Her çile cennet yolunun bir taşıdır, imtihandan kaçan ahireti kaybeder, hadisini nasıl anlamalıyız?

Tarih: 24.04.2014 - 09:17 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu dünyada başımıza gelen sıkıntılar, imtihanlar için dua etmeli miyiz, yoksa Hz. Eyyüb (as) gibi (tabi onun kadar olmaz) sabretmeli miyiz?
- Yani dua edip kurtulduğumuzda ahiretimiz sıkıntıya girer mi?
- Bu dünyada mı mükafatı almış oluyoruz yani?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bu konuyla ilgili hadis kaynaklarında bir bilgiye rastlayamadık.

- Burada söz konusu edilen “imtihandan kaçmak”tan maksat, gelen sıkıntılardan ötürü Allah’ın takdirine, kaderine itiraz yapmak ise, bu doğrudur. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi,

“Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” (Mektubat, s. 266)

- Yok eğer bundan maksat, başa gelmiş olan musibetin devam etmesini istememek ise, bu mana yanlıştır. Çünkü, Kur’an’da bir çok peygamberin belli bazı sıkıntılardan kurtulmak için ettiği dualar var. Hz. Peygamber (asm)’in de hadislerinde “sıkıntılara karşı / onlardan kurtulmak veya sıkıntıya uğramamak için” yaptığı pek çok dualar söz konusudur.

- Keza, Hz. Ömer’in veba hastalığından kaçtığı bilinmektedir. İbn Abbas’ın bildirdiğine göre, Hz. Ömer Şam’a doğru sefer yapmış, belli bir mevkiye geldiğinde Şam’da VEBA hastalığının olduğu haberini almıştır. Şam’a girip girmeme konusundan farklı görüşler ileri sürülmüştür.

Nihayet Hz. Ömer Şam’a girmeyip geri gitmeye karar verdiği bir sırada, cennetle müjdelenenlerden olan Hz. Ebu Ubeyde b. el-Cerrah: “Ey müminlerin Emiri! Sen Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” deyince, Hz. Ömer: “Ya Eba Ubeyde! Keşke bu sözü senden başkası söyleseydi!” demiş ve şöyle devam etmişti: “Evet biz Allah’ın kaderinden Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Acaba bir kişi, yamaçlarından biri çayır-çimen, diğeri kupkuru olan bir vadide konaklasa / mola verse, bu kişi devesini çayır-çimen olan yamaçta otlatsa, Allah’ın bir kaderi değil mi? Veya kupkuru yamaca salsa, bu da Allah’ın kaderi değil mi?”

Hz. Ömer bunları söylerken, Hz. Abdurrahman b. Avf geldi ve Resulullah’tan şunu işittiğini söyledi: “Bir yerde veba hastalığının bulunduğunu duyduğunuzda oraya girmeyin. Eğer siz orada iken böyle bir hastalık çıkarsa, bu takdirde de oradan çıkmayın.” (Bulaşıcı hastalığın olduğu yerden uzak durmak; hasta olanın da başkasına bulaştırmamak için bulunduğu yerde kalması modern tıbbın kabul ettiği önemli bir karantina usulüdür). Bunu duyan Hz. Ömer -verdiği kararın doğruluğundan dolayı- Allah’a hamdetti. (bk. Kenzu’l-Ummal, h. no:11754)

- Bu olay ve bu hadis-i şerif de açıkça “bir musibete karşı tedbir almanın güzel ve kabul gören bir tavır olduğunu” göstermektedir.

“Allah’ın kulları! (Hastalandığınızda) tedavi olun. Muhakkak ki Allah -yaşlılık dışında- verdiği her derde mutlaka bir ilaç / bir şifa yaratmıştır.” (Aclunî, 1/346)

mealindeki hadisin ifadesi de bu konuda çok açıktır.

Demek ki, sıkıntının giderilmesi için dua etmek, bulaşıcı hastalığın bulunduğu yere gitmekten sakınmak, var olan hastalıktan kurtulmak için tedavi olmak meşru ve bir sünnet-i Nebeviyedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun