Adak - Kurban konusunda en çok merak edilenler

1 Akika kurbanı hakkında detaylı bilgi verir misiniz; neden erkekler için iki, kızlar için bir akika kurbanı kesilir?

Yeni doğan çocuk için şükür amacıyla kesilen kurbana, “akika” adı verilir. Akika kurbanı kesmek sünnettir. İbn Abbas’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (asm), Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin için akika kurbanı kesmiştir. (Ebu Davud, Dahaya, 21; Nesai, Akika, 1)

Bir hadisinde de şöyle buyurmuştur:

“Her çocuk (doğumunun) yedinci gününde kendisi için kesilecek akika kurbanı karşılığında bir rehine gibidir. Akika kurbanı kesildikten sonra çocuğun başı tıraş edilir ve ona isim verilir.” (Ebu Davud, Dahaya, 21)

Bu açıdan akika kurbanı, çocuğun doğduğu günden büluğ çağına kadar kesilebilirse de doğumun yedinci günü kesilmesi daha faziletlidir. Aynı günde çocuğa isim verilmesi ve saçı ağırlığında altın veya değeri miktarınca sadaka verilmesi müstehaptır. (İbn Rüşd, Bidaye, 1/463-464)

Öte yandan, kız ve erkek çocuk için birer tane kurban kesilmesi yeterli olur. Peygamberimiz (asm), bu konuda belirli bir sayı emretmemiş ve tercihi velilere bırakmıştır.

Bazı rivayetlerde geçen “erkek için iki kesin” tavsiyesi, çocuğu olup Peygamber Efendimize gelerek müjde veren zengin sahabilere ait özel durumlardır.

Bu nedenle, maddi durumu yerinde olan bir kimse, her bir çocuk için birer kurban kestirip fakirlere dağıtabileceği gibi daha fazla kurban keserek de Allah Teala'ya karşı şükrünü yerine getirebilir. Kurbanlık şartlarını taşıyan hayvanlardan kesilen akika kurbanının etinden aile bireyleri, fakir-zengin akrabalar ve komşular herkes yiyebilir.

Hz. Peygamber (asm) bu kurbanın kesilmesi sırasında bir örf olarak başa kan sürülmesi âdetini yasaklamıştir. (Ebu Dâvud, Edahî, 20)

İmam-ı Şâfiî ve Ahmed Bin Hanbel'e göre, çocuğun sıhhat ve selâmetine bir tefe'ül olarak akîkanın kemikleri kırılmaz, mafsallarından ayrılır ve öylece pişirilir. Bu müstehaptır.

Diğer mezheb imamlarına göre ise, bil'akis mütevazı olması, beşerî hırslarının kırılmasına tefeülen, kemiklerin kırılması müstehab sayılmıştır.

Şu halde durum niyete göre değişmektedir. Hangisine tefeül edilmişse ona göre hareket edilmesi iyi olur.

2 Kurban kesmek kimlere vaciptir?

Hanefi mezhebinde servet kiminse kurban borcu da onun olduğundan, aile içinde kimin şahsına ait parası varsa onun kurban kesmesi gerekir. Bu ister erkek ister kadın olsun. Şayet bir ailede hem kadının hem de erkeğin ayrı ayrı sermayeleri varsa, dinen zengin sayılan kişi kurban kesmelidir. Her ikisi de zengin ise, ikisi de kurban kesmelidir.

Kurban kesmek dinen zengin sayılan Müslümanlara vaciptir. Kurbanda zenginliğin ölçüsü ise şöyledir:

Zaruri ihtiyaçlarından fazla olarak, elinde 85 gram altın veya bunların değerinde para ve mal bulunan kimse zengindir.

Zekâtta olduğu gibi, kurban nisabı üzerinden bir sene gibi bir müddetin geçmesi şart değildir. Ayırca koyun, keçi ve sığır gibi otlayan hayvanlar ve ticaret malları nisap miktarında hesaba dahil edilir. Bu malların çoğalan ve artan cinsten olması da şart değildir. Mesela yirmi tane koyunu olan bir kişinin koyunlarının toplam tutarı altın nisap miktarını buluyorsa, bu insan zengin demektir. Yine elinde nisap miktarına ulaşan ticaret malı bulunan bir kimse de kurban hususunda zengin sayılır ve kurbanı keser.

Diğer taraftan oturduğu evden başka bir gayrimenkulu olan bir insan, onun kira geliriyle aylık ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra elinde nisap miktarına ulaşan bir meblağ mevcut olursa ona da kurban kesmek vacip olur.

Bunun gibi, borçlu olan bir insan elindeki malını borcuna verdiği takdirde geriye nisap miktarı kadar bir meblağ kalabiliyorsa, buna da kurban kesmek icap eder. Hatta yazlık ve kışlık olarak iki takım elbisesinin dışında nisap miktarına ulaşabilecek başka elbiseleri olan kimse de bu hususta zengin sayılmaktadır. Bazı fıkıh kitaplarımızda şöyle bir hüküm de vardır:

"Bir kimsenin kendi oturduğu evden başka bir evi olursa, onu ticaret veya kira için kullanmasa bile yine onun için kurban vacip demektir."

Kurban kesmesi vacip olan kimsenin Kurban Bayramı'ndan önce olduğu gibi, Kurban Bayramı'nın 1., 2. ve 3. günleri içinde de nisap miktarına ulaşan bir mala sahip olması yeterlidir. Yâni, nisap miktarını tutan malın üzerinden bir yılın geçme şartı aranmaz. Meselâ Kurban Bayramı'nın birinci günü ihtiyaçlarının dışında eline nisap miktarına ulaşan bir para geçen kimsenin kurban kesmesi vâciptir.

Zekâtta olduğu gibi, zarurî (aslî) ihtiyaçlar şunlardır:

Oturulan ev, evde kullanılan eşya, binek vasıtası, iş ve sanatta kullanılan malzeme ve âlet, kışlık ve yazlık elbise, bir aylık, başka bir görüşe göre bir senelik yiyecek ve içecek gibi erzak.

İşte bunlardan fazla olarak elinde nisap miktarı kadar malı olan kimseye kurban kesmek vaciptir.

Ayrıca, “Kurbansız olur mu, kurban insanın sağlığına düşer.” sözünün dinî bir dayanağı yoktur. Hattâ insan zengin olsa da sağlıklı olmayıp hasta veya sakat olsa bile, yine kurban kesmesi vaciptir. Diğer yönden kurbanın şartları arasında hiçbir yerde “sağlık” aranmaz. Yalnız kurban kesecek kimse, şu niyette bulunabilir:

“Ya Rabbi, aslında bize ihsan ettiğin bu kadar nimetin karşılığında kendimi sana kurban etmem gerekirdi, yalnız sen insan kurban edilmesini haram kıldın. Benim yerime bu hayvanı kesiyorum.”

Bu sözler kişinin hâlis niyetini ve ihlâsını gösterir.

Borç para alınarak kurban kesilmez. Şayet insan Kurban Bayramı günlerinde kurban kesebilecek bir zenginliğe ulaşırsa, ancak o zaman kurban kesmesi vacip olur.

“Mahalleden, komşulardan ayıp oluyor.” diye borca girip kurban kesmek de doğru değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, kula takatının üstünde bir mükellefiyet yüklemez.Böyle bir düşünce ihlâsı da zedeler. Çünkü bu takdirde başkaları görsünler, onlara karşı ayıp olmasın diye kurban kesilmektedir ki, kulluk şuuruna aykırı düşer.

Fakat, zengin olmamakla beraber kurbanlık bir hayvan alacak kadar parası olan kimse kurbanı alır, keser, etini de çoluk çocuğuyla birlikte yer. Bununla yine sevaba girer.

3 Kurban kesmek Kur'an-ı Kerim'de emredildiği halde neden farz değil de vacip denilmiştir?

Vacip: Kelime anlamı gerekli ve lüzumlu olan, demektir. Farzın karşılığında bir terim olarak vâcip, sadece Hanefi mezhebinde vardır ve aynen farz gibi Allah'ın ya kendi kelâmıyla ya da Elçisinin sözüyle kesinkes yapmamızı istediği şeylerdir.

Farz ile aralarında fark vardır: Vâcibi anlatan emrin, ya Allah'ın Elçisine ait olup olmamasında, ya da istenen şeyin öyle mi, ya da böyle mi olduğunda, ufak da olsa bir şüphe vardır. Bu şüphe yüzünden farz derecesinden biraz aşağı düşmüştür. Ikinci bir fark, vâcibi inkâr eden, yine bu şüphe yüzünden dinden çıkmış olmaz, ancak günah işlemiş olur.

Bu yüzden kurban kesmek, farz değil de vâciptir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de:

"Artık Rabb'in için namaz kıl ve boğazla." (Kevser, 108/2)

denmektedir. “Kurban kesme ile namaz kıl” emri, yan yana geldiğinden “namaz kıl” emri, bazı alimlerce Bayram Namazı’na işaret sayılmış; bazılarınca da her gün kılınan beş vakit namaz olarak anlaşılmıştır. Böylece ayet-i kerimenin delaletinde ittifak meydana gelmediğinden Hanefiler’ce, Bayram Namazı farz değil vacip sayılmıştır.

Yine “kurban kes” emri bazılarınca, sadece Peygamberimize (asm) mahsus sayıldığından, ayetin delaletinde ittifak sağlanamamıştır. Bunun için kurban, vacip kabul edilmiştir.

Vacip, amel bakımından farz gibidir. İşleyene sevap, özürsüz terk edene ceza vardır. Fakat i’tikad bakımından farz gibi değildir; inkar eden dinden çıkmaz.

Hz. Peygamber (asm)'in de

"İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın." (İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/321)

şeklindeki ifadeleri konunun önemini ortaya koymaktadır. Bu ve benzeri nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı, kurban kesmenin vâcip olduğu görüşündedirler (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-1331, XII/8; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-1328/1910, V/61, 62; el-Fetâva'l Hindiyye, Bulak 1310, V/291).

Bu konuda İmam Malik'ten iki görüş nakledilmektedir ki, bu görüşlerden birisine göre kurban kesmek vacip, diğerine göre ise müekked sünnettir. Bilindiği gibi, Maliki içtihat sistematiğinde vacip terimi, Hanefilerin farz teriminin karşılığıdır. Zira Maliki, Şafii ve Zahiriler başta olmak üzere, müçtehit imamların çoğunluğuna göre, özellikle de ibadet konularında farz - vacip ayrımı bulunmamakta ve bu iki terim aynı anlamda kullanılmaktadır.

Maliki mezhebinde, kurban konusunda İmam Malik'in iki görüşünden vacip (farz) olduğuna dair görüşü değil, müekked ayni sünnet olduğuna dair olan görüşü mezhepte ağırlık kazanmıştır. Maliki mezhebindeki müçtehitlerden, kurban kesmenin vacip (farz) değil müekked sünnet olduğunu kabul edenler de, kurbanı diğer müekked sünnetlerden daha üst derecede gördüklerinden dolayı, sünnet olduğunu söylerken de, özel olarak önemini vurgulayan ifadeler eklemektedirler.

Görülüyor ki, kurbanın hükmü konusunda, Malikilerin görüşüyle Hanefilerin görüşü, büyük ölçüde paralellik arz etmektedir. Diğer mezheplere göre ise, kurban kesmek sünnettir.

4 Adak kurbanının şartları nelerdir, ne zaman ve nasıl kesilir?

Adakta, adanan ibâdet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını kılacağım!..", yahut "Ramazan'da oruç tutacağım.", veya zengin olduğu halde "Kurban bayramında kurban keseceğim." gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup, yerine getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli değildir.

Şarta bağlı olan adaklar:

Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır: Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ "Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım." veya "Şu kadar kurban keseceğim." şeklinde yapılan adak gibi.

Bu hastalığı geçerse (yani adaktaki şart gerçekleşirse) bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de, hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir)...

5 Kurban edilecek hayvanın özellikleri nelerdir?

Kurban Kesilecek Hayvanda Olması Gereken Şartlar Nelerdir?

Kurban edilecek hayvanın sağlıklı, düzgün, âzaları tamam, besili olması hem ibadetin gaye ve mahiyetine hem de sağlık kurallarına uygun düşer.

Kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bazı âzaları eksik meselâ bir veya iki gözü kör, kulakları ve boynuzları kökünden kesilmiş, dili kesik, dişlerinin tamamı veya çoğu dökülmüş, kuyruğu ve memesi kesik hayvanlar kurban olmaz.

Ancak hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal ve deli, biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya yırtılmış olmasında kurban açısından bir sakınca yoktur.

Koyunun daha semiz ve lezzetli olması maksadıyla doğduğunda kuyruğunun kısmen veya tamamen kesilmesi kusur sayılmaz.

Kurban Kesmenin Sahih Olmasının Şartları Nelerdir?

Kurbanın rüknü, kesilmesi caiz olan bir hayvanı kesmektir. Kesilen bu kurbanın sahih olabilmesi için iki şart lâzımdır:

1. Vakit: Kurbanın kesim vakti, Kurban Bayramı'nın birinci günü fecrin doğuşundan itibaren, üçüncü gün güneş batıncaya kadarki üç günlük süredir. Bu müddet içinde kurbanın kesilmesi şarttır. Bu vakitler dışında kurban kesilmesi sahih olmaz. Kurbanı gece kesmek mekruhtur.

2. Kesilecek hayvanın ayıplardan sâlim olması. Allah`a kurbiyet ve ibâdet maksadıyla kesilecek hayvanların kusursuz ve ayıpsız olmasına Müslümanların dikkat etmeleri, Peygamberimizin (asm) birçok hadîslerinde emredilmiştir.

Bu ayıplar iki kısma ayrılır:

a. Çok ayıp sayılan ve o hayvanın kurban edilmesine dînen mâni olan büyük özürler.

Çok ayıp sayılan özürlerin başlıcaları şunlardır:

1) İki gözü veya bir gözü kör.

2) Kesilecek yere yürümeye gücü yetmeyecek derecede topal.

3) Kulakları veya sadece bir kulağı kesik.

4) Tamamen dişsiz veya dişlerinin çoğu dökmüş.

5) Boynuzlarının ikisi veya biri kökünden kırılmış.

6) Kuyruğunun yarısı veya 3`te birinden fazlası kesilmiş.

7) Hayaları veya memelerinin uçları kopmuş.

8) Kemiklerinde ilik kalmayacak kadar zayıf ve düşkün hayvan.

9) Doğuştan kulağı ve kuyruğu olmayan.

10) Zapt u rabt altına alınıp sürüye gönderilemeyecek kadar çok deli hayvan.

11) Pislik yiyen hayvan. Bunlar da usûlü üzere temizlenmedikçe kurban edilmeleri câiz olmaz.

b. Az ayıp sayılan ve hayvanın kurban edilmesini kerahetle câiz kılan küçük kusurlardır.

Az kusurlu sayılan hallerden başlıcaları şunlardır:

1) Gözleri şaşı veya zayıf gören hayvan.

2) Bir ayağı topal, fakat diğer üçü ile aksayarak da olsa yürüyebilen hayvan.

3) Doğuştan boynuzsuz veya boynuzu az kırılmış hayvan.

4) Kulakları delik ve yarık veya uçları sarkmış ve kesilmiş hayvan.

5) Dişlerinin bâzısı düşmüş hayvan.

6) Otlamasına mâni olmayacak derecede az deli hayvan.

7) Kuyruğunun veya hayalarının veya kulağının bir kısmı kesik (üçte ikiden fazlası var) hayvan.

8) Doğuştan küçük kulaklı hayvan.

9) Uyuz, fakat toplu hayvan.

10) Tenasül uzvu iptal edilmiş, yani, burulmuş hayvan...

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Edilecek Hayvanlar ve Vasıfları Nelerdir?

6 Adak orucu peşi peşine mi tutulur?

On gün oruç tutmayı adarken "peşi peşine tutacağım" diye bir şart koymamışsanız, ara ara tutabilirsiniz.

Bir adak orucu nasıl adanmışsa o şekilde tutulur. Yani, peşpeşe tutulması adanmışsa ara vermeden tutulur, böyle bir kayıt yoksa ara verilerek de tutulabilir. Ancak oruç tutulması caiz olmayan günlerde tutulmaz. (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, 3/735-742)

Adak, kişinin farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına Allah’a söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması demektir. Her hangi bir şart ve zamana bağlanmayan mutlak adaklar, adama anından itibaren ilk fırsatta yerine getirilmelidir. 

Bir şarta bağlı olan adakların ise, şartın gerçekleşmesi halinde yerine getirilmesi gerekir. Şart gerçekleşmeden adağın yerine getirilmesi geçersiz olup, şart gerçekleşince iade edilmesi gerekir. 

Belli bir zamana bağlı olan adak orucu o zamanda tutulmalıdır. Böyle bir oruca niyette tutulacak orucun adak olduğunu açıkça belirleme şartı yoktur. 

Belli bir zamana bağlı olmayan adak oruçlar ise ramazan ayı ile oruç tutmanın yasak olduğu günlerin dışında herhangi bir günde tutulabilir. Fakat bu orucun adak niyetiyle tutulması gerekir. Bu itibarla, adak orucu nasıl adanmışsa o şekilde tutulur.

Adak da yeminin bölümlerinden biridir. Ancak aralarında bazı yönlerden fark vardır. Adak, Allah'a karşı üstün saygısını belirtmek üzere mubah sa­yılan bir şeyi yapmayı kendine vâcib kılma anlamına gelir.

Diğer bir ifadeyle adak, Allah Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesi.

Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak, namaz kılmak gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım." veya şu kadar sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından ibâdetlerde aranan ihlâs ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "Falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur.

Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade edilmektedir:

"Hani İmran'ın karısı şöyle demişti: 'Rabbim' karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur. Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin." (Âl-i İmrân, 3/35).

Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti:

"... İnsanlardan birini görürsen "Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım" de." (Meryem, 19/26).

Yalnız Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların yapıldığı bilinmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele alınacağı gibi, adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bazı hadislerde Rasûlullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabilinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa, bu yasak ne ile izah edilebilir?

Adak, yemin kefâretinde olduğu gibi, yerine getirilmesi kişinin İslâmî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de, "Nezirlerini edâ etsinler..." (Hacc, 22/29) buyurmaktadır.

A. Şarta bağlı olan adaklar

Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır:

1. Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ "Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım." veya "Şu kadar kurban keseceğim." şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.

2. Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için adanan adaklar. Örneğin, "Falan kimse ile konuşursam şu ibâdeti yapmak üzerime vâcip olsun." şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa adağı yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.

Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin 'Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım' diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.

Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ 'Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim', yahut şu kadar namazı falan camide kılacağım' dese belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.

B. Şarta bağlı olmayan adaklar

Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye ayrılmaktadır.

1. Belirli olan yani muayyen adaklar: Şarta bağlı olmadan yapılan adaklardır. Meselâ 'önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak' gibi.

2. Belirli olmayan adaklar. Bunlara da "Gayr-i Muayyen Adaklar" denir. Bu tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir. Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım." diyerek hiçbir şart ve zamana bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.

Bütün bu hükümlere göre Mutlak yani bir şarta bağlı olmadan adanan oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.

7 Adağı kesmeyip parasını fakirlere vermemiz caiz olur mu?

Kurban keseceğinize dair adak adamışsanız kurban kesmeniz gerekir. Para olarak vermeniz durumunda bu para sadaka olur, adak borcunuz ise kalır.

Türkçemizde adak olarak ifade edilen nezir, bir çeşit ibadettir. Zaten nezirin asıl mânâsı da, kişinin Allah rızası için yapması mübah olan bir şeyi yerine getirmeye söz vermesi, adadığı şeyi yapmayı kendi üzerine vacip kılmasıdır.

Dinen, adanan bir şeyin yerine getirilmesi vaciptir. Çünkü kişi Allah için söz vermiş bulunmaktadır. 

“... Adaklarını da yerine getirsinler.” (Hac, 22/29)

meâlindeki âyet-i kerime, adak sahiplerine Cenab-ı Hakk'ın bir emridir. Peygamberimiz (asm) de şöyle buyururlar:

 “Bir kimse bir şey adar da, adını koyarsa, belirttiği şeyi yerine getirmesi lâzımdır.” (Molla Husrev, Dürürü’l-Hukkâm, Fazilet Neşriyat ve Matbaacılık, İstanbul 1976, II/45)

Ancak burada göz önünde bulundurulması gereken bir husus varsa, o da, adağın, adanan şeyi değiştirmediği, yani İlâhî takdire tesiri bulunmadığıdır. Sevgili Peygamberimiz (asv) bu meseleye şöyle işaret eder:

“Adak, kaderden hiçbir şeyi değiştirmez. Ancak cimri kişiden adağı sebebiyle bir mal çıkarılır.” (Tirmizî, Nüzûr: 10)

Adağın, insanın saadetine ve bedbahtlığına bir tesirinin olmadığını bilerek bir şey adanır, sonra yerine getirilirse, kişi sevaba kavuşur. Ayrıca adak ancak farz veya vacip olan (kurban, oruç, zekat, namaz gibi) bir şeyden yapılabilir. Bu vazifeleri yerine getirmek de, şüphesiz insana sevap kazandıracaktır. Böyle olmakla beraber adak yapmadan da bu ibadetler yapılabileceğinden, hayır hasenat işlenebileceğinden, adak âdetine fazla alışmamak en iyisidir.

Adakta gaye Allah rızası olmalıdır. Bütün bu meselelerde Allah rızası şart koşulmalı, bir şey adanacaksa Onun hoşnutluğunu kazanmak için yapılmalıdır.

Adakta vakit, yer, para, fakir gibi sınırlanmaya ve tayin edilmeye itibar edilmez. Ramazan ayında bir kurban keseceğini adayan kimse, onu herhangi bir ayda kesse olur. Yine, meselâ Fatih Camiinde namaz kılacağını nezreden bir kimse, adadığı aynı namazı Süleymaniye Camiinde kılsa caizdir. Falan fakire bir miktar para vermeyi adayan kimse, o parayı bir başka fakire verse de adağı yerine gelmiş olur.

Adağın sahih olması için bazı şartlara da uymak gerekir:

1. Adanan şeyin, var olan ve yapılması mümkün olan bir şeyden olması icap eder. Bunun için meselâ, “Allah için dün oruç tutacağım.” gibi bir sözle adak yapılmaz.

2. Yapılan adak dinen yasak ve günah sayılan bir şey olmamalıdır. Meselâ, kumar oynamayı, şarap içmeyi adamak bâtıldır.

3. Adağın farz veya vacip cinsinden bir şey olması gerekir. Meselâ, oruç tutmak, namaz kılmak, kurban kesmek gibi. Yolculuğa çıkmayı, seyahat etmeyi, hasta ziyaretine gitmeyi adamak, adak sayılmaz.

4. Yapılan adak, adak sahibinin mâli gücünü aşmamalı ve başkasına ait bir şey olmamalıdır. Meselâ, bir dana keseceğini adayan kimsenin buna gücü yetmezse bir koyunu kesebelir. Fakat bir başkasının koyununu kesmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine getirmesi gerekmez.

Adağın bir insanın veya bir mahlûkun adına yapılması caiz olmaz. Meselâ, bir büyüğün, bir türbenin, bir yatırın adına adak yapılmaz. Yahudilere has bir âdet olan tavuk, horoz gibi kurban için caiz olmayan hayvanlar adanamayacağı gibi, mum yakmak gibi şeylerle de adak olmaz. Böyle şeylere itibar etmemeli, bütün yardım ve şifayı yalnız ve yalnız Allah’tan beklemeli, Ona iltica etmelidir.

Bazı nezirler vardır ki, bunlar yemine girmektedir. Bunlar için kefaret gerekir. Mesela bir yere gitmemeyi, bir şeyi yememeyi, bir işi yapmamayı adayan kimse, onları yaparsa yemin kefareti vermesi gerekir. Ayrıca bir adak kurbanı kesmesine gerek kalmaz.

Adanan şey eğer koyun, keçi ve sığır gibi kurban olması caiz olan bir hayvansa, bu hayvan kesildiğinde onun etinden nezrin sahibi yiyemeyeceği gibi, usül ve fürû tabir edilen yakınları da yiyemez. Yani, o kişi ile birlikte anası, babası, dedesi ve ninesi, çocukları ve torunları, hanımı yiyemez. Fakat kayın validesi, kayın pederi yiyebilir. Bu hayvanın etini fakire tasadduk etmek gerekir.(İbni Âbidin, V/208)

Adak zenginlere verilmez. Bu etten adak sahibi ve yakınları yerse, yedikleri etin kıymetini tasadduk etmeleri gerekir. Ayrıca adak etinden istfade eden kimse, o etten adak sahiplerine ikram etse de câizdir, yiyebilirler.

Bu vesileyle bir hususa daha açıklık getirmekte fayda olacaktır: Ev, araba ve benzeri yeni bir şey alan kimse hem bir şükrâne olarak hem de kazadan masun kalması niyetiyle bir hayvan alıp keser de etini fakir fukaraya dağıtırsa, bu hem güzel bir davranış olur hem de bir çeşit duâ sayılır. Bu kimse daha önce bir adak niyeti taşımadığından, bu hayvan adak olmaz. Fakat, meselâ, “Bir araba alırsam Allah rızası için bir koyun keseceğim.” diye niyet ederse, arabayı aldıktan sonra müsait olduğu bir zamanda hayvanı keser, etini de fakirlere tasadduk eder.

(bk. Mehmed PAKSU, İbadet Hayatımız)

8 Adak adamanın İslam'da hükmü nedir?

Hanefi mezhebine göre, -şartlı veya şartsız olsun- Allah için bir şey adamak caizdir. Malikî mezhebine göre, şartsız olanı menduptur. Bazı Malikîlere göre -şartlı olan- mekruhtur.

Şafii ve Hanbelilere göre de -adak adamak- mekruhtur. Onlara göre, eğer mendup / sünnet olsaydı, Hz. Peygamber (a.s.m) adak adardı. Halbuki böyle bir şey yapmadığı bilinmektedir. Hatta bir hadis-i şerifte “Adak adamak, (mukadder olan) bir şeyi değiştirmez, bir şeyi geri getirmez, yalnız cimrinin malından götürür.” buyurmuştur. (Hadis, Tirmizi hariç, Kütübü Sittede zikredilmiştir. bk. Neylu’l-Evtar, 8/240).

Bununla beraber, adak adayan kimsenin adağını yerine getirmesi gerekir, aksi takdirde günahkâr olur.  Çünkü, bu husus Kur’an ve sünnetle sabittir. “Adaklarını yerine getirsinler.” (Hac, 22/29) mealindeki ayet ile “Kim bir şeyi adarsa adağını yerine getirsin.” mealindeki hadisten de bunu anlamak mümkündür.” (bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/475-476).

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir).

9 Seferi olan kimseye kurban kesmek vacip midir? Vekaletle kurban kestiren seferi, vacip sevabı alır mı?

Seferi olan kimseye kurban kesmek vacip değildir. Kestiği zaman sünnet olarak kesmiş olur. Kurbanın vacip olmasının şartlarından biri de mükim olmaktır. Dolayısıyla seferi olanların kurban kesmeleri vacip değildir. Ancak, kesmek isterlerse kesebilirler.

Sefer halinde iken kurban kesenler; bayram günleri içinde memleketlerine dönseler dahi yeniden kurban kesmeleri gerekmez. Sefer halinde iken kurban kesmeyip de bayram günlerinde memleketlerine dönenler ise kurban kesmelidirler.

Sefer halinde bir kimse kurban keserse nafile hükmündedir. Nafile kurban ise; yolcunun, kurban kesme adağında bulunmayanın ve kurban etmek maksadıyla da satın almayan fakirin kestiği kurbandır. Çünkü bu kişiler hakkında kurban kesmesinin vacip olmasının sebep ve şartları gerçekleşmemiştir. (Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, IV/396)

Kurbanda Vekâlet:

Kurbanı bizzat kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir. Zira kurban mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde ise vekalet caizdir.

Kurbanı kişi kendi bulunduğu yerde vekalet vererek kestirebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet vererek kestirebilir. Aynı şekilde vekalet, sözlü olarak verilebileceği gibi, yazılı olarak, telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile de verilebilir.

Vekaletle kurban kestiren kimse vacip sevabı alır. Ancak kişinin seferi iken vekalet vererek kestirdiği kurban nafile hükmündedir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Seferi olmanın, seferi namazın şartları nelerdir? Seferi olduğumuz halde farz namazları aynen olduğu gibi kılabilir miyiz?

10 Kurban sünnete uygun olarak nasıl kesilir? Kurban keserken okunacak dualar nelerdir, Arapça olarak gönderir misiniz?

Kurbanda müstehap olan şeyler:

Eyyâm-ı nahr'dan önce kurbanlığı bağlamak. Hayvana kurbanlık nişanı takmak, işaretlendirmek. Kesilecek yere güzellikle, eziyet vermeden götürmek. Yemek borusu, nefes borusu ve iki şahdamarını kesmek ve keserken acele davranmak. Boğazlamayı enseden değil boğazdan yapmak. Kendi kurbanını kendisi kesmek, kesemiyorsa başka bir Müslümana kestirmek. Ehl-i kitab'tan birine kestirmek mekruhtur. Hayvanı kıbleye karşı kesmek. Hayvan kesilirken orada hazır bulunmak. Dua etmek ve besmeleden önce veya sonra:

"Allahümme minke ve leke salatî nusukî ve mahyâye ve mematî lillahi Rabbil-Alemine lâ şerike lehu ve bizalike umirtu ve ene mine'l-müslimîn."

"Ey Rabbim, bu senden ve yine sanadır. Namazım, kulluğum, kurbanım, ölümüm ve dirimim eşi benzeri olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardanım."

demek. Dua ile besmeleyi birbirinden ayırmak. Besmeleden önce veya sonra dua etmek, Besmele ile beraber dua etmek mekruhtur. Kurban olacak hayvanın imkan ölçüsünde en semizi, en büyüğü olması. Eyyâm-ı nahr'ın ilk günü gündüzleyin kesmek. Kurban bıçağının çok keskin olması. Hayvanı, kesildikten sonra soğumaya ve canın iyice çekilmeye bırakılması, soğumadan ve can çekilmeden önce yüzmek mekruhtur. Kurban sahibinin kurban etinden yemesi. Çünkü bu Allah'ın bir ziyafetidir. Etinden başkalarına vermek. (Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-1328/1910, V/78-81).

Kurban Bayramı'nda kesilmek üzere satın alınmış olan hayvan kesilmez ve bayram günleri geçerse, hayvanın tasadduk edilmesi gerekir. Bu konuda zengin ve fakir aynı hükme tabidir. Zengin olan kişi ise kurbanlık alsın veya almasın kurban kesmediği takdirde kurbanın kıymetini tasadduk etmesi gerekir. Ertesi yıla bırakamaz (Mehmed Mevkufâtî, Mevkûfât, (sadeleştiren: Ahmed Davudoğlu), İstanbul 1980, II/329).

Ölüye kurban keseceğini söyleyen bir kimse, kurbanını bayram günlerinde kesmesi ona vacib olur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Sünnete Uygun Olarak Nasıl Kesilir?

11 Mezheplere göre Kurban kesmenin hükmü nedir?

Kurban Kesmenin Hükmü

Fakihler kurban kesmenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptir. Acaba kurban kesmek vacip midir, yoksa sünnet midir?

Ebu Hanife ve talebeleri şehirlerde ikamet eden şehir halkı üzerine her sene bir defa kurban kesmek vaciptir, demişlerdir, Tahâvî ve başkaları Ebu Hanife'nin görüşüne göre vacip, Ebu Yusuf ile Muhammed'in görüşlerine göre sünnet-i müekkede olduğunu zikretmişlerdir.(Tekmiletü Fethi'l-Kadîr, VIII, 67; el-Lübâb, III, 232; Tebyînü'l-Hakâik, VI, 2; el-Bedâyi', V 62.)

Hanefilerin dışında kalanlara göre vacip değil, müekket bir sünnettir. (Bidâyetü'l-Müctehid, 1, 415; el- Kavânînu'l-Fıkhiyye, 186; eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 118; Muğni'l Muhtâc, IV, 282 vd.; et-Mühezzeb, I, 237; et-Muğni, VIII, 617; Şerhu'r-Risâle, I, 366.)

Gücü yeten kimsenin onu terketmesi mekruhtur. Malikîlerce meşhur olan görüşe göre Mina'da olan hacıların dışındakiler hakkındaki hüküm böyledir. Yine onlara göre daha mükemmeli, gücü yeten kimsenin yanında bulunan her kişi için bir kurban kesmesidir. Bir kimse yanında bulunan ve nafakasını sağlaması vacip olan her kişi için kurban kesmek isterse, mezhebin görüşüne göre caizdir. Şafîflere göre kurban kesmek, tek başına olan kimse hakkında ömründe bir defa aynî sünnettir. Eğer ev halkı birden fazla ise sünnet-i kifâyedir. Ev halkından her hangi birisi bunu yerine getirecek olursa, hepsi için yeterli olur.

Kurban kesmenin vacip oluşuna dair Hanefilerin delili Peygamberin (a.s.m) şu buyruğudur:

"Kim genişlik ve imkân bulur da kurban kesmezse, bizim namazgâhımıza yaklaşmasın." (Ahmed ve İbni Mace, Ebu Hureyre'den rivayet etmişlerdir. Neylü'l-Evtâr, V, 108.)

Hanefîler der ki: Böyle bir tehdit ancak vacibin terki hakkında söz konusudur. Diğer taraftan kurban kesmek, "kurban günü" denilmek suretiyle kurban kesme vaktinin kendisine izafe edildiği Allah'a yaklaştıncı bir ibadettir. Bunlar kurban kesmenin vacip olduğunu göstermektedir. Çünkü buradaki izafet, ihtisas dolayısıyladır. İhtisas da o günde kurbanın olmasına bağlıdır. Vücup ise, bütün insanlar açısından zahirde öyle bir şeyin varlığına götürür.

Cumhur gücü yetenin kurban kesmesinin sünnet olduğuna bir takım hadisleri delil göstermişlerdir: Bu hadislerden birisi Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği şu hadistir:

"Resulullah (asm) buyurdu ki: "Zilhicce'nin hilâlini görüp sizden herhangi birisi kurban kesmek isterse, saçlarını ve tırnaklarını kesmesin." (Buharî müstesna. Cemaat rivayet etmiştir. Neylü'l-Evtâr, V, 112.)

Bu hadis-i şerifte kurban kesmek, isteğe bağlı bırakılmıştır. İsteğe bağlı bırakmak ise vacip kılmaya aykırıdır.

Bir diğer delil Ibni Abbas'ın rivayet ettiği şu hadistir:

"Resulullah (a.s.m.)'ın şöyle buyurduğunu duydum: "Üç şey vardır ki bana farzdır, sizin için nafiledir: Vitir, kurban kesmek ve kuşluk namazı." (Ahmed Müsnedinde. Hâkim Müstedrek'de ve Darakutnî rivayet etmiştir. Hâkim, hakkında bir şey söylememiştir. Ancak senedinde Neseî ve Darekutnî'nin zayıf olduğunu belirttiği bir ravi vardır. Nasbu'r-Râye, IV, 206.)

Tirmizî de şunu rivayet etmektedir:

"Ben kurban kesmekle emrolundum; bu sizin için bir sünnettir."

Bunu destekleyen bir başka husus şudur: Kurban kesmek, etinin dağıtılması vacip olmayan bir boğazlama işlemidir. O da akika gibi vacip olmaz. Hanefilerin delili olan hadis, cuma günü gusletmenin müstehaplığını tekit eden şu hadiste olduğu gibi tekide yorumlanır:

"Cuma günü gusletmek, ergenlik yaşına gelmiş her kişi için vaciptir." (Bu hadisi Ahmed ve Kütüb-i Sitte sahipleri Ebu Said el-Hudrî'den rivayet etmişlerdir. Sübülü's-Selâm, I, 87.)

Diğer taraftan Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in kurban kesmediklerine dair haberler de bunu göstermektedir. Onların kurban kesmemelerinin sebebi, insanların bunu va­cip görmelerinden korkmaları idi.(Beyhakî ve başkaları hasen bir senet ile rivayet etmişlerdir.) Ayrıca (ahkâmda) aslolan vacip olmaması­dır.

Kurban kesmenin her ev için bir sünnet-i kifâye olduğuna dair Şafıîlerin delili ise Mihnef b. Süleym'in rivayet ettiği şu hadistir:

"Peygamber (asm) ile birlikte du­ruyorduk. Onun şöyle dediğini işittim: 

"Ey insanlar! Her aile halkına her sene bir kurban düşer." (Ahmed, İbni Mace ve Tirmizî rivayet etmiş olup Tirmizî bu, hasen-garip bir hadistir, demiştir. Neylü'l-Evtâr, 138.)

Diğer taraftan ashab-ı kiram Peygamber (a.s.m.) döneminde kur­ban kesmekte idiler. Zahire göre Peygamber (asm.) onların bu durumlarını biliyor ve reddetmiyordu. (Bu hadis İbni Mace ve Tirmizî'nin rivayeti ile sabit olmuştur. Tirmizî, Atâ b. Yesâr'dan gelen rivayetin sabit olduğunu belirtmiştir. Neylü'l-Evtâr, V, 120.)

Ayrıca Hz. Peygamber (a.s.m.) semiz, boynuzlu ve siyah-beyaz renkli iki adet koçu, birisini ümmeti adına, diğerini de kendisi ve aile halkı adına kesmiştir.(İbni Mace, Hz. Aişe ve Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, IV, 215.)

Tek başına olan kimsenin ömründe bir defa kurban kesmesinin sünnet-i ayn olduğuna dair Şafiîlerin delili de emrin tekrarı gerektirmediği şeklindeki görüşle­ridir. (Şafiiler usullerinde şunu belirtmişlerdir: Emir ne tekrarı gerektirir ne de bir defayı ifade eder. Onun ifade ettiği tekrar veya kaç defa olacağını belirtmeksizin mahiyetin yapılmasıdır. Şu kadar var ki, bu mahiyetin gerçekleştirilmesi, bir defadan daha az ile mümkün değildir. O bakımdan bir defa yapmak, emredileni yerine getirmenin zaruri miktarından yer alır. (Şerhu'l-İsnevî, II, 43.)

Kaynak: İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli.

12 Kurban kimlere vaciptir, kurbanı kim kesmek zorundadır? Kredi ödemekte olan insanlar da kurban kesmek zorunda mı?

Kurban, dinen zengin olan her Müslümana vaciptir. Aslî ihtiyaçlar dışında nisab miktarı mala sâhip olan kişi zengin sayılır ve kurban kesmelidir. Bu bakımdan bir evde birden fazla zengin varsa, hepsinin kurban kesmesi gerekir.

Kurban kesmek için çalışmak şart değildir. Asli ihtiyaçları dışında nisab miktarını geçen malı varsa kurban keser.

Borcu olan kişilere kurban vacip değildir. Ancak borcu olduğu halde malı da varsa ve borcu malından az ise, o kişinin de kurban kesmesi gerekir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Kesmek Kimlere Vâcibtir?

13 Zilhicce orucunu tutup, Kurban Bayramı günü de orucu kurban etiyle açmak, dinimizde var mıdır?

Zilhicce orucu bayramdan önceki gün olan arafe gününde tutularak bitirilir. Bayram günü oruç tutulmaz. Ayrıca bayram günü sabah kurban ciğeri ile oruç açılacağı ve bunun oruç sevabı getireceği düşüncesi de doğru değildir. Zaten o gün oruç tutulması tahrimen mekruhtur. Kişi bayram günü ister kurban eti ile ister başka bir şey ile yeme ve içmeye başlayabilir. Ancak kurban eti ile yemeye başlamak müstehaptır.

14 Kurbanlık hayvanın boznuzunun kırılmasının ölçüsü nedir? Bir boynuz kökünden mi kırılmalı? Bir tane boynuzun kökünden olmayıp yarısından fazlasının kırılması ile kurban olur mu?

Boynuzlarının ikisi veya biri kökünden kırılmış hayvanlar, çok kusurlu sayıldığından kurban edilmez. Ancak doğuştan boynuzsuz veya boynuzu az kırılmış hayvan kurban edilebilir. 

Boynuzu kırık olup iç kemiği dışarı çıkmamış olanı da kurban olabilir. Çünkü bu da hayvanın kıymetini düşürecek bir ayıp değildir. (El-Kafi, Mervezi) 

Ancak kırılan boynuzun altındaki kemiğin ucu dışarı çıkmamış vaziyette ise, bu takdirde kurban edilmemesi tavsiye edilmiştir. Fukahadan bir kısmına göre kurban edilmesi caiz değildir. O halde böyle bir hayvandan başka kurbanlık bulamayan kimse birincilerin görüşüne uyarak onu kurban edebilir. Bu bir fetvadır. 

(bk. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, IV/1631-1632)

15 İmam Şafii neden kurban keserken besmeleyi söylemeyi sünnet kabul etmiş?

Kesilen bütün hayvanların helâl olması için, keserken besmele çekilmesi gerekir. Şâfiîler dışındaki diğer mezhebler bu hükümde ittifak etmişlerdir. Kesilen hayvan, kurbanlık olsun olmasın, keserken besmele çekmek şarttır. Kasıtlı olarak besmele çekmeksizin kesilen hayvanın eti yenilmez. Ama unutarak besmeleyi terk eden kişinin kestiği hayvanın eti yenilebilir.

Şâfiîlere göre ise, kesilen hayvanların etlerinin helâl olması için kesim esnasında besmele çekilmesi şart değildir. Keserken kasıtlı olarak besmele çekmeyen kişinin kestiği hayvanın eti yenilebilir. Ama besmeleyi kasten terk etmek mekruhtur. Etinin yenmesi haram olanlar, ALLAH´tan başkasının adına, söz gelimi putlar için kesilen hayvanlardır.

İlgili ayetin "Kesilirken üzerine Allah'ın adı anılmayan hayvanları yemeyin” ifadesine, “Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin!” şeklinde de mana verilmektedir.

Nitekim meallerin önemli bir kısmında bu ifadelere yer verilmiştir:

“Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin! Bu, Allah yolundan çıkmaktır, isyandır. Şeytanlar kendi adamlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinlerde bulunurlar. Şayet onlara uyarsanız, siz de düpedüz müşrik olur çıkarsınız.” (Enam, 6/121).

Bu manaya göre, Allah adına kesildiği takdirde -besmele çekilmese de -yenmesi caizdir. Çünkü “Allah adına kesmek”ten maksat Allah’ın dışında herhangi bir şey/bir put namına kesilmemesi demektir.

Hayvanı keserken besmeleyi kasten terk etmeyi haram değil de mekruh olarak gören Şafii alimlerinin bu konudaki delilleri şunlardır:

a. “Kesilirken üzerine Allah’ın adı anılmış olan hayvanların etini yeyin.” (Enam, 6/118) mealindeki ayette “yeyin” emri farz veya vacip değil, mubah kılan bir emirdir. O halde aynı konuyla ilgili olan “yemeyin” emri de haram değil mekruh olmayı gerektirir.

b. “Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen, -henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna- boğulmuş, bir şey vurularak öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanmış, boynuzlanmış yahut canavar tarafından parçalanmış olup da ölen hayvanların etleri, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler...” (Maide,5/3) mealindeki ayette yer alan “Allah’tan başkasının adına kesilen” ifadesi, “Allah’ın adının anılması”nı açıklar mahiyettedir. Yani  açıkça “Allah’tan başkası adına “ kesilmediği sürece, besmele çekilsin veya çekilmesin, o kesim Allah adına olmuş olur ve helal olur. Yalnız bilerek besmeleyi çekmemek mekruhtur. Yine bu ayette yer alan “henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna” ifadesinde besmelenin çekilmesine dair bir şartın olmaması, besmele çekilmeden kesilen hayvanların etinin de yenebileceğini göstermektedir.

c. İslam’da ehlikitabın kestikleri hayvanların etlerini yemek caizdir. Onların ekseriyetle Allah’ın adını anmadan kestikleri söz konusudur; demek ki, besmelenin çekilmesi farz değil, sünnettir.

d. Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Bazı kimseler “Ya Resulellah! Bazı adamalar bize et getiriyorlar. (daha yeni Müslüman oldukları için) Besmele çekip çekmediklerini bilemiyoruz?” dediler. “Siz Allah’ın adını anın ve yeyin.” buyurdu.(Buharî, Zebaih, 21; Ebu Davud, Edahî, 19).

e. Salat es-Sudusî anlatıyor: Resulullah (asm) şöyle buyurdu: “Allah’ın adını ansın, anmasın Müslümanın kestiği helaldir.” (Nasbu’r-râye, 4/183).

Bu hadis rivayetleri de kesimde besmele çekmenin farz değil sünnet olduğunu göstermektedir.(Geniş bilgi için bk. Nevevî; el-Mecmu; 8/408-412; V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/659-660)

16 Akika kurbanı kesmenin hükmü nedir; ne zamana kadar kesilebilir?

Kurban, çocuk doğduktan itibaren bülûğ çağına kadar kesilebilir. Çocuk doğduktan sonra yedinci, on dördüncü ve yirmi beşinci günlerden birinde kesilmesi, daha güzel görülmüş; bilhassa yedinci gün içinde kesilmesi en faziletli olarak kabul edilmiştir.

Kurbanın kesildiği aynı gün çocuğun saçı traş edilir ve saçın ağırlığınca altın veya gümüş veya o miktarın bedeli sadaka olarak verilir. Çocuğun adının da o gün konulması evlâdır.

Bu kurban, çocuğun doğduğu günden bâlîğ olacağı güne kadar kesilebilir. Ancak doğumun yedinci gününde kesilmesi daha çok sevap kazanmaya sebeptir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Akika Kurbanı hakkında detaylı bilgi verir misiniz, neden erkekler için iki, kızlar için bir kurban kesilir?

17 Adak etini yemesi caiz olmayan bir kimse, bu etten yerse ne yapmalıdır?

Bilindiği gibi adak, kişinin farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allâh'a söz vererek, o ibadeti kendisine borç kılması demektir. Adak, ferdin, arzu ettiğine kavuşmak, korktuğundan sakınmak hususunda Allâh'ın yardım ve desteğini sağlamak amacıyla, kendiliğinden bir takım dinî mükellefiyetler altına girmesi olarak yorumlanabilir.

Hz.Peygamber (asm) ile önde gelen ashabının uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, ileride olması istenilen bir şey için adakta bulunmanın dinen tavsiye edilen bir şey olmadığı görülür. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Ancak şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirilmesi de vaciptir.

Adak kurbanının etinin, adağı yapan kişinin eşi, usûl ve fürûu (yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları) dışında kalan fakirlerlere dağıtılması gerekir. Bunların dışındaki akrabalar fakir iseler onlar da yiyebilirler. Bu et fakirlerin hakkıdır. Zenginler bundan yiyemezler.

Adak hayvanının etinden, adak etini yemesi caiz olmayanlar yerse, yedikleri etin kıymetini tasadduk etmeleri gerekir. Ayrıca adak etinden istifade edenler, o etten adak sahiplerine veya zenginlere ikram etmeleri câizdir, yiyebilirler. Çünkü, et onların mülkiyetine geçtiğinden istedikleri gibi tasarruf edebilirler.

Adak adayan kişinin keseceği kurbanı bizzat satın alması, kendisinin kesmesi veya kesilirken yanında bulunması, -kurbanın sahih olması için- gerekli değildir. Bunlar vekalet yoluyla da yapılabilir. Çünkü kurban, mali bir ibadettir. Mali ibadetlerde vekalet, mutlak olarak caizdir.

Kurban konusunda vekalet, güvendiği bir kişiyi veya kurumu kendi adına kurban kesimini ve dağıtımını yapmakla görevlendime demektir. Bu işlem, kesecek kişiyi görevlendirme veya paranın güvendiği kuruma kurban sahibi adına yatırılmasıyla gerçekleşmiş olur. Kesecek kişinin kurban sahibinden telefonla teker teker vekalet alması gerekmez. Ancak, vekil kişi kurbanı keserken o kişi adına kesmelidir,

Hiçbir mazeret olmadan da kişi kendi kurbanını satın alıp kesmek üzere güvendiği bir kimseyi vekil tayin edebilir. Vekil hakiki şahıs olabileceği gibi, hükmî şahıs (yani özel veya resmi bir kuruluş) da olabilir.

18 Hamile koyun, sığır veya deve kurban edilebilir mi ve doğan yavrunun eti yenir mi?

Bir hayvanın hamile olduğu bilindiği halde kesilmesi tavsiye edilmez. Ancak kesilirse, kurban olma açısından geçerli olur. Ve kesilen bu hayvanın eti yenir.

Bir hayvanın karnından çıkan yavru, tam teşekkül etmiş ve anne karnında canlı halde ise kesilerek yenilebilir.

Kurbanlık bir hayvan kesilmeden önce doğursa, yavrusu da kendisi ile beraber kesilir. Çünkü yavru anasına bağlıdır. Eğer yavru kesilmeyip satılırsa, parasını sadaka olarak vermek gerekir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali)

Anne karnında canlı değilse, fakat tam teşekkül etmiş bir yavru ise ve annesi kesildiği anda öldüğüne kesin kanaat getirilirse, fakihlerin çoğunluğunun görüşü onun yenilebileceği yönündedir. Bu görüş sahiplerine göre, annesinin kesilmesi onun da kesilmesi anlamına gelir.  İmam Ebû Hanife ise, bunu yemenin caiz olmadığını söyler. Ancak tam teşekkül etmemiş bir yavru ise ve ölümünün annenin kesiminden önce olduğu kanaati hakimse, onun eti yenilmez.

19 Fakirin ve zenginin aldığı kurbanlar ölürse ne yapılması gerekir?

Kurban kesmekle yükümlü olan bir kimsenin satın aldığı kurbanda, kurban edilmeye mâni olan, kusurlardan biri sonradan meydana gelse, yerine başkasını alıp kesmesi gerekir. Fakat fakir bir kimsenin aldığı kurban böyle kusurlanırsa, yine kurban olarak kesilmesi caiz olur, yerine başkasını alması gerekmez. Hatta böyle kusurlu bir hayvanı satın alıp kurban kesmesi de yeterli olur. Çünkü bu kurban o fakir için bir nafiledir. Nafilelerde ise, genişlik ve kolaylık vardır.

(Üç İmama göre, zengin için de yeterli olur. Başkasını almaya gerek yoktur.)

Zengin kimsenin aldığı kurban henüz kesilmeden ölse, yerine başkasını alması gerekir. Fakir kimsenin aldığı kurban ölse, başkasını alması gerekmez.

Zengin kimsenin aldığı kurban kaybolduktan veya çalındıktan sonra yerine başkası kurban edilmiş olsa ve ondan sonra da kaybolan kurban bulunsa bunu da kesmesi gerekmez. Çünkü üzerine düşen vacibi yerine getirmiştir. Fakat bu duruma düşen fakirin o bulunan kurbanı kesmesi gerekir; çünkü fakirin satın aldığı kurban, kurban olmak üzere belirlenmiştir; kendisine vacib olmadığı halde, bunun kurban olmasını kendisine gerekli kılmıştır.

Kurban için alınan hayvan çalındıktan veya kaybolduktan sonra onun yerine başkası, alınıp ondan sonra nahr (kurban kesme) günleri içinde bulunsa, bakılır: Sahibi zengin ise bu iki kurbandan dilediğini keser. Ancak sonradan almış olduğu hayvanın kıymeti ilk hayvandan daha az olur da bunu kesmiş olursa, aradaki kıymet farkını sadaka olarak vermesi gerekir. Fakat kurban sahibi fakir ise o iki hayvanı da kesmesi gerekir. Çünkü bu kurbanlar fakir hakkında birer adak yerindedir. Bir görüşe göre de, bunlardan yalnız birini kesebilir.

Kaybolan kurbanlık yerine alınan ikinci kurbanlık hayvan daha kesilmeden nahr günlerinden sonra önceki kayıp hayvan bulunsa, bunların sahibi hiçbirini kesmez, bunların en kıymetlisini sadaka olarak verir.

Bir kimse aldığı kurbanlık hayvanı satıp onun yerine dengini almış olsa, İmam Ebû Yusuf'a göre caiz olmaz. Çünkü bunun aynına Allah'ın hakkı geçmiştir. Fakat İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre, bu kerahatle caiz olur.

Kurbanlık bir hayvan kesilmeden önce doğursa, yavrusu da kendisi ile beraber kesilir. Çünkü yavru anasına bağlıdır. Eğer yavru kesilmeyip satılırsa, parasını sadaka olarak vermek gerekir.

(bk. Ömer Nasuhi BİLMEN, Büyük İslam İlmihali)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurbanlık hayvan bayrama yakın bir zamanda ölse yerine kac adet hayvan kesilmeli?

20 Adadığı adağı unutan kimse ne yapmalıdır? Adak adarken, şu kadar gün oruç tutacağım, şu kadar gün namaz kılacağım, şu kadar sadaka vereceğim demiştim, fakat şu an sayıları hatırlamıyorum ne yapmalıyım?..

Adak, Allah Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla, mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesidir.

Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar, belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin "Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım." diye adak yapılıp, o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa, adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.

Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa, mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ "Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim."  yahut, "Şu kadar namazı falan camide kılacağım." dese, belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi, yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.

Buna göre şu işim olursa şu kadar oruç tutacağım, şu kadar nafile namaz kılacağım, şu kadar sadaka vereceğim diyen bir kimsenin, o işi olunca bu adaklarını yerine getirmesi vacip olur. Aynı zamanda vacip sevabı da almış olur.

Ne kadar adadığını unutan bir kimse, üstün gelen kanaatine göre hareket eder.

21 Kurban kanını arabaya, eve veya kesen kişiye sürmek doğru mudur?

Sırf Allah rızası için bir şeyler kesmek ve sadaka vermek kaza-belaların define vesile olabilir. Bu düşünceyle hareket etmekte bir beis yoktur.

Ancak, kesilen hayvanın kanını şuraya-buraya sürmenin, dinde hiçbir dayanağı olmadığı gibi Peygamber Efendimiz (asm) de yasaklamıştır.

Nitekim İslâm öncesi dönemde Araplar arasında akîka kurbanı kesmek âdetti. İslâmiyet bu âdeti meşrûlaştırmış, fakat çocuğun başına kan sürülmesini yasaklamıştır. (bk. Buhari, akika 2; Ebû Dâvûd, Edâhî, 20). Bununla ilgili hadislere dayanan âlimlerin çoğuna göre akîka kanını çocuğun başına sürmek mekruhtur.

Buna göre bir hayvanın kanını araba, ev ve insana sürmek İslama uygun değildir. Ayrıca kan necistir. Necis olan şeylerden de sakınmak gerekir.

22 Kurban edilecek bir sığırın yarısını bir kişi, diğer yarsısını 2, 3, 4, 5, 6 kişi kesebilir mi? 1-7 kişi, parasında ve paylaşmada eşit olmaları gerekir mi?

Bir sığıra kaç  hisse ortak olacaksa para ve et olarak eşit pay edilmesi gerekir.

Mesela bir kişi, sığırın yarısının parasını verecekse ve yarısının etini alacaksa, o zaman diğer yarısına en fazla üç kişi ortak olabilir. Diğer yarısına üçten fazla ortak olamaz. Çünkü birinci kişi üç hisselik ortak olmuş olur.

İlla da bir kişi sığırdan fazla hisse almak istiyorsa sığır yedi hisse olarak hesaplanır, fazla almak isteyen iki veya üç veya daha fazla hisseyi alır, diğerlerine de birer hisse verilir. Fazla hisse alan kişi birini vacip kurbanı olarak keser, diğer hisseler de nafile kurban yerine geçer.

Mutlaka kurban niyetiyle kesmesi gerekir; et niyeti ile kesemez. Her bir hisse için kurbana niyet edilmelidir.

23 Kurban kesilecek sığır cinsi hayvanın, iki yaşını doldurmuş olması şart mıdır? Şart ise, hicri takvime göre mi yoksa miladi takvime göre mi hesap edilecektir?

Kurbanlık hayvanların yaşı hicri yılına göre hesaplanır. Örneğin, 2007 yılı Kurban Bayramı'nın birinci günü doğan bir büyük baş hayvan, 2009 yılında Kurban Bayaramı'nın ikinci günü iki yaşını dolduracağı için, bayramın ikinci günü kurban edilebilir.

Kurban, koyun-keçi, sığır-manda ve deveden olur. Bunlar dışında kalan hayvanlardan kurban olmaz. Bu üç cins hayvanın hem dişisinden, hem de erkeğinden kurban olur. Koyun ve keçi bir yaşını, sığır iki yaşını, deve ise 5 yaşını doldurmadan kesilmemelidir. Bu yaşlar, yaklaşık olarak bütün mezheplerin ortak görüşüdür. (bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/315) Ancak Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre, altı-yedi aylık kuzu yavrusu, bir yaşındaki gibi cüsseli ve gösterişli ise, kurban olarak kesilebilir. Keçinin ise bir yaşını doldurması şarttır.

Bir koyun ve keçi yalnız bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır cinsinden bir hayvanı veya bir deveyi, bir kişi kurban edebileceği gibi, yediye kadar (yedi de dahil) kişi de ortaklaşa kurban edebilirler.

“Fetava’l-Ezher’de de Kurban hayvanlarının belirlenen yaşının tevkifî Hz. Peygamber (asm) tarafından tespit edilmiş olduğundan, bu konuda farklı yorumlara yer olmadığı belirtilmiştir. (bk. Fetava’l-Ezher-Şamile- 1/79)

Çağdaş alimlerin fetvası da şu merkezdedir:

Bir hayvanın kurban olabilmesi için, koyun cinsinden en az altı aylığı bitirmiş, keçilerden en az bir yaşını bitirmiş, sığır türünden en az iki yaşını bitirmiş, develerden de en az beş yaşını bitirmiş olmaları gerekir. (bk. Fetva’l-Leceneti’l-Muasıra li’l-buhusi’l-İlmiyet ve’l-ifta-Şamile- 13/447)

24 Birkaç kişi bir araya gelerek Peygamber Efendimizin adına kurban kesmeleri caiz mi?

Böyle bir niyeti olan kişi tek başına Peygamber Efendimiz (asm) ya da bir başkası adına kurban kesebilir. Ancak Peygamberimiz (asm) adına kurban kesmek için para toplamak doğru değildir.

Bir kurbanı veya bir hisseyi ancak bir kişi keser. Bu açıdan birden çok kişi bir koyun veya keçiyi ya da bir hisseyi ortak olarak kesemez. Kurban kesecek kadar parası olmayanlar, kurban kesmek yerine başka hayır yapabilirler.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bazı kesim ve kişilerin Peygamber Efendimiz için kurban kestiklerini görüyoruz. Vefat etmiş kimseler adına kurban kesilebilir mi?..

25 Bir adak adadıktan sonra, bu adaktan vazgeçilebilir mi?

Sorudan anladığımız kadarıyla, siz şartlı bir adak adamışsınız. Söz gelimi “Şu işim olursa bir kurban keserim.” demişsiniz. Eğer doğru anladıysak, söz konusu işiniz gerçekleşmediği sürece adağı yerine getirmeniz gerekmez.

Fakat ilgili işiniz gerçekleştiği zaman, adağı yerine getirmeniz gerekli olur. Adak vaadinizde sadık kalmanız gerekir, ondan cayamazsınız.

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir).

26 Kurban derisi kimlere verilir? Din hizmeti verilen kurumlara, derneklere kurban derisi bağışlanamaz mı?

Kurban derisi hayır kurumlarına, camilere vs. verilebilir.

Kurbanlıktan tüylerinin kırpılması ve sütünün sağılması suretiyle faydalanmak mekruhtur. Eğer kırpılmış ise tüyü ve sütlü ise sütü sağılıp tasadduk edilir. Hatta karışmasın diye alâmet olmak üzere alınan tüyleri bile tasadduk etmek gerekir. Eğer kullanılmış ise parası tasadduk edilir (Serahsı, el-Mebsût, XII, 14, 15; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', V, 78; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301).

Kurban kesildikten sonra derisi satılmış ise parası tasadduk edilir. Ancak deriden mest, seccade vb. şekilde istifâde edebileceği gibi, eve demirbaş eşya almak üzere satmakta da bir sakınca yoktur (Serahsı, el-Mebsût, XII, 14). (Saffet KÖSE)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Eti ve Derisi Ne Yapılmalıdır?

KURBAN

27 Süt kuzusu adanır mı, şarta bağlı adaklar hakkında hüküm nedir? Adak adamanın niyeti nasıl olur, uygun adak nasıl adanır?

1. Süt kuzusu adamışsanız süt kuzusu kurban yerine geçmeyeceğinden, kurban yerine geçebilecek bir hayvan kesmeniz gerekir.

2. Babam iyileşirse koç keseceğim dediğinizde bu kurbanı kesmeniz gerekir.

İbâdet sayılacak bâzı şeyleri kendine vâcib kılmak, yapmaya Allah için söz vermek; hem makbûldür, hem de sevaba vesiledir. Fakat bu nezrin, sırf Allah rızâsı için yapılması, rızâ-yı İlâhî`nin esas maksad tutulması şarttır. Yoksa dünyevî bâzı gayeler ve menfaatler esas alınsa ve nezir sırf o dünyevî maksadın yerine gelmesi maksadıyla yapılsa, bu durum, ibâdet ve tâatlerde aranılan ihlâsa zıd bir hâl olur. Makbûl adak odur ki, sırf Allah`ı tâzim ve rızâsını tahsil için yapılsın... Adak sâhibi, adağına riayete mecburdur. Zira yaptığı nezirle, Allah ile bir nevi muahede, sözleşme yapmış olmaktadır. Şu halde nezrini îfa etmesi, yani, adak olarak nefsine vâcib kıldığı şeyi yerine getirmesi onun için bir borçtur. Kur`ân-ı Kerîm`de, Hac sûresinin 29. âyetinde, mü`minler adaklarını yerine getirmeye dâvet edilmektedirler.Hadîs-i şerîf`te ise şöyle buyurulmaktadır:

"Kim tâat olan bir şey`i nezrederse, onu yapsın. Günah olan bir şey`i nezrederse yapmasın..."

Nezirleri îfa mecburiyeti, Kitab ve Sünnet ile sâbit olduğu gibi İcma` ile de sâbittir.

Adağın Kısımları

Nezir'in şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar.

A. Şarta bağlı olan adaklar

Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır:

1. Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ 'Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım' veya 'Şu kadar kurban keseceğim' şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.

2. Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için adanan adaklar. Örneğin, 'Falan kimse ile konuşursam şu ibâdeti yapmak üzerime vâcip olsun' şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa adağı yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.

Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin 'Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım' diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.

Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ 'Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim', yahut şu kadar namazı falan camide kılacağım' dese belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.

B. Şarta bağlı olmayan adaklar

Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye ayrılmaktadır.

1. Belirli olan yani muayyen adaklar: Şarta bağlı olmadan yapılan adaklardır. Meselâ 'önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak' gibi.

2. Belirli olmayan adaklar. Bunlara da 'Gayr-i Muayyen Adaklar' denir. Bu tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir. Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım" diyerek hiçbir şart ve zamana bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.

Bütün bu hükümlere göre Mutlak yani bir şarta bağlı olmadan adanan oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.

Adak Kurbanı:

Adanılan şey bazen kurban olabilir. Bu durumda şu iki hususa dikkat edilmelidir:

1. Kurban olarak adanan hayvan, vâcib kurbanlar cinsinden olmalıdır. Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur. Tavuk, kaz ve hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.

2. Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru yiyemezler. Kurbanın eti fakirlere tasadduk edilir. Şayet yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.

(bk. Şamil İA, md. Adak)

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir)

28 Borç para ile veya kredi kartı ile adak kurbanı kesilir mi?

Borç para ile veya kredi kartıyla alınarak adak kurbanı kesilebilir. Bunda bir sakınca yoktur.

29 Alevilerle ortak kurban kesmek ve onun kestiğini yemek caiz midir?

Şafiî, Hanefî, Alevî, Sünnî gibi mezhep ve fırkaları ele alıp ihtilâfa vesile olacak şeyleri söylememek daha uygundur.

Bu zamanda memleket sükûn ve huzura çok muhtaçtır. Bunun için şu veya bu fırkadan söz etmeden Müslüman ile Müslüman olmayanı, kısaca beyan edip üzerine terettüp eden hükmü izah edeceğiz. Şöyle ki:

Müslüman, başta emir ve nehiyleri olmak üzere İslâm'ın tümünü kabul edip inanan kimsedir. Yani namaz, oruç, zekât, hac, abdest, gusül ve benzeri emirlerle, zina, içki, ribâ ve benzeri nehiyleri kabullenip tasdik edendir. Bunlara inanmayan da Müslüman değildir. Bunlara inandığı hâlde görevini yerine getirmeyen kimse günahkâr olmakla beraber yine Müslümandır.

Müslüman olmayan kimse Ehl-i kitap -Yahudi veya Hristiyan- olduğu takdirde, istisnasız bütün yemeklerini yememizde sakınca yoktur.

Yahudi ve Hristiyanların kestiklerini ve pişirdiklerini yememiz caiz ve helal olduğuna göre, bir alevinin kestiğini yemek elbette daha önce caiz ve helal olur.

Fakat kendine "Alevi" dediği halde inanmayan (ateist-dinsiz) bir kimsenin kestiği yenilmez.

Buna göre kendine Alevi diyen Müslüman ile ortak kurban kesmenin, ona et gibi yiyecekleri vermenin ve ondan et ve diğer yiyecekleri almanın hiç bir sakıncası olmadığı gibi, onun kestiği hayvanın etini yemenin de bir sakıncası yoktur.

Hatta toplumda yanlış anlaşılan şeylerin yıkılması için, Alevi kardeşlerimizle daha yakından dost olmak, alışveriş yapmak, ilgi ve alakayı geliştirmek ve bayram günleri vesilesiyle bunları artırmak gerekir.

30 Kurban kesmeyip de parasını sadaka olarak fakirlere, hayır kurumlarına bağış veya öğrencilere burs olarak versek olur mu? Yoksa illa kurban kesilmeli mi?

Kurban kesilmeyip parası öğrencilere burs olarak verilemez. Bu şekilde yapıldığında vacip olan kurban kesme ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Bu kurbanın parası bir fakire veya öğrenciye verilse, o zaman vacip borcu devam eder, sünnet olan sadaka sevabı kazanılır.

Kurban kesmek, hicretin ikinci yılında meşru' kılınmıştır. Meşrûiyeti, Kitab, sünnet ve icma' ile sâbittir. Kurban kesmenin Kitaptan, yani, Kur'an'dan delîli, Kevser suresidir. Bu sûrede Cenâb-ı Hak, Resûlüllah Efendimize hitaben: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." buyurmaktadır. Hanefî fakîhler, bu âyetten, kurban kesmenin vâcib olduğu ve emir Peygamber Efendimize (asm) ise de umum mü'minlere de şâmil bulunduğu hükmünü çıkarmışlardır. Kurban kesmeyi şiddetle emreden bâzı hadîs-i şerîfler vardır.

Ebû Hüreyre'nin şu rivayeti bu hususta ibretli ve düşündürücüdür:

"Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse bizim mescidimize yaklaşmasın..."(İbn Mâce, Edâhî, 2; Müsned, II/321)

Görüldüğü gibi, hadîste, maddî durumu müsait olanın kurban kesmesi şiddetle emredilmektedir. Bu durumdaki kimselerin, kurban kesmezlerse, her türlü namazları ve ibâdetleri Allah tarafından kabûl olunmayacağı, "mescidimize yaklaşmasınlar" ifadesinden anlaşılmaktadır. Hazret-i Enes de, Resûlüllah Efendimizin (asm) bizzat kendi elleriyle iki koç kurban ettiğini beyan etmektedir.

Kurban kesmenin uhrevî mükâfat ve faydasına ise, bir hadîs-i şerîf'te şu şekilde işaret buyurulmaktadır:

"Kurbanlarınızı büyük büyük kesin. Muhakkak ki onlar, Sırat'ta sizin binek hayvanlarınızdır."(bk. Bedaiu’s-Sanai, X/316)

Bu hadîs-i şerîfte, deve, inek gibi büyük baş hayvanları kurban etmeğe teşvik vardır.

Bu nedenlerle kurban yerine başka bir hayır yapmak olmaz. Hayır yapmanın yeri ayrıdır, kurban kesmenin hükmü ayrıdır. Bir canlı hayvan kesilmeli ki, kurban gerçekleşmiş olsun. Siz hayır yapmakla kurban borcunuzu yerine getirmiş olmazsınız.

Ancak kurbanı kendiniz kesmeniz gerekmez. Etrafınızda veya başka şehir ve devletlerde bulunan kimselere parasını verip onları vekil yaparak da kestirebilirsiniz.

Kurban Kesmenin Hikmetleri:

1. Kurban kelimesi, lügatta, kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey mânasına gelir. Bu isimden de anlaşıldığı gibi kurban; Allah'a yaklaşma ve O'nun rızasını kazanma vesilesidir. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır:

"Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşrû' kıldık (emrettik). Allah'ın rızık olarak verdiği dört ayaklı davarlar üzerinde (yalnız) Allah'ın ismini ansınlar (o davarların) gerçek sâhibinin Allah olduğunu bilsinler) diye... O halde hepiniz O'na teslim olun. (Habîbim)! Sen itâatli ve mütevâzî olanları (ebedî saâdet ve selâmetle) müjdele..." (Hac, 22/34)

Bu âyette kurban kesmenin, Allah'ın hatırlanması, yeryüzünde mevcut bütün hayvanların Allah'ın mülkü olup, sırf rahmet eseri olarak insanların istifadesine verilmiş olduğunun bilinmesi için emir olunduğu belirtilmektedir. İnsan zamanla gaflete düşüp, sâhip olduğu malın, mülkün, servetin Allah'ın kendisine bir lütfu olduğunu unutabilir. Karun gibi her şeye kendi çalışmasıyla, bilgi ve mehâretiyle sâhip olduğunu vehmederek, kendisinde bir kudret ve kuvvet görmeye, İlâhî nimetleri şahsına maletmeye başlar. Gururlanıp, haddini aşar. İşte kurban emri, ona, sâhip olduğu mal ve mülkün, bağ ve bostanın, hayvanların, servet ve paranın Allah'ın bir ihsanı ve lütfu olduğunu ve asıl mal sâhibinin Allah bulunduğunu hatırlatır. O'nun izni ve müsâadesi olmadan hiçbir şeye sahip olunamayacağını bildirir. O da gururu bırakıp mahviyet ve tevazua girer. Hakikî kulluk tavrını takınır, şükür vazifesini ifaya çalışır. Bu hal ise, onun Allah'a yaklaşmasına ve rızasını kazanmasına bir vesile teşkil eder.

2. İnsanın yaptığı bütün ibâdetler gibi kurban kesmesine de Allah'ın ihtiyacı yoktur. Ancak Allah, kurban kesme emriyle kullarını imtihan etmekte, onların takvâlarını, ilâhî emre itâattaki titizliklerini, Allah'a yakınlık derecelerini ölçmektedir. Hac sûresi, 37. âyette bu husus şöyle belirtilir:

"Onların ne (sadaka edilen) etleri, ne de kanları hiçbir zaman Allah'a (yükselip) erişmez. Fakat sizden O'na (yalnız) takvâ (Allah'ın emirlerine itâat ve yasaklarından ictinab titizliği) ulaşır..."

Bu âyette de görülüyor ki, kesilen kurbanlarda gaye; ihlas, takvâ ve Allah'a yaklaşmadır. Maksad, Allah'ı verdiği nimetleriyle hatırlama ve O'nun rızâsını kazanmaktır. Bu maksad ve gaye olmadıktan sonra kesilip dağıtılan etlerin, akıtılan kanların, ne kadar çok olursa olsun, Allah katında hiçbir değer ve kıymeti yoktur.

3. Kurban aynı zamanda Hz. İsmail (as)'in Allah için kurban edilmekten bir lütuf eseri olarak kurtuluşunun hatırlatılmasına da vesiledir. Cenâb-ı Hak, İbrahim'i (as) büyük bir imtihana tâbi tutmuş, sevdiği biricik evlâdını Allah için kurban etmesini istemiştir. Hz. İbrahim ile oğlu İsmail, her ikisi de bu isteğe, tam bir teslimiyet ve sadakat içinde uymuşlardır. Hazret-i İbrahim oğlunu kesmek üzere yatırmış ve bıçağı boynuna çalmıştır. Fakat bıçak İsmail'i kesmemiştir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın muradı, Hz. İsmail'in kesilmesi değil, baba-oğul iki şanlı nebînin erişilmez teslimiyet ve sadakatlarının, ferâgat ve fedakârlıklarının, melekler ve kıyâmete kadar gelecek bütün insanlar tarafından bilinmesi, daima hatırlanması idi. Bu hikmet tahakkuk ettiği için, bıçağa İsmail'i kesmemesini emr etmiş; Hz. İsmail'in yerine onlara cennetten bir koç göndererek onu kurban etmelerini istemiştir. İşte kurban kesmek; bu büyük ve ibretli hâdisenin yıldönümünü kutlamak mahiyetindedir.

4. Her yıl Müslümanlar tarafından binlerce kurban kesilmektedir. Bu, bir bakıma, bir Müslümanın Allah'a ibadet ve onun emrine uymak için her şeyini fedâ edebileceğinin, Allah yolunda bütün varlığından vazgeçebileceğinin sembolik bir ifadesi olmaktadır.

5. İslâm'ın koyduğu kurban kesme hükmü, aynı zamanda insanlar için büyük bir nimet ve rahmettir. Bir yıl boyunca pek çok sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına bir lokma et koyamamış fakirler, kurban bayramı münasebetiyle bol bol et yeme fırsatına kavuşurlar. Fazla gelen etleri kavurma yapıp uzun zaman o etten faydalanma imkânını elde ederler. İslâm'ın sosyal adâleti temin edici bir hususiyeti de böylece ortaya çıkmış olur.

31 Adak borcu olan önce adağını mı vermeli, yoksa kurban mı kesmeli?

Kurban kesmesi kendisine vacip olan bir kişinin, önce kurban kesmesi ve daha sonra adak kurbanını kesmesi gerekir. Çünkü kurban kesmenin belirli günleri vardır, fakat adak her zaman kesilebilir.

Ancak kendisine kurban kesmek vacip değilse, öncelikle adak kurbanını kesmesi gerekir.

32 Şoklama ve bayıltarak hayvan kesmek caiz midir?

Bayıltma ve kurşunlama (şoklama) yöntemiyle yapılan kesim caizdir.

Burada dikkat edilmesi gereken şey hayvanın daha ölmeden kesilmesidir. Çünkü o yöntemle hayvan öldürülse, bu hayvan murdar olur. Ama daha ölmeden ve kanı boşalmadan bıçak vurulup, kurbanın şartları yerine getirilse, bu vaziyet caizdir.

33 Büyükbaş hayvan kesmeyi adayan bir kimse, gücü yetmiyorsa, adak olarak bir küçükbaş hayvan kesebilir mi?

Yapılan adak, adak sahibinin mali gücünü aşmamalı ve başkasına ait bir şey olmamalıdır. Mesela, bir dana keseceğini adayan kimsenin buna gücü yetmezse bir koyunu kesebilir.

Kurban kesmesi kendisine vacip olan bir kişinin, önce kurban kesmesi ve daha sonra adak kurbanını kesmesi gerekir. Çünkü kurbanın belirli günleri vardır, fakat adak her zaman kesilebilir. Ancak kendisine kurban kesmek vacip değilse, öncelikle adak kurbanını kesmesi gerekir. 

Adak kurbanı olarak hisseye girmek: 

1. Kesilen büyükbaş kurbana adak, akika gibi kurban hisseleri girebilir.

2. Her ne kadar adaklar dünyevi bir iş sebebiyle kesiliyorsa da Allah adına kesildiği için diğer kurban hisselerinin içine girebilir. Yeter ki hepsi kurban niyetiyle olsun. Ancak etlik kesmek niyetiyle olsa o zaman caiz değildir.

3. Adak sahibi kendi adadığı hisseden kendisi, çoluk çocuğu, anne ve babası yiyemez. Ancak diğerlerinin hisselerinden yiyebilirler. Diğerleri de adak kurbanından yiyebilirler.

İlave bilgi için tıklayınız: 

Adak kurbanı hakkında bilgi verir misiniz? ...

34 Adak, şükür ve akika kurbanı olan, kurban hissesine girebilir mi?

1. Kesilen kurbana adak, akika gibi kurban hisseleri girebilir.

2. Her ne kadar adaklar dünyevi bir iş sebebiyle kesiliyorsa da Allah adına kesildiği için, diğer kurban hisselerinin içine girebilir. Yeter ki hepsi kurban niyetiyle olsun.

Ancak hissedarlardan biri veya bir kaşı etlik kesmek niyetiyle olursa:

Hanefi mezhebine göre, kurbanlık hayvana ortak olanların tamamı kurbanı ibadet niyeti ile kesmelidir. Buna göre kurban hisselerine ortak olanlardan biri veya birkaçı et niyetiyle ortak olmuşsa, o hayvana ortak olan herkesin kurbanı geçersiz olur. (İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtâr, VI, 326, 327)

Şafii mezhebine göre ise bunda bir sakınca yoktur.

3. Adak sahibi kendi adadığı hisseden kendisi, çoluk çocuğu, anne ve babası yiyemez; ancak diğerlerinin hisselerinden yiyebilirler. Diğerleri de adak kurbanından yiyebilirler.

35 Adak olarak farz namazı adamak sahih midir? Bazıları adak olarak farz olan namazı (beş vakit kılma, cumaya gitme vs.) adıyorlar...

Adağın bir takım şartları vardır; onları şöyle özetleyebiliriz:

1. Adanılan şeyin cinsinden bir farz veya vacibin bulunması, (Hac, oruç, namaz gibi).

2. Adanılan şeyin bizzat maksut olması,

Namaz, oruç, hac gibi ibâdetler bizzat maksuddur; başka bir ibâdete vesile değildir. Ama ABDEST böyle değildir, o namaz kılmak veya Mushafa el sürmek, ya da tavaf yapmak için vasıta ve vesile­dir. O halde abdest almayı adamak hiçbir hüküm ifade etmez; yani adak sayılmaz.

3. Adanılan ibâdetin zaten kişiye farz ve vâcib olmaması,

Cuma farzını kılmayı adayan veya Ramazan orucunu tutmayı adayan kimsenin, bu tarz yaptığı adak sahih değildir. Çünkü bu ibâ­det zaten kişiye farzdır.

4. Adanılan şeyin günah kapsamına giren bir suç olmaması,

"Başladığım şu işim iyi sonuçlanırsa, bir şişe şarap içeceğim." veya "Şu işim olursa, canımı feda edeceğim." gibi adaklar, günah kapsa­mına girdiği için sahih değildirler.

5. Adanılan şeyin mümkün olması,

"Falan adam gelir veya oğlum salimen dönerse, onun geldiği ve­ya döndüğü gün oruç tutacağım." diye adayan kimsenin, sözünü etti­ği adam zevalden sonra gelir veya sabah kalkıp kahvaltısını yaptık­tan sonra gelirse, o gün oruç tutması mümkün değildir. Çünkü kah­valtı yapmıştır veya zevaldan sonra geldiği için, artık niyet vakti geçmiştir.

6. Adadığı şeyin kendi mülkünde bulunması,

Mülkünde olmayan bir şeyi adamak sahih değildir. "Falan ada­m gelirse, komşumun koyununu boğazlayıp dağıtacağım." diye adarsa, bu caiz sayılmaz. Çünkü koyun onun mülkiyetinde değildir, başkasına aittir.

Adağın şartlarında görüldüğü gibi kendisine farz olan bir ibadeti adamak sahih değildir.

(Celal Yıldırım, İslam Fıkhı)

36 Başkasının parasıyla adak yerine getirilir mi?

Adağın şartlarından biri de;  ''Adanan mal adağı yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır.''

Yapılan adak, adak sahibinin mâli gücünü aşmamalı ve başkasına ait bir şey olmamalıdır. Meselâ bir dana keseceğini adayan kimsenin buna gücü yetmezse bir koyunu kesebelir. Fakat bir başkasının koyununu kesmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine getirmesi gerekmez.

Dolaysıyla adadığınız şey sizin mal varlığınızdan fazla ise, onu yapmak şart değildir. Ancak aileniz veya yakınınız bu adak kurbanını kesmenize razı olur ve kendi istekleriyle bunun masrafını karşılarsa, bu kurbanı kesmenin de dinen sakıncası yoktur.

37 Kurbanın küçüklüğünde ve büyüklüğünde bir ölçü var mıdır? Kurbanı göz kararı veya canlı olarak tartarak ya da kesildikten sonra etin tartılmasına göre satın almak caiz midir?

Kurbanlık hayvanların gösterişli olanlarını kesmek en güzeli olmakla beraber, şartlarını taşıyan her hayvan kurban edilebilir.

Kurbanlar yalnız koyun, keçi, deve ve sığır cinsi hayvanlardan kesilebilir. Mandalar da sığır cinsindendir. Bunların erkekleri ile dişileri eşittir. Ancak koyun cinsinin erkeğini kurban etmek daha faziletlidir. Keçinin erkeği ile dişisi kıymetçe eşit olsalar, dişisini kesmek daha faziletli olur. Aynı şekilde devenin veya sığırın erkeği ile dişisi et ve kıymet bakımından eşit olsalar, dişisinin kurban edilmesi daha faziletlidir.

Koyun ile keçi ya birer yaşını doldurmalı veya koyunlar yedi sekiz aylık olduğu halde birer yaşında imiş gibi gösterişli bulunmalıdır. Deve, en az beş yaşını, sığır da en az iki yaşını bitirmiş bulunmalıdır.

Tavuk, horoz, deve kuşu ve kaz gibi evcil hayvanlar kurban olamaz. Bunları kurban niyeti ile kesmek tahrimen mekruhtur. Çünkü bunda Mecüsîlere benzeyiş vardır. Etleri yenilen vahşî hayvanlar da kurban edilmez.

Koyun ve keçiden her biri yalnız bir kişi adına kurban edilir. Bir deve veya bir sığır, bir kişiden yedi kişiye kadar kimseler için kurban edilebilir. Ancak bu ortakların hepsi Müslüman olup her biri kendi hissesine malik olmalı ve Allah rızası için bir ibadet niyeti taşımalıdır.

Ortaklar kesilen kurbandan hisselerini tartı ile ayırırlar, göz kararı ile ayıramazlar.

Kurbanlık hayvan, göz kararı yapılacak bir pazarlık ile alınabileceği gibi, kilo birim fiyatı belirlenmek suretiyle canlı olarak tartılıp alınabilir.

Kurban edilmek üzere satın alınmak istenen hayvanın fiyatı, kesildikten sonra eti tartılarak da belirlenebilir. Ancak kilo fiyatının rayiç bedeli şeklinde belirsiz bırakılmayıp, kesin olarak belirlenmesi ve derisi, kellesi ve sakatatının satıcıda kalmak üzere akitten istisna edilmemesi gerekir.

Tane hesabı ile satın alınan hayvanın kurban edilmesi caiz olduğu gibi; alıcı ve satıcı arasında, sonunda anlaşmazlık çıkmamak şartı ile, bedeli kesildikten sonra, etinin beher kilosu için, taraflarca önceden belirlenen fiyattan ödenmek üzere satın alınan hayvanın kurban olarak kesilmesi; yine, canlı olarak tartılıp beher kilosu için takdir edilen bedel karşılığında satın alınan hayvanın kurban edilmesi de caizdir.

Kurban kesmenin meşrûiyeti Kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Allah Teâlâ'nın Kur'ân-ı Kerîm'de;

"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes." (Kevser, 108/2),

Hz. Peygamber s.a.s)'in de,

"İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın." (İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/321)

şeklindeki ifadeleri, konunun önemini ortaya koymaktadır. Bu ve benzeri nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı, kurban kesmenin vâcip olduğu görüşündedirler. (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XII, 8; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-28/1910, V, 61, 62; el-Fetâva'l Hindiyye, Bulak 1310, V, 291).

Bu nedenle Kur'an ve Peygamberimizin (asm) uygulamaları bizim için yeterli bir ölçüdür.

38 Küçük çocuklara kurban vacip olur mu?

Bir kimseye kurban vacip olması için akil ve baliğ olmalıdır. Bu şart, imamlar arasında ihtilâflıdır. Bâzılarına göre kurbanın vâcib olması için akil ve baliğ olmak şart değildir.

Zengin olan çocuk ile akıl hastalarına da kurban düşer. Velîleri onlar namına onların kurbanlarını keserler. Zekât ve fıtır sadakası için nisab miktarı 80 gram altın ile 561 gram gümüştür.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Kesmek Kimlere Vaciptir? 

KURBAN.

39 Eğer sınavı kazanırsam Kur'an-ı Kerim'i hatmedeceğim, namazlarımı düzenli kılacağım, diye adak adamıştım; fakat bunları gerçekleştiremedim, ne yapmalıyım?..

Bazı alimlere göre, Kur’an okumayı/hatim indirmeyi adamış kimsenin bunu yerine getirmesi gerekmez. Diğer bazı alimlere göre, bu adağını yerine getirmesi gerekir. Çünkü, Kur’an okumak bizzat maksud olan bir ibadettir. (Nitekim Kur’an; “tilavetiyle taabbud edilen kitap” olarak tarif edilir.) Bu görüş İbn Abidin’in de tercih ettiği görüştür(bk. Reddu’l-muhtar, 3/738).

Adağın Şartları

Adağın İslâmî hükümlere göre geçerli olabilmesinin çeşitli şartları vardır:

1. Adanan ibâdetin cinsinden mutlaka bir farz veya vâcibin olması gerekir. Örneğin "Üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım", "Kurban keseceğim", diye adamak câizdir ve böyle bir adak sahihtir. Fakat "Filan hastayı ziyâret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan ibâdetin cinsinden farz ve vâcip olmayan hattâ İslâm dininde yapılması uygun olmayan, İslâm'ın emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan türbelere, yatırlara mum yakmak, bu yatırların uğruna bir şeyler yapmak, yatırlara bazı eşyalar adamak câiz değildir. Hattâ bu gibi adaklar kesinlikle haramdır .

2. Adayanın akıllı, bülûğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan kimsenin aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir. Erginlik çağına ulaşmamış olanlarla delilerin yaptığı adakların yerine getirilmesi zorunlu değildir.

3. Adanan ibâdet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet olmamalıdır. Meselâ 'şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını kılacağım', yahut 'Ramazan'da oruç tutacağım', veya zengin olduğu halde 'Kurban bayramında kurban keseceğim' gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup yerine getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli değildir.

4. Adanan ibâdet ayrıca bir farz veya vâcip bir ibâdete sebep ve zemin türünden olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı adamak da sahih bir adak değildir. Zira bu gibi ibâdetler farz olan ibâdetlere vesiledir, onun için adanmaz.

5. Adanan şey Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa kendimi Allah rızası için kurban edeceğim." diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat aslında İslâm'ın emrettiği bir ibâdet iken yine İslâm'ın başka bir sebepten dolayı yasakladığı bir ibâdet türü ise geçerli olur. Meselâ bir kimsenin Ramazan Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde oruç tutmayı adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde oruç tutmak haram olduğu için, başka bir zamanda bu adağını kaza eder.

6. Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Meselâ geçen falan günde yahut falanın geleceği günde oruç tutmak gibi. Geçen bir gün geri gelmeyeceği gibi, falan kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra gelmesi halinde artık oruç tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz tutulduğu gibi fecirden başlanması gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak olmaz.

7. Adanan şey bir malın sadaka olarak verilmesi ise, adanan mal adağı yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan kimse ancak mal varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca başkasının malını tasadduk etmeyi adamak da câiz değildir. (Ş. İslam Ans., ADAK md.)

İlave bilgi için tıklayınız:

Adak kurbanı ne zaman kesilir?..

Adak olarak farz namazı adamak sahih midir?

40 İğdiş edilmiş, yani hadım edilmiş / kısırlaştırılmış (kastrasyon işlemi görmüş) hayvanı kurban etmek caiz midir?

İğdiş edilmiş (kısırlaştırılmış) hayvan kurban edilebilir.

Nitekim Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor:

"Rasûlullah (s.a.v) kurban günü alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince:

"Şüphesiz ki İbrahim’in dini üzere bir muvahhid (Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim." ve

"Şüphesiz benim namazım da, ibadetlerim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, Âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim." (En'âm, 6/162,163)

âyetlerini okudu ve

“Ey Rabbim! (Bu kurban bize) Sen’dendir, Sen’in rızan için (kesiyoruz) ve Sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim! Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillâhi vallâhu ekber!"

deyip koçu kesti." [Ebû Dâvûd, Dahâya 4, (2795); Tirmizî, Edâhî 21, (1520); İbnu Mâce, Edâhî 1, (3121)].

41 İlaç ile boynuzunun çıkması engellenen bir hayvandan kurban olur mu?

Kurbana engel olan ayıplar, hayvanın emsali arasında kıymetini azaltan kusurlardır. Zararsız şekilde ve daha iyi gelişmesi maksadıyla kuyruklarının fazla kısımlarını boğmak suretiyle düşürmek veya boynuzlarını özel olarak yapılan ameliyelerle köreltmek, hayvanların kıymetini düşüren ayıplardan değildir. Bu itibarla, böyle hayvanlar kurban kesilebilir...

Geniş bilgi için tıklayınız: 

Kurban edilecek hayvanın özellikleri nelerdir?

42 Çocuklarım ve ben de yiyebilirim, diye niyet edilerek adak kurbanı kesilir mi; böyle bir adak sahih olur mu?

"Çocuklarımla ben de yiyebilirim" diye adakta bulunulmaz. Bir şey adaksa ondan adak sahibi ve çocukları yiyemez.

Ancak adakta bulunmadan, bir hayvan kesip, hem fakirlere dağıtır hem de kendisi ve çocukları yiyebilir; adakta bulunmuşsa yiyemez.

Adanan şey eğer koyun, keçi ve sığır gibi kurban olması caiz olan bir hayvansa, bu hayvan kesildiğinde onun etinden nezrin sahibi yiyemeyeceği gibi, usül ve fürû tabir edilen yakınları da yiyemez. Yani, o kişi ile birlikte anası, babası, dedesi ve ninesi; çocukları ve torunları, hanımı yiyemez. Fakat kayın validesi, kayın pederi yiyebilir. Bu hayvanın etini fakire tasadduk etmek gerekir. Adak zenginlere verilmez. Bu etten adak sahibi ve yakınları yerse, yedikleri etin kıymetini tasadduk etmeleri gerekir. Ayrıca adak etinden istfade eden kimse, o etten adak sahiplerine ikram etse de câizdir, yiyebilirler.

Bu vesileyle bir hususa daha açıklık getirmekte fayda olacaktır:

Ev, araba ve benzeri yeni bir şey alan kimse hem bir şükrâne olarak, hem de kazadan masun kalması niyetiyle bir hayvan alıp keser de etini fakir fukaraya dağıtırsa, bu hem güzel bir davranış olur, hem de bir çeşit duâ sayılır. Bu kimse daha önce bir adak niyeti taşımadığından bu hayvan adak olmaz.

Fakat, meselâ, “Bir araba alırsam Allah rızası için bir koyun keseceğim.” diye niyet ederse, arabayı aldıktan sonra müsait olduğu bir zamanda hayvanı keser, etini de fakirlere tasadduk eder.

İlave bilgi için tıklayınız:

Ailemle yiyeyim diyerek kurban adanır mı?..

43 Kesilmeyen kurbanın bedeli ne yapılmalıdır; kesilmemiş kurbanın kazası var mıdır?

Kurban, ancak "eyyâm-ü nahr" denilen Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde kesilir. Bu günler Zilhicce ayının 10, 11 ve 12. günleridir. Kurban Bayramı'nın birin­ci gün kesmek daha iyidir. Bu günler geçince artık kurban kesilmez. Fa­kir olan bir kimse, kurban için bir hayvan satın almışsa müddetin geç­mesi ile bunu diri olarak tasadduk eder. Zengin ise ister bir kurban al­mış olsun, ister almamış olsun parasını sadaka olarak verir. (el-İhtiyar li Talili'l-Muhtar)

Şartlarını taşıdığı halde ihmal vb sebeplerle kurban kesmeyen bir kimsenin, o yıla mahsuben, bir kurban bedelini fakirlere vermesi, ayrıca tövbe ve istiğfar etmesi gerekir.

44 Büyükbaş hayvanı kurban keserken, hissedarlardan birinin kurban niyeti olmazsa bu kurban geçersiz midir?

Ortak kesilen kurbanlarda, hissedarlardan her birinin kurbanlarını aynı maksat için kesmiş olmaları gerekmez. Bir kısmı udhiyye (kurban bayramında kesilen kurban) için, diğer bir kısmı ise adak kurbanı, akîka, nafile kurban olarak kurban kesmeye niyet edebilirler. Ancak hepsinin ibadet niyetiyle katılmış olmaları gerekir.

Bu nedenle ibadet niyeti taşımadığı bilinen kişilerle, aynı büyükbaş kurbanlığa bile bile ortak olmak caiz değildir. Ancak insanın niyeti kalbe ait bir meseledir. Bir insanın niyetini tam manasıyla bilmemiz mümkün değildir.

O nedenle zahire / eldeki verilere göre hareket eder, sonradan farklı amaçlarla kurbana iştirak ettiği ortaya çıkan ortağın durumunu dikkate almaz ve kurbanımızın geçerli olduğuna inanırız.

Zira bizim niyetimiz Allah rızasıdır. Bu durumdaki birinin tekrar kurban kesmesi gerekmez.

45 Adak kurbanının parasını fakire vermekle adak yerine gelmiş olur mu?

Adak kurbanı kesmek vaciptir. Sadaka ise sünnettir. Adak kurbanının parasını vermekle adak yerine geçmiş olmaz. Bu nedenle muhakkak kurbanın kesilmesi gerekir.

Kurbanı kendisi kesmesi şart değildir. Telefonla, mektupla veya başka bir iletişim aracı ile birisine vekalet vererek adak kurbanı kestirilebilir.

46 Bir kimse, falanca ölünce kurban keseceğim, derse adak kurbanı kesmesi gerekir mi?

- Adak kurbanının şartlarından biri de adanan fiil Allah’a isyanı, bid’at, günah ve mâsiyeti ihtiva etmemelidir. Bu takdirde adak geçersidir.(TDV: İlmihali-II/24).

- Öfke anında gerçek maksat adak olmayıp, nefsinin hissiyatını ortaya dökmek ise, buna “nezru’l-licac” denir. Mesela, bir kimse  öfkelendiği için “Eğer filan adamla konuşsam, bir gün oruç tutmak nezrim / adağım olsun.” dese, bu gerçek adak sayılmaz. Bu durumda kişi, isterse adağını yerine getirir, isterse yemin kefareti verir. Bu görüş Şafii ve Hanbelîlere aittir. (bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/477).

Hanefilere göre ise, şartlı olarak hakkında adak adanan konu, ister helal isterse haram olsun, kişinin yemin kefareti vermesi gerekir.(bk. a.g.e, 3/479).

Buna göre, Müslüman bir kimsenin ölmesi şart koşulan bir adak türü, geçerli bir adak türü değildir. Bununla beraber, böyle bir adağı söz konusu etmiş kişinin yemin kefareti vermesi gerekir.

47 Akşam kurban kesilir mi?

Kurbanın kesim vakti, Kurban Bayramı'nın birinci günü fecrin doğuşundan itibaren, üçüncü gün Güneş batıncaya kadarki üç günlük süredir. Bu müddet içinde kurbanın kesilmesi şarttır. Bu vakitler dışında kurban kesilmesi sahih olmaz.

Kurbanı gece kesmek mekruhtur.

48 Kadınlar hayız halinde iken kurban kesebilirler mi?

Kurban kesmek, Müslüman, aklı başında, erginlik çağına varmış, mukim (seferi olmayan) imkânı yerinde olan herkes için vaciptir. Buna göre dinen zengin olan erkek gibi, dinen zengin olan kadının da kurban kesmesi gerekir. Bu hüküm kurban kesebilecek bir insanda aranan şarttır.

Bir de kurbanı kesende aranan şartlar vardır. Kendisine kurban kesmek vacip olan kişi kurban kesebilir. Bunun gibi, erkek nasıl hayvanı kesebiliyorsa, kadın da kesebilir. Bunun delili şu mealdeki hedis-i şeriftir:

Muaz bin Sa’d rivayet ediyor. Kâ'b bin Mâlik’in bir cariyesi vardı. Sel’ dağlarında koyunlarını otlatıyordu. Koyunlardan biri hastalandı, cariye hemen yetişerek hayvanı bir taşla kesti. Daha sonra durumu Resulullaha (a.s.m.) sordular. Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:

“Bir mahzuru yoktur, etini yiyiniz.” (Muvatta, Zebâyih: 4.)

Bu hadise dayanan kitaplarımızda şöyle bir hüküm yer almaktadır:

“Aybaşı dahi olsa kadının kestiği helâldir. Çünkü kadının tam ehliyeti vardır. Şu kadar var ki, hayvanı kesenin erkek olması müstehaptır. Çünkü bu işte erkeğin gücü kadının gücünden daha fazladır.”

Zaten bilindiği gibi, gerek Kurban Bayramı'nda, gerekse sair vakitlerde genellikle hayvanı erkekler kesmektedir. Diğer bazı konularda olduğu gibi, bunda da tabiî bir işbölümü oluşmuş bulunmaktadır.

49 Doğuştan tek hayalı (üreme çekirdeklerinden biri olmayan) hayvan kurban edilebilir mi?

Doğuştan tek hayalı hayvan kurban edilebildiği gibi, hünsa (hem erkek hem de dişi cinsel organı bulunan) olan bir hayvan da kurban edilebilir.

50 Ben ve eşim çalışıyoruz. Ev aldık ve gelirimizin 2/3'ü taksidimize gidiyor; kurban kesebilir miyiz?.. Kurban kesmemiz gerekir mi?

Kurban kesecek kimsenin; Müslüman, hür ve yolculuk halinde bulunmayıp mukîm olması, nisab miktarı mala sahip olması gerekir.(Serahsî, XII/8; Kâsânî, V/63; el-Fetâva'l-Hindiyye, V/292) gerekir. Akıllı ve bülûğa ermiş olma şartı konusunda ihtilâf vardır. İmam Azam ve İmam Ebû Yûsuf'a göre kurban kesmekle mükellef olmak için akıllı ve bülûğa ermiş olmak şartı yoktur. Zengin olan çocuk veya delinin malından velîsi kurban keser. İmam Muhammed'e göre ise akıl ve bülûğa ermek şarttır. Fetva bu görüşe göredir (el-Fetâva'l-Hindiyye, V/293).

Kurban kesmede nisab, sadaka-i fıtırla mükellef olmaktır. Bu durumdaki Müslümana kurban kesmek vaciptir. (Kâsânî, V/64).

Temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka yirmi miskal (80,18 gr.) altın veya bunun değerinde para veya eşyaya sahip olan kişi dinen zengindir; kurban kesmesi gerekir. Hane halkı içinde, dinen zengin sayılan mükelleflerin sayısı birden fazla ise, her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi icap eder.

Kurban kesmekle mükellef olan şahsın, satın alacağı hayvanın ücretini kredi kartıyla ödemesi, kurbanın sıhhatine engel teşkil etmez.

Nisabı eksilten borç, kurbanın vücûbiyetini düşürmez. Bu nedenle fıtır sadakası verecek durumda olanların Kurban kesmesi gerekir.

Ayrıca her kişi tek başına değerlendirilir. Eğer kadın ve erkek her ikisinin de kurban kesmesi gerekiyorsa ikisi de kesmelidir. Bu açıdan eşnizin kurban kesmesi sizin kurban borcunuzu yok etmez.

İlave bilgi için tıklayınız:

KURBAN

51 Dana keseceğim diye adakta bulunan kişi koyun kesebilir mi?

 - Bir işim gerçekleşirse, kendi ellerimle büyütüp dana keseceğim, demiştim. Danayı şimdi illa da kendi ellerimle büyütmek zorunda mıyım? 

Yapılan adak, adak sahibinin mali gücünü aşmamalı ve başkasına ait bir şey olmamalıdır.

Mesela, bir dana keseceğini adayan kimsenin buna gücü yetmezse bir koyunu kesebilir. Fakat bir başkasının koyununu kesmeyi adayan kimsenin bu adağını yerine getirmesi gerekmez.

Ayrıca kendi beslediğiniz kurbanı da kesmeniz şart değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Adak kurbanı hakkında bilgi verir misiniz; ne zaman kesmek gerekir?

52 Aynı ev içerisinde yaşayan, şartları haiz her aile ferdi (anne, baba, kardeşler) ayrı ayrı mı kurban kesmelidir?

Akıl baliğ olup şahsına ait yeteri kadar parası olan her aile ferdi, diğer şartları da taşıyorsa kurban kesmelidir.

Kurban Kesmek Kimlere Vâcibtir?

Bir kimseye kurban kesmenin vâcib olması için, şu şartların bulunması gerekir:

1. Müslüman olmak.

2. Hür olmak.

3. Mukîm olmak. Seferî (yolcu) olmamak.

4. Fıtır sadakasını vâcib kılan zenginliğe sâhip olmak. Zekât ve fıtır sadakası için nisab miktarı 80 gram altın ile 561 gram gümüştür.

5. Âkıl ve bâliğ olmak. Bu beşinci şart, İmamlar arasında ihtilâflıdır. Bâzılarına göre kurbanın vâcib olması için âkıl ve bâliğ olmak şart değildir. Zengin olan çocuk ile akıl hastalarına da kurban düşer. Velîleri onlar namına onların kurbanlarını keserler.

53 İlahi ve ilahi olmayan dinlerde kurban ibadeti hakkında bilgi verir misiniz?

Kurban, tapınılan tabiatüstü varlık veya varlıkla­ra yakınlaşma, şükran duygularını ifade etme, bir şey isteme ya da günahlara ke­faret olması gibi niyetlerle sunulan varlık ve nesnelerdir.

Tabiatüstü bir güce su­nulan nesnelere genel anlamda takdime adı verilirken, kurban kelimesi özellikle öl­dürme veya boğazlama yoluyla sunulan­lar için kullanılmaktadır. Kurban olayında esas unsur, sunulan hediyeyi kabul etme durumunda olan tabiatüstü gücün veya kendisine böyle bir güç atfedilmiş olan varlığın bulunmasıdır. Kurban sunan kişi bu şekilde tabiatüstü güçle ilişkiye gir­meyi veya daha önce girmiş olduğu ilişki­yi sürdürmeyi amaçlar.

Öte yandan bazı toplumlarda kurban olarak takdim edilen nesnelerin yok edilmesi işlemi esas kabul edilmiş, buna göre kurban, "objelerin bir tanrıya veya herhangi bir tabiatüstü gü­ce takdim edildiği bir kült faaliyeti" ola­rak tanımlanmıştır. Takdim edenin, bir şeyi kendi tasarrufundan çıkarıp tabiatüstü bir alıcıya sunduğu düşüncesi esas alınarak kurban, "icra edilişi esnasında bir şeyin sunulduğu veya yok edildiği, ob­jesinin manevî bir güç kaynağı ile böyle bir güce ihtiyaç duyan kişi arasında ilişkiler tesis ettiği dinî tören" şeklinde tarif edil­miştir.

Erken Paleolitik dönemden itibaren çe­şitli kültürlerde kurban ibadetinin farklı uygulamaları ortaya çıkmıştır. Antik Yu­nan dininde yer altı ve deniz tanrılarına siyah, ateş tanrılarına kızıl renkte hayvan­lar, güneş tanrısı Helios'a süratli atlar, tanrı Zeus'a kozmik verimlilik güçlerinin simgesi olarak kabul edilen boğa kurban edilirdi. Kurban vasıtasıyla tanrıların, tan­rılar sayesinde de insan ve tabiatın yaşadığına inanılırdı.

Arkeolojik bulgular, eski Mısır'da rahiplerin idaresinde âyin haline getirilmiş kurban kültünün bulunduğu­nu göstermektedir. Sumerler'in yaşadığı eski Mezopotamya'da da rahiplerin eşli­ğinde zorunlu kurbanlarla iştirak edilen oldukça gelişmiş bayram takvimleri bulunurdu. Hititler'in tanrıların yardım ve affını kazanmak için kurban kestikleri, bazı yiyecekler takdim ettikleri bilinmek­tedir. Dinî ve mitolojik Ugarit metinlerin­de Mezopotamya ve Ken'ân özelliği taşı­yan bir kurban kültünün izleri görülmek­tedir.

Milâttan önce ilk bin yıla kadar tarihlendirilen kitabelere göre Güney Ara­bistan'ın yüksek kültürlerinde rahiplerce yönetilen, güneş, ay ve venüs gibi yıl­dızlarla büyük tanrılara sunulan kurban âyinleri vardı. Eski İranlılar tanrılara kur­banlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır. Zerdüşt hayvan kurbanını ya­saklayarak Ahura Mazda'ya adak ve şü­kürler kurbanını telkin ettiyse de ölümün­den sonra canlı kurban âdetine geri dö­nülmüştür.

İranlılar adak ve şükranlarını Hürmüz'e, diğer takdimelerini de kötülü­ğü engellemesi için Ehrimen'e arzederlerdi. Sâbiî toplumunda güvercin ve ko­çun kurban edildiği törenleri, vaftiz olmuş rahip veya yardımcısı icra eder, kurban edilen hayvanın kutsiyetine inanıldığından vaftiz olmayanların ona dokunması­na izin verilmezdi.

Günümüz ilkel kabile­lerinde tanrıların yardımlarını sağlamak, gazaplarından korunmak veya günahlar­dan kurtulmak için tavuk kurbanı yaygın­dır. Ayrıca sığır ve köpek de kurban edil­mekte, yiyecek ve içecek maddeleri su­nulmaktadır.

Japon dini Şintoizm'de kurban ve takdimeler tanrılara ve ölülere, onların öfke­sini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağla­mak veya günahlara kefaret düşüncesiy­le sunulurdu. Erken dönemlerde uygula­nan insan kurbanlarının yerini sonradan hayvan kurbanları almıştır. Günümüzde pirinç ve pirinç şarabından oluşan yemek takdimeleriyle elbise ve mesken dahil üç aslî ihtiyaca tekabül eden her şey kurban olarak sunulmaktadır.

Eski Çin'de tanrılara ve ölen ataların ruhlarına onları memnun etmek ve ilâhî lutuflar elde etmek amacıyla evcil olan ve olmayan hayvanlar kurban edilir; hubu­bat, mayalandırılmış içki, çeşitli yiyecek­ler ve ipek gibi takdimeler sunulurdu. Önceleri yaygın olan insan kurbanına Konfüçyüs'le birlikte son verilmiştir. İmpara­tor tarafından kış gündönümünde göğe ve yere sunulan kurbanın önemli bir yeri vardı. En önemli takdimeler bütün aile­nin bir araya geldiği, senenin ilk ve son günlerinde yapılırdı. Güneş tutulması, sel baskını, salgın hastalık, kuraklık, açlık gibi durumlarda da uygun kurbanlar sunu­lurdu.

Hinduizm'de kurban insanları kurtulu­şa götüren yollardan biridir. Brahmanlar döneminde, kozmik gücü meydana ge­tirdiğine inanılan ve yaratılışın sırrı, kâi­natın devamının anahtarı olarak kabul edilen kurban merasimi rahiplerin neza­retinde gerçekleştirilirdi.

Vedalar döne­minde günlük merasimler ateşte yakılan takdimeleri, kutsal soma içkisini yere dökmeyi, atalara, yer tanrılarına ve ruh­lara yiyecek takdimelerini ihtiva ederdi. Aylık takdimeler yeni ay ve dolunayda çe­şitli tanrılara, özellikle fırtına tanrısı İndra'ya sunulan pastalar ve yiyeceklerdi. Fa­kat kefaret niyetiyle ve ilkbaharın başlan­gıcında bolluk düşüncesiyle, yağmurlu mevsim ve serin kış beklentisiyle rahipler tarafından bir yılda üç defa olmak üzere mevsimlik kurbanlar sunulurdu. Upanişadlar sonrası dönemde de kurban siste­mi korunmuş, ancak mâbed ibadetinin ortaya çıkışı ve Budizm, Jainizm gibi yeni dinlerin muhalefeti sebebiyle giderek önemini kaybetmiştir. Çünkü Budizm ve Jainizm'de "Ahimsa" (hiçbir canlıyı öl­dürmemek) prensibi ve tenasüh inancı gereği canlı yaratıklar kurban edilme­mektedir. Ancak her İki din mensupları mâbedlerinde tütsü, mum, buhur, yiye­cek ve içecekler takdim ederlerdi.

Yahudilikte bazı hayvanların veya yiye­ceklerin Tanrı'ya bağlılığın bir işareti ola­rak ve O'nun lutfunu kazanmak, affını sağlamak niyetiyle bir mezbah üzerinde tamamen ya da kısmen yok edilmesin­den ibaret olan kurban ibadetinin tarihi Hz. İbrahim'e kadar götürülmektedir. Onun döneminde sığır, davar, kumru, gü­vercin gibi hayvanlar Tann'ya sunulurdu. İshak ve oğlu Yâ'küb tarafından da devam ettirilen kurban geleneği, İsrâiloğullarınca bazı dönemlerdeki farklı uygulamalarla birlikte Kudüs'teki mabe­din 70 yılında Romalılar tarafından yıkılışına kadar sürdürülmüştür.

Ahd-i Atîk'te kurbanı ifade eden en kapsamlı terim İbrânîce'de "vermek" an­lamına gelen "manah" fiilinden türetilmiş, "bir bağış veya vergi" mânasındaki "minha"dır. Bu kelime hububat takdimelerini genel olarak kurbanı ve özellikle de hayvan kurbanlarını ifade etmek üzere kul­lanılmıştır.

Yahudilikte kurban, uygun görülen hayvanları bo­ğazlamak suretiyle sunulan kanlı kurban­lar ve çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içeceklerin takdim edilmesi şeklindeki kan­sız kurbanlar olmak üzere ikiye ayrılmak­tadır. Kurbanlar günlük, haftalık, aylık, mevsimlik ve yıllık olarak sunulurdu.

Hz. İsâ zamanındaki kurban uygulama­ları Ahd-i Atîk'e dayandırılmaktaysa da sonradan Hristiyanlık'ta  İsâ'yı merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı gelişti­rilmiştir. Kendisi de bir İsrailli olan İsâ dünyaya geldiğinde ailesi, Yahudi şeriatı­na uyarak kurban sunmak için Yeruşalim'e git­miş ve İsâ'yı da götürmüş İsâ, İsrâiloğulları'nın kutladığı Pesah bayramlarına katılmıştır.

Öte yandan İsâ, bir cüzzamlıyı iyi ettikten sonra Mûsâ şeria­tında belirtildiği üzere bir kurban kesmesini din kardeşiyle dargın olan birinin ba­rıştıktan sonra takdimesini sunmasını istemiştir. Bu uygulama­lara rağmen İsâ'nın çarmıha gerilmesi ve diriltilmesi inancının ardından Hristiyan­lığın Yahudilik'ten ayrı bir din mahiyeti kazanmaya başladığı bilinmektedir. Ni­tekim Hristiyan geleneğinde İsâ'nın havârileriyle yediği son akşam yemeğinde insanlar için döküldüğünden bahsettiği kanının Ahd-i Cedîd olduğuna ve insanla­rı Tanrı ile barıştırdığına inanılmış Ahd-i Atîk Pesahı'nın icrası sayılan bu yemeğin, İsâ'­nın kendisini Baba'sına takdim ettiği bir âyin anlamına geldiği anlayışı benimsen­miştir.

İnciller'deki,

"İsâ'nın kanı bir çoklarının günahının bağışlanması için döküldü"

"İnsanoğlu kendisine hizmet edilmeye değil, ancak hizmet et­meye ve birçokları için canını fidye olarak vermeye geldi."

ve Pavlus'un mektuplarındaki "günah için bir kurban" ve "Tanrı'ya kurban" şeklindeki ifadeleri, Hz. İsâ'­yı insanlığı aslî günahtan kurtaran bir kurban olarak gören inanca esas teşkil etmiştir. Böylece Hris­tiyan ilahiyatında İsâ'nın haç üzerindeki ölümünün tek başına yeterli ve diğer kurban sunma fiillerini faydasız kılan bi­ricik kurban olduğu inancı kabul edilmiş, İsâ. kendisi ilk ve son kurban olarak Ahd-i Atîk'in kurban sistemini iptal etmiştir.

İslâm'da Kurban: Önceki din ve kültür­lerde farklı şekil ve amaçlarla da olsa var­lığını sürdüren ve Câhiliye toplumunun dinî hayatında önemli bir yeri olan kurban âdeti İslâm dininde cinayet, şirk, israf, hayvana eziyet ve çevre kirliliği gibi olum­suz unsurlardan temizlenerek taabbüdî, malî ve sosyal nitelikleri bir arada bulun­duran bir ibadet halini almıştır.

İslâm öncesi Arap toplumunda çocukla­rın, köle ve esirlerin putlara kurban edil­mesi âdetinin zayıf da olsa izlerine rast­lanmakla birlikte yaygın olan, putlara hayvan­ların kurban edilmesi şeklindeydi. Câhili­ye Arapları, belli zamanlarda veya önemli kabul ettikleri olaylar vesilesiyle gerek Kabe'deki gerekse Mekke'nin diğer bölgelerinde ve Mekke dışındaki putlarının yanında mabede olan saygılarını, putlara olan bağlılıklarını göstermek, onlara yakınlaşmak gayesiyle deve, sığır, koyun, ceylan gibi hayvanları keserek kanını on­ların üzerine döker, kurbanı parçalayıp bu dikili taşların üzerine bırakır, yırtıcı hay­vanların ve kuşların yemesini beklerlerdi. Yarar sağlayacağı düşüncesiyle ölen kim­senin kabri başında veya cinlerden korun­mak amacıyla kurban kesildiği, ayrıca ye­ni doğan çocuk için akîka kurbanı kesile­rek ziyafet verildiği, bereket getireceği beklentisiyle deve veya koyunun ilk do­ğan yavrusunun (fera', fer'a), Receb ayının ilk on gününde "atîre" adı verilen koyu­nun putlar için kurban edildiği bilinmek­tedir. İslâm döneminde Câhiliye Arapları'nın kurban âdeti tevhid inancına aykırı öğelerden temizlenerek Hz. İbrahim'in sünnetine uygun biçimde ihya edilmiş ve sosyal işlevler de yüklenerek zenginleşti­rilmiştir.

Putlar için hayvan kurban etme şirk, bu şekilde kesilen hayvanlar da mur­dar sayılmış, akîka kurbanı âdeti ana hatlarıyla İslâm döneminde korunmuş, son iki tür kurban ise Allah için olması kaydıyla, İslâm'ın ilk dönemlerinde caiz görülmüşken, daha sonra

"İslâm'da ne fera' ne de atîre var­dır." (Buhârî, '"Akîka", 3, 4; Müslim, "Edâhî", 38)

hadisiyle yasaklanmıştır.

Kur'an'da ayrıntısı verilmeksizin, Hz. Âdem'in iki oğlunun Allah'a kurban tak­dim ettiklerinden söz edilir ve ilâhî dinlerin hepsinde kurban hük­münün konulduğu bildirilir. Kur'an'da hac ibadeti esnasında ke­silecek kurbanlarla ilgili bazı hükümler yer alsa da dolaylı bir işaret hariç hac dışındaki kurban ibadetine temas edilmez. İbadetler konusunda takip edi­len teşri' siyasetine uygun olarak gerek hac ve umre yapanların gerekse diğer şa­hısların kurban kesme yükümlülüğü ve diğer kurban türleri hakkındaki hüküm­ler Hz. Peygamber'in söz ve uygulama­sıyla belirlenmiştir.

Resûl-i Ekrem'in hic­retin 2. yılından (624) itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başla­ması, hac ve umre esnasındaki uygula­ması ve kurbanla ilgili çeşitli açıklamala­rından oluşan zengin hadis rivayeti bu alandaki dinî gele­neğin, fıkhî yorum ve değerlendirmele­rin ana zeminini teşkil etmiştir.

İbadetlerde fert ve toplum yararıyla açıklanabilir unsur­larla taabbüdî nitelik taşıyan ve Allah'a bağlılığı temsil eden simgesel davranış­lar çok defa bir arada bulunur. Ancak malî bir ibadet olan kurbanda taabbüdî yön­ler de bulunmakla birlikte fert ve toplum yararı daha ön plandadır. Kurbanı hayva­nın eti veya derisi için kesiminden (zebh, tezkiye) ayıran temel fark, onun Allah'ın rızâsını kazanma ve isteğine boyun eğme gayesiyle kesilmiş olmasıdır. İbadetin özü­nü teşkil eden bu gaye ancak şâriin bil­dirdiği şekil şartlarına uyulduğunda gerçekleşmiş olur. Bu yönüyle kurban iba­detinin özü ve biçimselliği dinî bildirime dayanır. Kesilen kurbanın etinin yenmesi, derisi ve diğer parçalarından âzami ölçü­de yararlanılması ibadetin özüyle alâkalı bir gereklilik olmayıp ikinci derecede ya­rarlar, ibadetin dünyevî boyutu ve anla­mı olarak görülebilir. Klasik doktrinde kurban ibadetinin rüknünün kan akıtma olarak belirlenmesi de mücerret bir itlaf ameliyesi değil, bu ibadette derunî bir hal olan kulluk bilinç ve iradesini temsil eden ve yükümlülüğün en alt sınırında bulunan objektif bir işlemin kriter olarak seçilmesi anlamını taşır.

Kişi kurban kesmekle Allah'ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğu­nu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Bunu yaparken de malını Allah için telef etmesi değil en yakınlarından başlayarak insanlara yararlı olacak tarzda gerçekleş­tirmesi istenmiştir. Kur'an'da kurbanın kan ve etinin değil kesenlerin dinî duyar­lılıklarının (takva) Allah'a ulaşacağının belirtilmesi buna işaret eder. Kurban Allah'a verdiği nimetlerden dolayı şükür anlamı da taşır. Müminler her kurban kesiminde, Hz. İbrahim ile oğ­lu İsmail'in Cenâb-ı Hakk'ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri, Kur­'an'da da özetle aktarılan başarılı sınavın hâtırasını tazele­miş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduklarını simgesel davranışla gös­termiş olmaktadırlar.

Kurban toplumda kardeşlik, yardım­laşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle et satın alma imkânı bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksul­ların bulunduğu ortamlarda onun bu ro­lünü daha belirgin biçimde görmek müm­kündür. Zengine malını Allah'ın rızâsı, yardımlaşma ve başkalarıyla paylaşma yolunda harcama zevk ve alışkanlığını verir; onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Fakirin de varlıklı kullar aracılığıyla Allah'a şükret­mesine, dünya nimetinin yeryüzündeki dağılımı konusunda karamsarlık ve düş­manlıktan kendini kurtarmasına ve ken­dini toplumunun bir üyesi olarak hisset­mesine vesile olur.

Kurban ibadetinin ya­rarı sadece sosyal dayanışma ve malî yar­dıma indirgenemeyeceği. Her ibadetin öz ve biçim olarak ayrı anlam ve hikmetleri bulunduğu için, kurban yerine başka bir ibadetin ikame edilmesi, meselâ kurba­nın parasının dağıtılması, fakirlere gıda yardımı yapılması, namaz kılınıp oruç tu­tulması caiz görülmez.

(Kaynaklar ve geniş bilgi için bk. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Kurban Md.)

54 Dört adak kurbanı olan kimse, dört küçük baş yerine bir büyük baş hayvan kesebilir mi?

Dört kurban adayan bir kimse, bunun yerine bir büyük baş hayvan kesebilir. Niyeti de ona göre yapar. Bir büyük baş hayvan keserken dört adak niyeti yapabilir.Yedi hisseye kadar da niyet edebilir.

Akika kurbanı nafile kurban gibi. Hisselerin tamamının kurban hissesi olması gerekir. Adak, nafile, akika gibi.

İlave bilgi için tıklayınız:

Adak, akika, şükür kurbanı olan kurban hissesine girebilir mi?..

55 Elimizdeki kurban etlerini kasaba verip, yıl içerisinde verdiğimiz miktarı azar azar ve taze olarak almamız faize girer mi?

Kurban etinin ve derisinin sahibi tarafından satılması ya da kesim ücretinin bunlarla ödenmesi caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber (asm),

 "Kurban derisini satan kimsenin, kurbanı yoktur." (Buhari, Edahi 16; Müslim, Edahi 5)

buyurmuştur. Et veya derinin satılması hâlinde elde edilen para, kesim bedeli olarak verilmesi hâlinde de kıymetleri fakirlere sadaka olarak verilir. Ancak şart koşmamak kaydıyla kurbanın eti veya derisi kesene bağışlanabilir.

İsteyen kimse, önceden bedelini ödeyerek, Müslümanların kurduğu bir vakıf ya da bir kuruluş organizesiyle vekaleten kurbanlarını kestirmeleri ve bu kurbanların etlerinin yoksul Müslümanlara et olarak ulaştırılması caiz olduğu gibi, söz konusu etlerin, et olarak Müslümanlara ulaştırılması imkânının sağlanamaması hâlinde, bunların rayiç bedelle satılarak bedelinin uygun yerlere sarfedilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Et, faizin cereyan ettiği, faiz cinsinden bir maddedir. Bilindiği gibi, aynı cinsten olan ribevî (faize konu olan) malların alım-satımında hem satışa konu malın, hem de bunun bedeli olan malın peşin olması ve kilo veya hacim cinsinden olan ölçülerinin aynı olması şarttır.

Buna göre, satılan ve karşılığında satın alınan etlerden birinin fazla olması veya veresiye olması durumunda bu satış akdi faiz olur. Etlerden birinin taze, diğerinin bayat olması faiz problemini ortadan kaldırmaz. (bk. el-İhtiyar, 2/30-31)

Hanefî mezhebine göre, koyun eti ile sığır eti aynı cinsten değildir. Bunlar arasında fazlalık olabilir, fakat biri peşin biri vadeli olamaz. (bk. a.g.e.; el-Fıkhu’l-İslamî, 4/683)

Bunun çaresi bizce şu olmalıdır:

Hayır kurumları ellerindeki eti kasaba satar, sonra ihtiyaç hâlinde ondan veya bir başkasından eti ya da başka uygun bir ihtiyacı satın alır.

56 Kurbanda, kesilmek için yatırılan hayvanın, yatırma esnasında ayağı veya boynuzu kırılırsa ne olur?

Hayvanda meydana gelen her ayıp ve kusur, onun normal ölçüsünde bir noksanlık meydana getirip yararını azaltıyorsa, diğer bir deyimle kıymetini düşürüyorsa, o takdirde böyle bir noksanlık kurban edilmesine engel sayılır. Bunun aksi durumunda ise bir engel sayılmaz.

Zengin bir kimse ister alırken kusurlu bulunsun, ister aldıktan sonra kusur meydana gelsin, belirtilen ölçü ve anlamda ise, onu kurban etmesi caiz değildir; yenisini alıp boğazlar. Fakir kimse için bu söz konusu değildir. İster alırken kusurlu bulunsun, ister aldıktan sonra kusur meydana gelsin, her iki durumda da onun kurban edilmesi caizdir. Çünkü zaten fakire kurban kesmek vacip değildir.(Tatarhaniyye- Fetavayi Hindiyye)

Zengin bir kimse, kurbanlık için semiz bir koyun satın alır, henüz kurban günleri gelmeden o hayvan iyice zayıflar da normal değerini kaybederse, onu kurban etmesi caiz olmaz. Satın alan fakir olursa kurban etmesi caiz olur. Bunun gibi zenginin sağlam vasıfta aldığı hayvanın gözleri kör olur veya kulağı ya da kuyruğu kesilir, ya da dişleri dökülür ya da buna benzer bir arıza meydana gelirse, artık o hayvanı kuban etmesi caiz olmaz. Ama fakir kimsenin aldığı hayvanda bu tür noksanlıklar meydana gelse bile, onu kurban etmesine engel sayılmaz. Çünkü kurban ona vacip değildir. Bunun gibi kurbanlık için satın aldığı koyun ölür veya çalınırsa, o takdirde bir başkasını alıp boğazlaması gerekir.

Kurbanlık hayvan yere yatırılırken ayağı kırılır veya gözüne sert bir cisim dokunarak kör olmasına sebebiyet verilirse, yine de onu kurban etmek kafi geleceğinden yenisini almaya lüzum yoktur. Kıyas yoluyla bu duruma gelen hayvanın kurban edilmemesi gerekirse de, sakınılması çok zor bir husus olduğundan istihsanen cevaz verilmiştir. Hatta İmam Ebu Yusuf'a göre hayvan boğazlanmadan bir gün önce bile böyle bir kazaya uğrarsa yine kurban olur. (El- Bedayi-Kasani-Fetavayi Hindiyye; Celal Yıldırım, İslam Fıkhı)

57 Kurban etinin üç günde tüketilmesi gerekiyormuş, doğru mu?

Kurban etini üç günde bitirmek diye bir şart yoktur. Eti dilediğiniz zamana kadar muhafaza edebilirsiniz.

Kurban Eti ve Derisi Ne Yapılmalıdır?

58 Hisseli kurbanda taksim usülü nasıl olmalı, illa tartılarak mı paylaşılmalı?

Sığır cinsinden olan hayvanları kurban için en fazla yedi kişi ortaklaşa kesebilir. Bu ortakların mutlaka yedi kişi olması şart değildir. İki kişi de kesebilir; üç, dört veya beş kişi de kesebilir. Bu meselede dikkat edilmesi gereken en mühim husus, herhangi bir şekilde ortaklar arasında bir anlaşmazlığa meydan verilmemesidir. Hattâ bunun için, hayvan kesildikten sonra eti tartı yoluyla taksim edilmelidir. Tahminî olarak yapılan bir taksimatta birtakım rahatsızlıklar çıkabilir.

Kesildikten sonra paylaşırken böyle olduğu gibi, hayvan satın alınırken de aynı şekilde ortakların kaç lirayla iştirak ettikleri de bilinmelidir. Meselâ 7.000 TL'ye alınan bir danaya yedi kişi ortak olmuşsa bunların 1000’er lira vereceklerini bilmesi gerekir. Çünkü, bir mal alınırken veya bir şeye ortak olunurken her ortağın kaç lirayla iştirak ettiği ve ortak olduğunu bilmesi lazımdır. Yoksa mesele askıda kalır, ortaklığın şartı yerine getirilmemiş sayılır.

Hayvan kesilip, kaç kilo eti çıktığı bilindikten sonra, o günkü et fiyatına göre her ortağın ne kadar para vereceğini tesbit etmek bazı mahzurlar teşkil edebilir. Bu durumu göz önüne alarak, her ortağın kaç lirayla hangi hayvana ortak olduğunu öğrenip, parasını ödedikten sonra iştirak etmiş olmalı ve etini de hissesine göre almalıdır. Hisse dağıtıldıktan sonra kişi kurbanından diğerine fazlası ile verebilir.

(Mehmed Paksu, İbadet Hayatımız-1)

59 Kurban olarak kesilecek hayvanın sütünden veya yününden faydalanmak caiz midir?

Kurbanlığı önceden alıp bizzat beslemek, özellikle günümüzde imkânı olanlar için güzel bir şeydir. Çünkü bugün yemlerin dahi temizliği tartışılabilir. Oysa İslam’da hayvana dahi temiz gıda yedirmek mecburiyeti vardır.

Fıkıh kitaplarımızda denir ki: Kurban kesmek üzere alınan bir hayvanın, ta onu kesinceye kadar sütünden, yününden ve benzeri şeylerinden yararlanmak mekruhtur. Çünkü insan onu kurban niyetiyle alınca, sanki onu her şeyiyle Allah (kurbet) için ayırıp belirlemiş, yani tayin etmiş olur.

Binaenaleyh, yünün kırkması âdeta ibadet için belirlediği hayvanın bir parçacığını bu niyetten çıkarmış ve onu dünya için kullanmış olur.

Sütünü de bazıları böyle saymışlar ve süt az olup, memeye su serpmekle hayvana zarar vermeden sütün kesilmesi sağlanır.  Bu mümkün değilse sağılıp, sadaka olarak verilir, böylece Allah (kurbet) için aldığı kurbanlığın her parçası Allah için kullanılmış olur, demişlerdir. Kendisi içecek olursa bedelini sadaka eder. Bu Hanefi fıkıhçılarının çoğunluğunun görüşüdür.

Ama yine bazı (Zeyla`i`ye göre "ashab", Hindiye`ye göre "meşayıh") hanefi fıkıhçılara göre, kurban kesmek kendisine vacip olan (zengin) birisi böyle bir hayvan satın alırsa, o bunun sütünden ya da yününden yararlanabilir. Çünkü onun için vacip olan şey kurban kesmektir. Zimmetindeki borç budur. Onun için herhangi bir hayvanın belirlenmesi (tayini) söz konusu değildir. Kurban zamanı o, onu değil de bir başka hayvanı da kurban edebilir. Binaenaleyh, kurban keserim diye aldığı hayvanın sütünü de içebilir.

Ama fakir öyle değildir. Ona kurban kesmek vacip olmadığından o, kurban kesmek için bir hayvan satın aldığında, bizzat o hayvanı âdeta her şeyiyle Allah için ayırmış (tayin etmiş) olur ve sütünden kendisi yararlanırsa, o hayvanın o kadarı ibadet (kurbet) için kullanılmamış olacağından mekruh işlemiş olur. Çünkü onun zimmetinde (üzerinde) kurban borcu yoktur, kurbanlık almakla o bir kurban kesmeyi değil, bizzat o hayvanı kesmeyi vacip kılmış gibidir.

İşte bu da bazı Hanefilerin görüşüdür. Ama İbn Abidin buna itiraz eder ve zenginin kurbanlık için aldığı hayvanın da taayyün ettiğini (bizzat belirlemiş olduğunu) söyler, dolayısıyla onun da kurbanlığın sütünden ve yününden yararlanmaması gerektiğini anlatır. (İbn Abidin VI/329; Ayrıca bk. Zeyla`î, Tebyin VI/9; Hindiye V/300-301)

Diğerlerine gelince: Hanbeliler derler ki: Kurbanlık kesmek için aldığı hayvanın sütü ve yavrusu varsa, yavrusuna yetecek kadar sütünü içmelidir. Yavrusunun içeceğinden fazla olanı ise içebilir. Çünkü birisi Hz. Ali`ye: "Ey müminlerin emiri, şu ineği kurban keserim diye satın aldım ve şu yavruyu doğurdu. Ne yapmalıyım?" diye sormuş, O da: "Sütünün yavrusuna yetecek kadarını alma, fazlasını al. Kurban günü gelince de yavrusunu da kendisiyle beraber kes." diye cevap vermiştir.

Şafiiler de aynı görüştedirler. (bk. İbn Kudâme, el-Mugnî VNI/629) Onlar için de kurbanlığın, yavrusu varsa ondan arta kalan sütünden, yavrusu yoksa sütünün tamamından yararlanmak mekruh değildir. Ama hem Hanbelilere hem de Şafiilere göre kurbanlık için alınan hayvanın sütünden bizzat yararlanmayıp, başkasına tasadduk etmek daha iyidir. (agk.; bk. İslam Fıkhı Ans.)

60 Hem ben hem de eşim, içimizden niyet ettik bir kurban keseceğiz diye, şimdi bu durumda her ikimiz de mi kurban kesmemiz lazım? Biz Şafii mezhebindeyiz...

Öncelikle şunu unutmamak gerekir ki, konumuz "Nezir/Adak"tır. Şartlarına uygun bir adağın adanması ancak sözlü olarak yapılır. Yalnız içten geçirilen niyet ile adak vacip olmaz. (bk. Nevevî, Mecmu,VIII/451).

Eğer sözlü olarak her iki eş ayrı ayrı adak vereceklerini ifade etmekle beraber, ikisinin de niyeti, "ailece bir kurban kesmek" ise, bu takdirde yalnız bir kurban kesmeleri yeterli olacaktır. Yok eğer her biri kendi içinden "şahsım itibariyle ben bir kurban keseceğim" diye niyet etmişse, bu takdirde iki tane kesmeleri gerekir. Fakat kanaatimize göre bu tür olaylarda genellikle "ailece bir kurban kesmek" niyet edilir.

İkinci husus: Adak kurbanlar nasıl tayin edilmişse, ne ad verilmişse (keçi, koyun, inek gibi) mutlaka onun kurban edilmesi şarttır. Dolayısıyla, onun yerine başkaca bir bedel olmaz. Kurban kesmek yerine mal veya para verilse bile adak yerine gelmiş olmaz.

Bu konuda, Şafii ve Hanefi âlimleri aynı görüştedir.

61 Adağımı vereceğim yeri değiştirsem olur mu?

Adağın verileceği yer önemli değildir; önemli olan adağı yerine getirmektir. Misal "Kur'an kursuna vereceğim." diye bir adak adasanız, bunu kestikten sonra Kur'an kursu yerine başka bir yere de verebilirsiniz.

Bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa, mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir. Meselâ "Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim." yahut "Bu kadar namazı falan camide kılacağım." dese, belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür. (Ahmed AĞIRAKÇA)

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir).

62 Kadınların kestiği hayvan yenir mi? Bayramda kurban kesmesi caiz olur mu?

Gerek kurban bayramında gerekse diğer zamanlarda kadının kestiği hayvanın etinin yenmesi caizdir.

Hayvan kesiminde, gerekli yeterlilik ve şartları taşıyan kişi; kadın olsun, erkek olsun kurban kesebilir.

Hayız gören kadın veya cünüp bir erkek kurban kesebilir. Kestiği de yenir.

63 Nisap miktarı parası olmadığı halde, artıcı olmayan arsa, ev gibi gayri menkullere sahip olan kimse kurban kesmeli midir?

Artıcı olmasa da malı mülkü varsa, elinde nisap miktarı parası olmasa dahi kurban kesmesi gerekir. Mesela, kullanmadığı ve kiraya verdiği ikinci bir evi, ihtiyacını görenden başka tarla ve arsası da artıcı olmayan mallardır. Evin biri yazlık biri kışlık ise, bunlar nisap hesabına girmez çünkü ikisi de ihtiyaçtır.

Malı mülkü olup da zengin sayılan bir kimsenin, gerekirse borç para ile kurban kesmesi gerekir.

Bu konuda şu ayrıntı da vardır. Bir kimse nisap miktarı mala bir yıl boyunca sahip olursa o zaman zekat verir. Kurbanda ise, nisap miktarı mal veya paraya sahip ise üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez. Bir yıl geçmemişse dahi kurban keser. (bk. Prof. Dr. Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, 4/10-12)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban kimlere vaciptir?

64 Hapiste olan biri dinimize göre, kurban, zekat ve hacla yükümlü müdür?

Hapiste olmamak haccın edasının şartlarındandır. Yani bu durum hac mevsimine denk gelmesi hâlinde, eda yükümlülüğü gerçekleşmez. Buna göre hac aylarında hapishanede olan kişi -diğer şartlar oluşsa bile- hac ile yükümlü olmaz.

Zekata ve kurban kesmeye gelince; mali ibadetlerde vekalet caiz olduğundan, vekalet verme imkânı varsa ve diğer şartlar da gerçekleşmişse; zekat, kurban ve diğer mükellefiyetlerle de sorumludur...

65 Kurbanlıklar, Kur'an-ı Kerim'de gerdanlıklı ve gerdanlıksız kurbanlar olarak ikiye ayrılıyor, bunun hikmeti nedir?

“Allah, Beytü’l-Haram olan Kâbe’yi, hürmet gösterilen ayı, Kâbe’ye hediye edilen ve boynuna gerdanlık takılan kurbanlıkları, insanların din ve dünya hayatları için bir nizam vesilesi kılmıştır. Bu da Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah’ın her şeyi hakkıyla bilen olduğunu bilmeniz içindir.” (Maide, 5/97).

Bu ayette Allah haccın evrensel boyutuna işaret etmiş ve insanlar için birçok açıdan hem maddî hem manevî faydalar sağladığını ifade buyurarak, onun hikmetlerine dikkat çekmiştir. Sorudaki “gerdanlıklı” sözcüğü maddî alanla ilgili olduğu için, bunu açıklamak üzere ayetteki “insanların din ve dünya hayatları için bir nizam vesilesi kılınmış” buyurmaktadır:

a. Bu vesilelerden birincisi: Hürmetli Kâbe'nin varlığıdır. O devirde her tarafta eşkıyalık, zulümler, gasp olayları revaçta iken, Kâbe'nin bulunduğu Mekke şehri çok emin bir belde olmuştur. Gerek Mekkeliler, gerek, dışarıdan kâbeyi ziyaret etmek üzere Mekke’ye gelenler, her yerde hürmet ve saygı görüyorlardı.

b. İkincisi; hürmetli aylardır. Araplar her zaman savaş ve kavgalarla hayat geçiriyorlardı. Hep birbirlerinden çekinir, korku içinde yaşıyorlardı. Allah’ın hürmetli kıldığı dört harem ayı sayesinde, her sene hiç olmazsa dört ay rahatlıkla işlerini görebilir, emniyet içerisinde yıllık ihtiyaçlarını tedarik etme imkânlarını buluyorlardı. 

c. Üçüncüsü; (gerdanlıksız olan) hürmetli kurbanlardır. Kurbanlar Kâbe'yi ziyaret edenler tarafından götürülüp Mekke’de kesilmesi emredilen ekonomik ve beslenme sembolüdür. Bunlar sayesinde, fakir insanlar önemli ölçüde bir rızk vesilesini buluyorlardı.

d. Dördüncüsü; gerdanlıklı kurbanlardır. Bunların diğerlerinden farkı şudur: Normal kurbanlar genellikle haram aylarında sevk ediliyordu ve hac ziyareti münasebetiyle getirildiği için kimse onlara dokunmazdı.
Gerdanlık kurbanlar ise, haram veya hac aylarının dışında da görülse, kâbeye gideceklerinin bir simgesi olduğu bilindiğinden yine de kimse tarafından karışılmıyordu. Hem kendisi hem de sahibi büyük bir emniyet içinde oluyordu. Öyle ki bir Arap, karşılaştığı gerdanlıklı bir deveyi / kurbanı yemek yerine acından ölmeyi tercih ediyordu. (bk. Râzî, XII, 87-88),

66 Adak etinden, yemesi yasak olan kimseler yemişse ne yapmaları gerekir?

Adanan şey eğer koyun, keçi ve sığır gibi kurban olması caiz olan bir hayvansa, bu hayvan kesildiğinde onun etinden nezrin sahibi yiyemeyeceği gibi, usül ve fürû tabir edilen yakınları da yiyemez. Yani, o kişi ile birlikte anası, babası, dedesi ve ninesi ile çocukları ve torunları, hanımı yiyemez. Fakat kayın validesi, kayın pederi yiyebilir.

Adak olarak kesilen bu hayvanın etini fakire tasadduk etmek gerekir. Adak zenginlere verilmez.

Bu etten adak sahibi ve yakınları yerse, yedikleri etin kıymetini tasadduk etmeleri gerekir.

Ayrıca adak etinden istfade eden kimse, o etten adak sahiplerine ikram etse de câizdir, yiyebilirler.

67 Akika kurbanının parasını Darfur'daki fakirlere dağıtılmak üzere gönderebilir miyim?

Bir hayır kurumuna vekalet vererek, Darfur gibi fakir insanların bulunduğu bir yerde akika kurbanınızı kestirebilirsiniz.

Ancak kurban kestirmek yerine, yalnızca parasını gönderip oradaki muhtaç insanlara dağıttırırsanız, yine sevap olmakla birlikte sünnet olan akika kurbanı yerine geçmiş olmaz.

68 Akika kurbanını hemen mi kesmek daha sevap, yoksa Kurban Bayramı'nda mı kesmek daha sevaplı?

Hz. Âişe (ra) validemizin rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.s.), torunları Hasan ile Hüseyin'in doğumlarının yedinci günü akika kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI / 401)

İslâm'dan önceki câhilî Arap toplumunda sadece erkek çocuklar için kurban kesilirdi; kız çocukları için böyle bir merâsim söz konusu değildi. İslâm bu değişikliği yaparak kız çocuklarına da değer verilmesini sağlamıştır.

Bu kurban, çocuğun doğduğu günden bâlîğ olacağı güne kadar kesilebilir. Ancak doğumun yedinci gününde kesilmesi daha çok sevap kazanmaya sebeptir. Sünnete uygun kesmek, Kurban Bayramı'nda kesmekten daha sevaptır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Akika kurbanı hakkında detaylı bilgi verir misiniz; neden erkekler için ...

69 Alacaklının hangi şartlarda kurban kesmesi gerekir?

Alacaklar üç kısma ayrılır:

1. Kuvvetli alacaklar,
2. Orta dereceli alacaklar,
3. Zayıf dereceli alacaklar.

1. Kuvvetli alacaklar: Ödünç olarak verilen paralar ve ticaret malları kuvvetli alacak kısmına girer. Böyle alacaklar borçlu tarafından inkar edilmiyorsa veya inkar ediliyorsa da alacaklarının sened ve şahidi bulunuyorsa zekat vacip okur. Geçmiş yılların zekatını vermekte icap eder. Ancak alacağın tahsiline kadar zekat geciktirilebilir.

Buna göre alacağınız altın nisap miktarı ve daha fazla ise, üzerinden geçen her yıl için zekat vermeniz gerekir.

2. Orta dereceli alacaklar: Ticaret için olmayan mal karşılığı bu kabildendir. Kullanılmış eski elbise ve oturulan ev bedelleri gibi…

Bu mallar müşterinin zimmetine geçtiği yıldan itibaren zekat hesabına girer ve bunlardan nisab miktarı ele geçmedikçe zekat vermek yoktur.

3. Zayıf alacak: Bir mal karşılığı olamayan değerlerdir. Miras malı, mehir bedeli ve diyet gibi… Bu çeşit mallar, ele geçirildiği andan itibaren, nisaba baliğ olmak şartı ile, bir yıl üzerlerinden geçmedikçe zekata tabi olmaz.

Buna göre alacağınız kuvvetli ise ve elinizde kurban kesecek kadar para varsa kurban kesmeniz gerekir.

Bir kişiye kurban kesmek vacip olmasa da kesebilir.

70 Kurban kesinceye kadar saçınızdan ve tırnaklarınızdan bir şey almayın, anlamında bir hadis var mıdır?

Konuyla ilgili hadis şöyledir:

Ümmü Seleme radıyallahu anha, Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kimin kesecek bir kurbanı varsa, Zilhiccenin hilali yenilenince, kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından bir şey almasın.” [Müslim, Edâhî 39-42 (1977); Ebu Davud, Dahâyâ, 2-3; İbn Mâce, Edâhî 11]

Hadisin zahirine göre, kurban bayramında kurban kesmek isteyen bir kimsenin, Zilhiccenin ilk gününden itibaren, kurbanını kesmesine kadar geçen süre içerisinde, saçlarını, sakallarını veya vücudundaki kıllarını kesip kısaltması ya da tıraş etmesi ve tırnaklarını kesmesi yasaklanmıştır. (…)

Bayramda kurban kesmek niyetinde olan kimsenin Zilhicce ayının ilk on gününde kıllarını gidermemesi ve tırnaklarını kesme­mesinin hikmeti ile ilgili olarak Sindi şöyle bir açıklama yapar:

"Bir görüşe göre kurban sahibinin kendisini ihrâmlı kimselere benzetmesidir. Diğer bir görü­şe göre amaç, vücudun bütünüyle cehennem ateşinden âzad edilmesidir." (Sindi, ilgili hadisin şerhi)

Fıkıh âlimlerinin bu husustaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. İmam Ahmed ile İshak, Said b. el-Müseyyeb, Dâvûd Zahirî ve Şafiîlerden bazılarına göre; kurban sahibinin kurbanlığını bayram gününün kuşluğunda, kesmesine kadar, vücudundaki kıl ve tırnaklardan bir şey alması haramdır. Delilleri; konumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir.

2. Hanefilere göre; kurban sahibinin sözü geçen süre içerisinde vücudundaki, kıllarını veya tırnaklarını kesmesi tenzîhen mekruhtur. İmam Şafiî’nin meşhur olan görüşü de bu olduğu gibi, bu görüş İmam Mâlik’ten de rivayet olunmuştur.

Bu görüşte olan âlimlere göre; konumuzla alakalı hadis-i şerifteki kılları ve tırnakları kesmekle ilgili yasak, tahrim için değil, tenzih içindir. Bu yasağın hükmünü haramlıktan çıkarıp tenzihen mekruhluğa çeviren delil ise; başka bir hadistir. Sözü geçen hadis-i şerifte Fahr-i kâinat Efendimizin Medine’den Mekke’ye kurbanlık gönderdiği, kendisinin Medine’de kaldığı ve kurbanlığı daha Mekke’ye ulaşıp kesilmeden önce, kendisinin ihramlılar için geçerli olan yasaklara uymadığı ifade edilmektedir. Bu sebeple, Hattâbî de sözü geçen hadisin konumuzu ilgilendiren hadisteki yasağın haramlık ifade etmeyip, tenzihen mekruhluk ifade ettiğine delil olduğunu söylemiştir.

Ayrıca bu görüşte olan âlimlere göre; “kurban sahibinin kurbanı kesmeden önce, elbisesini giyip güzel kokular sürünmesinin caiz olduğunda, tüm âlimlerin ittifak etmiş olmaları da tırnakların ve saçların kesilmesiyle ilgili sözü geçen yasağın, kerahet-i tenzihiyye ile ilgili olduğuna delâlet eden hususlardandır.”

Kaynaklar:
- Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, 10/467-468.
- Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 8/488-489.

71 Kurbanımı vekalet vermediğim halde kesmişler, ne yapmam lazım?

Birlikte kurbanı alanlar, aslında birbirinin kesmesine razı olmuşlar. Dolayısıyla birinin Kurbanı kesmesi, zımnen diğerleri namına kesmiş olur.

“Bir kimse kendisine bırakılan bir kurbanı, sahibinin izni (vekaleti) olmaksızın, bayram günü sahibi adına kesecek olsa, bunu ödemesi gerekmez, sahibinden kurban yükümlülüğü düşer. Çünkü buna delâlet yoluyla izin vardır.ç” (Ö. Nasuhi, İslam İlmihali, s.420).

72 Üzerine kurban vacip olan biri, iki ya da üç kurban keserse diğer kurbanlar nafile mi olur?

Birden fazla koyun veya keçi kesen kimsenin, kestiği kurbanların hepsinin vacip olup olmadığı hususunda farklı görüşler vardır.

"İlki vacip diğerleri sünnet olur." denilmiştir. Diğer görüş ise, "hepsinin vacip kurban sevabı olacağı"dır. Tercih edilen görüş budur.

Büyük baş hayvanın hepsi de vacip kurban sevabı verir. Çünkü tek bir defada kesilmektedir.(Reddü'l Muhtar, 6/337)

73 Başkasında alacağı olan kişi, elinde kurban için yeterli para yoksa nasıl hareket eder?

Alacaklar üç kısımdır; 

1. Kuvvetli Alacak: Bunlar, borç olarak verilen paralar ile ticaret mallarının bedeli olan alacaklardır. Bu alacaklar, borçlular tarafından ikrar edilirse veya borcu ispata yarayan kesin delil varsa, alacaklı  her yıl kurbanını kesmesi gerekir. Kurban kesme şartlarını taşıdığı halde unutma, ihmal vb. sebeplerle kurban kesmeyen kimsenin, o yıla mahsuben, bir kurban bedelini fakirlere vermesi (İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, VI/320-321, Merğinani, el-Hidaye, IV, 73) ayrıca tövbe ve istiğfarda bulunması gerekir.

2. Orta Alacak: Ticaret için olmayan bir malın bedelinden olan alacaktır. Ev kirası borcu gibi.  

3. Zayıf Alacak: Bir malın bedeli karşılığı olmayan alacaktır. Kocanın karısına olan mehir borcu gibi.

İkinci ve üçüncü kısım alacaklardan dolayı kurban kesmek gerekmez.

74 "Kurbanların en faziletlisi, en pahalı ve en semîz olanıdır." anlamında bir hadis var mıdır?

Bu hadisi Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir. Hafız Heysemî bu rivayetin senedinde yer alan iki kişinin sika olup olmadığına dair bir bilgiye rastlamadığını belirtmek suretiyle hadisin az da olsa zayıf olduğuna işaret etmiştir. (bk. Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, h. no: 5962)

Aynı hadisi Hakim de rivayet etmiş ve sahih olduğunu belirtmiştir. (Hakim, Müstedrek-Zehebi'nin Telhis'i ile birlikte, 4/231)

Zehebi de senedin sağlam olduğuna işaret etmiştir. (Zehebi, Telhis, a.g.y)

75 Bazı kişilerin, her Kurban Bayramında yaptığı kurbana sataşmalara nasıl cevap verilmelidir?

- Dünya çapında kesilen kurbanlarla, diğer zamanlarda bir yılda kesilen hayvanların sayısını karşılaştıracak bir bilgiye sahip değiliz.

- Ancak işin ehli olan bazı kimselerin bildirdiğine göre, “Türkiye’de Kurban Bayramı’nda 2.000.000'a yakın küçükbaş, 800.000'e yakın da büyükbaş hayvan kesilmektedir."

Bunun normal kesime göre daha az olduğunu düşünüyoruz.

- Bu konuda kurbanın hikmetini anlamaya çalışmak ve bunları diğer insanlarla da paylaşmak güzeldir. Ancak bazı dinsizlerin her fırsatı kullanarak İslam dinine saldırmalarına cevap vermek, saldırılarını sona erdirmeyebilir. Bizler görevlerimizi yapmaya devam edeceğiz.

- Bununla beraber, Allah sadece kurban bayramında kurban olarak kesilen hayvanları değil, başka zamanda da bazı hayvanların kesimine izin vermiş ve insanların bunlardan istifade etmelerini tavsiye etmiştir. Bu sebeple, aslında kurbanlarla diğer kesilen hayvanlar arasında sayı bakımından bir karşılaştırmaya hiç gerek yoktur. Çünkü, kurbana karşı çıkanların onlara da karşı çıkmaları gerekir.

Halbuki dünyada kendine vejeteryan diyenlerin sayısı çok azdır. Kaldı ki, bunlardan bir kısmı, beyaz et yiyor, sadece kırmız et yemiyor. Peki, tavukların da canı can değil mi? Balık da yiyorlar. Peki, balığın da canı can değil mi?

Ayrıca kırmızı et yemeyenlerin sağlıklarına zarar verdikleri uzmanlarca kabul edilmektedir.

Bu açıdan bakıldığı zaman, et yemeyenler veya kurbanlara karşı çıkanlar, hem Allah’ın fıtrat kanunlarına hem insanların sağlık kanunlarına hem insanların büyük çoğunluğun kabul ettiği beslenme kanunlarına karşı çıkmış oluyorlar.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban Karşıtlığı...

76 Topluca kesilen kurbanlarda vekalet nasıl olmalıdır; kasap kurbanları keserken hissedarların isimlerini okumalı mıdır?

Kurbanı, kişinin kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla başkasına da kestirebilir (Fetavay-ı Hindiyye, 1991, V, 302). Zira kurban, hac ve zekat gibi gibi mal ile yapılan bir ibadettir; mal ile yapılan ibadetlerde ise vekalet caizdir. (Mevsili, İhtiyar, I, 170; Nevevi, Minhacu’t-Talibin, s. 272).

Nitekim Hz. Ali (r.a.)’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Rasulüllah (s.a.s.), develer kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve ‘Kasap ücretini biz kendimiz veririz.' buyurdu.” (Müslim, Hac, 348; Buhari, Hac, 120; Buyu, 21, Ebu Davud, Menasik, 21)

Vekalet yoluyla kurban kestiren, kişi kendi bulunduğu yerde birisine vekalet verebileceği gibi, başka bir yerdeki kişi veya kuruma da vekalet verebilir. Vekalet, sözlü veya yazılı olarak ya da telefon, internet, faks ve benzeri iletişim araçları ile verilebilir.

Vekil tayin edilen kişi veya kurum, aldığı vekaleti gereği gibi yerine getirmelidir. Söz konusu işlemde, hayvanın önceden kimler adına olduğu belirlenmek ve hayvanı kesecek kasaba vekalet vermek şartı ile işlem caiz olur.

Bu durumda mesela bir kasaba söz konusu on hayvanın sahipleri vekalet verse herkes kendi hayvanını bilse, onun kestiği hayvanlar sahipleri adına kesilmiş sayılır. Kasabın keserken isim sayması gerekmez, müvekilleri adına niyetlenmiş olması yeterlidir.

Bununla birlikte kalbin huzuru için en güzeli ya her bir şahsın isimlerinin kesim anında sayılması ya da hayvanın asıl sahiplerinin veya hisse sahiplerinin kesim anında bilinmesidir.

77 Kurban kesmesi karşılığında kasaba ücret ödemek caiz midir?

Kesim karşılığı olarak kasaba ücret vermekte bir sakınca yoktur. Ancak kasap ücretini, kurbanın eti veya derisi ile ödemek caiz değildir.

Hz. Ali'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Resulullah (asm), develer kesilirken başında durmamı, derilerini ve sırtlarındaki çullarını paylaştırmamı emretti ve onlardan herhangi bir şeyi kasap ücreti olarak vermeyi bana yasakladı ve 'Kasap ücretini biz kendimiz veririz.' buyurdu." (Müslim, Edahî, 28; Ebu Davud, Edahî, 9; Nesâî, Dahâyâ,37)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kurban kesmekle ilgili sık sorulan sorular ve cevapları nelerdir?

78 Kurban kesmeyene kurban eti ikram edilir mi?

Müslüman olan herkese kurban eti ikram edilebilir. Kurban etinden Müslümanlara yedirmek lazımdır. Kâfire yedirmek ise mekruhtur. Fakat kesilirken veya yenirken üzerine gelmişse, yedirilmesinde kerahet yoktur.

79 "Nezir / adak, olacak bir şeyi ne öne alır ne de geriye bıraktırır. Ancak onunla cimriden mal çıkarılmış olur." hadisini açıklar mısınız?

1. (5727)- Said İbnu'l-Haris anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'i şöyle söyler işittim:

"Siz nezr etmekten yasaklanmadınız mı? Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) demişti ki:
"Nezir / adak, olacak bir şeyi ne öne alır ne de geriye bıraktırır. Ancak onunla cimriden mal çıkarılmış olur."
[Buharî, Kader 6, Eyman 26; Müslim, Nezr 3, (1639); Ebu Davud, Eyman 26, (3287); Nesâî, Eyman 24, (7, 15, 16).]

.2. (5728)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Nezir /adak, âdemoğluna, Allah'ın kendisine takdir etmediği hiçbir şeyi yakınlaştırmaz. Ancak nezir, kadere muvafık olur. Nezir sayesinde, cimrinin kendi arzusu ile çıkarmak istemediği, cimriden çıkarılır." [Buharî,  Kader 6, Eyman 26; Müslim, Eyman 7, (1640); Ebu Davud, Eyman 26, (3288); Tirmizî, Nüzûr 10, (1538); Nesâî, Eyman 25, (7, 16).]

Hadisin Açıklaması:

1. Sadedinde olduğumuz birinci hadis, bir soruya verilen cevap kısmı aksettirmekte, soru kısmını göstermemektedir. Hakim'in Müstedrek'inde ve başka bazı kaynaklarda geldiğine göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'e Mes'ud İbnu Amr adında bir zat gelerek sorar:

"Ey Ebu Abdirrahman! Oğlum, Ömer İbnu Ubeydullah İbni Ma'mer ile birlikte Fars diyarında idi. Oraya şiddetli bir veba ve taun salgını geldi. 'Oğlumu Allah bu musibetten salim kılarsa Beytullah'a yaya gidip tavafta bulunacağım.' diye nezirde bulundum. Oğlum da yanıma hasta olarak geldi, sonra da öldü. Bu hususta ne dersiniz (bana tavaf vacib oldu mu)?" diye sordu. İşte bu soru üzerine yukarıdaki cevabı verir: "Siz nezretmekten yasaklanmadınız mı?" Sonunda "...Nezrini îfa et!" der.

2. Alimler, bu hadiste ifade edilen yasaklama hususunda ihtilaf etmiştir.

* Bir kısmı, hadisin zahirini esas almış, nezrin mekruh olduğunu söylemiştir.

* Bir kısmı da hadisi te'vil etmiştir.

** İbnu'l-Esir en-Nihaye'de der ki: "Hadislerde, nezirden nehiy tekrarla gelmiştir. Burada hadis, nezri îfaya bir te'kiddir ve nezir  yoluyla bir şeyi kendine vacib kıldıktan sonra bu vecibeyi küçümsemekten yasaklamadır (tahzir). Eğer hadisin manası, nezir yapmaktan zecr (yasaklama) olsaydı, hadiste nezrin hükmünü iptal ve nezri îfa etmenin lüzumunu iskat manası olurdu. Çünkü, nezir nehiyle masiyet olur ve uyulması gerekmez. (Halbuki nezre uymak ayetle sabit bir hâdisedir. Öyleyse) sadedinde olduğumuz hadisi şöyle anlamamız gerekmektedir: "Nezirin onlara peşin bir fayda getirmeyeceğini, onlardan bir zararı da bertaraf etmeyeceğini, keza Allah'ın kaderdeki takdirini de değiştirmeyeceğini onlara bildirmektedir. Diyor ki:

"Sizler, Allah'ın size takdir etmediği bir şeye nezirle ulaşacağınız veya Allah'ın hakkıyla hükmettiği bir şeyi nezirle kendinizden bertaraf edeceğiniz inancıyla nezirde / adakta bulunmayınız. Böyle bir inanca düşmeden nezirde bulunursanız, nezrinize vefa gösterin, borcu üzerinizden atın. Zira nezrettiğiniz şeye uymanız gerekir."

İbnu Hacer, en-Nihaye'de kaydedilen bu görüşün, İbnu'l-Esir'den önce başka alimler tarafından da paylaşıldığına dair serdedilen görüşeri de kaydeder. Mesela Ebu Ubeyd şöyle demiştir:

"Hadisin nezirden nehyedip şiddet göstermesindeki gaye nezrin / adağın günah bir fiil olduğunu söylemek değildir. Nezir, bu şekilde yasak ve günah olsaydı Allah Teala Hazretleri nezri yerine getirmeyi emretmez, nezrini tutanları da övmezdi. Bilakis, bana göre hadisin manası nezrin şanını yüceltmek, onun ciddiyetini tesbit etmektir; ta ki o hafife alınmasın, onun yerine getirilmesinde laubaliliğe kaçıp vaadedilen şeyin yapılmasını terke, söz verilen şeyi îfadan kaçmaya yer verilmesin."

** İmam Malik, bir şeyi müebbeden yapmayı nezretmenin mekruh olacağına hükmetmiştir. Bu durumda o iş, gönül hoşluğu ile yapılmaz.

** İbnu'l-Mübarek: "Taate müteallik nezir / adak hayırdır, masiyete götürecek nezir / adak mekruhtur, haramdır." demiştir.

** Bazı alimler: "Allah  için şunu yapmak üzerime borç olsun." şeklinde şarta bağlanmadan yapılan nezirlerde mahzur görmemiş, bunun sevap olduğunu belirtmiştir. Çoğunluk nezirde keraheti şarta bağlamada görür: "Allah şifa verirse şu kadar namaz kılacağım." ifadesi gibi. Böyle bir nezirde bulunan kimsenin cehaletle: "Bu nezr, arzu ettiği şeyin olmasını sağlayacağı" veya bu vaadi ve nezri sebebiyle Allah'ın, onun dilediğini yerine getireceği inancına düşerse bunun büyük hata olacağı, hatta küfre yaklaşan bir hata olacağı ifade edilmiştir. Kurtubî bu endişededir.

** Hadisteki nehyin, nezrettiği şeyi yerine getirmeyeceği halinden belli olan kimselerle ilgili olduğunu söyleyenler de olmuştur.

** Bazıları: "Hayra vesile olan şeyin de hayır, şerre vesile olan şeyin de şer olduğu" prensibinden hareket ederek hadisi yorumlamıştır.

3. İbnu'l-Arabî, hadiste, nezreden kimsenin nezrini yerine getirmesinin vacib olduğuna hüccet bulunduğunu söyler. Ona göre hadiste "Nezirle cimriden mal çıkarılmış olur." ifadesi, nezri yerine getirmenin vacip olduğunu ifade etmektedir. "Çünkü der, eğer cimri, bunda muhayyer olsaydı, cimriliği sebebiyle, malı çıkarmama hali üzere devam ederdi."

4. Bu hadisle  اِنَّ الصَّدَقَةَ تَدْفَعُ مَيْتَةَ السُّوءِ   "Sadaka kötü ölümü defeder."  hadisi arasında zahirî bir tenakuz  gözükmektedir. Bunu alimler şöyle açıklamıştır: "Sadaka kötü ölümün def'ine bir sebep olmaktadır. Sebepler de müsebbebat gibi mukadderdir (önceden belirlenmiştir, takdir edilmiştir). Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm, kendisine: "Rukye Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirir mi?" diye soran kimseye: "O da Allah'ın kaderindendir." diye cevap vermiştir. Nitekim Hz. Ömer'in vebalı yere girmeme kararı üzerine "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" itirazına verdiği "Allah'ın kaderinden Allah'ın kaderine kaçıyoruz." cevabı da Resulullah'ın cevabının bir  benzeri olmaktadır."

5. İbnu'l-Arabî, nezri "dua"ya benzetir: "Dua da kaderi değiştirmez, ama dua kaderdendir." der. Bununla  beraber,  dua mendub kılınmış, nezir nehyedilmiştir. Bunun sebebi, dua peşin, acil bir ibadettir, duada Allah'a teveccüh, tazarru, hudu açıkça görülür. Nezirde böyle değildir, bunda ibadet, dileğin husulüne te'hir edilmektedir, amel zaruret anına  terkedilmektedir.

6. Hadis, iyilik niyetiyle yapılan amellerin nezir / adak suretiyle yapılanlardan efdal olduğunu göstermektedir. Bu sebeple hadiste hayır amelde ihlasa, sırf Allah rızası için yapmaya teşvik var.

7. Hadis cimriliği de kötülemektedir. Ayrıca emredilenleri yapıp, nehyedilenlerden kaçınan kimseye bahil (cimri) denemeyeceği anlaşılmaktadır.

(bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 16, NEZR bölümü)

80 İki tane büyük baş hayvanı on kişi kesip etlerini on eşit parçaya bölüp paylaşıyorlar. Bu şekilde kurban olur mu?

Koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanlardan her biri yalnız bir kişi adına kurban edilir. Deve veya sığır gibi büyükbaş hayvanlar, bir kişiden yedi kişiye kadar ortak olarak kurban edilebilir. Hissenin tek sayı veya çift sayı olması arasında bir fark yoktur. Ancak bu ortakların hepsi Müslüman olup, her birinin, Allah rızası için kesilen kurbanlık hayvanın en az yedide birine sahip olması gerekir.

Koyun veya keçinin, iki kişi adına kurban olarak kesilmesi caiz değildir (Mevsıli, İhtiyar, İstanbul, tsz. V, 723).

Bu itibarla her bir büyükbaş hayvana hissedar olan kişiler, kendileri adına kesilen kurbandan hisselerini belirlemelidirler. Buna göre iki büyükbaş hayvan, hisseleri belirlenmeksizin kurban olarak kesilir de etleri karışık bir şekilde, mesela on eşit parçaya bölünerek on hissedarlara dağıtılırsa, yapılan bu işlem caiz olmaz.

Ancak, iki büyükbaş hayvanı kurban eden ortakların yedi veya daha az kişi olmaları durumunda bu işlem caiz olur. Zira her bir ortak, her iki hayvanın en az yedide birine sahip olur.

Bu itibarla sorunuzda bahsettiğiniz şekilde, on kişinin hisseleri belirlenmeksizin iki büyük baş hayvanı kurban olarak kesip etlerini de karışık bir şekilde on eşit parçaya bölerek hissedarlara dağıtmaları caiz değildir. Ancak iki büyükbaş hayvandan birine beş kişi, diğerine de diğer beş kişi ortak olabilir.

81 Kurbanlık hayvan bayrama yakın bir zamanda ölse, yerine kaç adet hayvan kesilmeli?

1. Kurban, kesilmeden ölse veya kaybolsa, sahibi, kurban kendisine vacip biri ise, yeniden kurban alır ve keser. Kaybolan kurbanı bulunursa yeni aldığı da elinde ise iyisini keser, diğerini kesmesi icap etmez.

Kaybolup da bulunan kurbanın sahibi fakir ise bulunan kurbanı kesmesi lazımdır. Çünkü kendisine kurban vacip değilken vacip kılmıştır ki, bir nevi, kurban onun için adak olmuştur. Fakir kimsenin kurbanı kaybolsa veya ölse yeniden kurban alıp kesmesi icap etmez.

2. Ehil olan kimseler hayvanların dişlerine bakarak yaşlarını tesbit etmektedirler. Bu bakımdan ehil kimselere danışılarak doğum tarihi bilinmeyen yerlerden de kurban alınabilir.

3. Hissedarlardan birinin gözü kalması her ne kadar kurbanın sıhhatine engel olmasa da doğru değildir.

Sığır cinsinden olan hayvanları, kurban için en fazla yedi kişi ortaklaşa kesebilir. Bu ortakların mutlaka yedi kişi olması şart değildir. İki kişi de kesebilir; üç, dört veya beş kişi de kesebilir.

Bu meselede dikkat edilmesi gereken en mühim husus, herhangi bir şekilde ortaklar arasında bir anlaşmazlığa meydan verilmemesidir. Hattâ bunun için, hayvan kesildikten sonra eti tartı yoluyla taksim edilmelidri. Tahminî olarak yapılan bir taksimatta birtakım rahatsızlıklar çıkabilir.

82 Kurbanın eti yenilmeyecek kadar lezzetsiz çıktığı için, satıcıdan kurbanın parasını geri alırsak, kurbanımız geçerli olur mu? Yeniden kesmek gerekir mi?

Bir hayvanın kurban edilebilmesi için, hayvanda bazı kusurların bulunmaması gerekir. Satın alınırken kurbana engel bir kusuru olan hayvan kurban olarak kesilemez. Hayvan kusursuz olarak satın alınıp da alıcının elinde iken kurban olmaya engel bir kusurun ortaya çıkması halinde, kişi zenginse ayıbı olmayan başka bir hayvan alıp keser. Yoksulsa yeni bir hayvan alıp kesmesine gerek yoktur (Merğinânî, el-Hidâye, IV, 74-75; Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi, Beyrut 1982, V, 68; Mehmet Zihni, Nîmet-i İslam, 602).

Kurbanlık hayvanın hasta olduğu, kesildikten sonra ortaya çıkmış ve sağlık sebebiyle etinin imha edilmesi gerekmiş ise, bu durumda iki ihtimal söz konusudur:

a) Satıcıya rücu edilip kurban bedelinin geri alınmış olması. Bu durumda, kurban kesme günleri henüz çıkmamış ise, yeni bir kurban alıp kesmek gerekir. Kurban bedeli, kurban kesme günlerinden sonra iade edilmiş ise, bu para fakirlere verilir.

b) Kurban bedeli satıcıdan geri alınamamışsa, kişinin yeniden bir kurban kesmesi gerekmez. Ancak imkânları yerinde ise ve henüz kurban kesim günleri geçmemiş ise, ikinci bir kurban kesmesi ihtiyata daha uygundur.

83 Sigara içersem üç ay oruç tutacağım, diye adakta bulunmuştum, şimdi tutmam gerekir mi?

Sizin yaptığınız iş bir adaktır / nezirdir. Nezir, nasıl yapılmışsa o şekilde yerine getirilmesi gerekir.

Bu sebeple, söz verdiğiniz tarihler arasında üç ay, arka arkaya tutmanız gerekir. Buna gücünüz yetmiyorsa, kışın kısa günlerinde üç ay peş peşe oruç tutabilirsiniz.

Bir doktor, sizin üç ay üst üstte oruç tutmanızın sağlığınıza zarar vereceğini söylerse, bu takdirde aralıklarla tutabilirsiniz...

84 Ailemle yiyeyim, diyerek Kurban adanır mı?

"Kurban keseyim" ifadesi adak anlamındadır. "Ailemle bir hayvan keseyim, yiyeyim." demek adak yerine geçmez. Çünkü adak ailecek yenmez.

Burada birbirine zıt iki ifade var, hem "kurban keseyim" hem de "ailecek yiyeyim" demek olmaz. Ya "kurban keseyim" demeyeceksiniz ya da "ailecek yiyeyim" demeyeceksiniz.

Kurban Allah için kesilir. Dolayısıyla bu sizin niyetinize bağlıdır. Allah için bir kurban kesmeyi niyet etmişseniz bu adaktır, bundan siz ve bakmakla yükümlü olduğunuz kimseler yiyemez. Yerseniz parasını bir fakire vermeniz gerekir.

Adağı hemen yerine getirmek faziletli olanıdır, ancak durumunuz müsait değilse daha sonra ömrünüz oldukça yerine getirebilirsiniz. Fakat durumunuz müsait olur da kesmeden ölürseniz mesul olursunuz.

İlave bilgi için tıklayınız:

ADAK (Nezir)

85 Ortaklaşa alınan kurbanlığın sahiplerinden birisi ölürse ne yapmak gerekir?

Kurban Bayramı gelmeden önce ölen bir kimseden kurban vazifesi düşer. Yani bu kurbanın ölen kişi adına kesilmesi şart değildir. Ancak varisleri dilerlerse ölen kişi adına bu kurbanın kesilmesini isteyebilirler.

Şayet varisleri kesilmesini istemez de parayı geri isterlerse, paraları verilerek ortaklıktan çıkartılabilir. Yerine başka birisi ortak olarak alınabilir.

Bununla beraber, varislerin bu kurbanı vefat eden kişi adına kesmelerini tavsiye ederiz.

86 Kurban hisse bağış parasının bir kısmını hayra kullanmak caiz midir?

Vekalet verenin istediği evsafta bir kurbanı, tahmini olarak aldığınız paradan daha ucuza alırsanız, artanı ya sahibine geri vereceksiniz veya daha başta artanı hayırda kullanmaya da vekalet alacaksınız; yani bunu bir şekilde beyan edeceksiniz.

87 Adak niyeti olmadan adak lafzı kullanınca onu yerine getirmek gerekir mi?

Adak, ancak onu ifade eden bir sözle olur. Yazı, işaret veya mücerret niyetle olmaz. 

Hanefîler’e göre, gerek adakta bulunma, gerekse adanan şeyi tayin konusunda, yeminde olduğu gibi, şaka ile ciddilik aynıdır. Rıza ve ihtiyar da şart değildir.

Şâfiî’ye göre ise, rıza şart olup ikrah (baskı) altında yapılan adak geçersizdir.

Adak adayanın, diğer ibadetlerde olduğu gibi, Müslüman ve mükellef (âkil bâliğ) olması şarttır. Buna göre bir kimsenin Müslüman olmadan önce yaptığı adakla çocuğun ve delinin adakda bulunmasının bir hükmü yoktur.

Bu açıklamalara göre, adak lafzı kullanılarak yapılan adaklar geçerlidir ve yerine getirilmelidir.

Bir adakta bulunduktan sonra, o adaktan dönülmez. Olmasını istediği şey gerçekleşince, adağını yerine getirmesi vaciptir.

Kimler kurban kesmelidir?

Ailede yeterli birikimi olan karı, koca ve çocuklardan herbirinin kurban kesmesi gerekir mi?

Banka kredisiyle kurban kesilebilir mi?

Kurban bayramında yapılan merasimlerin dindeki yeri nedir? Farz mıdır?

Erkeğin eşi için kurban kesmesi gerekir mi?

Putlara kesilen kurbanlar konuşur mu?

Kurban kesmek barbarlık mıdır?

Kurbanlık hayvanın, sütünden, derisinden, sakatatından sahibinin yararlanmasının bir sakıncası var mıdır?

Kurban etinden kasap ücreti verilebilir mi?

Kurban etinin ve derisinin satılması caiz midir?

Kurbanın yenilmeyecek yerleri nerelerdir?

Kurbanın derisi ne yapılmalıdır?

Hac kurbanları, Türkiye'de kesilebilir mi?

İhmal sebebiyle zamanında kurban kesmeyen veya kesemeyen ne yapmalıdır?

Kurban kesildikten sonra fiyat belirlenmesi, kurbanın kilo ile alınıp satılması caiz midir?

Kurbanlık olarak aldığı hayvanı, kurban kesmek günlerinde kesemeyen ne yapmalıdır?

Alınan kurbanlığın ölmesi durumunda ne yapılır?

Kesilen kurbanın kanından sürmenin bir sakıncası var mıdır?

Adetli kadın ve cünüp erkek kurban kesebilir mi?

Ana rahmindeki çocuk için kurban kesmek gerekir mi?

Kesilen kurbanın hasta olduğunun ortaya çıkması halinde, yeniden kesilmesi gerekir mi?

Kurbanlık hayvanların gebe kalmasını önlemenin bir sakıncası var mıdır?

Kurban kesilirken besmele çekmenin hükmü nedir?

Kurban keserken abdestli olmak şart mıdır?

Satın alındığında sağlam olup, sonradan kusurlu hale gelen hayvan kurban edilebilir mi?

Doğumdan sonra boynuzların elektrikle kurutulması hayvanın kurban olmasına engel olur mu?

Kısırlaştırılmış hayvanlar kurban edilebilir mi?

Kurban kesilen hayvanda bir hastalık ortaya çıkarsa, başka birinin kesilmesi gerekir mi?

Kuyruksuz koyunlar kurban edilebilir mi?

Akîka kurbanı nedir?