Geleceği görme kahinlik ise, neden Hz. Muhammed kahin değil?
- Rum suresi 3. ayette de bir geleceği görme durumu var, ama Rum suresi 3. ayet Hz. Muhammed (sav) Kahin değil diyor. Fakat burada da geleceği görme durumu var. Eğer geleceği görmek kahinlik ise, Hz. Muhammed neden kahin değil?
- Mısırlı insiniye rahipleri epifiz bezi ile ilgili duru görü diye bir olaydan bahsediyor, bu kahinlik mi?
- Cinlerden haber alıp gelecek hakkında konuşanlar mı kahindir sadece?
- Bunlardan hangisi kahinliktir hangisi değildir, eğer kahinlikse niye kahinliktir, değilsin niye kahinlik değildir. Kur'an ve sünnet dışında açıklarsanız sevinirim.
Değerli kardeşimiz,
Peygamberlik davasında bulunan kimse, harikulade denilen mucizeler gösteren kimse demektir. Bu kimselere bilgiyi veren, her şeyin sahibi, geçmiş, gelen ve gelecek her şeyi ezeli ilmiyle bir anda bilen Allah’tır. O hâlde Allah’ın verdiği bir bilgide kâhinlik arama mümkün değildir.
Kâhin ise gizli ilimleri bildiğini ve gaipten haber verdiğini ileri süren kişidir.
Demek ki, peygamberlerin verdiği bilgiler kesindir, evrenin sahibinin bildirmesidir, kâhinlerin verdiği bilgiler ise kesin değildir ve kaynağı da Allah’tan başka şeylere dayanır ve hem doğru hem de yanlış olma ihtimaller vardır.
Kuran-ı Kerîm’de kâhin kelimesi iki yerde geçmektedir. (bk. Tûr 52/29; Hâkka 69/42)
Bunların birincisinde Hz. Peygamber’in (asm) kâhin veya cinlerin etkisinde kalmadığı, ikincisinde Kuran’ın herhangi bir kâhinin sözü olmadığı bildirilmekte, dolayısıyla her iki ayette de Resûl-i Ekrem (asm) kâhinlikten tenzih edilmektedir.
Hz. Peygamber (asm), kendisine kâhinlerin gaipten haber verme iddiasında bulundukları söylendiği zaman bu tür bilgilerin bir değerinin olmadığını bildirmiş, söylediklerinin bazen doğru çıktığı ifade edilince de bunların cinlerin kulak hırsızlığına dayandırılıp bir doğruya yüz yalanın karıştırılmasıyla ortaya çıktığını belirtmiştir (bk. Buhari, Tıb, 46; Tevhid, 57; Müslim, Seaâm, 122-123).
Buna göre, eğer harika şeyler gösteren veya gelecekten haber veren kimseler peygamberlik davasında bulunmamış olsalar, bunlar peygamberler taifesine giremezler. Zira peygamberden asla yalan çıkmaz.
Nitekim Hz. Muhammed (asm) çocukluğundan beri “Muhammedü’l-Emin” unvanıyla şöhret bulmuştu.
Bir kâhinde ise doğruluk aranmaz. Yüz yalanı da ortaya çıksa, yine de kehanet ettiği konuda kâhindir.
Bu konuyu fazla uzatmamak için özetle şunu kaydetmek yeterlidir, diye düşünüyoruz. Mesela;
Hz. Muhammed (asm) çok güzel ahlakıyla, zirvedeki kulluğuyla, eşsiz şefkat ve merhametiyle, kölelere insanlık tarihinde görülmemiş insani değerler biçmesi ile kadınlara pozitif ayrımcılık yapmasıyla, her türlü zulmü kaldırıp yerine adaleti yaygınlaştırmasıyla, Medine’deki dünyevi ve uhrevi saltanatın sultanı olmasıyla, kovulduğu Mekke'yi fethettiği zamanda da intikam peşinde olmayıp düşmanlarını affetmesiyle ve daha önce olduğu gibi bundan sonra da fakir ve mütevazı bir hayat sürmesiyle vs vs vs. ancak bir peygamber olduğunu ispat etmiştir.
Bu konuyu son olarak Bediüzzaman Hazretlerinden dinlemekle ufkumuzun açılacağına şüphe etmemekteyiz. Bunu ciddi tefekkür ederek okuduğumuzda Peygamber Efendimiz (asm) ile kâhin ve benzerleri arasındaki yerden göğe kadar olan farkı da anlamış oluruz:
“O Zat (asm) öyle bir şeriat, bir İslâmiyet, bir ubudiyet, bir dua, bir davet, bir iman ile meydana çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel ne bulunmuş ve ne de bulunur. Çünki ümmi bir zâtta zuhur eden o şeriat; ondört asrı ve nev'-i beşerin humsunu, âdilane hakkaniyet üzere, müdakkikane, hadsiz kanunlarıyla idare etmesi emsal kabul etmez. Hem ümmi bir zâtın, ef'al ve akval ve ahvalinden çıkan İslâmiyet; her asırda üçyüz milyon insanın rehberi ve mercii ve akıllarının muallimi ve mürşidi ve kalblerinin münevviri ve musaffisi ve nefislerinin mürebbisi ve müzekkisi ve ruhlarının medar-ı inkişafatı ve maden-i terakkiyatı olması cihetiyle misli olamaz ve olamamış.
"Hem dininde bulunan bütün ibadatın bütün envaında en ileri olması ve herkesten ziyade takvada bulunması ve Allah'tan korkması ve fevkalâde daimî mücahedat ve dağdağalar içinde, tam tamına ubudiyetin en ince esrarına kadar müraatı.. ve hiç kimseyi taklid etmeyerek tam manasıyla mübtediyane, fakat mükemmel olarak ibtida ve intihayı birleştirerek yapması, elbette misli görülmez ve görülmemiş.
"Hem binler dua ve münacatlarından yalnız Cevşen-ül Kebir ile öyle bir marifet-i Rabbaniye ile öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor ki; o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet, telahuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duada dahi onun misli yoktur. Risale-i Münacat'ın başında, Cevşen-ül Kebir'in doksandokuz fıkrasından bir fıkranın kısacık bir mealinin beyan edildiği yere bakan adam, Cevşen'in dahi misli yoktur diyecek."
"Hem tebliğ-i risalette ve nâsı hakka davette o derece metanet vesebat ve cesaret göstermiş ki; büyük devletler, büyük dinler, hattâ kavim ve kabîlesi ve amucası ona şiddetli adavet ettikleri halde, zerre miktar bir eser-i tereddüd, bir telaş, bir korkaklık göstermemesi ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslâmiyeti dünyanın başına geçirmesi isbat eder ki; tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz."
"Hem imanda öyle fevkalâde bir kuvvet ve hârika bir yakîn ve mu'cizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir ulvî itikad taşımış ki; o zamanın hükümranı olan bütün efkârı ve akideleri ve hükemanın hikmetleri ve ruhanî reislerin ilimleri ona muarız ve muhalif ve münkir oldukları halde; onun ne yakînine, ne itikadına, ne itimadına, ne itminanına hiçbir şübhe, hiçbir tereddüd, hiçbir za'f, hiçbir vesvese vermemesi.. ve maneviyatta ve meratib-i imaniyede terakki eden başta Sahabeler, bütün ehl-i velayet her vakit onun mertebe-i imanından feyz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları bilbedahe gösterir ki, imanı dahi emsalsizdir. İşte böyle emsalsiz bir şeriat ve misilsiz bir İslâmiyet ve hârika bir ubudiyet ve fevkalâde bir dua ve cihanpesendane bir davet ve mu'cizane bir iman sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı ve aklı dahi tasdik etti."(Mektubat, s. 217- 218)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Peygamberimize atılan kâhin, şair, mecnun iftiralarına, Kur'an nasıl ...
- Geleceği sadece Allah bildiğine göre, Nostradamus isimli adamın ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İSRA VE Mİ`RÂC MU`CİZESİ
- VEDÂ TAVAFI
- HENDEK SAVAŞI
- Hz. Muhammed, bir kâhine nasıl gider?
- Peygamber Efendimiz Kur'an'ın tamamını anlamış mıdır?
- Tefsirlerde, Hz. Muhammed'in öğretmenlerinin olduğu bilgileri nasıl açıklanabilir?
- Salat ve selam arasındaki fark nedir?
- İnsan benim sırrımdır, ben de insanın sırrıyım, sözü hadis mi?
- Mirâc mucizesi hakkında gelebilecek bazı aklî sorular: Şu Mi'rac-ı Azim, niçin Muhammed-i Arabî Aleyhisselâma mahsustur?
- Hz. Muhammed sonsuz kulluk makamına ulaştı mı yoksa hâlâ büyümeye devam mı etmektedir?