Kur'an-i Kerim'de Musa Aleyhisselamın çokça zikredilmesinin, Yahudiler hakkında daha sert ifadelerin geçmesinin hikmetleri neler olabilir?

Tarih: 28.06.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Hz. Musa (as) kıssasının bir çok hikmetleri vardır. Kur’an, değişik yerlerde bu kıssanın bir ucunu, bir parçasını göstererek o hikmetlerden biri veya birkaç tanesini ders vermektedir. Bunlara şöyle özetleyebiliriz:

a.  Her şeyden önce, Hz. Musa (as)’nın hayatından kesitlerin sunulduğu bu kıssanın tekrarlanması, Hz. Muhammed (a.s.m)’i teselli etmeye yöneliktir. Müşriklerin, Kureyş kabilesinin  kendisine verdikleri eziyetten, daha önce Muhammedu’l-Emin demelerine rağmen, kendisini yalancılıkla suçlamalarından dolayı Hz. Muhammed (a.s.m)’in duyduğu üzüntüyü, gerek Firavun’un, gerekse Yahudilerin Hz. Musa (as)’ya yaptıkları kötülükleri zikrederek, ona teselli verilmiştir.

b. Hz. Musa (as), büyük kitap verilen ilk peygamberdir. Hz. Muhammed (a.s.m) ise, büyük kitaba sahip son peygamberdir. Bu iki dinin ortak paydası, her ikisinin de sosyal hayatı da kapsayacak şekilde her açıdan insanın hayatını yönlendiren hükümlere sahip olmasıdır. Bu kıssalarda o noktalara temas eden hususlar da söz konusudur.

c.  İslam dini ortaya çıktığı devirde, Hz. İbrahim (as)’in Hanif dininin bazı kırıntıları dışında, genel olarak daha önceki peygamberlere ait vahyin mesajları kaybolmuş durumdaydı. Bu açıdan bakıldığında, o devirde yegâne kendi dini ayakta olan Hz. Musa (as), Yahudiler için yepyeni bir din kurucusu konumundadır. Özellikle Medine devrinde, Yahudilerle iç içe yaşayan Müslümanların -din konusunda yanlış, yarım yamalak bilgilerle onların tuzaklarına düşmemeleri için- bu din hakkında doğru bilgiye sahib olmaları gerekiyordu. Bu kıssalarla bu açıdan da dersler verilmiştir.

d.  Özellikle Yahudilerin Hz. Muhammed (a.s.m)'e karşı takındıkları olumsuz ve düşmanca tavırlarını değiştirmeye yönelik olarak, onların önceki peygamberlere ve özellikle de Hz. Musa (as)’ya karşı isyan etmelerinden dolayı başlarına gelen musibetleri hatırlatılmış ve bu konuda onlara -deyim yerindeyse- gözdağı verilmiştir. Tabii ki bu kıssalar, Yahudilerden başka, o günkü diğer kâfir ve münafıklar hakkında da ciddi uyarılar ihtiva etmektedir.

e. Yahudiler, tarih boyunca insanlık camiasında, çok aktif rol almış ve bulundukları yerlerde olumsuz tavırlarıyla sosyal ve toplamsal hayatta çalkantılara sebep olmuşlardır. İşte bu kıssalarda, Yahudilerin bu özelliklerine dikkat çekilmiş, genel olarak insanların, özellikle de Müslümanların bu açıdan da bu kıssalardan dersler çıkarmaları için zımni telkinler yapılmıştır. (bu konuda bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz, s.401-404).

f. İnsanların çoğu her zaman Kur’an’ın tamamını okumaya muvaffak olamaz. Oysa Kur’an herkesi irşat etmek için vardır. İşte, her zaman bütün Kur’an’ı okumayıp, yalnız bazı sureleri okuyabilenleri de bu irşattan mahrum etmemek için, Kur’an’ın esas maksatlarından olan tevhit ve haşir inancı yanında, değişik hikmetleri barındıran Hz. Musa (as)’ın kıssasına da değişik surelerde yer verilmiştir. (Sözler, s.242. Ayrıca bazı misaller için bk. a.g.e., s. 245-251).

Cevap 2:

Kur'an'da Yahudilerin Vasıfları

Kur'an-ı Kerim'in çok yerlerinde Yahudiler'in karakterleri ve vasıfları zikredilerek, bu kötülüklerinden dolayı tehdit edilmekte, azarlanmakta ve tahkir edilmektedirler. Mesela kendilerine verilen nimetlerin karşılığında şükürsüzlüklerinden, Allah'a şirk koştuklarından, kendilerini yeryüzünde üstün ırk olarak gördükleri için gurur sahibi olduklarından, mezmum hasletler olan hırs ve tamâ ile zillet içinde kaldıklarından bahsedilmektedir.

Tevrat'ta ise İsrailoğulları bir taraftan "Tanrı'nın (seçkin) kavmi", "mukaddes millet" olarak takdim edilirken; diğer taraftan kötü davranışları sebebiyle de tenkit edilmektedirler. Çünkü o­nlar Musa ve Hârun'a karşı gelmiş, Rabb'in gözünde kötü olanı yapmış, Baal ve Molok (ilahlaştırılan hükümdarların putları) gibi ilahlara ve altın buzağıya tapmışlardır. Böylece Allah'a verdikleri sözü tutmamış, ahidlerini bozmuş, ahlaksızlık, zina etmiş, ibadethaneleri yıkmış, peygamberlerini öldürmeye çalışmışlardır. Allah'ın şeriatını bırakıp diğer milletlerin kanunlarını benimsemişlerdir.

Yahudilerin kutsal kitabı; İsrailoğullarının doğru yoldan sapmaları ve başka ilahlara kulluk etmeleri sebebiyle peygamberleri tarafından kınandıkları ve azapla tehdit edildiklerini gösteren örneklerle doludur.

Kur'an-ı Kerim'de ise Yahudilerin sahip oldukları vasıflar öz olarak zikredildikten sonra, kötü yanlarının onları hangi felaketlere sürükledikleri nazara verilirken, aslında bütün insanlıkta nefs-i emmareye tabi olmanın sonuçları külli düsturlar şeklinde ortaya konmaktadır. Hüda yerine hevaya tabi olmanın bütün müşahhas neticeleri İsrailoğulları aynasında nazara verilmiş, insanoğlunun yeryüzünde tabi tutulduğu imtihanın şiddeti ortaya konulmuştur. Kur'an-ı Kerim'in tehditleri ve hiddeti, yapılan yanlışlıkların ve işlenen cinayetlerin büyüklüğünü nazara vermesi açısından önem taşımaktadır.

İnsanlık tarihinde mal sevgisiyle şöhret bulmuş ve malı elde etmek için çok fazla çaba sarfedip, hırs gösteren millet Yahudiler olmuştur. O­nların bu tavırlarındaki en büyük etken, dünyaya tapar derecede bağlanmalarıdır. Nitekim o­nların akidelerine göre cennete girecek olan tek kavim kendileridir. Dolayısıyla bu şekilde bir ahiret anlayışına sahip olan bir toplum için dünyadaki emellerine ulaşmada bütün yollar meşrû olmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de o­nların dünyaya taptıkları, çok yaşamak istedikleri, mal-mülk elde etmek için her yolu meşru gördüklerinden dolayı alçaltıcı bir azaba müstehak oldukları zikredilmektedir.

Yine Kur'an'da Yahudiler'in maddeyi elde etme hususunda çok aşırıya gitmelerinden dolayı o­nlara önceden helal olan şeylerin, sonradan haram kılındığı ifade edilmektedir. (Nisa, 160-161) Bediüzzaman, Yahudi milletinin hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettiklerinden dolayı zillet ve meskenet tokadı yediğini belirtmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de Yahudiler'in sözünde durmamak ve anlaşmaları bozmak gibi kötü bir adetlerinin de olduğu,

"Ne zaman o­nlar bir antlaşma yaptılarsa, yine kendilerinden bir gurup o­nu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmez." (Bakara, 2/100)

ayetiyle anlatılmaktadır. Yine Kur'an'da, o­nların Allah'ın emirlerine karşı geldikleri ve meleklere, peygamberlere düşman olduklarından dolayı inkarcı bir topluluk olduğu ifade edilmekte ve Allah'ın o­nlara şiddetli azabının olduğu ve o­nların varacağı yerin cehennem ateşi olduğu zikredilmektedir. Hz. Peygamber (asm) döneminde de Yahudiler O'na sorular sormakta ve iman edeceklerin söylemekte idiler. Fakat kendi anlayışlarına ve nefislerine muhalif cevaplar aldıklarında ise Peygamber (asm)i inkar etmekte idiler.

Yahudiler'in şiddetli bir düşmanlıkla hareket ettikleri ve kalpleri katı olduğu için nasihatlerin ve ibretlerin onlara ulaşamayacağı da o­nların diğer vasıfları arasında zikredilmektedir.

Kur'an'da Hz. Musa (as)'ın kavmi olan İsrailoğullarının alemlere üstün kılındığını ve o­nlara imtiyazlar verildiği, hiçbir kavme verilmediği kadar nimet verildiği ve o­nlara peygamberler ve hükümdarlar gönderildiği anlatılmaktadır. Ancak Kur'an'da geçen üstünlüğün yalnız Allah'a itaat edildiği dönemlerde olduğu da zikredilmekte; Allah'a şirk koştuklarında ve O'nun itaatinden çıktıkları dönemlerde ise Allah'ın, nimetlerine nankörlükten dolayı o­nları lanetlediğini ve rahmetinin artık o­nlara ulaşmayacağını ifade edilmektedir. Dolayısıyla o­nların üstünlüğü ancak takva derecesi ile ilgilidir. Nitekim Kur'anî bir düstur olan "üstünlüğün ancak takvada" olması, kavmî bir üstünlüğün söz konusu olamayacağını göstermektedir.

Yahudilerin bir diğer özelliği de Allah'ı uygunsuz vasıflarla tavsif etmeleridir. Yahudiler Allah'ın oğulları olduklarını iddia etmişler, Allah'ı eli sıkı ve fakir gibi vasıflarla tavsif etmişlerdir. Buna karşılık Kur'an o­nlara yakıcı bir azabın olduğunu, bu ifadelerin o­nların küfürlerini artıracağını, bu şirklerinden dolayı o­nların kıyamete kadar aralarında düşmanlık ve kin sokulduğunu ve o­nların artık ebediyen lanetlenmiş bir millet olduğu (Maide 18, 64) zikredilmektedir.

Yahudilerin Kur'an'da zikredilen diğer özelliklerinden biri de fitne ve fesat çıkaran bir millet olduklarıdır. (Maide, 5/64) o­nların fesatlarının altında yatan şey, bütün beşeriyete duydukları kin ve şahsî menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleridir. Öncelikle toplumları ahlaken çökertmekte, birbirine düşürmekte ve menfaatlerine göre hareket etmektedirler. Bu durumda o­nların hileli yollarla ulaşmak istediği emellerine Allah'tan o­nlara hiçbir zafer gelmeyeceği bildirilmiştir.

Yahudilerin nankörlüklerine bir örnek de peygamberlerini ve cemiyetleri içinde adaletli olan kimseleri öldürmüş olmalarıdır. Kin ve düşmanlıkta yarışan Yahudilerin bu hareketlerinden dolayı acı bir azaba müstehak olacakları Kur'an'da bildirilen hususlardandır.

Kur'an Yahudileri lanetlenmiş bir millet olarak zikretmekle beraber, o­nlara Allah'a ve ahiret gününe inandıkları ve iyiliği emredip, kötülüğü nehyettikleri takdirde müjdelerin olduğunu beyan etmiştir. Kur'an'da geçen,

"Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça, kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü o­nlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, o­nların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. Hepsi bir değildir; Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar." (Al-i İmran, 3/112-113)

ayetleri, o­nların hepsinin bir olmadığını, lanetlenenlerin sözlerinde durmamalarından, şirklerinden ve amellerinin kötü olmasından dolayı; müjde verilenlerin de Allah'a şirk koşmadan o­na kul olarak istikametli bir yol takip etmelerinden dolayı müjdelendiklerini göstermektedir.

Ehl-i Kitap'tan olup, iyi amel işleyenler anlatılırken; o­nlara yüklerle mal bıraksan noksansız iade edeceklerini, Kur'an'ın indirilmesine sevindikleri, tam bir samimiyetle Allah'a boyun eğerek iman ettikleri zikredilmektedir.

Sonuç

Kur'an-ı Kerim'de İsrailoğulları örneğinden hareketle insanın yeryüzündeki varoluş gayesine uymayan davranışlar sayılarak belirginleştirilmekte, bir topluluğun lanetlenmesine yol açan dalaletlerin ve kötü hasletlerin haritası çıkarılmaktadır. İnsanların arasında yaşayan ve insanlığın nefs-i emmaresi sayılabilecek kadar her türlü kötülüğe kaynaklık emiş bir kavmin, Allah katındaki durumu ve o­nu bekleyen neticeler anlatılırken, beşerin dünyadaki imtihanının nasıl cereyan ettiği gözler önüne serilmektedir. Kur'ani metod olarak bir insan topluluğunun yaşadıkları ile külli düsturlar nazara verilmekte; insanlığı lanete, zillete, meskenete, azaba ve şekavete götüren kötü hasletlerden ancak Hüda'ya tabi olmakla kurtulmanın mümkün olduğu vurgulanmaktadır. İsrailoğullarının düçar oldukları azab, meşakkat ve lanet mensup oldukları etnik köken yüzünden değil, saplantıları ve kötü hasletleri yüzündendir.

Kur'an'da Yahudi milletinin seciyelerinde ve mukadderatında münderic olan desatir içindir ki; Kur'an o­nlara karşı pek şiddetli davranıyor. (Sözler; s. 367) Dolayısıyla Yahudi milletinde ekseriyet itibariyle bu vasıflar yoğun bir biçimde bulunduğu içindir ki; Kur'an o­nları lanetlemiştir. Bir bakıma lanetlenen Yahudi milleti değil, o­nların ekserisinin sahip olduğu kötü vasıflardır. Bu duruma yol açan fiillerin başkaları tarafından yapılması halinde o­nların da aynı gruba dahil olmaları ve aynı sonuçlarla karşılaşmaları söz konusudur.

Daha önce de bahsedildiği gibi İsrailoğullarına Hz Musa (as) ile Firavun'un zulmünden ve denizde boğulmaktan kurtulmak, çölde kendilerine gönderilen yiyeceklerle doyurulmak, susuzluklarını gidermek için kayadan su çıkarmak gibi nimetler verilmiş ve azaptan korunmuşlardır. Buna mukabil o­nlar verdikleri sözü tutmamışlar, daha sonraları bazı peygamberlerini öldürmüşler, Allah'ı unutup puta tapmaya başlamışlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmışlardır. Onlar, verilen nimetlere karşı nankörlük etmeleri, zulme sapmaları, hile, fesad ve fitne dolaplarını çevirmeleri, gurur, inat ve taassupları, haris bir şekilde mala ve dünyaya tapmaları neticesinde Allah tarafından lanetlenmişlerdir. Fakat bu lanetlenmenin sadece ırkî bağlamda ele alınması yanlış olur. Çünkü o­nlar içinde de hak ve hakikati teslim eden, iyiliği emredip, kötülüğü nehyeden kimselerin olduğu gerçektir. Nitekim Hz. Peygamber (asm) döneminde Yahudi alimlerinden olan Abdullah b. Selam kitaplarında Hz. Peygamber (asm)'in vasıflarını okumuş ve Peygamber'i görür görmez "Bu yüzde yalan yoktur" diyerek hemen iman etmiştir.

Hiç kimse milliyetinden ve ırkından dolayı şekavete mahkum olmadığı gibi, saadete nail olmayacağı, üstünlüğün ancak takvada olduğu, kim zerre kadar hayır işlerse veya zerre kadar kötülük yaparsa muhakkak karşılığının verildiği hakikati mutlak adaletin iktizasıdır. (Kaynak, EuroNur)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun