iştirak etti.

Abdullah diyor ki:

Babamın üzerindeki borçları hesapladım, iki milyon iki yüz bin rakamını buldum.

Hakîm İbni Hizâm, Abdullah İbni Zübeyr ile karşılaştı ve:

- Ey kardeşimin oğlu! Kardeşimin borcu ne kadar, diye sordu. Borcu gizledim ve:

- Yüz bin, dedim. Bunun üzerine Hâkim:

- Allah’a yemin ederim ki, malınızın buna yeteceği kanaatinde değilim, dedi. Abdullah:

- İki milyon iki yüz bine ne dersin, deyince, Hakim:

- Buna güç yetirebileceğinizi zannetmiyorum. Borçtan ödeme yapmakta âciz kalacak olursanız benden yardım isteyin, dedi. Abdullah diyor ki:

Zübeyr, Gabe mevkiindeki araziyi yüz yetmiş bine satın almıştı, Abdullah orayı bir milyon altı yüz bine sattı. Sonra kalktı ve:

- Kimin Zübeyr’de alacağı varsa, Gabe’de bize gelsin, diye ilan etti. Bunun üzerine Zübeyr’den dört yüz bin alacaklı olan Abdullah İbni Cafer, Zübeyr’in oğlu Abdullah’a geldi ve:

- Dilerseniz alacağımdan vazgeçip bağışlayayım, dedi. Abdullah:

- Hayır, dedi. Bunun üzerine Abdullah İbni Cafer:

- Şayet borcunuzdan bir bölümünü tehir etmek isterseniz, benim alacağımı geri bırakabilirsiniz, dedi. Zübeyr’in oğlu Abdullah:

- Hayır, bunu da istemiyoruz deyince, Abdullah İbni Cafer:

- O halde bana araziden bir parça ayırın, dedi. Abdullah İbni Zübeyr de:

- Şuradan şuraya kadar olan arazi senin olsun, dedi.

Abdullah, kalan araziden bir bölümünü de sattı. Babası Zübeyr’in kalan borçlarını ödeyip bitirdi. Araziden dört buçuk sehim de arttı. Abdullah kalkıp Hz. Muaviye’nin huzuruna gitti. Orada Amr İbn Osman, Münzir İbni Zübeyr ve İbni Zema da vardı. Muaviye, Abdullah İbni Zübeyr’e:

- Gabe’ye ne kadar değer biçildi, diye sordu. Abdullah:

- Her sehim için yüz bin, dedi. Muaviye:

- Bunlardan ne kadarı kaldı, dedi. Bunun üzerine Münzir İbni Zübeyr:

- Ben ondan bir sehimi yüz bine aldım dedi. Amr İbni Osman:

- Bir sehimini de ben yüz bine aldım dedi. İbni Zema:

- Bir sehimini de ben yüz bine aldım, dedi. Muaviye:

- Şimdi geriye ne kadar kaldı, diye sordu. Abdullah İbni Zübeyr:

- Bir buçuk sehim, dedi. Hz. Muaviye:

- Kalan bir buçuk sehimi de ben yüz elli bine satın aldım, dedi. Abdullah İbni Cafer, kendi hissesini Muaviye’ye altı yüz bine sattı.

Abdullah İbni Zübeyr, babasının borçlarını ödeyip bitirince, Zübeyr’in diğer çocukları, Abdullah’a:

- Mirasımızı aramızda taksim et, dediler. Abdullah:

- Allah’a yemin ederim ki, dört sene süreyle hac mevsiminde:

Kimin Zübeyr’de alacağı varsa bize gelsin, borcunu ödeyelim, diye ilan etmedikçe, Zübeyr’in mirasını paylaştırmayacağım, dedi. Dört sene boyunca bu şekilde ilan etti.

Dört sene geçince, mirası taksim etti ve (babası Zübeyr’in vasiyeti olan) üçte birini ayırdı. Zübeyr’in dört karısı vardı. Onlardan her birine bir milyon iki yüz bin düştü. Buna göre Zübeyr’in bütün malı elli milyon iki yüz bin tutmaktadır. (Buhârî, Farzü’l-humus 13)

Cemel vakası

Hz. Zübeyr ile Hz. Talha, Mekke’de Hz. Aişe ile buluşup, Medine’yi asilerden temizlemek, Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılmasını sağlamak amacıyla bir ordu hazırlamaya karar verdiler, hazırlık yapmak için Basra’ya geçtiler.

Durumu öğrenen Hz. Ali de Medine’den Basra’ya doğru yola çıktı ve iki taraf Basra önlerinde karşılaştı. Yapılan görüşmelerde barış aşamasına gelindiyse de Hz. Ali’nin ordusunda bulunan ve Osman’ın katline iştirak etmiş olan bir kısım âsilerin karşı tarafa ani baskın düzenlemesi üzerine herkes kendini savaşın içinde buldu.

"Cemel Vakası" diye anılan bu savaşın hararetli anlarından birinde Hz. Ali, Zübeyr b. Avvam ile karşılaştı; aralarında geçen konuşmadan sonra Zübeyr Medine’ye dönmek için savaş alanını terk etti (Hâkim, Müstedrek, 3/413-414).

Bunu gören Benî Temimli Umeyr (Amr) b. Cürmuz birkaç arkadaşıyla birlikte Hz. Zübeyr’in peşine düştü. Vadissiba denilen yerde kendisine yetişti ve namaz kıldığı sırada onu şehid etti.

Haberi alan Hz. Ali çok üzüldü, göz yaşı döktü ve Hz. Zübeyr’i öldüreni cehennemlik diye niteledi… (Dîneverî, Ahbaru’t-tıval, s. 148-149)

Zübeyr b. Avvam’ın Vasiyeti

Hz. Zübeyr’in, sorumluluk hissi taşıyan bir Müslümanın üstün hassasiyeti içinde, harp meydanında bile üzerinde bulunan borçlarını, kul hakkını düşünerek oğluna vasiyette bulunmasından alınacak ibretler vardır. Çünkü kul hakkı, Allah Teâlâ’nın affetmeyeceği günahlar arasında, ilk sıralarda yer alır.

Zübeyr İbni Avvam (ra), Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemin sahabîlere olan tavsiyelerini bilen bir kimse olarak, malının miras kalanından üçte birini de vasiyet etmiştir.

Peygamberimiz (asm), malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmek isteyen sahabîlerin bu davranışlarını uygun görmemiş, geride kalan vârislere başkasına el açıp muhtaç olmayacak derecede mal bırakılmasını tavsiye etmişti.

Dünya Malı Geçicidir

İnsan ne kadar mala sahip olursa olsun, o malın zayi olması, değerini kaybetmesi, her zaman bir kıymet ifade etmemesi söz konusu olabilir. Çünkü dünya malı kalıcı değildir. Bu sebeple, Mevlamız olan Allah Teâlâ’dan daima yardım istemeliyiz. İnançlı bir Müslümanın takip etmesi gereken yol budur.

Hz. Zübeyr (ra) çok güçlü bir imana ve buna bağlı olarak hayatının sonuna kadar devam ettirdiği sürekli bir amele sahipti. Oğlu Abdullah’a da işin bu yönünü, yani Allah’tan asla gâfil olmamayı ve ondan daima yardım istemeyi ısrarla tavsiye ederdi.

Nitekim Abdullah da babasının bu tavsiyesini tutan hayırlı bir evlat olarak, sahih inançla salih amelin tatlı semeresini ve güzel neticesini defalarca görmüştür.

Kazanılan, elde edilen bir malın menşei, helâlliği ve haramlığı bilinmeli ve gerektiğinde bütün insanlar huzurunda beyan edilebilir olmalıdır. Bu, kişinin saygınlığı ve toplumun güvenilirliğini kazanmak açısından önemlidir.

Abdullah İbni Zübeyr (ra), babasının yöneticilik, harac ve vergi toplama memurluğu ya da başka idari bir görevde bulunmadığını özellikle hatırlatmakta, gelirinin elinin emeği ve ganimetten elde edildiğini bildirmektedir. Babasının Peygamberimiz (asm), Ebu Bekir, Ömer ve Osman’la gazve ve cihadlara iştirak ettiğini söylemesinin sebebi budur.

Buradan Alacağımız Dersler

- İhtiyaç anında borç istemek ve borçlanmak caizdir.

- Harp ve yolculuk gibi, kişinin geri dönüp dönmeyeceği bilinmeyen hallerde vârislerine vasiyette bulunması, şeriatin ruhuna uygun bir davranıştır.

- Bir kimsenin ölümünden sonra, varislerin öncelikle onun borçlarını ödemesi, sonra terekesini taksim etmesi gerekir.

- Meşru ve helal yollardan mal elde etmenin bir hududu yoktur.

- Bir mümin her hâl ü kârda Mevla’dan yardım istemelidir.

- Emanetleri mutlaka yerine getirmek ve emanete hiyanet etmemek gerekir. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., H. No: 190)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun