YARATILIŞTA TIBBİ MUCİZELER

Dr. Öğr. Üyesi Halil İbrahim ERBIYIK
Üsküdar Üniversitesi, SMYO, Üsküdar İstanbul.
[email protected]
                     

   Üreme Hücrelerinin Gelişimi

    Teknolojik aletler üreten bir fabrikada, ürünlerin imal aşamasında, birçok robot makineden faydalanılır. Bu makinelerin bütün faaliyet programları, işletim sistemleri, teknik destek birimleri, kısaca üretim boyunca ihtiyaç duyulabilecek her türlü üretim bilgileri, o fabrikanın kontrol merkezinde bulunur. Burası, üretim, kalite kontrol, hasar giderme gibi aşamalarda kullanılan tüm bilgilerin depolandığı bir banka gibidir. Dünyanın en ileri, karmaşık, harika yapısı olan insan vücudu da böyle bir fabrika gibidir. Gereken bilginin tümü hücre çekirdeğindeki DNA molekülünde saklıdır. Daha anne karnında yeni döllenmiş bir yumurta hücresi iken dahi ileride sahip olacağı bütün özellikleri belirlenmiş ve bir düzen içinde DNA’ya yerleştirilmiştir. Saç renginden boyunun uzunluğuna, hayatı boyunca geçirmeye eğilimli olduğu hastalıklardan akla gelebilecek her türlü fiziksel özelliğine kadar kişinin her türlü özelliği insanın ancak elektron mikroskoplarıyla görebileceği bir küçüklükte özenle korunmaktadır. DNA vücudumuzdaki 100 trilyon hücrenin her birinin çekirdeğinde mevcuttur[1].

     Kromozomlar DNA moleküllerinden meydana gelmektedir. Kromozomlar çiftler halinde bulunurlar. Her insanın yaratılış aşamasında bu çift kromozomların yarısı anneden diğer yarısı ise babadan gelmektedir[2].

     46 Kromozom

     Anneden gelen 23 kromozom ve babadan gelen 23 kromozom var. Erkeklerde 23. kromozomun biri X diğeri de Y, kadınlarda ikisi de X.  Mitoz bölünme çeşidi bütün vücut hücrelerinde görülen bölünme; oluşan yeni hücrelerde de hiçbir bozulma ve değişiklik olmaz, hepsi birbirlerine benzer. Mayoz bölünme sonucunda hücrenin kromozom sayısı 46'dan 23'e, yani yarıya indirilmiş olur[3].

    Zorlu Yolculuğa Hazırlık

     Yirmi üç kromozomlu yumurta hücresi ile, 23 kromozomlu sperm hücrelerini erkek ve kadın vücutlarında olgunlaştırıp, çıkarılacakları zorlu yolculuğa hazırlayacak özel mekanizmalar vardır. Birbirinden tamamen habersiz ve pek çok yönden farklı olan kadın ve erkek üreme sistemlerinde üretilen hücreler, birbirleriyle birleşmeye hazır duruma getirilir. Üreme hücreleri daha ilk bölünmeye başladıkları andan itibaren bir denetim altında hareket etmekte, belli bir plan uygulanmaktadır. Hiçbir başıboşluk yoktur. Hücre tam gereken bölünmeleri geçirmekte, gereken kromozom sayılarını tutturmakta, işlemlerin sıralanmasında hiçbir değişiklik ya da eksiklik olmamaktadır[4].

     Gerekli hormon ve enzimleri meydana getiren moleküller de, bunları teşkil eden atomlar da son derece sistemli bir haberleşmeye sahiptir. Bunlar sanki ne zaman faaliyete dâhil olacaklarını, hangi organda nasıl bir etki hasıl edeceklerini bilmektedirler.

    Prostat

     Prostat, salgıladığı sıvı ile müthiş işler yapıyor. Kadın rahmi ve fallop tüplerinin kasılmasının sperm hareketine yardım olacağını önceden bilmekte ve son derece ileri görüşlü bir davranışla bu kasılma hareketini sağlayacak bir kimyasal madde (prostaglandin) bünyesine eklemektedir. Kadın organizmasında karşılaşacağı asit karakterli ortama karşı spermleri korumaktadır[5].

    Seminal Keseler

     Sperm depolamasında görevli seminal keseler de besin maddeleri, fibrinojen ihtiva etmektedir. Prostaglandin rahim ağzındaki geçit vermeyen mukus tıkacını açmaya yardım ederken, fibrinojen zayiatı en aza indirilmektedir[6].      

     Testis

     Yeni bir insanın yaratılmasının ilk basamağı olacak spermler erkek vücudunun dışında nispeten serin bir yerde (2 derece kadar soğuk) üretilmektedir[7]. (İnsan sıcaklığı 37 derece). Testis derisi de hava ve ortam şartlarına büzüşüp, genişleyerek kendini ayarlamaktadır. Testislerde ortalama olarak dakikada 1000 adet sperm üretilmektedir. Bu hücreler kadın vücudunda tüplere doğru yapacakları yolculuklara adeta hazır durumdadır. Baş, boyun ve kuyruğu ayrı özelliklere sahiptir[8].

    Kuyruk hareketini dakikada 3,5 mm olacak şekilde sağlarken, baş kısmı genetik potansiyeli taşımaktadır. Baş sıkı bir zırh tarafından korunmaktadır. Çünkü anne kadın organizmasının asit karakteri onu eritebilirdi. Bu asit ortam da annenin mikroplardan korunmasını temin etmektedir.

     Sperm İmalatı

    Milyonlarca askerden oluşan dev bir ordu...300 milyonluk bir askeri birlik. Ortak bir hedefe ilerliyorlar. İçlerinde sadece 100 kadarı yumurtaya yaklaşmayı başarabilecek. Ancak bir tanesi de Zona pelüsida isimli yumurta zarını delip döllemeyi gerçekleştirebilecek[9].

     Kendilerini bekleyen zorlu engellere, ölüm tehlikelerine aldırmadan. Kat edecekleri mesafe kendi boylarının yüzbinlerce kat fazlası. Yolda pek çoğu ölecek. Kalabalık olmaları şart. Çünkü sayı azlığı kısırlık sebebi.

     Yumurta

     Sperm yumurtaya uygun olarak tanzim edilirken, yumurta da hayata tohum olmaya hazır hale getirilmektedir.

     Kadının haberi bile yokken, karın boşluğuna bırakılan yumurtacık fallop tüplerinin ucundaki uzantı ve kollarca yakalanıp, içeri alınır. Tüplerin içini döşeyen titrek tüyler hızla buluşma yerine doğru hareketi sağlar[10].

     Buluşma Yeri: Tüpler

     Yumurta, yerini özel bir salgı salgılayarak belli eder. Yumurta kendi kendine böyle bir karar verebilir mi?

     Cenab-ı Hak buna şöyle işaret buyuruyor:

     “İnsan kendi başına ve sorumsuz bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan bir meniden bir damla su değil miydi?[11].

     Yine bir başka ayette şöyle buyrulur:

     “Rahime dökülen meniden erkek ve dişi iki çifti O yarattı[12].

     Döllenme

     Yumurtayı dölleyecek sperm yumurtaya yaklaştığında, yumurtacık tarafından salgılanan özel bir sıvı ile spermin koruyucu zırhı eritilir[13].

     Aynı şekilde döllenmeyi gerçekleştirecek spermin hyaluronidaz ve proteolitik enzimleriyle yumurtanın dış zarı delinir. Bu salgılar sayesinde spermin önündeki engeller aşılır.

     Görüldüğü gibi, sperm hücresine şuur sahibi bir insanın yapamayacağı işler yaptırılmakta ve bilemeyeceği kimya formüllerine vakıf şekilde kendi içinde amacına ulaşmasını sağlayacak maddeler bulundurulmaktadır.

     Aslında onlarca sperm içeri girmeye çalışırsa da en sağlıklı, en güçlü sperm olayı başarır ve döllenmiş yumurta diğerlerini uzaklaştırır. Bu, yumurtanın salgıladığı fertilizin hormonunu engelleyen anti fertilizin hormonu vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Spermin yumurta hücresine değmesi ile birlikte yeni maddeler devreye girmekte ve yeni işlemler gerçekleşmektedir[14].

     Yumurta hücresini saran zar takriben duhulden iki saniye kadar sonra başka spermlerin içeriye girmesine mani olmaktadır. 30 dakika içerisinde spermin genetik bilgisi yumurtaya aktarılır ve yeni bir hayat başlar.

     Elektrik yükü de burada önemli bir faktör olarak dikkatimizi çekmektedir. Bu kadar iyi korunmuş ve bir birine tam uyumlu olarak yaratılmış bir sistem, yumurta hücresinin salgıladığı yol ve yer gösteren sıvı, spermlerin zırhı, zırhın altında eritici enzimler, her iki hücrenin elektrik yüklerinin zıt olması bu işlemlerin gerçekleştirilmesinde en büyük sebeplerdir.

     Zıt elektrik yükü olmasaydı siz bu yazıyı okuyor olamazdınız. Şu andaki siz, bir zamanlar, sağlam bir karar yeri olan annenizin derinliklerinde, yani rahimde, bir yandan bölünerek, diğer taraftan farklılaşarak şu andaki halinize getirildiniz. 

      Anne Rahmi: Güvenli, Emin Karar Yeri[15]

       Anne rahmi zigotu saran ve amnion sıvısı denilen özel bir sıvı ile doludur. Bu sıvı (Pascal Prensibinde olduğu gibi; sıvı dolu bir kaba yapılan basınç çepere aynen iletilir) cenin için fevkalade yararlıdır. Çünkü yastık görevi yapıp darbelerden korunmasını sağlamaktadır. Travma çocuğa adeta bir fiske gibi gelmektedir[16].

       Embriyo için yaratılmış en güvenli mekân anne rahmidir. Rahim (Uterus) çizgili kastan yapılan düz kas gibi kasılabilen, 50 gram ağırlığında her an ağırlığı artarak doğumda 1100 gramın üstüne çıkan, içindeki yavru, ya da yavrulara göre şekil alabilen koruyucu, harikulade bir ortamdır. Fetüs için rutubet, soğuk, karanlık, mikroplar, tehlikeler orada mevcut değildir. An be an gelişmeye uyum sağlayabilecek özellikte, her yönü ile muhteşem tasarlanmış bir organ ve en uygun ortamdır. İçindeki yavru büyüdükçe kendisi de büyütülmektedir. İçindeki misafire, adeta çok şefkatli ve merhametli davranan bir ev sahibi gibidir. Onu yediren, içiren, zararlı maddelerden arındıran, mikroplardan, dış etmenlerden koruyan emin bir mekândır. Bütün bunlar sonsuz şevkat ve merhamet sahibi Allah’ın varlığının apaçık bir tecellisidir.

      Döllenmenin olduğu fallop tüplerine tutunmayı zigot tercih etmemektedir. Rahme ulaşmadan tutunduğu yerlerin kendisi için yaşama hakkı vermediğini adeta bilmektedir. Rahme götürülür. Bu esnada bölünme ve farklılaşma da devam etmektedir. Kan damarlarının bol olduğu bir bölgeye sevk edilir. Sulak bir yer misali. Toprağa düşen tohum gibi bir yandan oraya tutunup filizlenip, bir yandan da besin temin edeceği dokunun derinlerine doğru ilerleyerek kendisine yeni besin kanalları temin edilir. En dış tabakasındaki hücrelerden salgılanan hyaluronidaz enzimi vasıtasıyla rahim duvarındaki asitler parçalanır. Böylece emin ilerleme sağlanmış olur.   

     Zigot

     Sperm ve yumurtanın birleşmesiyle meydana gelen 46 kromozomlu ilk hücre haline zigot denir. 24 saat sonra zigot ilk defa bölünür. Ana rahmindeki hayatın ilk günü başlamıştır. Bu iki hücre birbirinin aynısıdır. Bölünme devam eder.

     Zigotun Büyümüş Hali: Embriyo

    Zigot “Ben buradayım, oraya geliyorum’’ mesajı ile kendini belirten bir sinyal gönderir[17]. Gerekli tuz, maden, mineral, vitamin, demir ve kan temini açısından anne organizması hazırlık yapar. Gözle görülmeyen şuursuz küçücük canlılar Allah kendilerine ilham etmese bu kaynaklara nasıl ulaşırlardı?

     Bölünmenin Zamanlanması

     Her 30 saatte bir bölünme, farklılaşma olur. 2, 4, 8, 16, 32, 64. Zigot bölünüyor, iki yeni hücre 46 kromozomludur. Bundan sonra eşey hücreleri hariç, tüm vücut hücreleri artık 46 kromozomlu olarak meydana getirilecektir. Sonra yine bölünerek 4 yeni hücreye, 8, 16 derken 100 trilyonluk, 3000 gramlık kâinattaki en mükemmel yaratık olan insan yavrusuna dönüştürülmektedir. Zaman kaybı yok. Bölünme zigotta, ilk teşekkül ettirildiği yer olan fallop tüplerinde başlamaktadır. Bir hafta süren bir yolculuğa da hemen çıkmaktadır. Rahime tutunacağı süre olan 7 günlük sürede, muazzam bir hızla bölünme ve farklılaşma başlamaktadır. Zigot, döllenme yeri olan fallop tüplerinde kalmış olsa, annenin başına dış gebelik problemi açılacaktır.

    Farklılaşma

     Zigot ya da embriyo, başlangıçta jelatini andırırken büyük değişim geçirir. İlk baştaki o yumuşak yapının içinde vücudun dik durmasını sağlayacak sert kemikler teşekkül etmeye başlar. Başlangıçta aynı yapıya sahip olan hücreler farklılaşarak damarlar, kalp, göz ve kulak ve her biri muazzam fabrikalar silsilesi olan organlara dönüşerek vücutta yerini alır. Derken bir zamanlar, iki ayrı insanda iki yarım hücre halinde mevcut olan varlık, şimdi kalbi atan, düşünen, konuşan, gören, işiten ve hisseden bir insan oluverir.

     Aynı şekilde, at, maymun, fil gibi, yeryüzünde yaşayan canlıların hepsi bir zamanlar iki yarım hücreden ibaretti. Bunlar tek bir hücre haline, yani zigot şekline dönüştürüldü. Bu yapı bölüne bölüne, farklılaşa farklılaşa bambaşka bir şekle getirildi.

     Bölünerek çoğalmanın gerçekleşmesi için, ilk hücrenin kendi kopyasının yapılması ve bu kopyaların da sıraları gelince bölünüp benzer kopyalarının üretilmeleri, böylelikle zamanla aynı hücreden milyarlarca kopyaların meydana gelmesi gerekirdi. Bunun sonucunda da; bir insan yavrusu, şirin harikulade bir bebek yerine bir et yığını ortaya çıkacaktı. Hâlbuki sistem böyle işlememekte, süreç öylesine gizemli, karmaşık ve esrarengizdir ki, bölünme sürecinin bir safhasında, kopyalanan hücrelerden bazıları, Cenab-ı Hakk’ın emriyle, diğer kardeşlerinden farklılaşmaya ve tümüyle değişik bir yapı kazanmaya başlar. Ayrı ayrı doku ve organlar yaratılır. Kimi ışığa duyarlı görme hücresi, kimi sinir, ya da mide hücresi haline dönüştürülür.

     Farklı proteinleri üreten iki hücre, yapı olarak da farklılaşmaktadır. İnsan hücrelerinin bölünme süreci sırasında mükemmel bir hesap ve uyumla insan bedenini teşkil etmelerinin sırrı, Mü’minun suresinin 12-14.ayetlerinde gizlidir. Her hücre, kendisine “Ol” emri ile ne emredildiyse, o hale gelmektedir.

     Farklılaşma sürecinde hücreler adeta, görevlerini biliyormuşçasına hareket ederler. Sadece üretilen proteinler değil, kendi şekilleri de ilerdeki görevlerine uygun olarak farklılaşır. Sinir hücresi olacak hücrelere, elektrik sinyallerini iletebilmelerine imkân verecek şekilde, uzantılı bir yapı kazandırılır. Eklem hücreleri ise basınca dayanıklı olan küresel şekilde ayarlanır. Sıradan bir görünüme sahip hücrelerde birden ansızın kalsiyum birikimi başlar ve sert yapıda aynı zamanda esnek ve dayanıklı kemik hücreleri ortaya çıkar. İlerde karşılaşacağı ortama, ihtiyacı olacağı özelliklere göre malzemenin üretimi önceden düşünülüp yapılmaktadır. Hücreler gidecekleri yere, embriyo içerisinde hem hızlı, hem dakik, hem harika ve doğru bir şekilde ulaştırılmaktadırlar.

    Bir Başka Mucize: Orantılı büyüme

     Her organın kendisi için belirlenmiş bir büyüklüğü vardır. Eş zamanlı büyüme gerçekleşmemiş olsa, beyin kendisini sınırlayan kemik dokusunu tahrip edebilir veya sıkışıp kalarak bebeğin ölümüne yol açabilirdi. Aynen öyle, deri vücut çatısına uygun olmayan bir gelişme geriliği gösterse organlar dışarı fışkırıp, bir hilkat garibesi ortaya  çıkabilirdi. Bölünen hücreler çoğalmaya devam ederlerken bir kısmı öldürülerek organların şekil kazanmaları sağlanır. El ya da ayak gelişimi esnasında bazı hücrelerin belli bir kalıba göre ölmeleri, parmakların ortaya çıkmasını sağlar.

    Kemiklerin Kaslarca Sarılması:

     Embriyodaki kıkırdak dokusu önce kemikleşmekte, daha sonra kas hücreleri, kemiklerin etrafındaki dokulardan seçilerek bir araya gelerek sarmaktadır. 6. haftada kıkırdak oluşmasının devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. Hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya başlarken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler.

    Üç Kök Hücresinden, 200 Çeşit Hücrenin Ortaya Çıkarılması

     Endoderm, ektoderm ve mezoderm adlı kök hücreleri bölünme ve farklılaşma döneminde belirli bir plana bağlı olarak mükemmel insana yolculuğa başlamıştır.

     Modern embriyolojinin bulguları 1439 sene önce Kur’an’ın buyurduğu ile tıpatıp uyuşmaktadır[18].

      İnsanın Gelişme Safhaları

      1.Kadında döllenmemiş bir yumurta oluşur ve tubalara doğru yolculuk başlar.

      2. Erkek ile birleşme vuku bulur ve tek bir sperm hücresi yumurtayı döller.

     3. Döllenmiş yumurta yani zigot, rahim içine yolculuğa başlar ve rahim duvarına bağlanır, asılır.

     4. Embriolojik gelişme (Kabaca ilk üç aylık devre)

     5. Fetal gelişme (6 ay)

     6. Doğum.

     Modern Embriyolojiye Göre Devreler

     a. Preembriyonik Devre. İlk 2,5 hafta. Bu ilk devrede zigot bölünerek çoğalır. Bir hücre kitlesi haline geldikten sonra rahim duvarına gömülür. Hücreler çoğalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar.

     b. Embriyonik Devre. 8. haftanın sonuna kadar. 5 hafta sürer. Adı embriyo. Hücre tabakalarından bedeninin temel organ ve sistemleri ortaya çıkar.

    c. Fetal Devre. 8. haftadan doğuma kadar olan devredir. Gebeliğin 3. dönemine girdiğimizde embriyonun adı artık fetüs olmuştur. Yüz, el, ayakları ile belirgin insan dış görünümüne sahip bir canlı olmasıdır.

  • 24 günlük embriyo adeta bir sülük gibi endometriuma yapışmakta desiduadan yani rahim iç tabakasından kan emerek besinini temin etmektedir.
  • 28 günlük embriyo inci (natafe) dizilişi gösterir.
  • 4. haftanın başlarında tek başına görülebilecek kadar bir büyüklüğe, yani buğday çekirdeği kadardır.
  • 4. haftanın sonuna doğru embriyo, gerçekten bir çiğnem et tarzında ve görüntüsündedir.
  • Embriolojik olarak çiğnenmiş et görüntüsü giderek kemik kartilajları oluşumu, iskelet ve omurganın teşkili gözlenmektedir.
  • Somatik mezodermden kemik kartilajı ve kaslar gelişir.
  • Şekilli ve düzgün doku, organ yapımı giderek hızla teşkil edilir.
  • Bu aşamaların her biri farklı yaratılış etaplarıdır.
  • 8 haftalık emriyoda, kendisine has insan modeli olma özelliğine sahip olmakta ve iç ve dış organlar giderek şekillenmeye başlamaktadır.
  • 3. ayın sonunda mikro bir insan modeli ortaya çıkmaktadır.
  • Vücut ana maddesini oluşturan bu pelte yapı kemik oluşumundan sonra renk ve katılığı değişir. Böylece et oluşumu (kas) süreci başlamış olur. Hâmileliğin 25’inci haftasından sonra 28’inci ve 29’uncu haftalardan itibâren, vücut dokuları yağ depolamaya başlar. 32 ve 33’üncü haftalarda kas oluşumu hızlanır. Bebek 8 aylıkken iyice belirginleşir ve daha önce çok açık kırmızı bir renk olan vücut görünümü pembeleşir ve bebeğin kilo artışı, kas oluşumu iyice artar. Böylece kas oluşumu vücudun yağ depolamasıyla birlikte doğuma kadar sürer ve doğumdan sonra da devam eder.

    Kur’an’da şöyle buyrulur:

     “Sizi analarınızın karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışa çevirerek yaratıp duruyor”[19].
     Cenini Saran Üç Zar

     a. Amnion Zarı. Cenini kuşatır. Kapalı bir kese gibi. İnce ama, esnek, ve dayanıklı. Kolayca tahrip olmuyor. Cenin büyümesine uyum sağlıyor.

     b. Korion Zarı. İki tabaka: Dış ve iç. Dış tabakada tüy ve kabartılar var. Besin  ve oksijen transferi bu şekilde temin ediliyor, zararlı maddeler, CO2 de dışarı taşınıyor. İç tabaka vitellüs esesinin üzerini kaplar.

     c. Eş (Eten)(Decidua). Çocuğu anneye bağlayan kordon. Kan damarı bakımından çok zengin olan bu kordon, çocuğun beslenmesinde görev alır ve her türlü zararlı maddeler bu kordon tarafından süzülür. Düşen zar, ya da gebelik endometriumu olarak da adlandırılan bu yapı, doğumdan sonra düşer, atılır.

Dıştan görünüşte bu karanlık mekânların farkları yok sanılır. Halbuki minik bir hücrenin boyutuna bölünüp bu mekanları gezebilsek, nasıl farklı mekanlar olduğunu idrak edebiliriz.

     Birinci karanlık mekân, hücreye göre dev karanlık bir tüneli hatırlatmaktadır.

     İkinci karanlık mekan ise ışıksız kapkaranlık bir ormanı.

    Üçüncü karanlık mekan ise ışıksız bir denizin altını andırır. 

     Üç karanlığın İkinci Bir Yorumu

  1. Ön karın duvarı
  2. Uerus (rahim) duvarı
  3. Amnio_ korionik membran (zar) Ana rahmindeki fetüs çok hassas bir varlık.

     Kur’an’ ın Tarifleri
     Kuran, embriyoya, aldığı hallerden türeyen isimler takmıştır:

  • Nutfe (Bir damla, veya suyun az bir miktarı, damlacık)
  • Alaka (Sülük gibi bir yapı, elek, askı, pıhtı, alaka, ilgi)
  • Mudga (Bir çiğnem et)
  • İdham (Kemikler ve iskeletleşme)
  • Kisa ul idham bil lahm (Et veya kaslarla kemiklerin giydirilmesi)
  • El nash (Apayrı bir fetüsün teşekkülü)
  • Sülâle “Çamurdan alınmış bir öz, bir şeyin içinden çekip çıkarılan nesne” topraktaki bedeninin oluşumuna yarayan organik ve inorganik maddeler, besinler.

     Kur’ân’ın Tasnifi
     İnsanın, çamurun özünden yaratılışı.

  • Sağlam bir karar yerinde bir nutfe halini alması.
  • Alaka olarak yaratılışı.
  • Mudga olarak yaratılışı.
  • Kemiklerin yaratılışı.
  • Kemiklere et giydirilmesi.
  • Farklı bir yaratılışla / başka bir yaratığın inşası[20].

     Bu devrelerle ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır:

     “Gerçek şu ki biz insanı çamurdan alınmış bir özden yaratıyoruz. Sonra onu sağlam bir korunakta nutfe haline getiriyoruz. Ardından nutfeyi (döllenmiş yumurta) alakaya (rahimde asılıp beslenen embriyo) çeviriyor, alakayı şekilsiz et (görünümünde) yapıyor, bu etten kemikler yaratıyor, daha sonra da kemiklere adale giydiriyoruz; nihayet onu bambaşka bir yaratık halinde inşa ediyoruz. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah çok yücedir[21].

     a. Çamurun Özü

     İnsanın, çamurun özünden yaratılışı. İlk insanın topraktan yaratılışını ilgilendirmektedir ki, sadece bir defa cereyan etmiştir ve Hz. Âdem’in yaratılışına mahsustur. İnsanı teşkil eden 109 elementin tümü insanı teşkil oranlarında toprakta mevcuttur. Toprağın kimyası kendisine nakledilen tohumun tüm kromozom (genetik) özelliklerini ortaya çıkarabilecek özelliklere sahiptir. Yani başta C (Karbon) ,H (Hidrojen), O (Oksijen), ve N (Azot) olmak üzere 4 temel element başta olmak üzere kâinattaki bütün elementlerin barındığı toprak içinden insanın aynısını çıkaracak potansiyeli haizdir. Ölünce aynı toprak olan insan ilk varoluşta da topraktan farklılaşarak yaratılmaktadır.

      b. Nutfe

     Tarık Suresinde şöyle buyrulur:

     "İnsan fışkıran bir sudan yaratıldı.”
  “Sonra onu sağlam bir karar yerinde bir nutfe yaptık
[22].

      Döllenme öncesinde meni erkek organizmasını fışkırarak terk etmektedir. Ayrıca kısa sürede çok yol kat edebilmesi için meni içerisindeki sperm hücrelerinin çok hareketli ve hızlı olmaları gerekmektedir. Hızlı, hareketli, çabuk olan sperm hücreleri değildir, sadece. Yumurta hücresi de fallop kanallarına (tüp) hızla akarak aktarılmaktadır. Rahimdeki implantasyon (tutunma) yerine gömülecek olan döllenmiş yumurta, yani zigotu da anlatan bir su damlası karakterindedir. Meni, karışık yapılı bir sıvıdır. Spermlerin yola çıkışı ile birlikte sırasıyla prostat bezinden salgılanan sıvı ve hemen sonra seminal kesecikten gelen sıvı sperme katılır.

     Erkek bedeninden döllenme amacıyla atılan bu sıvıya semen( meni) denilmektedir. Meni % 10 kadar sperm kanallarından,% 60 kadar seminal keseciklerden , % 30 kadar da prostat ve diğer dokulardan  gelmektedir.

     Meninin Muhtevası

     Prostat, testis, bulbo kavernöz gudde, bulbo üretral gudde, vesiküla seminalis mayii, epididim salgısı, büzüşmüş sitoplazma, fosforil kolin, fruktoz, flavinler, prostaglandinler, çinko, asid fosfataz, fosfat, askorbik asit, hyaluronidaz, fibrinolizin, sitrik asit, fosfolipidler, yağ damlacığı,  protein, pigment, amiloid, sperm kristalleri.

     Arap lisanında nutfe az miktarda su, aynı kökten gelen “natafe” terimi ise su damlası, inci tanesi anlamına gelmektedir. Döllenen yumurta, yani zigot adeta su damlası şeklindedir. Karışıklığı açısından çeşitli yorumlar yapmak mümkündür. Meselâ, iki ayrı cins yumurtası olan spermin yumurta (folikül) ile karışması gibi. Hamileliğin 8.haftasında embriyolojik gelişmede somitlerin görünmesi ise bir inci dizilişi teşkil etmektedir.

     Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur:

     “Onu nutfeden yaratıp takdir etti (programladı)[23].

     Bir şeyi belli ölçülere göre kesmek anlamına gelen takdir etmek, iyice düşünerek, niyet ederek planlamak manalarını da taşımaktadır.

     c. Alaka

     Alaka, döllenmiş hücre, yani zigotun, bir süre sonra sülük gibi yapışması hali. Elek gibi asılma, pıhtılaşmış bir kan manzarası, ya da fetüsün daha birkaç hücrelik bir su damlacığı şeklindeyken rahim duvarının en uygun yerine (Fi kararın mekin) yapışıklık göstermesi manasına da gelmektedir.

     Gerçekten de fallop tüplerinden rahim içerisindeki kendisine göre çok muazzam büyüklükteki bir boşluk olan cavum uteriye düştüğü zaman cenin en uygun yere tutunmaktadır. Düşükle, kanamalı gebelikle (Placenta praevia), ölümle sonuçlanmayacak, en uygun bir yerden asılma gerçekleşmektedir. Bu fetüsün daha doğmadan ana rahminde iken anasına muazzam bir ilgi ile bağlanmasının bir sonucudur.

     Kur’an’da bu şöyle beyan edilir:

     ”Yaratan Rabbinin adı ile oku. O insanı bir alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir’[24].

     Fallop tüpünü geride bırakarak rahim içine ulaşan hücreler topluluğu, burada yerleşmek için uygun bir yer arar ve bulur. Tutunacağı yerin karşısına geçtiğinde, rahim duvarına yakın olan hücrelerden, bitki köklerine benzer birtakım uzantılar çıkar. Bu uzantılar, rahim duvarındaki anne hücrelerine yapışır. Böylece, kendi haline bırakıldığı takdirde, tıpkı her ay anne vücudundan atılan yumurta hücresi gibi atılıp kaybolacak olan zigot, rahim duvarına sıkıca tutunur ve orada yerleşir. Bu tutunma, alaka aşamasının başlangıcını teşkil etmektedir. Zaten bu kelime, Arapçada “bir yere asılıp tutunma” anlamına gelmektedir. Alaka’nın bir diğer anlamı ise, “sülük”tür ki, bir süre sonra embriyo bu manayı da çağrıştıran bir görüntüye kavuşacaktır.

     Dördüncü haftanın başında, henüz bir buğday danesi kadar boyuyla, bir embriyonun görüntüsü, gerçekten de sülüğü andırmaktadır. Diğer yandan, alak kan pıhtısı manasıına da gelir. Gerçekten de, bu aşamadaki embriyoda, kapalı damarlar içinde hapsolunmuş kan, bir pıhtı görünümü vermektedir. Bütün bunlara ek olarak, kelimenin bir de “manevî bağlılık, ilgi, şefkat” anlamı vardır ki, zigotun kendisine rahim duvarında yer bularak oraya kollarını uzatması ve uzattığı kollara sağlam bir karşılık bulması, anne ile arasında kurulan ve başka hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar kuvvetli bir muhabbet ve şefkat bağının haberini vermekte, başlangıcını işaretlemektedir. Zaten ceninin dokuz ay boyunca içinde barınacağı bu sağlam yuvanın adı olan “rahim” kelimesinde de şefkat ve merhamet anlamı vardır.

     d. Mudga

     “Alakayı da bir mudga halinde yarattık.” Mudga kelimesi ağızda çiğnenmiş şey, çiğnenebilecek hacimde olan şey anlamlarına gelir. Cenin 25-26 .günlerde “somit” adlı kütleler şeklindedir. Somit sayısı 4. haftanın sonunda 40’ı bulmaktadır. Tomurcuk şeklindeki eğri kabartılar bu dönemde görülür. Büyümek, sadece basit bir hücre bölünmesi şeklinde düşünülemeyecek kadar karmaşık ve olağanüstü bir hadisedir. Gerçi hücre bölünmesini de basit olarak nitelendirmek doğru olmaz; fakat bir canlı vücudunun, özellikle bir insan vücudunun inşasında rol oynayan hadiseler, bunun çok ötesinde olağanüstülükler sergilemektedir. Hücreler, 2-4-8-16 şeklinde, katlanarak çoğalırken, bu çoğalmanın bir yerinde, esrarengiz bir biçimde, farklılaşmalar başlar. Bu farklılaşmanın hedefi, insan bedenini teşkil eden farklı doku, organ ve sistemlerin inşasıdır. Onun için, kas hücresinden sinir hücresine kadar, birbirinden farklı yapıda pek çok hücre cinsi, belirli bir zamanlama ile, ortaya çıkmaya ve çoğalmaya başlar. Bu, başlangıçtaki tek döllenmiş hücrenin önce üç kök hücresine, sonra da 200 farklı hücre cinsine kadar dönüşmesini içine alan bir faaliyettir. Farklılaşan hücreler, olduğu yerde kalmaz, göç eder. Farklılaşan ve göç eden hücrelerin, bu işe tam zamanında başlaması gerekir. Çünkü ortaya çıkacak olan insan bedeni, bütün sistemleri birbirine bağımlı ve birbiriyle âhenkli bir şekilde işleyen bir bütün olarak var olacaktır. Onun için, yaratılacak bir doku veya organın inşasına ne zaman başlanacağı ve bu işin ne zaman tamamlanacağı konusu, bütün vücut sistemlerini ve organlarını içine alan muhtevalı ve hassas bir plânlamanın parçasını teşkil eder.

     Çoğalmanın durması gereken zaman önemlidir. Bir organı teşkil eden hücreler, her yöne doğru eşit şekilde ve aynı hızla çoğalmazlar. Ortaya çıkan şekil, tıpkı bir kalıptan çıkmış gibi düzenli bir şekildir. Bu da, organın farklı yerlerindeki hücrelerin, kendileri için belirlenmiş zamana kadar çoğalıp, o sınıra eriştiğinde durması anlamına gelmektedir. Böylece, çok muhtevalı, duyarlı ve ayrıntılı bir plâna uygun şekilde çoğalmaya, farklılaşmaya, göç etmeye devam eden hücreler, sonunda bir neticeye ulaşacaktır. Cenin, 25-26. günlere geldiğinde, üzerinde somit adı verilen kabartılar seçilmeye başlar. Dördüncü haftanın sonunda bu kabartıların sayısı kırkı bulmuştur. Görünürdeki bu şekilsiz, yahut şekli pek önemsiz, dişlenip atılmış, bir lokma bile etmeyecek bu et parçası, bir yandan insana nereden geldiğini gösteren bir ibret levhası teşkil ederken, bir taraftan da bir yaratılışı bütün ayrıntılarıyla kuşatan bir İlâhî takdirin ve muhteşem bir plânlamanın bir safhasını gözlerimizin önüne serer. Bu şekilsiz görüntünün altında, bir insan vücudu şekillenmektedir. Şu andaki haliyle bile, bir uzman, ceninin herhangi bir noktasına bakarak burada hangi organın yer alacağını söyleyebilir. Hatta kısmen bu organlar kurulmaya başlamış, meselâ kalbi teşkil edecek olan iki tane boru, eğilerek bir kalb şekline doğru adım adım biçimlendirilmeye başlamıştır.

     Hacc Sûresinin 5. âyetinde, ceninin bu aşamasına, “kısmen teşkil edilmiş, kısmen henüz şekillenmemiş “mudga” deyimiyle işaret eder.

     e. Kemik Gelişimi

     “Mudgayı ise kemikler halinde yarattık; kemiklere de et giydirdik.”

     Bir çiğnem et parçası içinde, sessiz sadasız, bir insan vücudunun çatısı kurulur. Bu çatıyı ayakta tutan, iskelet sistemidir. İskelet sistemi, getirdiği fonksiyonlar bir yana, sadece mimarî yönüyle bile akıllara durgunluk veren bir yapı sergiler. Bu yapının bütün malzemesi kan içinde anne vücudundan taşınır. Baş döndürücü bir hızla çoğalıp duran hücrelerin bir kısmı, çeşit çeşit kemik dokularını kurmak ve farklı farklı şekilleri almak üzere farklılaşırlar, göç ederler, yerlerini alırlar. Adım adım, 300 kadar parçadan meydana gelen bir yapı inşa edilir. Herbiri uygun şekilde biçilmiş 22 parça kemik, bir arada kafatasını teşkil eder. Gözlerin, kulakların, burun deliklerinin, ağzın ve dişlerin yeri bellidir. Sırttan aşağı omurlar sıralanır. İçlerinden kablo döşenircesine sinir hatları geçer, sonra bunların etrafını spinal sıvı kaplar. Parmak uçlarına varıncaya kadar kemik kemiğe eklenir, aralarına mafsallar yerleştirilir. Kimi soket şeklinde, kimi menteşe biçimindedir mafsalların. Bunlar da hidrolik yağı görevini görecek ve bir ömür boyu hizmet verecek sıvıyla ayrıca koruma altına alınır. Böylece, gözünü kafatası içinde oynatan, kafasını boynu üzerinde hareket ettiren, adım atan, sağa sola dönen, oturan, eğilen, kalkan ve secdeye kapanarak Rabbine şükür ve övgülerini sunabilen bir bedenin çatısı kurulur. Fakat iş bu kadarla kalmayacak, bu çatının üzeri, farklı yapılarda kaslarla kaplanacak, birbirine bağlanacak, her köşesine kadar kan damarları ve sinir hatları döşenecek, en sonunda da bütün bunlar, bir deri ile örtülerek en güzel bir şekle bürünecektir. Daha sonra, çocuk büyüdükçe kemiklerden bir kısmı birbirine kaynayarak, yetişkin bir insanda 206 parçaya inecektir.

      Yaratılışının ilk safhalarında, bir insan embriyosu, başka bir canlıdan farklı bir görünümde değildir. Embriyo ancak on üçüncü haftaya ulaştığında, başka bir görünüme kavuşacak, bir insan cenini olduğu anlaşılacaktır. Böylece, kemiklerin kurulmaya ve et giydirilmeye başlamasından sonra, cenin yavaş yavaş “başka bir yaratık” olarak belirmeye ve insana benzemeye başlar. Fakat, bu safhalarda ceninin yüzü ne kadar insan yüzünü andırırsa andırsın, korkunç bir görünümdedir. Sanki uzaydan gelmiş bir başka yaratığın görüntüsünü andıran bu sima, takip eden haftalar ve aylar içinde şekilden şekle girecek ve sonunda, görenlerin bakmaya doyamayacağı bir bebek yüzünün güzelliğini ve sevimliliğini kazanacaktır.

     Daha da önemlisi, bu yaratış, herbir insan ferdi için tek tek, ayrı ayrı, sadece ona özel olarak tekrarlanır. Ve her insan, hayata gözünü açtığında, sadece diğer canlılardan değil, kendi hemcinslerinden de farklı bir insan olarak, başka ve çok özel bir yaratık olarak dünyaya gelir.

     “Yaratıcıların en güzeli Allah’ın şânı ne yücedir!”

    Sonuç Olarak:

     İnsan vücudu kainatda yaratılmış en muhteşem eserdir[25]. Bir harikalar âlemi teşkil edilmek üzere yüz trilyon hücre bir araya getirilirken, en mükemmel tasarım ortaya çıkarılmaktadır.

     İnsan hayatı iki yarım hücrenin; iki ayrı mekânda, iki ayrı bedenden yolculuğa çıkarılması ile başlamaktadır. Özel bir kanalda önce bir tam hücre haline getirilip, sonra harikulade olaylar zinciri ile çok müstesna bir karar yerine (uterus, rahim) yerleştirilmektedir. Orada da, bir yandan farklılaşarak bir yandan da çoğalarak, durmadan yaratılış aşamalarından geçirilerek en sonunda olağanüstü bir varlığa dönüştürülmektedir.

     Yüce kitapta 90 kadar ayette insanın muhteşem yaratılışına (ibret almak için) dönüp dönüp bakmak öğütleniyor.

     1439 yıl önceden Kur’an’da bugünkü modern embriolojik bilgilerin sunulması akıllara durgunluk veren, modern tıp dünyasını hayretlere düşüren bir durumdur.

     “Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Üstün ve hikmet sahibidir[26].

     “Sizleri biz yarattık yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi rahimlere dökmekte olduğumuz meniyi gördünüz mü? O’nu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratıcı biz miyiz?”[27] örneklerinin yanı sıra; pekçok surede, tıp ilminin yıllar sonra ulaştığı bilimsel gerçeklerin Kutsal Kitabın sayfalarında yüzyıllar önceden yerini alması hayranlığımızı artırmaktadır[28].

     Demek ki Kur’an, günümüz insanına hücre âleminin esrarengiz dünyasında keşfe çıkmanın yanında, kendi iç dünyası ile birlikte kâinat kitabını kendi dilinden okumayı ve anlamayı hatırlatmaktadır[29].


[1] Guyton & Hall. Human Physiologie and Mech.1997.
[2] Charles, B. Embryology,1988.
[3] Charles, B. Embryology,1988.
[4] Danforths. Obst. And Gyn.
[5] Guyton & Hall. Human Physiologie and Mech.1997.
[6] Novak. Gynecology.
[7] Maskar, Ü. Embryoloji.
[8] Charles, B. Embryology, 1988.
[9] Nilsson, L. A child is born, 1977.
[10] Atasü, T. Reprodüktif Endokrinoloji.
[11] Kıyamet Suresi, 36-37.ayetler.
[12] Necm Suresi, 45-46.ayetler.
[13] Kayalı, H. İnsan Embryolojisi.
[14] Noyan, A. Yaşamda ve Hekimlikte Fizyoloji, 1998.
[15] Mürselat Suresi, 20-21.ayetler.
[16] Kayalı, H. İnsan Embriolojisi.
[17] Derman, H. Moleküler Bioloji.
[18] Novak. Gynecology.
[19] Zümer Suresi, 6.ayet.
[20] Moore, Keith L. A Scientist’s Interpretation of References to Embryology in the Qur’an.The Journal of the Islamic Medical Ass. Vol 18.Jan-Jun 1986.pp.15-16.
[21] Müminun Suresi, 14.ayet.
[22] Tarık Suresi, 6.ayet.
[23] Abese Suresi, 19.ayet.
[24] Alak Suresi, 1-3.ayetler.
[25] Erbıyık, H. İ. Ruhsal Detoks. Hayat Yayınları. 2017.
[26] Al-i İmran Suresi, 6.ayet.
[27] Vakıa Suresi, 57-59.ayetler.
[28] Erbıyık, H. İ. Anne Sütü. Nesil Yayınları. 1998.
[29] Daha geniş bilgi için: Mümin Suresi, 64, 67, 68.ayatler, Vakıa Suresi, 57-59.ayetler, Müminun Suresi, 12-14.ayetler, Yasin Suresi, 77-79.ayetler, Lokman Suresi,14.ayet, Hac Suresi, 5.ayet, Nahl Suresi,78.ayet, Mülk Suresi, 23.ayet, Kıyamet Suresi,36-40.ayetler, Rad Suresi, 8.ayet, Kef Suresi, 37-38.ayetler.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun