Hayatın gayesi nedir?

Sesli dinle

"İnsan, hayatın gayelerini bilmeli, ona göre yaşamalı." diyorsun.

- Peki, nedir bu gayeler?

- Niçin yaşamalıyım?

- Ne gibi sorumluluklar yüklenmiş omuzlarıma? 

Risale-i Nur'da “Senin hayatının gayelerinin icmali dokuz emirdir.” denilmiş. İnsan hayatının var ediliş sebepleri dokuz maddede özetlenmiş. Bunları senin dilinle kısaca anlatmaya çalışayım... 

Sana görme, işitme, koklama, tatma, dokunma gibi duygular verilmiş.

Bunlar birer terazi. Dünyada da nice nimet var, her yere serilmiş, serpilmiş. Hepsi ilahî merhamet hazinesinden akıyor. Bunların tadına bakıp duygu terazilerinle tartacaksın. Sonra da vereni tanıyıp tam bir şükür edeceksin.

Senin yaratılışında cihazlar var. Duyularla donatılmışsın. Aklın var anlıyorsun, hafızan var hatırlıyorsun, kalbin var seviyorsun, acıyorsun, inanıyorsun.

Seçkin bir canlı olarak yaratılmış, önemli niteliklerle bezenmişsin. Bunları da yaratılış amaçlarına uygun bir biçimde kullanacaksın.

İlahî isimlerin definelerini açmak senin görevin. Bu isimler evrende, dünyada, sende tecelli etmiş, belirmiş, görünmüş.

Fakat dikkatle düşünmeyen göremiyor. Bunca sanatlı eseri görüyor da arkasındaki sanatkârı, ustayı, yaratıcıyı bilemiyor. Onun ilmini, iradesini, kudretini anlayamıyor.

Oysa eserlere, fiillere, sanatlara bakarak ilahî isimleri anlamak, sonra o isimlerle Rabbini tanımak için var edilmişsin.

Bir de sen bir sanat eserisin. Sadece seyirci değil, aynı zamanda seyredilensin. Şuurlu varlıklar nazarında sergileniyorsun. Sende, ilahî isimlerin nakışları, cilveleri, belirtileri var. Tıpkı bir resmin ressamından izler taşıması gibi.

Galerideki resmin bilinci bulunsaydı, ustasının sanatını seyirciler önünde bilerek sergileyebilseydi, kıymetine paha biçilmezdi. Ressamı da bundan çok memnun olurdu.

Senin bilincin var, ustanı tanı, üstündeki sanat harikalarını bilerek sergile. Şuurlu varlıklara bu niyetle göster kendini.

İbadet için yaratılmışsın. Öyleyse hem hâl hem de kal lisanınla, yani konuşan dilinle kulluk et.

Rabbin seni hiç yoktan yaratmış, sana hayat vermiş. Nimetlerle besliyor, koruyor, gözetiyor. Sen de onu tanı, ona iman et, gereken kulluk görevlerini yap. Yaratılış gayene uygun davranmış olursun o zaman.

Sadece bilinci bulunan varlıklara, mesela öbür insanlara göstermekle kalma, aynı zamanda seni yaratan zatın önünde de kendini teşhir et.

Bir heykelin, ustasına kendini göstermesi, hâl diliyle “Ben senin eserinim ey sanatkârım!” demesi gibi, sen de Rabbinin nazarına göster kendini. Bu şuurla yaşa.

Bir asker padişahının hediyelerini giyinir, kuşanır, sergilemek üzere onun önünden geçer, kendini ona gösterir. Sen de bu asker gibi ol, Rabbinin sana taktığı nimet nişanlarının farkında olarak ona göster.

Bak, canlılar var her yerde. Bitkiler, hayvanlar, ağaçlar kendilerine verilen görevleri eksiksiz yaparak kulluk ediyorlar.

Hayatlarının meyvesi bu. Belki farkında değiller ne yaptıklarının. Onların ibadetlerini görmek, düşünmek, göstermek senin görevin.

Sana azıcık ilim, irade, kudret verilmiş. Bazı duyguların, hâllerin, özelliklerin var. Bunlardan yola çıkarak, Rabbinin sonsuz ilmini, iradesini, kudretini gör, anla.

Bir ölçü birimi yap niteliklerini, zira onlar bunun için verilmiş. Görme duyun olmasaydı anlayamazdın Rabbinin “gören” olduğunu.

Bunu böyle bil, ama şunu da bil ki, sendekiler birer gölge, yaratıcınınkilerse sınırsız birer hakikat. Sen onunla varsın. Senin sıfatlarını veren de yine o.

Bu âlem de bir kitap; sürekli yaratıcısını anlatıyor. Her varlık hâl diliyle kendilerini yaratanı tanıtıyorlar. Anlam dolu sözler söylüyorlar. Mesela bir serçe diyor:

“Ben bir sanat eseriyim. Hayatımı, suretimi, rızkımı veren bir ustam var. Benim türümden olan bütün serçelerin, kuşların, hayvanların yaratıcısı da yine o. Çünkü hayat kanunlarımız bir. Aynı ustanın elinden çıkmışız.”

Senin bir görevin de dünya sayfalarını okumak, ondaki manevi sözleri anlamak, Rabbini bu yolla da tanımak.

Sen âcizsin, fakirsin, noksanlarla dolusun. Ama yaşaman için gereken her şey önüne geliyor. Belli ki, sana yardım eden bir kudret sahibi var. Seni biliyor, sana merhamet ediyor.

Nasıl ki, açlık yemeklerin lezzetini bildirir, karanlık ışığı gösterir, öyle de senin âcizliğin, zayıflığın yaratıcının ilmini, iradesini kudretini gösteriyor, bildiriyor.

Sen fakirsin, her şeye ihtiyacın var. Rabbin ise zengindir, sana ihsan ediyor.

Sen zayıfsın, kudreti sonsuz bir zatın himayesi olmasa kendini koruyamazdın.

İşte böyle bak kendine. Noksan niteliklerini gör de seni yaratan zatın sonsuz özelliklerini anla.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun