Her çocuk Müslüman olarak mı doğar?

Tarih: 29.11.2021 - 11:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Sosyal medyada, her çocuk Müslüman olarak (doğar) demenin günah ve suç olduğunu söylüyor, doğru mu, değilse neden?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hayır, her çocuk Müslüman olarak değil, İslam fıtratı üzere doğar.

Muhtemelen bunu yanlış anlayan bazı kimseler, böyle demenin günah ve suç olduğunu söylemiş olabilir, asla günah değildir ve asla suç olamaz. Aksine buna günah diyen günah işlemiş olur ve suçlu duruma diğer. Ayrıca, sahih bir hadisi inkar ettiği için de dini risk taşır.

Bu açıdan konunun aslını araştırmadan, hikmetini anlamadan, maksadını öğrenmeden konuşmak kişiyi hem dünyada hem de ahirette sorumlu kılar.

Konuyla ilgili sahih hadis şöyledir:

مَا مِنْ مَوْلُودٍ إِلاَّ يُولَدُ عَلَى الْفِطْرَةِ، فَأَبَوَاهُ يُهَوِّدَانِهِ أَوْ يُنَصِّرَانِهِ أَوْ يُمَجِّسَانِهِ

“Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hristiyan veya Mecusi yapar…” [Buhari, Tefsir, (Rum) 2; Müslim, Kader, 22]

Hem aslında hem de mealinde görüldüğü üzere, hadiste "Müslüman olarak doğar" denilmiyor. "Her çocuğun İslam fıtratı üzere doğduğu" ifade ediliyor.

Tirmizi’de geçen “Bazıları mümin olarak doğar…” (Tirmizî, Fiten 26) hadisi ise, çocuğun bağlı bulunduğu ailenin düşüncesini yansıtmaktadır. Yani, bazı kimseler anne-babası mümin olup kendisi de böyle imanlı bir çevrede olduğu halde kâfir olabilir. Bazıları da bunun tersine kâfir bir ailenin çocuğu olarak doğduğu halde, sonradan iman edip mümin olarak yaşayıp mümin olarak ölebilir. Bu sebeple iki hadis arasında bir çelişki yoktur. (bk. Tuhfetu’l-Avezî, 6/357)

Konuyu üç madde halinde açıklamaya çalışacağız:

1. "Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar, manasındaki hadisin anlamı, “her insan İslam dinini kabul edip ona göre bir hayat tarzını yaşayabilecek bir kabiliyette, potansiyelde ve özellikte yaratılmış” demektir.

Örneğin, aklıyla Allah’ın birliği başta olmak üzere iman esaslarını idrak edip kabul edebilir. Ve kalbiyle kendisini yaratan ve ölümünden sonra tekrar diriltecek olan Rabbini sayan ve seven bir kabiliyete sahiptir. Organları namaz kılmaya uygun olduğu gibi, oruç vazifesine muhatap olacak donanıma sahiptir. Özetle, maddi ve manevi yönüyle her insan İslam dinini yaşayabilecek bir fıtrata, kabiliyete ve özelliğe sahip olarak yaratılmıştır.

Zaten İslam mefhumu, bir bakıma bütün semavi dinlerin ortak unvanı olduğu için, hadisin manasını “Her doğan insan Allah’ın insanlara vahyettiği hak dini kabul edip yaşayacak kabiliyette yaratmış olduğu” şeklinde anlamak gerekir. Çünkü İslam’dan önce de çocuklar doğmuş ve Allah o insanları -Müslüman olmalarını değil- o günkü dine tabi olmalarını emretmiştir. Eğer bu hadisi “insanlar Müslüman olarak yaratılır” şeklinde anlarsak, bir çok yönden hataya düşmüş oluruz. Aslında hadis-i şerifte: “İslam” yerine “İslam fıtratı” sözcüğünün kullanılması bu inceliklere işaret etmek içindir.

2. Hz. Nuh aleyhisselamın, ayette yer alan “İnkar edenler sadece kendileri gibi kâfir, ahlaksız çocuklar dünyaya getirirler.” (Nuh, 71/27) ifadesinden maksat “dünyaya getirip yetiştirirler” demektir. Nitekim tahkik ehlince yapılan meallerde bu noktanın altı özellikle çizilmiştir.

Bu açıdan bakıldığı zaman, bu ayetin bu ifadesi, hadiste yer alan “Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” manasındaki ifadesiyle tamamen örtüşmektedir. Demek ki Hz. Nuh şöyle demiş oluyor:

“Ya Rab! Eğer bunları bırakırsan, bunlar çocuk yapacak ve onları İslam fıtratına bağlı kalmalarına izin vermeyecek, bilakis facir ve kâfir yapacaklardır.”

3. İnsanın bedeni İlahî bir sanat olduğu gibi, istidadı ve tabiatı da Hakk’ın tanzim ve takdiriyledir; o da ilahidir.

İnsanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır. Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılıp çatılamayacağını bilecek güçtedir. Putperestler bile kendilerini birinin yarattığını bilmişler, ama onu doğru tanıyamamışlar ve tabiatlarındaki ibadet etme ihtiyaçlarını, yanlış olarak cansız cisimlerle tatmin etmeye çalışmışlardır.

- Hiçbir insanın gıybet edilmekten hoşlanmaması, insan yaratılışının gıybeti reddetmesi demektir.

- Yalan söylemenin zorluğu, doğru söylemenin ise rahatlığı, yalanın yasak, doğrunun sevap olduğuna fıtratın şehadetidir.

- Kıskanma duygusunun insanın yaratılışına konulması da namus mefhumunun fıtrî olduğunu ders verir bize.

- Borç para istediğimiz bir dostumuzun, alacağını fazlasıyla geri istemesinden rahatsız olmamız, faizin haram oluşuna fıtratın şehadetidir.

Misaller çoğaltılabilir.

Demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlak üzeredir. Ancak, insan tabiatına yerleştirilmiş bulunan bütün bu özelliklerin mecralarını bularak tekamül etmeleri gerekiyor. Bu tekamülün esasları, İlahî kitaplarda konulmuş ve peygamberlerce (as.) insanlık alemine tebliğ edilmiştir.

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü'l Halk, 8) hadis-i şerifinin bir manası da bu olsa gerek.

İlave bilgi için tıklayınız:

"Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun