Helal kesim yalnızca İslam'da mı mevcuttur?

Tarih: 27.08.2017 - 00:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Helal kesim yani boğazını keserek kanını akıtma yalnızca İslam'da mı mevcuttur?
​- Bu kesim tüm başka dinlerde veya İslam öncesi kavimlerde var mıydı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren, farklı şekillerde olsa bile kurban kesme vardır.

Kur’an’da ayrıntısı verilmeksizin Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden söz edilir (Mâide, 5/27) ve ilâhî dinlerin hepsinde kurban hükmünün konulduğu bildirilir. (Hac, 22/34)

Arkeolojik bulgular, eski Mısır’da rahiplerin idaresinde ayin haline getirilmiş kurban kültünün bulunduğunu göstermektedir.

Sümerlerin yaşadığı eski Mezopotamya’da da rahiplerin eşliğinde zorunlu kurbanlarla iştirak edilen oldukça gelişmiş bayram takvimleri bulunurdu.

Hititlerin, tanrıların yardım ve affını kazanmak için kurban kestikleri, bazı yiyecekler takdim ettikleri bilinmektedir.

Dinî ve mitolojik Ugarit metinlerinde, Mezopotamya ve Kenan özelliği taşıyan bir kurban kültünün izleri görülmektedir.

Milattan önce ilk bin yıla kadar tarihlendirilen kitabelere göre Güney Arabistan’ın yüksek kültürlerinde rahiplerce yönetilen, güneş, ay ve Venüs gibi yıldızlarla büyük tanrılara sunulan kurban ayinleri vardı.

Eski İranlılar tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır.

Zerdüşt hayvan kurbanını yasaklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şükürler kurbanını telkin ettiyse de ölümünden sonra canlı kurban âdetine geri dönülmüştür.

İranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz’e, diğer takdimelerini de kötülüğü engellemesi için Ehrimen’e arzederlerdi.

Sabiî toplumunda, güvercin ve koçun kurban edildiği törenleri vaftiz olmuş rahip veya yardımcısı icra eder, kurban edilen hayvanın kutsiyetine inanıldığından, vaftiz olmayanların ona dokunmasına izin verilmezdi.

Günümüz ilkel kabilelerinde tanrıların yardımlarını sağlamak, gazaplarından korunmak veya günahlardan kurtulmak için tavuk kurbanı yaygındır; ayrıca sığır ve köpek de kurban edilmekte, yiyecek ve içecek maddeleri sunulmaktadır.

Japon dini Şintoizm’de kurban ve takdimeler tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak veya günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu.

Eski Çin’de tanrılara ve ölen ataların ruhlarına onları memnun etmek ve ilâhî lütuflar elde etmek amacıyla evcil olan ve olmayan hayvanlar kurban edilirdi.

Hinduizm’de kurban insanları kurtuluşa götüren yollardan biridir.

Yahudilikte bazı hayvanların veya yiyeceklerin Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak ve O’nun lütfunu kazanmak, affını sağlamak niyetiyle bir mezbah üzerinde tamamen ya da kısmen yok edilmesinden ibaret olan kurban ibadetinin tarihi Hz. İbrâhim’e kadar götürülmektedir. Onun döneminde sığır, davar, kumru, güvercin gibi hayvanlar Tanrı’ya sunulurdu. (Tekvîn, 8/20, 13/18, 15/7-11, 17-21)

İshak (Tekvîn, 26/25) ve oğlu Ya‘kūb tarafından da devam ettirilen kurban geleneği İsrâiloğullarınca, bazı dönemlerdeki farklı uygulamalarla birlikte Kudüs’teki mabedin 70 yılında Romalılar tarafından yıkılışına kadar sürdürülmüştür.

“Kutsal kanı dökmek” veya “boğazlanan şey” anlamlarına gelen “zebah” ise, genellikle komünyon kurbanını ve bir hayvanı sırf etini yemek niyetiyle boğazlamayı ifade etmektedir. (Tekvîn, 31/54; Çıkış, 10/25, 12/27)

Yahudilik’te kurban uygulaması, Mûsâ şeriatında uygun görülen hayvanları boğazlamak suretiyle sunulan kanlı kurbanlar ve çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içeceklerin takdim edilmesi şeklindeki kansız kurbanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Hz. Îsâ zamanındaki kurban uygulamaları Ahd-i Atîk’e dayandırılmaktaysa da sonradan Hristiyanlık’ta Îsâ’yı merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı geliştirilmiştir. Kendisi de bir İsrâilli olan Îsâ dünyaya geldiğinde ailesi Yahudi şeriatına uyarak (Çıkış, 13/2, 12; Levililer, 12/2-6, 8) kurban sunmak için Yeruşalim’e gitmiş ve Îsâ’yı da götürmüş (Luka, 2/22-24), Îsâ, İsrâiloğullarının kutladığı Pesah bayramlarına katılmıştır. (Matta, 26/2, 17-19; Markos, 14/12-16)

Öte yandan Îsâ, bir cüzzamlıyı iyi ettikten sonra Mûsâ şeriatında belirtildiği üzere (Levililer, 13/49, 14/2-9) bir kurban kesmesini (Matta, 8/4), din kardeşiyle dargın olan birinin barıştıktan sonra takdimesini sunmasını istemiştir. (Matta, 5/23-24)

İslâm öncesi Arap toplumunda çocukların, köle ve esirlerin putlara kurban edilmesi âdetinin zayıf da olsa izlerine rastlanmakla birlikte (el-Muvatta, “Neźr”, 7; İbn Hişâm, I, 160-164; Cevâd Ali, VI, 191-193, 198-199) yaygın olan, putlara hayvanların kurban edilmesi şeklindeydi.

Câhiliye Arapları, belli zamanlarda veya önemli kabul ettikleri olaylar vesilesiyle gerek Kâbe’deki gerekse Mekke’nin diğer bölgelerinde ve Mekke dışındaki putlarının yanında mabede olan saygılarını, putlara olan bağlılıklarını göstermek, onlara yakınlaşmak gayesiyle deve, sığır, koyun, ceylan gibi hayvanları keserek kanını onların üzerine döker, kurbanı parçalayıp bu dikili taşların üzerine bırakır, yırtıcı hayvanların ve kuşların yemesini beklerlerdi.

Yarar sağlayacağı düşüncesiyle ölen kimsenin kabri başında veya cinlerden korunmak amacıyla kurban kesildiği, ayrıca yeni doğan çocuk için akîka kurbanı kesilerek ziyafet verildiği, bereket getireceği beklentisiyle deve veya koyunun ilk doğan yavrusunun (fera‘, fer‘a), receb ayının ilk on gününde “atîre” adı verilen koyunun putlar için kurban edildiği bilinmektedir.

İslâm döneminde Câhiliye Araplarının kurban âdeti tevhid inancına aykırı öğelerden temizlenerek Hz. İbrâhim’in sünnetine uygun biçimde ihya edilmiş ve sosyal işlevler de yüklenerek zenginleştirilmiştir. Putlar için hayvan kurban etme şirk, bu şekilde kesilen hayvanlar da murdar sayılmış (Bakara, 2/173; Mâide, 5/3; En‘âm, 6/121, 145; Nahl, 16/ 115), akîka kurbanı âdeti ana hatlarıyla İslâm döneminde korunmuş, son iki tür kurban ise Allah için olması kaydıyla İslâm’ın ilk dönemlerinde câiz görülmüşken daha sonra “İslâm’da ne fera‘ ne de atîre vardır.” (Buhârî, “Akika”, 3, 4; Müslim, “Edahi”, 38) hadisiyle yasaklanmıştır.

Kur’an’da hac ibadeti esnasında kesilecek kurbanlarla ilgili bazı hükümler yer alsa da (Bakara, 2/196; Mâide, 5/2, 95, 97; Hac, 22/28, 36, 37; Feth, 48/25) dolaylı bir işaret hariç (Kevser, 108/2) hac dışındaki kurban ibadetine temas edilmez.

İbadetler konusunda takip edilen teşrî‘ siyasetine uygun olarak gerek hac ve umre yapanların gerekse diğer şahısların kurban kesme yükümlülüğü ve diğer kurban türleri hakkındaki hükümler Hz. Peygamber (asm)’in söz ve uygulamasıyla belirlenmiştir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)'in hicretin II. yılından (624) itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlaması, hac ve umre esnasındaki uygulaması ve kurbanla ilgili çeşitli açıklamalarından oluşan zengin hadis rivayeti bu alandaki dinî geleneğin, fıkhî yorum ve değerlendirmelerin ana zeminini teşkil etmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun