Halk arasında uğursuzluk meydana getireceğine inanılan zaman, söz, hâl ve davranışların aslı var mıdır?
Değerli kardeşimiz,
Uğursuzluk: Herhangi bir şeyde bulunduğu zannedilen ve işlerin ters gitmesine sebep olarak ileri sürülen bir durumdur.
Değişik çağlarda pek çok kişi ve toplumlar çevrelerinde gördükleri bir takım eşyalarda, hayvanlarda ve tabiat olaylarında uğursuzluk bulunduğuna inanmıştır. Çağımızda bu uğursuzluk anlayışını üzerinden atamamış pek çok insan görülür. Bu tipteki insanlar, uğursuz olarak niteledikleri şeylerden, kendilerine bir kötülük ve zarar geleceği inancındadır. Daima bu tür şeylerden uzak durmağa çalışırlar. Hiç bir dinî ve ilmî kaynağı olmayan "uğursuzluk" anlayışına sahip olsalar, hayatların her safhasında korku ve endişe içinde bulunurlar.
Aslında hiçbir şeyde uğursuzluk yoktur; hiçbir şey doğuştan uğurlu değildir. Uğursuzluk olsa olsa herkesin kendisinde, kendi yorumunda ve anlayışındadır. Halk arasında sık sık kullanılan "uğurlu geldi" veya "uğursuz geldi" gibi sözler birer zan ve kuruntudan ibarettir.
Hz. Peygamber (asm) bir hadis-i şerifinde,
"İslâm'da taşe'üm (uğursuz sayma, kötüye yorma) yoktur; en iyisi tefe'ül (iyiye yorma) dır." (Buharî, Tıb, 54)
buyurarak, bu zararlı anlayışın İslam'da bulunmadığını ifade etmiştir. Diğer bir hadiste ise şöyle buyurulmuştur:
"Eşyada uğursuzluk yoktur, safer ayında uğursuzluk yoktur, baykuşun ötmesinde bir uğursuzluk yoktur." (Müslim, Selâm, 102)
Bütün bunlardan sonra şöyle denebilir:
Ay ve güneş tutulması, köpek havlaması, baykuş ötmesi, kedi ve köpeğin yolda yürüyen bir kişinin önünden geçmesi, merdiven altından geçmek, on üç rakamı, salı günü işe başlamak veya yola çıkmak, gece aynaya bakmak veya tırnak kesmek vb. gibi pek çok şeyde uğursuzluk bulunduğuna inanmak, asla doğru değildir. Zira böyle şeylerde, ne iyilik ne de kötülük vardır. Bir eşyayı bir olayı mutlaka bir şeye yormak gerekiyorsa, Peygamber Efendimizin (asm) tavsiyesi doğrultusunda, iyiye yormak icab eder.
Esasen insanoğlunun, yaratılışın bir takım fıtrî seyirleri içindeki tavır ve hareketlerine çeşitli mânâlar yüklemesi yeni değildir. Bilhassa putperestlik dönemlerinde daha da yoğunlaşan böyle inanç ve kabullenişler, putperest olmayan toplumlar içinde de, ilginçtir, bir hayli kabul görmüştür. Baykuş ötmesinden, köpek seslerine, el, kol, kaş, göz seğirmesinden, kulak çınlamasına kadar organizmanın istem dışı olarak yapa geldiği çeşitli derecelerde tabiî refleksleri ile ilgili olarak yapılan “uğursuzluk” yorumu, ne yazık ki, tevhid inancına sahip toplumlara da yer yer sıçrayabilmiştir.
“Salı günü uğursuz günüm.” diyerek o gün işe çıkmamak... “Sol gözüm seğirdi; başıma bir belâ gelecek!” diyerek hiçbir şey yokken dövünüp sızlanmak... “Evimin çatısında baykuş öttü; yakında ocağım dağılacak!” diye gereksiz yere dehşet duygularına kapılmak... “Falancanın köpeğinin ulumasını işittim; evinden bir cenâze çıkacak!” gibi felâket tellâllığına soyunmak... Ve buna benzer batıl inanç ve yanlış telâkkileri birer hayat düsturu olarak kabullenmek Bir Allah inancıyla ve Allah’a güvenmekle bağdaştırılamaz. Çünkü:
“Allah her şeyi en güzel şekilde yaratmıştır.” (Secde, 32/7)
Olaylara bağlılık, Allah’a bağlılığın önüne geçmemeli. Bir Müslümanın, “Sol gözüm seğriyor, kötü bir şey olacak!” demesini, baykuş ötmesini “ölüm” haberi veriyor gibi dinlemesini, inanmasını ve bir kötü haber beklentisi içine girmesini; Allah’a güvenip dayanmayı unutmasını ve Allah’tan hayırlısını istemeyişini hangi doğru inanca sığıştırabiliriz? Tevhid inancının hangi ekseni ile bütünleştirebiliriz?
Müslüman, hiçbir şeyi uğursuzluğa ve olumsuzluğa yormaz. Rüyayı bile. Bu bir bakış açısıdır. Müslümanlık bize bu net bakışı getirmiştir. Her şey Allah’ın kudretiyle olmaktadır ve her şeyde bir veya birden fazla hayır ciheti vardır. Müslüman her şeyi hayra yorar, hayrı ister, hayırla yatar, hayırla kalkar. Allah’tan hayır diler.
Nitekim Peygamber Efendimiz (asm),
“Kabalık uğursuzluk, yumuşaklık ise uğurdur.” (Câmiü’s-Sağîr, II/2144) veya
“Müstehcen konuşmak kötülük, kötü huy da uğursuzluktur.” (Câmiü’s-Sağîr, II/1736)
buyurmak sûretiyle, uğursuzluğun da, uğurun da bizim bilinçli hareketlerimizde aranması gerektiğini; böylece, işimizi bozacak, düşmanlığı besleyecek, husûmeti artıracak, barışa ve kardeşliğe zarar verecek, yani uğursuzluk getirecek “kabalık” gibi, “çirkin söz söylemek” gibi, “kötü huylu olmak” gibi davranışlardan sakınmamızın da mümkün olduğunu beyan buyurur.
Allah Resûlü (asm),
“Kişinin hem en uğurlu ve hem de en uğursuz organı, iki çenesi arasındaki dilidir.” (Câmiü’s-Sağîr, II/1640)
buyurarak da, hareketlerimizde ve organlarımızda eğer “uğursuzluk” arayacak isek, bunda kendi payımızın büyüklüğüne dikkat çeker. Atalarımızın,
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”
sözü bu hadis-i şerifi bir ölçüde tefsir etmektedir. Yani uğur ve mahâret tatlı dildedir, uğursuzluk ise acı ve kaba dildedir. Uğur nezâkettedir, uğursuzluk ise saygısız, sevgisiz ve anlayışsız olmaktadır.
Demek oluyor ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm); uğur ve uğursuzluk kavramlarını kullanacak isek eğer, bunu bizim irâde ve isteğimize bağlı hareketlerimizi ifâdelendirecek biçimde kullanmamızı, böylece bundan ders almamızın ve kendimizi iyiye doğru yönlendirmemizin de mümkün olduğunu; aksi takdirde Allah’ın kudretini itham edercesine veya olayları Allah’ın kudretinden ve irâdesinden koparıp alırcasına “uğursuzluk” kavramını günlük dilimizde kullanmamızı, oradan da kalbimize taşımamızı uygun görmemiştir.
Peygamber Efendimiz (asm) bu mânâlara şu pırlanta hadîsleriyle dikkat çekmiştir:
“Bir hususta bir zanna kapıldığınızda, onu gerçekmiş gibi kabul etmeyin. Şeytan kalbinize hased duygusu attığında ona uyup zulmetmeyin. Bir şey hakkında uğursuzluk zannına kapıldığınızda buna kulak verip de işinizden geri kalmayın. Allah’a güvenin. Satmak için bir şey tarttığınızda fazlasıyla tartın.” (Câmiü’s-Sağîr, I/405)
“Uğursuzluk düşüncesinin, kendisini ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse Allah’a şirk koşmuştur.” (Câmiü’s-Sağîr, II/3646)
Netice olarak denebilir ki:
Bizim gözümüze, kulağımıza ilişen yaratılışla ilgili olaylar; Allah’ın bizzat irâde buyurup takdir ettiği, düzenleyip tanzim ettiği, uygun görüp yarattığı bir yaratılış zincirinin bize yansıyan halkalarıdır. Şer de olsa, şer de zannetsek, korksak da, dehşet de alsak hayra yormalıyız, uğurlu saymalıyız, iyi bilmeliyiz, iyilik bulmalıyız. Olayları kötüye yormamalıyız. Göz seğrimesinden, vücut seyrimesinden, kulak çınlamasından bir mânâ çıkaracak isek eğer, sağ yanda veya sol yanda olmuş fark etmez, hayra dönük bir mânâ çıkarmalıyız. Şerre dönük olumsuz yorumlar yapmamalıyız. Her hâl ve şartta Allah’a güvenmeliyiz.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Şu duayı çoğaltıp dağıtmazsanız musibete uğrarsınız gibi iddialar güvenilir mi?..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Din akılla (beyinle) yaşanılır mı? Yani ben aklımla dinimi / İslamı yaşayabilir miyim, yoksa bana İslamı nasıl yaşayacağımı biri (peygamber, hoca) mi anlatmalı?
- Halk arasında "Bugün çok güldük, kesin ağlayacağız." gibi bir inanış var, bu ne kadar doğrudur?
- Kalbin tatmin olması ne demektir? Kalp nasıl mutmain olur?
- Allah'a imanın maddi ve manevi faydaları nelerdir?
- Gülme, tebessüm, kahkaha gibi konularda dinimizin tavsiyeleri nelerdir?
- Akla istemsiz olarak (istemeden) gelen düşüncelerde, Allah'ın zatını bazı şekillere benzetmekten dolayı mesuliyet var mıdır?
- Su saati bozukmuş ne yapmalıyız? Tahminlerimize göre 150 YTL su parası gelmesi gerekirken belediye su saati bozuk olduğu için 50 YTL su parası yazmış...
- Hz.Ömer sonradan (İslam geldikten altı yıl sonra) Müslüman olduğu halde, sahabeler arasında nasıl mümtaz bir yere ulaşmıştır?
- "Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır." (Bakara, 2/10) Bu ayetin ifadesine göre, kalp hastalığını açıklar mısınız?
- Peygamber Efendimizin yemek konusundaki sünneti nedir?