Hz. Muhammed sonsuz kulluk makamına ulaştı mı yoksa hâlâ büyümeye devam mı etmektedir?

Tarih: 02.08.2014 - 12:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Muhammed (asm)'in kulluğu sonsuz makamda mıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kulluk dünya imtihanıyla alakalıdır. Herkesin kulluk kazanımı dünyada olduğu gibi, Hz. Muhammed (asm)’in kulluk mertebesi de dünyada tamamlanmıştır. Ahirette -hakikatlerin inkişafı en üst seviyede olmakla beraber- kulluk adına yapılacak bir şey yoktur. Çünkü kulluk bir imtihan kriteridir.

Hz. Muhammed (asm)’in kulluğunun zirveye çıktığına şüphe yoktur. İsra / miraç olayı bunun şahididir. İsra suresinin ilk ayetinde bu velayet ve kulluk seyrüu sülukundan sözediliirken, Hz. Muhammed (asm)’in “kul” unvanıyla anılması miraç olayının onun kulluk hayatındaki doruk noktasını göstermektedir. İmkân-Vücut arası bir mertebe olan “kabe kavseyn ev edna” makamı bunu ifade etmektedir.

"Maneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki eden başta sahabeler, bütün ehl-i velayet her vakit onun mertebe-i imanından feyz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları bilbedahe gösterir ki, imanı dahi emsalsizdir.”(Mektubat,  s. 218).

“Şüphesiz sen en yüksek / en büyük bir ahlak üzeresin.”(Kalem, 68/4) mealindeki ayette yer alan Allah’ın bu iltifatı Hz. Muhammed (asm)’in hayatı boyunca kulluğun zirvesinde olduğunu göstermektedir.

“Hem dininde bulunan bütün ibadatın bütün enva'ında en ileri olması ve herkesten ziyade takvada bulunması ve Allah'tan korkması ve fevkalâde daimî mücahedat ve dağdağalar içinde, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına kadar müraat etmesi ve hiç kimseyi taklid etmeyerek ve tam manasıyla ve mübtediyane fakat en mükemmel olarak, hem ibtida ve intihayı birleştirerek yapması; elbette misli görülmez ve görülmemiş.”(Asa-yı Musa, s. 122).

Hz. Muhammed (asm)’in kulluk aldığı kemalat sonsuz olmakla beraber, İslam ümmetinin bütün zamanlarda yaptığı bütün kulluk görevlerinde kazandıkları bütün sevapların bir misli de onun defterine yazılmaktadır.

“Elbette o Zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, (ümmetinin kendisine getirdiği salavat ve) dua neticesi olarak öyle bir makam ve mertebededir ki, bütün ukûl toplansa bir akıl olsalar, o makamın hakikatını tamamıyla ihata edemezler.” (Mektubat, s. 300-301).

“Resulüm! De ki: Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” mealindeki ayette kulluğun en yüksek makamı Allah’ın rızasını ve muhabbetini kazanmak olduğunu göstermektedir. Hz. Muhammed (asm)’in kulluk mertebesinde “habibullah” unvanını kazanması, onun kulluk mertebelerinin zirvesine çıktığının göstergesidir. Kıyamet günü en büyük ve en geniş manasıyla şefaat makamını ifade eden “makam-ı mahmud”un da Hz. Muhammed (asm)-i mahmud’a tahsis edilmesi, makam-ı mahbub ile makam-ı mahmud arasındaki alakayı göstermektedir. Yani, Allah’ın en çok sevdiği kulu kimse makam-ı mahmuda aday da odur.

Son olarak Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerine de kulak verelim istiyoruz:

“Es-sebebu ke’l-fail (bir şeye vesile olan onu yapan gibidir)düsturuyla, bütün ümmetinin bütün zamanlarda işlediği hasenatın bir misli onun defter-i hasenatına girmesi ve bütün kâinatın hakikatlarını, getirdiği nur ile nurlandırması, değil yalnız cinn, ins, melek ve zîhayatı, belki kâinatı, semavat ve arzı minnetdar eylemesi ve istidad lisanıyla nebatatın duaları ve ihtiyac-ı fıtrî diliyle hayvanatın duaları, gözümüz önünde bilfiil kabul olmasının şehadetiyle milyonlar, belki milyarlar fıtrî ve reddedilmez duaları makbul olan suleha-yı ümmeti her gün o zâta salât ü selâm ünvanıyla rahmet duaları ve manevî kazançlarını en evvel o zâta bağışlamaları ve bütün ümmetçe okunan Kur'anın üç yüz bin harfinin herbirisinde on sevabdan tâ yüz, tâ bin hasene ve meyve vermesinden yalnız kıraat-ı Kur'an cihetiyle defter-i a'maline hadsiz nurlar girmesi haysiyetiyle o zâtın şahsiyet-i maneviyesi olan hakikat-ı Muhammediye, istikbalde bir şecere-i tûbâ-i Cennet hükmünde olacağını Allâm-ül Guyub bilmiş ve görmüş, o makama göre Kur'anında o azîm ehemmiyeti vermiş ve fermanında ona tebaiyetle ve sünnetine ittiba ile şefaatine mazhariyeti en ehemmiyetli bir mes'ele-i insaniye göstermiş ve o haşmetli şecere-i tûbânın bir çekirdeği olan şahsiyet-i beşeriyetini ve bidayetteki vaziyet-i insaniyesini arasıra nazara almasıdır." (Asa-yı Musa, s. 70)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun