GÖZÜMÜZDEKİ TEVHİD DELİLLERİ

Prof. Dr. Ali ALAŞ
Necmettin Erbakan Üniv., A.K. Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi ABD, Konya.
[email protected]

     Bir Uzakdoğu otomotiv firması tarafından geliştirilen Asimo isimli insansı robotu hemen hepimiz hatırlarız. Asimo dış dünya ile irtibat kurup, nesneleri görebilir ve yönünü onlara göre tayin edip yürüyebilir ve hatta futbol ve pingpong oynayabilir. İşte bu yüzden herkes ona hayranlıkla bakmakta ve onu yapan mühendisleri alkışlamaktadır. Hâlbuki vücudumuzdaki organlardan her biri Asimo isimli insansı robot ile kıyaslanamayacak kadar ileri düzeyde mükemmel ve antika bir sanat eseridir.

     Bu çalışmada dış dünya ile bütünleşmemizi sağlayan duyu organlarımızdan göz, mana-yı harfî nazarıyla yani bu sanat eserini yapan ve yaratan ustasını da nazara vererek anatomik olarak incelenmiştir. Zira dünyadaki her insan gözü eşsizdir ve ömür boyu değişmeyen tek organdır.

     Gözün Anatomik Yapısı

     Kafatasımızın sağ ve sol göz çukurunda (orbita) yerleştirilmiş antika bir sanat eseri olan göz, dış dünya ile bütünleşmemizi sağlayan en önemli duyu organımızdır. Elektromanyetik radyasyonun bir formu olan ışık, saniyede 300.000 km hızla hareket ettirilir. Gözlerimiz ışığı alıp, işleme tabi tutabilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmıştır. Yakınımızda ve uzağımızdaki nesnelerden bize ulaştırılan ya da alacakaranlık veya aydınlık ortamlarda elimizdeki bir mumdan tutun da milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlardan gönderilen ışık, gözlerimiz tarafından algılanabilir. Bunun için ışığın belli bir noktada odaklanması gerekir. Bu işlemler gözümüze yerleştirilmiş olan fotoreseptör denilen ışık algılayıcı sensörler ile gerçekleştirilir[1].

Göz, anatomik olarak iki bölümde incelenir. Bunlar, Göz küresi ve aksesuar organlardır. Göz küresinin duvar yapısı üç katmanlı olarak tasarlanmıştır. Bunlar; Fibröz tabaka, vasküler tabaka ve sensörial tabakadır.

     a. Fibröz tabaka. Göz küresini dıştan saran yapı fibröz tabakadır. Bu tabaka, göz küresinin şeklinin korunmasını sağlayan fibröz bağ dokusundan yaratılmıştır. Bu yapının 5/6’lık bölümü (sclera=sert) opak beyaz renkte olup, serttir. 1/6’lık bölümü ise kornea olarak isimlendirilen şeffaf-saydam bir yapıdır. Sinirler yönünden zengin olan kornea tabakasında kan ve lenf damarları bulunmaz. Işık göze korneadan girer.

     b. Vasküler tabaka. Bu tabaka fibröz tabakadan sonra gelir. Vasküler tabaka, kan damarları ve pigment yönünden zengindir. Bu pigmentler, ışığı absorbe etmekle görevlidir.  Vasküler tabaka arkadan öne doğru; Choroid, corpus ciliare ve iris olmak üzere üç bölümden ibarettir.

     Choroid tabaka, retina’nın dış tabakasını beslemekle görevlendirilmiştir.

      Corpus cilare, geride choroid tabakaya, önde ise iris’e bağlanmıştır. Aynı zamanda göz merceği (lens) de asıcı bağlar ile corpus ciliare’ye tutunur.

       İris, esas itibariyle düz kaslardan yapılmıştır. İris’in ortasındaki açıklığa pupilla (göz bebeği) denir. Pupilla normalde 4 mm çapındadır. Göz bebeğinin yapısındaki kasların kasılmasıyla pupillanın çapı daralırken, gevşediklerinde genişler[2]. Günümüzde geliştirilen bilgisayar yazılımları ile gözümüzdeki iris desenleri (bu desenler kişiye özel yaratılmıştır) tarayıcılar ile algılanarak biyometrik güvenlik uygulamalarında sıkça kullanılmaktadır. Biyometrik güvenlik uygulamalarının işlem basamakları aşağıdaki gibidir;

     Gözünüzü yaklaşık olarak 10-25 cm mesafede tuttuğunuzda, iris tarayıcısı gözünüzün fotoğrafını alır. Böylece, pupillanın merkezi, pupillanın kenarı, iris kenarı, göz kapakları ve kirpiklerin durumu tespit edilir. Daha sonra iristeki desenler bir yazılım vasıtasıyla analiz edilip, bir koda çevrilir. Bu kodlar, daha sonraki taramalarda kullanılır. Böylece yüksek güvenlikli tarama mümkün olur. Çünkü iris yapısı korunur ve zamanla değişmez. Bu yüksek güvenlikli olan bu yöntem, biyometrik güvenlik uygulamalarında çok tercih edilir[3].

     c. Sensörial tabaka. Gözün en iç tabakası olup, ışığa karşı duyarlıdır. Retina olarak da adlandırılır. Çok hassas bir tabaka olup, 130 milyon civarında fotoreseptör (çomak ve koni biçiminde) ve çok sayıda nöron ihtiva eder. Çomak hücreleri, alaca karanlıkta siyah ve beyaz renkleri görmemiz için vazifelendirilmiş fotoreseptörlerdir. Koni hücreleri ise aydınlıkta renkli görmeyi ve görüş keskinliğini sağlamakla görevli fotoreseptörlerdir[4].

     Akılsız ve şuursuz olan bu yapıların yaptıkları fevkalade akıl ve şuur gerektiren faaliyetleri kusursuzca yapmaları bu hadiseleri idare eden her şeyin her şeyle münasebetini bilen biri tarafından idare edildiğinin en önemli delillerinden değil midir?

     Retina, görme siniri (nervus opticus) ile beyine bağlanmıştır. Sensörial tabakanın arkadaki görme keskinliğinin en iyi alanına sarı leke (macula lutea) denir. Görme sinirinin retinayı terk ettiği bölüm ışığa duyarsız olduğu için kör nokta olarak adlandırılır. Macula denilen kısmın tam merkezinde fovea denilen bölge yerleştirilmiştir. İnsan gözünde fovea denilen bölgede bir milimetrekarelik alanda 160 bin fotoreseptör vardır[5].

     Göz yuvarlağının içinde humor aqueous, iris, lens ve humor vitreous bulunur. Humor aqueous, corpuscilare’deki pigmentsiz epitel hücreleri tarafından üretilir, kornea ile mercek (lens) arasındaki boşlukta bulunan bu sıvının görevi, diffüzyon ile kornea ve lensi beslemek ve yastıklık görevi yapmaktır. Bu sıvı, kornea ile sckleranın birleşme yerinde yer alan Shlemm kanalı vasıtasıyla genel dolaşıma katılır.

     Humor vitreous, lensin arkasındaki bölümü dolduran renksiz ve jel kıvamında bir sıvıdır ve %90’ı sudur. Göz küresinin kendine mahsus şeklinin korunabilmesi ve dayanıklılığının sağlanabilmesi için göz içinde belli bir basınç ortalama (20 mm Hg) oluşturulmuştur, buna göz içi basıncı (intraocular basınç) denir. Bu basıncın yükselmesi (glaucoma), körlüğün en önemli sebepleri arasında sayılmaktadır[6].

     Lens (göz merceği), pupillanın arkasında konumlandırılmıştır. Oldukça esnek olan lens, yaklaşık bir santimetre civarında olup, bikonveks bir mercek özelliğinde yaratılmıştır. Lensin damar ve sinirleri yoktur, humor aqueous ile beslenir. Asıcı bağlar ile corpus ciliare’ye bağlanmıştır. Lensin kalınlığı-kırıcılığı corpuscilare’nin yapısındaki kasların kasılıp, gevşemeleri ile sağlanır.Yakındaki cisimlerin net görülebilmesi için lensin kırıcılığının artmasına akomodasyon denir[7].

     Göz, hem ışık reseptörü hem de mesafe reseptörü olarak iş görecek şekilde yaratılmıştır. İnsan gözündeki retina görünen ışık dalgaları ile uyarılabilir. Bir başka ifade ile ışığın 4000-7000 Angstrom arasındaki dalga boyları ile uyarılır (1 Å =10-8 cm). Bu dalga boyları, görme için en uygun olanıdır.  Yeryüzüne ulaşan ışınların %80 kadarı bu dalga boyları arasındadır. Eğer göz, X ışınları yahut ultraviyole ışınlardan etkilense idi, bu ışınların oldukça yüksek olan foton enerjisi gözdeki ışık reseptörlerini tahrip ederdi.

     Gözün Aksesuar Organları

     Kaşlar, göz kapakları, kirpikler, konjunktiva, gözyaşı aparatı ile orbita içindeki ekstraoküler göz kasları gözün yardımcı organları olarak görevlendirilmişlerdir. Güzelliğimizin de sembolü olan kaşlar, gözü güneş ışınlarından, alın tarafından gelen ter salgısı ve yabancı maddelerden korumakla görevlendirilmişlerdir. Göz kapağı ve kirpikler gözü yabancı cisimlerin etkilerine karşı korumakla görevlendirilmiştir. Göz kapaklarının ön yüzü deri ile, arka yüzü ise konjunktiva ile kaplanmıştır. Konjunktiva, mukoz bir örtüdür.  Göz kapaklarının iç kısmında yerleştirilen bezlerden olan Meibom bezleri, sebum olarak isimlendirilen bir sıvı salgılamakla görevlidir. Bu salgı, hem göz kapaklarının birbirine yapışmasını engeller hem de konjunktival yüzden gözyaşının buharlaşmasına mani olur. Göz kapakları, periyodik olarak açılıp-kapanacak şekilde programlanmıştır. Bu sayede glandular salgıların göz küresi üzerinde dağılması sağlanır. Uyku esnasında göz kapaklarının kapanması sonucu konjunktival yüzeydeki salgıların buharlaşması engellenir. Göz kapaklarının yukarıya kaldırılmasında m. levator denilen kas görevlidir.

     Göz kapaklarının serbest kenarında bulunan ve sayıları üst göz kapağında 100-150, alt göz kapağında ise 75 civarında bulunan kirpikler (cilium) bulunur.

     Gözyaşı sistemi (apparatus lacrimalis), gözyaşının üretimi, iletilmesi ve dağıtımı ile görevlidir. Göz küresinin konjunktival yüzünü sürekli nemlendirmekle görevlendirilmiş gözyaşının muhtevasında antibakteriyal ve liziomal enzimler mevcuttur. Bu özelliği ile gözyaşı konjunktivaya ulaşan mikropları öldürür. Gözyaşının bir diğer vazifesi ise, muhtevasındaki besinleri ve suyu korneaya iletmektir[8].

     Göz küresinin farklı yönlere hareketi için çizgili kas yapısında altı adet kas görevlendirilmiştir. Oblik ve düz seyirli olan bu kasların yardımı ile göz farklı yönlerde hareketi mümkündür [9].

     Yukarıdaki anlatımlardan da anlaşılacağı gibi, gözün anatomik yapısında fonksiyonlarına uygun bir şekilde, en ince hikmet ve gayelerin takip edildiği aşikârdır. Akılsız ve şuursuz olan bu yapıların kendiliğinden veya tesadüfen birbirlerinin imdadına koşması mümkün müdür?

     Tartışma ve Sonuç

     Gözün anatomik yapısındaki görülen harikulade mükemmellik ve intizam, aynı şekilde gözün fonksiyonlarının mükemmel şekilde gerçekleştirilmesi açısından önemlidir. “Göz bir hâssedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder[10]. Ancak, anatomi kitaplarının hemen hepsinde gözün anatomisi ve harikulade özellikleri bu sanat eserinin ustası ve yaratıcısı nazara verilmeden anlatılmaktadır. Meselâ, konu ile alâkalı bir ders kitabında “… Lens (mercek), humorvitreus ile iris arasında yerleşmiş bikonvex (iki trarafı dış bükey) saydam bir yapıdır….” [11].

     Bir başka örnekte “… göz kapakları, göz yuvarlağını tozlar ve diğer zararlı objelere karşı korur …” denilmektedir[12].

     Gözün anatomisinin anlatıldığı bu örnek cümlelerde gözü yapan ve yaratan usta hiç nazara verilmemiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hâlbuki her fiilin bir de faili mevcuttur.  Nasıl ki Selimiye Camii’ndeki ince ve nakışlı sanatlar bu eseri yapan Mimar Sinan’ı hatıra getiriyorsa, gözümüzün anatomisindeki her bir ayrıntının varlığı, şuurlu ve programlı bir yaratma hadisesini göstermekte, ilmi ve kudreti nihayetsiz bir yaratıcının varlığına ve tasarrufuna işaret etmektedir[13].

     Gözün anatomik yapısı her insanda aynı olmakla birlikte iris tabakasındaki pigmentasyon birikiminin ve retinadaki damarlanma şekillerinin her insanda farklı olması ise yaratıcının her bir insana vurmuş olduğu bir vahdaniyet mührü değildir de nedir? Bu sebeple gözün anatomik yapısındaki nizam ve intizamın tesadüfen veya kendiliğinden olması mümkün değildir. Bu durum Şualar’da şöyle ifade edilir:

     “… Gözü veren zât, hem gözü görür, hem ince bir mana olan gözün gördüğünü görür, sonra verir.  Evet, senin gözüne bir gözlük yapan gözlükçü usta, göze gözlüğün yakıştığını görür, sonra yapar…”[14].

     Vücudumuzun dış dünya ile bütünleşmesinde çok önemli fonksiyonlara sahip olan böylesine mükemmel bir organ kâinatın yaratıcısı sonsuz bir ilim ve kudret sahibi zat olan Allah’a verilmediği takdirde, bu antika sanat eserinin tasarım, yapım ve işletimi evrimle izah etmek mümkün olmadığı gibi, tesadüfle, tabiatla veya kendi kendine meydana geldiği şeklindeki bir yaklaşımla da açıklamak imkânsızdır. 


[1] Jhonson, M.D.,(2012). Human Biology. Sixth Edition, Pearson, 642pp.
[2] Yıldırım, M. (2015).  İnsan Anatomisi. Nobel Tıp Kitabevleri, 7. Baskı İstanbul, 383s.
[3] https://science.howstuffworks.com/biometrics4.htm(14-10-2017).
[4] Jhonson, M.D.,(2012). Human Biology. Sixth Edition,Pearson, 642pp.
[5] Purwes, W.K.,Sadava, D.E., Orians, G.H., Heller, H.C., Life: The Science of the Biology. Seventh Edition, 1124pp.
[6] Noyan, A. (2007).Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji. Palme Yayınları-Ankara, 1208s.
[7] Yıldırım, M. (2015).  İnsan Anatomisi. Nobel Tıp Kitabevleri, 7. Baskı İstanbul, 383s.
[8] Mukherjee PK(2013). Ophthalmic Assistant. First Edition, JP. Ltd, 406pp.
[9] https://www.kenhub.com/en/library/anatomy/the-eye (14-10-2017).
[10] Nursi,Bediüzzaman, S. Sözler. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları-600, 3.baskı, Ankara, 2016,s. 36.
[11] Noyan, A. (2007).Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji. Palme Yayınları-Ankara, 1208s.
[12] Yıldırım, M. (2015).  İnsan Anatomisi. Nobel Tıp Kitabevleri, 7. Baskı İstanbul, 383s.
[13] http://www.mehmedkirkinci.com/printarticle.php?id=1096  (14-10-2017).
[14] Nursi, S.. Şualar. Envar Neşriyat, İstanbul. 1995, sayfa 66.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun