Görmediğim bir şeye inanmak ne kadar mantıklı?

Tarih: 14.10.2024 - 08:42 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Görmediğim bir şeye neden inanayım?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, görmek sadece beden gözüne özgü değildir. Akıl gözü, gönül gözü, kalp gözü, mantık gözü gibi görme özelliklerimiz de var. Deniz kenarında kumdan yapılmış bir kulübeyi beden gözüyle görürüz. Onu yapanın varlığını ise aklı gözüyle görürüz.

İnsanın fizik dünyada görebildiği varlık alanı sadece yüzde 7,5. Yani normal bir insanın algı alanına mevcut varlığın 92,5 kadarı giremiyor ve insan onları göremiyor. Mantık da yine akıl gözüyle bilinir ve görülür. Yoksa böyle bir soru sorulmamalıydı. Zira mantık da beden gözüyle görülenler değildir.

Diğer taraftan bir şey beden gözüyle görünüyorsa zaten Tanrı olamaz.

Algının konusu olan bir şey, yani bizim duyu organlarımızla algıladığımız bir şey nasıl Tanrı olsun?

Tanrının görünmez olması ve algının konusu olmaması gerekir. İnsanın akıl, duygu, ağrı, mutluluk vs. gibi görmediği o kadar çok şey var ki; eğer görmek tek başına varlığın delili olsaydı, bütün bunları inkâr etmek gerekirdi.

Kısaca Tanrı zaten görünmez olandır; görünen şey senin benim gibi varlık olur; fakat Tanrı olamaz.

Mantık açısından bakıldığında, bir şeye inanmak için onun direkt olarak gözlemlenmesi şart değildir. Görmediğimiz fakat etkilerini ya da işaretlerini gözlemlediğimiz birçok şeye inanırız. Ayrıca inanç, yalnızca görmeye dayalı bir durum olmayıp, aynı zamanda düşünsel, sezgisel ve duygusal deneyimlerin birleşiminden doğar.

Her şey gözle görülmez: “Görmediğim bir şeye neden inanayım?” sorusu, “gözlem ve deneyim üzerine kurulu” pozitif düşünce sisteminden gelir. Çünkü pozitif bilim, gözlemlenebilir ve test edilebilir olgulara dayanır.  Görülmeyen ve test edilmeyen şeyleri bilim olarak kabul etmez.

Ancak bu perspektifte, her bilginin doğrudan gözlemlenmesinin gerekmediği açıktır. 

Örneğin: Kimse yerçekimini doğrudan görmez ve gözlemez ama etkilerini her gün yaşar. Yer çekimini görmesek de düşen nesnelerden dolayı mantık yürütüp yerçekiminin varlığını kabul ederiz. Veya havanın varlığını göremediğimiz hâlde, nefes aldığımız her an hissederiz. Veya duygularımızı görmeyiz, ama her an başka bir duyguyu yaşadığımız için varlığını kabul ederiz. Düzenin hâkim olduğu, kuralların işlediği bir yerde kuralları koyanı görmesek de kurallardan yola çıkarak orada bir yönetici olduğuna inanırız.

Örneğin Albert Einstein gibi bilim insanları evrenin düzenine ve karmaşıklığına hayran kalarak bir yaratıcının var olduğunu görmüş veya inanmışlardır.

Ayrıca pozitif bilim, gözlemlenebilir dünya ile ilgilenirken, inanç genellikle gözlemlenemeyen boyutlarla ilgilenir.

Bilim, doğası gereği fiziksel dünyayı anlamaya çalışır; ancak bilimin sınırları içinde olmayan, ahlak, anlam, ruh gibi, pek çok soru da vardır. Bu sorulara yanıt arayanlar, bilimin sınırlarının ötesine geçerek inanca başvurmaktadırlar.

Birçok felsefi akım Allah’ın varlığını ispatlayan mantıklı argümanlar ileri sürmüşledir.

Mesela, kozmolojik argüman, kâinatın bir başlangıcı olduğunu ve bu başlangıcın nedeninin Allah olması gerektiğini savunur.

Aynı şekilde, ontolojik argüman Allah’ın varlığına ilişkin mantıksal bir zorunluluğun olduğunu kabul eder.

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatında, kâinattaki nizam, intizam, rahmet, şefkat, hikmet, adalet, mükemmellik vb. gibi gerçeklerden yola çıkarak iki kere iki dört eder derecesinde Allah’ın varlığını mantiki argümanlarla ispat eder.

Görüldüğü gibi, bir şeyin varlığına inanmak için görmek şart değil. Bazı şeyleri hissederek, bazı şeyleri mantık yürüterek, bazen karşılaştırma yaparak akıl gözü ile görebiliriz.

Unutmayın “her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun