Şafi mezhebine göre teşvik kredileri ile ilgili hükümler nelerdir?
İçindekiler |
Kur'an ve Sünnetin açık hükümlerine göre İslâm'da faizin her çeşidi haram kılınmıştır. Günümüzde "faiz" diye isimlendirilen işlemler ile, Kuran'da adı geçen "ribâ" kavramı arasında nitelik bakımından bir fark yoktur. Faizli işlemler ister özel kişiler arasında, ister bankalar veya diğer kuruluşlar arasında yapılmış olsun, hepsi aynıdır ve dinî hüküm olarak hepsi haramdır. Bankalara vadeli olarak yatırılan paralar da bu kapsamdadır.Ancak ülkedeki yatırımları teşvik etmek ve kalkınmayı sağlamak amacıyla vatandaşlarımıza devlet tarafından verilen "düşük faizli" krediler bazı şartlarla bu genel hükmün dışında tutulabilir. Şöyle ki:
1. "Devletin, bazı bölgelerin kalkınmasını sağlaması ve ekonomik geri kalmışlıktan kurtulması için özel projeler uygulayarak tarımı, hayvancılığı ve sanayiyi geliştirmek üzere sosyal amaçlı kredi sistemleri uygulaması, finansman piyasasında görülen reel faizle verilen kredi işlemleriyle eşit tutulamaz.
2. Bölgenin ihtiyacının karşılanması için devletin belirli fondan kredi vermesi ve ilgili vatandaşların da bunu öngörülen şartlara uygun olarak alıp, yalnızca belirtilen işlerde kullanması şartıyla teşvik kredisi alınması caiz olur. Bu kredileri başka alanlarda amacının dışında kullanıp rant sağlamak ise, devlet malına ve toplumun hukukuna tecavüz olacağından dolayı caiz olmayacağı gibi bunu yapanlar büyük vebal altına girerler.
3. Binaenaleyh devletin özel olarak uyguladığı söz konusu projeler ile ilgili kredinin amacına uygun olarak kullanılması halinde bunun, devletin vatandaşına verdiği bir borç; vatandaşın ödediği fazlalıkların ise, akid zamanındaki paranın alım gücünü kaybetmesinin kısmen karşılığı veya bu işlemlerle ilgili masrafların karşılığı olarak değerlendirilebilir. Teşvik kredilerinin dışındaki her türlü faiz muameleleri ise kesinlikle haramdır.
İndirim yaparak borcu vadesinden önce ödemek
Vadesi gelmemiş olan bir borcu, bir miktar indirim yaparak vadesinden önce ödeme konusunda borçlu ile alacaklının anlaşma yapmalarının caiz olup olmadığı, fakihler arasında ihtilâf konusu olmuştur.
Ahmed b. Hanbel bunun caiz olmadığını söylerken; Abdullah b. Ömer, Mikdâd, Saîd b. Müseyyeb, Zeyd b. Sabit ve İmam Şafiî mekruh saymakla birlikte bunu caiz görmüşlerdir. Abdullah b. Abbas, Nehaî ve Ebû Sevr de bunda bir sakınca olmayacağını ifade etmişlerdir. (İbn Kudâme, el-Mugnî, 4/174)
Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi ve İbn Âbidîn gibi son devir âlimleri de böyle bir anlaşmanın caiz olacağını ifade etmişlerdir.( İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 5/160.)
Bu görüşte olanlar, Kâ'b b. Mâlik'in şu rivayetini delil olarak göstermektedirler: Kâ'b b. Mâlik ile alacaklısı İbn Ebû Hadred, borç yüzünden Mescid-i Ne-bevî'de yüksek sesle tartışmışlar; Resûlullah (s.a.v) kendi evinde seslerini duyunca evinin perdesini aralayarak, "Ey Kâ'b!" diye seslenmiş, Kâ'b da, "Buyur ey Allah'ın Resulü!" deyince Resûlullah (s.a.v), yarım işareti yaparak, "Borcundan indirim yap!" emrini vermiş; İbn Ebû Hadred de, "Öyle olsun ey Allah'ın Resulü" deyince Resûlullah (s.a.v) bu defa Kâ'b'a, "Kalk, borcunu öde!" buyurdu." (Buhârî, Husûmât, 3.)
Abdullah b. Abbas (r.a) bu konuda şöyle demiştir: Hz. Peygamber, Nadî-roğulları yahudilerinin Medine'den sürgün edilmeleri emrini verdiğinde onlardan bazıları gelip, "Ey Allah'ın peygamberi! Sen bizim Medine'den sürgün edilmemizi emrettin; ama bizim bazı kimselerden henüz vadesi gelmemiş alacaklarımız vardır (Bu problem nasıl çözülecek?)" demişti de Hz. Peygamber onlara şu buyruğu verdi: "Borçtan biraz indirim yaparak hemen tahsilat yapın. "( Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, 1/249; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, 6/29.)
Yukarıdaki hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı gibi henüz ödeme zamanı gelmemiş borcunu imkân bulup da ödeyecek durumda olan kişinin, alacaklı ile anlaşarak borçtan bir miktar indirim yapıp ödemede bulunması caizdir. Bunun haram olduğunu bildiren bir nas bulunmadığı gibi bu konuda bir icmâ veya kıyas da yoktur.
Vadesinde ödenmeyen borç için fark alınması
Enflasyonun hâkim olduğu bir ortamda paranın alım gücünün sürekli düştüğü, buna karşın eşyanın fiyatının da aynı oranda yükseldiği, herkesçe bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bir malı vadeli olarak belli bir fiyata satan tüccar, bu alacağını vadesinde tahsil edemezse daha sonra tahsil etse bile, satmış olduğu bu malını o parayla yeniden temin edip dükkânının raflarına veya vitrinine koyamaz ve zarara uğramış olur. Oysa sevgili Peygamberimiz, "Zarara sokmak ve zarara zararla karşılık vermek yoktur" buyurmuştur. (İbn Mâce, Ahkâm, 17.)
Ödeme imkânı olduğu halde borcunu ödemeyen kişi, alacaklısına haksızlık etmiş ve onun mağdur olmasına sebep olmuştur. Bununla ilgili bir ha-dis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kişinin ödemeyi geciktirmesi zulümdür. Biriniz borçlusunun peşine düştüğü zaman güzel yolla hakkını alsın.* (Buhârî, İstikraz, 12; Müslim, Müsâkat, 33)
Zamanında ödenmeyip daha sonra ödeme yapıldığında alacaklıyı zulüm ve mağduriyetten kurtarmak ve parasının uğradığı değer kaybını telâfi etmek için kendisine enflasyon oranında bir fark ödenmesi gerekir. Şafiî mezhebi fıkıh kitaplarında buna cevaz veren bir ifadeye rastlanmamakta, Hanefîler'den İmam Ebû Yusuf ise bunu caiz görmektedir. (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 4/533.)
Peşin para ile daha sonra ödenecek aynı miktardaki para arasında ticarî bakımdan fark olduğu, herkesçe bilinen bir husustur. Nakit para, taksitli veya vadeli paradan her zaman üstündür. Şu halde bir malı peşin parayla alma gücünden yoksun olan bir kişi, o malı vadeli veya taksitli olarak alacağı zaman mal sahibi, peşin fiyatına göre ondan fazla bir fiyat isteyecektir. Böyle bir alışveriş caiz olur mu?
Müşteri ile satıcı, akidden önce malın peşin fiyatını, vadeli veya taksitli fiyatını konuşurlar. Sonra vadeli yahut taksitli alışverişe karar verirlerse, akid sahih olur. Böyle bir alışverişte günah ve haram işlemek söz konusu değildir.Hatta pazarlık esnasında malın peşin fiyatı söylense bile, alışveriş akdi tamamlandığında bunun sakıncası olmaz. Yani bu durumda bir alışverişte iki alışveriş şüphesi yoktur. Bu tür akidlerin faiz olduğu düşüncesi yersizdir. Bahsedilen işlemde böyle bir durum yoktur. Çünkü faiz bir fazlalıktır. Faiz muamelesi yapan iki kişiden biri, geçen zamana karşılık olarak diğerinden, verdiği malın cinsinden bir fazlalık almaktadır.Meselâ kişinin 100 gr. altın borç verip bir ay sonra 110 gr. altın alması veya 1 ölçek buğday verip beş ay sonra 1,5 ölçek buğday alması faizdir. Fakat değeri şu anda 1 milyar lira olan bir mal, iki, üç veya beş ay sonra ödenmek üzere 1.5 milyar liraya taksitli veya tek vadeli olarak satılırsa bu, hiçbir şekilde faiz olmaz.Bu, alışveriş muamelelerinde müşteriye sağlanan bir kolaylık ve müsamahadır.(el-Fıkhü'l-Menhecî, 3/146-147.)
Adından anlaşılacağı gibi bu alışverişte mal, satıcı ile müşteri arasında devreder ve tekrar sahibine döner. Şöyle ki: Peşin paraya ihtiyacı olduğu halde bu parayı ödünç olarak kimseden alma imkânına sahip olmayan bir kişi, ihtiyaç duyduğu miktardaki peşin parayı elde etmek için bir tüccara giderek ondan vadeli olarak bir mal satın alır, sonra da aynı malı, satın aldığı fiyattan daha eksiğine sahibine peşin para ile satar ve ihtiyaç duyduğu peşin parayı elde eder. Bu alışverişe "devir satışı" veya "beyü'l-îne" denir.Bu durumda mal yine sahibinin yanında kalmakta, vadeli satış fiyatı ile peşin satış fiyatı arasındaki farkı da yine aynı tüccar kâr olarak kazanmaktadır. Müşteri de elde ettiği peşin paraya karşılık olarak belli bir süre sonra tüccara kâr olarak fazla para ödeyecektir.Örneğin 1 milyar liraya ihtiyacı olan bir kişi, gidip tüccardan on ay vade ile 1.5 milyar liraya 1 buz dolabı satın alır. Sonra da aynı dolabı sahibine peşin olarak 1 milyar liraya satar ve peşin 1 milyar lirayı elde eder. On ay sonra da tüccara 1.5 milyar lira öder. Bazan da satıcıyla müşteri arasına üçüncü bir şahıs girmekte ve müşteriden malı peşin paraya satın alıp aynı fiyata asıl sahibine satmaktadır.Bu alışveriş, geçerli icap ve kabul rükünlerini içerdiğinden mekruh olmakla birlikte sahihtir. Tarafların faiz alıp verme amacını güttükleri iddiasıyla bu alış-veriş bâtıl sayılamaz. Çünkü tarafların böyle bir amacı güttüklerini ispatlayacak bir delil yoktur.
Hanefîler'den İmam Ebû Yusuf, bu alışverişin caiz olduğunu, bununla amel edenin sevap kazanacağını söylerken; aynı mezhepten İmam Muham-med ise şöyle demiştir: "Benim gönlümde bu alışverişin kötülüğü dağlar büyüklüğüncedir."(İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, 5/273; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 4/3454-3455.)
BENZER SORULAR
- Banka kredi kartı ve faiz konusunda bilgi verir misiniz?
- POS cihazından komisyonlu taksitli satış yapmak caiz mi?
- Peşin alırsanız x, vadeli alırsanız x+y şeklinde alış veriş caiz mi?
- Taksit zamanı gelmeden bankaya yüzde vererek para çekmek caiz midir? Post cihazı kullanıyorum. Bankadan günlük hesap kesimi yaptığım için belli bir oranda para kesiliyor. Bu kesilen para faiz veya haram olur mu?
- Esnafın, müşterinin kredi kartıyla yaptığı alışverişlerin bedelini, bankadan peşin, ama eksik alması caiz midir?
- Müşteri ve esnaf açısından, kredi kartı ile taksitli alışveriş yapmak caiz mi?
- BORÇLARDA ENFLASYON
- ALIŞVERİŞTE VADE FARKINI EKLEMEK CAİZ MİDİR?
- Şafi mezhebine göre zekat ile ilgili hükümler nelerdir?
- Vade farkı faiz mi; vade farkı ile taksitli alım satım / alışveriş yapmak caiz midir?