Hızır kıssasında geçen çocukların babaları dindar olmasaydı, hazine yine çocuklar için muhafaza edilir miydi?

Tarih: 21.10.2014 - 09:33 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. (Devam etti:) Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin."
 Bu ayette Allah, çocuğun öldürülmesini dileyerek iman etmiş olan ebeveynlerini koruyor. Çünkü büyüdüğünde asi ve inançsız olacak. Bu ayetin açıklaması bu mu?
- Bunun yanında diğer ayette ise "Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İste, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
- Allah yetimlere kalan hazineyi koruyor. Babalarının ise iyi bir kimse olduğunu söylüyor. Sorum şu;
- Babaları eğer salih bir kimse olmak yerine sadece iman etmiş biri olsa idi, hazineyi yine çocukları için muhafaza etmiş olmaz mıydı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Çocukların babaları eğer salih bir kimse olmak yerine sadece iman etmiş biri olsa idi, Allah o hazineyi yine çocukları için muhafaza edip etmeyeceğini bilemeyiz. Bu gaybi bir şeydir, Allah’ın yerine kendimizi koyamayız. Ancak ayette, babalarının salih olduğunun zikredilmesi, bu hazinenin korunmasında bir etken veya etkenlerden biri olduğunu söylemek mümkündür.

- Burada verilen derslerden biri, sevginin geçişken (mütaaddi) bir tesire sahip olduğu hususudur. Yani “Bir göz için pek çok gözler sevilir.” İyiliğin ve iyilerin hatırı vardır ve hatırları sayılmalıdır.

Bundan hareketle, iyi olan insanların çevresindekilerin bazı kusurları varsa, onlarına hatırına tolere edilebilir. Fakat kötü insanların çevresindeki kimselerin iyilikleri göz ardı edilemez. Onların sevmeye layık olmayan tutum ve davranışları yüzünden yakınlarına buğzetmek zulümdür. “...Hiç kimse başkasının vebalini yüklenmez / başkasının suçundan dolayı suçlanamaz...”(En'am, 6/164; Fatır, 35/18) manasındaki ayetin verdiği ders de budur.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadesinde aynı gerçeği görmekteyiz:

“Hakikat nazarında sebeb-i adavet ve şer olan fenalıklar, şerr ve toprak gibi kesiftir; başkasına sirayet ve in'ikas etmemek gerektir. Başkası ondan ders alıp şerr işlese, o başka mes'eledir. Muhabbetin esbabı olan iyilikler, muhabbet gibi nurdur; sirayet ve in'ikas etmek, şe'nidir. Ve ondandır ki; 'Dostun dostu dosttur.' sözü, durub-u emsal sırasına geçmiştir. Hem onun içindir ki; 'Bir göz hatırı için çok gözler sevilir.' sözü umumun lisanında gezer.”(bk. Mektubat, Yrmi İkinci mektup, s. 264)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun