Kullarıma söyle emri, sadece Peygamberimize mi hitap eder?

Tarih: 23.07.2024 - 12:31 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hicr suresi 49. ayette kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir, deniyor. Sanki bu konuşma -haşa- sadece Peygamberimize söylenmiş gibi, burada başka bir üslupla ayetin açıklanmasının hikmeti nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hicr suresinin 49-50. ayetinin meali şöyledir:

(Resulüm!) Kullarıma haber ver ki, (günahları affedip örten) gafur, (ihsan ve rahmeti bol olan) rahîm benim. Bununla beraber azabım da oldukça çetindir.”

Burada peygamberlik vazifesiyle ilgili çok açık bir üslup kullanılmıştır. Çünkü Hz. Peygamberin (asm) vazifesi Kuran’ı tebliğ ve tebyin (açıklamak)tır. Kuran’da yüzlerce yerde -özellikle- "Kul = De ki" kelimesi 332 defa kullanılmış olmakla Hz. Peygambere (asm) hitap edilmiştir. Ve bu hiçbir zaman yalnız ona bir hitap, yalnız onunla ilgili bir emir olduğu düşünülmemiştir. Bu nedenle Kuran’a muhatap olan herkes bu müjdeyi kendine de alabilir ve istediği kimseye de ulaştırabilir.

Kuran’ın genel prensipleri içinde yer alan “mükâfat ve ceza” formülü bu iki ayette de cereyan etmiştir. Ancak Allah’ın bağışlaması, affetmesi, merhamet etmesinin ceza vermesinden daha fazla olduğunu göstermek hikmetiyle bu ayetlerde kullanılan üslubun şu birkaç noktalarına dikkat çekmekte fayda vardır:

a) Bağışlama ve affetme konusu ilk ayette yer almakla rahmetin cezadan daha öncelikli olduğuna işaret edilmiştir.

b) Ayette İbadî = kullarım” sözcüğü kullanılması bir şeref sembolü olması haysiyetiyle ilahi bağışlama ve merhamet etme işi -ister salih ister fasık olsun- Allah’ın kulu olduğunu kabul eden herkes için geçerli olduğuna işaret edilmiştir.

c) Rahmet ve bağışlamadan söz edildiği ilk ayette şu üç işaretle, rahmet ve bağışlamanın gazaptan daha kuvvetli, daha öncelikli olduğu gösterilmiştir. Şöyle ki:

Birincisi: “Kullarıma haber ver!” cümlesinden hemen sonra “İnnî= şüphesiz ben” kelimesiyle başlamıştır. 

İkincisi: “Şüphesiz ben” sözcüğünden sonraEne = Ben” kelimesi ikinci bir tekit olarak kullanılmıştır. 

Üçüncüsü: Bağışlayan, merhamet eden manasındaki “el-Ğafur, er-Rahîm” isimlerinin başına “el-takısı” kullanılarak mağfiret ve merhamet etmenin Allah’a mahsus bir lütuf ve ikram olduğuna işaret edilmiştir.

Azapla ilgili ikinci ayette bu noktaların hiçbiri kullanılmamıştır.

d) İlk ayette (Resulüm!) Kullarıma haber ver ki, (günahları affedip örten) gafur, (ihsan ve rahmeti bol olan) rahîm benim” mealindeki ifadeyle, Hz. Peygamberi (asm) şahit yapıyor, ister fasık ister salih olsun bütün kullarına şunu bildirmesini istiyor ki:

“Allah’ın günahları affedip örtmesi ve onları sonsuz rahmetinin kucağına alması Allah’ın bir vadidir, verdiği doğru bir sözdür ve ilan ettiği hakikattir.” (krş. Razi, ilgili ayetin tefsiri)

e) Rivayete göre Peygamberimiz (asm) -bu ayetin bir nevi açıklaması olarak- şöyle buyurmuştur:

"Eğer mümin bir kimse Allah’ın yanındaki cezayı/azabı bilseydi, hiç kimse cennete gitmek için bir ümit taşımazdı. Buna mukabil, şayet bir kâfir de Allah katındaki sonsuz rahmetinin boyutunu bilseydi, onun rahmetinden hiç kimse ümidini kesmezdi." (Müslim, no: 2755; Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 71
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun