Oruç sabrın, sabır imanın yarısıdır

"Oruç sabrın yarısıdır. Sabır ise, îmanın yarısı..." (Hadîs meâli).

Oruç, Müslümanın sabır idmanıdır. Sabır ise ruhu temizleyen ve irâdeyi terbiye edip nefse hâkimiyet kazandıran bir iç cehdidir. Orucun psikolojik ifadesi budur. Ferd, irâdesine sâhip ve nefsine hâkim olma fazîletini sabırla elde eder. Sabır ferdin metânetini arttırır ve ruhunu sabûr olan Allah`a yükseltir.

Sabır, insanî kemâl ve fazîletin başı olduğu gibi, her hayırlı muvaffakiyetin de sırrıdır. Harbde sabreden kumandan kazanır. İlim ve san`at yolunda sabreden, âlim ve san`atkâr olur. Ticârette, siyâsette, hulâsa, hayatın her sahasında muvaffakiyet, sabrın mükâfatıdır. Deha böyle "uzun bir sabrın meyvesidir."

Sabır, insanda iki şekil alır: Biri, elem ve kedere tahammül, diğeri de arzû ve iştihalara mukavemettir. Oruçta bu iki şeklin ikisi de mevcuttur. Körük ağzında demir döven oruçlu bir mü`mini düşününüz. Bu kâmil insan, bir taraftan açlık ve susuzluğun elemine sabrederek çekici ile kızgın demiri döverken, öbür taraftan da arzû ve iştihalarına direnmek suretiyle hırçın nefsini dövüp terbiye etmektedir.

Bunun içindir ki sabır fazîleti, Kur`ân-ı Kerîm`in müteaddid âyetlerinde övülmüş ve "Allah sabreden kullarıyla beraberdir" buyurulmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz de sabrı "îmanın yarısı" olmakla tavsif buyurmuşlardır. Sabra götürdüğü ve bu fazîletin iktisabına en müessir bir vâsıta olduğu içindir ki, oruç Müslümanlara farz kılınmıştır. Sabretme fazîletiyle bezenmiş bir mü`minin, en kötü işler ve hâdiseler karşısında bile ümidsizlenip nefsine hâkimiyeti sarsılmaz.

Bu sebebdendir ki mü`minler arasında intihar vak`ası görülmez. Çünkü intihara götüren başlıca sebeb, ümidsizlik, bezginlik, kısaca, sabırsızlıktır. "Allah`ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz" emrine inkıyâd eden mü`mini ümidsizliğe ve bezginliğe düşürecek dünya hâdiselerinden hiçbir hâdise yoktur.

Mü`min en kötü hâdiseyi bile sabır silâhı ile karşılamağa dâima hazırdır. Oruç sayesinde bu hususta kâfi derecede idmanlıdır. Buna mukabil sabır fazîletinden mahrum olan bir kimseyi, ömrünün her ânında ya hastalık veya ölüm tehlikesi beklemektedir. Böyle bir insanı aldığı âni bir âcı haber, karşılaştığı kötü bir vaziyet birden yere serebilir.

Zamanımızda şeker, kalb ve tansiyon hastalıklarının alabildiğine arttığı malûmdur. Bu artışın sebeblerinden biri ve hekimlerin dediğine bakılırsa en ehemmiyetlisi; üzüntü, huzursuzluk, yâni, sabırsızlıktır.

Her gün nâhoş vaziyetlerle karşılaşan günümüz insanları sabır fazîletinden mahrum oldukları için, içlerini kemirmekte ve çok sevdikleri hayatı kendilerine zehir edip hastalanmaktadırlar. En yakın ve sevdiği bir kimsenin ölüm haberini alan bir mü`minin sabırlı ve cesaretli bir edâ ile "Hepimiz Allah`ın inâyeti ile vâr olduk ve hepimiz dönüp Allah`a gideceğiz" meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyarak sükûta varması ne ulvî bir levhadır.

Bir de bunun yanında feryâd edip saçını başını yolan münkirin perişan hâlini düşünürseniz, sabrın insan hayatı için ehemmiyetini anlarsınız. Her nimet gibi ahlâkî fazîletler de cehd ile ve eleme tahammül idmanıyla elde edilir. Sabır fazîletinin idmanı da, İslâm`ın farz kıldığı oruçtur. (Ali Fuad Başgil, Yeni İstiklâl - 1962, sayı: 60-62).

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun