Mekkî surelerdeki edebiyat, neden Medenî surelerde yok?

Tarih: 04.07.2011 - 00:40 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an’ın hem Mekkî hem Medenî surelerinde fevkalbeşer / insanüstü bir belagat ve edebiyatın olduğunda şüphe yoktur.

Ancak, Mekke’de müşrik Araplar olduğu için, tevhit inancı ağrırlık olarak ders verilmiştir. Bu derslerin zihinlere iyice yerleşmesi için veciz ifadeler kullanılmıştır. İman esasları tekrar tekrar nazara verildiğinden –bu tekrarların usandırmaması için- tefennün sanatı çerçevesinde farklı üslup, farklı ifadeler kullanılmıştır.

Kur’an-ı kerim, şiir ve belagatin revaçta olduğu Kuryeş kabilesinin lehçesiyle inmiş ve belki de -bir strateji olarak- herkesten çok onları muhatap almıştır. Çünkü onların İslam’ı kabul etmeleri, diğer kabilelerin İslam’a girmelerini kolaylaştıracaktı.

Bu ilk muhatapların riyasetinde olan Mekke devrinde inen surelerde, şiirsel ifadelere, edebî sanatlara, bedi, beyan, meani ilimlerinin bir diğer unvanı olan belagat inciliklerine yer verilmiştir.

Medine’de Ehl-i kitabın birinci muarız durumunda olması, iman esaslarıyla ilgili yeteri derecede ayetlerin var olması, İslam’ın artık bir site-devlet düzenine sahip olması, bu devletin, dinî ibadetler yanında sosyal, kültürel, ekonomik düzenlemelere, evrensel hükümlere ihtiyaç duyması Medenî surelerdeki ifadelerin daha uzun, daha açıklayıcı olmasını zorunlu kılmıştır.

Mekkî surelerdeki îcaz (veciz ifadeler) sanatı ne kadar harika bir edebî sanat ise, Medenî surelerdeki itnab (detaylı açıklama) da o kadar güzel bir edebî üsluptur.

Konuyu Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadelerine havale ederek sözlerimizi bitiriyoruz:

“Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyânın Mekkiye sûreleriyle, Medine sûreleri belâgat noktasında ve i'caz cihetinde ve tafsil ve icmal veçhinde birbirinden ayrı olmasının sırrı ve hikmeti şudur ki:"

"Mekke'de, birinci safta muhatap ve muarızları, Kureyş müşrikleri ve ümmîleri olduğundan, belâgatça kuvvetli bir üslûb-u âlî ve i'cazlı, muknî, kanaat verici bir icmal; ve tespit için tekrar lâzım geldiğinden, ekseriyetle Mekkiye sûreleri erkân-ı imaniyeyi ve tevhidin mertebelerini gayet kuvvetli ve yüksek ve i'cazlı bir îcaz ile tekrar edip ifade ederek, mebde' ve meâdı, Allah'ı ve âhireti, değil yalnız bir sayfada, bir âyette, bir cümlede, bir kelimede, belki bazen bir harfte ve takdim, tehir ve târif ve tenkir ve hazf ve zikir gibi heyetlerde öyle kuvvetli ispat eder ki, ilm-i belâgatın dâhî imamları hayretle karşılamışlar."

"Risale-i Nur ve bilhassa Kur'ân'ın kırk vech-i i'câzını icmalen ispat eden Yirmi Beşinci Söz zeyilleriyle beraber ve Kur'ân'ın nazmındaki vech-i i'câzı hârika bir tarzda ispat eden Arabî Risale-i Nur'dan İşârâtü'l-İ'câz tefsiri bilfiil göstermişler ki, Mekkiye olan sûre ve âyetlerde en âlî bir üslûb-u belâğat ve en yüksek bir i'câz-ı îcâzî vardır."

"Amma, Medeniye sûre ve âyetlerde, birinci safta muhatap ve muarızları ise, Allah'ı tasdik eden Yahudi ve Nasârâ gibi Ehl-i kitap olduğundan, mukteza-yı belâğat ve irşad ve mutabık-ı makam ve hâlin lüzumundan sade ve vâzıh ve tafsilli ve üslûpla Ehl-i kitaba karşı dinin yüksek usulünü ve imanın rükünlerini değil, belki medar-ı ihtilaf olan şeriatta ve ahkâmda ve teferruatın ve küllî kanunların menşeleri ve sebepleri olan cüz'iyatın beyanı lâzım geldiğinden, o Medeniye sûre ve âyetlerde, ekseriyetle tafsil ve izah ve sade üslûpla beyanat içinde, Kur'ân'a mahsus emsalsiz bir tarz-ı beyanla, birden o cüz'î teferruat hâdisesi içinde yüksek, kuvvetli bir fezleke, bir hâtime, bir hüccet ve o cüz'î hâdise-i şer'iyeyi küllîleştiren ve imtisâlini iman-ı billâh ile temin eden bir cümle-i tevhidiyeyi ve imaniyeyi ve uhreviyeyi zikreder, o makamı nurlandırır, ulvîleştirir.”(Şualar, On Birinci Şua, Onuncu Mesele).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun