Gafletin zararları ve faydaları nelerdir?

Tarih: 05.08.2015 - 01:50 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Gaflet nedir?
- Gafletle unutmak aynı şey midir?
- Dünya işlerini görmek için gaflette olmak mı gerekir?
- Gafletin dengesi ve ölçüsü ne olmalıdır?
- Gafletin dereceleri var mıdır?
- Gafleti yok etmek için ne yapmalıyız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Gaflet, dünya veya âhiret hayatı için gerekli olan bir şeyin önemini kavrayamama halini ifade eden ahlâk ve tasavvuf terimidir.

Sözlükte “terketmek, önemsememek” anlamında masdar ve “dalgınlık, dikkatsizlik, yanılma, ihmal” manasında isim olan gaflet kelimesi;
- “bir şeyin gerekliliği ortada iken bunun idrak edilememesi” (Ebü’l-Beka, s. 206),
- “nefsin kendi arzusuna uyması, zamanın boş geçirilmesi” (et-Ta’rifat, ğaflet md.),
- “yeterince uyanık ve dikkatli davranılmadığı için insana arız olan yanılgı hali” (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, ğfl md.)
şeklinde tarif edilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de maddî ve manevî menfaatlerini bilen insanlara “zâkir” ve “ehl-i zikir”, bundan habersiz olanlara da “gafil” denilmiştir.

Gaflet “unutma ve yanılma” manasını da taşımakla birlikte aslında bu iki kavramdan farklıdır. (Ebü’l-Bekâ, s. 206; et-Ta’rifat, “nisyan” md.)

Bir şeyi bile bile terketmek gaflet, bilmeden terketmek unutmaktır.

Kur’an, hayvanlardan daha aşağı seviyede bulunan ve kalpleri mühürlü olanları gafil diye niteler (A’râf, 7/179) ve müminlerden gafil olmamalarını isteyerek (A’râf, 7/205) Allah’ın ayetlerinden gafil olanların cehennemlik olduklarını bildirir. (A’raf, 7/146; Yunus, 10/7-8) Gaflet içinde bulunanların âhirette pişmanlık duyacaklarını haber verir. (Enbiyâ, 21/97)

Gaflet kelimesi Kur’an’da “habersiz olma” manasında da kullanılmıştır. (Yûsuf, 12/3; Kaf, 50/22) ve Allah’ın gafil (olup bitenlerden habersiz) olmadığı hususuna sık sık dikkat çekilmiştir. (Meselâ Bakara, 2/74, 85, 140, 144, 149)

Hadislerde de insanların Allah’tan, onun zikrinden ve ayetlerinden gafil olmamaları istenmiş, gafil kalple yapılan duanın yeterli olmadığı belirtilmiştir. (Müsned, II, 177; Muvatta’, Salat, 8; Tirmizî, Daavat, 65)

Zâhid ve sûfîler gaflet konusu üzerinde önemle durmuşlardır.

İbn Ebü’l-Havârî gafleti “en büyük musibet ve kasvet” olarak tanımlar. Ona göre en derin uyku gaflet uykusudur. Gaflet olmasaydı insan nefsinin arzularına kul olmazdı.

Cüneyd-i Bağdadî, Allah’tan gafil olmanın ateşe girmekten daha zor olduğunu söyler.

Ebû Ca’fer Sinan’a göre, bir insanın işlediği günahtan tövbe etmesi gerektiğinden gafil olması o günahı işlemesinden daha kötüdür.

Kalbin gaflet içinde bulunmamasını isteyen Dârânî’ye göre gafleti kalpten kovmanın tek yolu Allah korkusudur.

İbn Mesrûk ise gafletle cehalet arasında bir ilgi kurarak cehaletin gaflete yol açtığını söyler.

Ebû Bekir eş-Şiblî’nin gaflete düşmemek için zaman zaman vücudunu kırbaçladığı rivayet edilir.

Kaynaklarda, Ebû Hafs el-Haddâd’ın Allah’ı gaflet üzere iken zikretmediği, Bâyezîd-i Bistâmî’nin ise ölürken Allah’ı hep gafletle zikrettiğini söylediği kaydedilmiştir.

Sûfîler gafleti ikiye ayırır ve bazı hallerde gafletin gerekli olduğuna inanırlar.

İbn Ebü’l-Verd’e göre gafletin biri rahmet, diğeri felâket olan şekli vardır. Rahmet olan gaflet kulluğun gereğini yerine getirmeye engel olmaz. İkincisi ise günaha giren kişiyi kulluk yapmaktan alıkoyar.

Sürekli olarak celâl ve cemâl tecellilerini temaşa etmeye güç yetiremeyen âşık ve sıddîkların bazan gaflete ihtiyaç duydukları da olur. Nitekim Ebû Hafs el-Haddâd âşıkların ancak gaflette sükûn bulacaklarını söylemiş, Ebû Hamza el-Bağdâdî de, “Gaflet olmasaydı Allah’ın zikrinin verdiği hazdan sıddîklar ölürlerdi” diyerek Haddâd’ı teyit etmiştir.

Mutarrif b. Abdullah’a göre Allah’ın sıddîkların kalbine gaflet vermesi rahmetinin eseridir. Eğer kendisini tanıdıkları kadar onlara korku verseydi hayatlarını sürdürmeleri güç olurdu. Rebî b. Abdurrahman, Allah gaflete düşürerek ölümü unutturduğu için insanların dünyayı imar edebildikleri görüşündeydi.

Zaman zaman insanların helal ve meşru dairede şarkı ve türkü söylemelerine, oynayıp eğlenmelerine ve dinlenmelerine imkân veren geçici gaflet halleri zahir ulemasınca genellikle günah sayılmamıştır.

Sûfîlerin tehlikeli buldukları ibadet dışındaki gaflet değil insana ibadeti ve kulluğu unutturan veya kalp huzuruyla dinî görevleri yerine getirmesine engel olan gaflettir.

Gafletin çok mertebe ve dereceleri vardır.

Küfür bir gaflet-i mutlaka olduğu gibi ibadetlerdeki eksiklikler de bir gaflettir. Bu yüzden gaflet sadece küfür ve fısk ile sınırlı bir kavram değildir.

Marifetin zirvesinde olan asfiyalar bile gafletten şikayet edip, o hallerine tövbe etmişler. İmanın yoğunluğunda bile gafletler bulunabilir. Hatta manevi terakki yolunda bir alt makam bir üst makama nispetle gaflet telakki edilmiştir.

Hazreti Peygamber (asm)'in günde yüz defa tövbe etmesini, tasavvuf alimleri, terakkiden gelen makamlar arasındaki nispi gaflete yapılan bir tövbe olarak değerlendirmişlerdir. Yani Peygamber Efendimiz (asm) sürekli terakki içinde olduğu için, bir alt makamı bir üst makama göre gaflet telakki edip, onun için istiğfar etmiştir.

Küfür/inkar, gafletin en koyu ve en kesif halidir. Bütün kainat Allah’a ve ahirete güneş gibi parlak birer delil de olsalar -nitekim öyledirler de- küfrün kesif ve koyu girdabında sönükleşip kaybolurlar.

Küfür gafletinin bu koyu ve kesif halini ancak ve ancak hidayet ve iman ışığı yırtabilir ki, burada yine iş, insanın irade ve isteğine bakıyor. Yani insan, iradesini hidayet ve imandan yana sarf etmedikçe, gaflet sarmalından kendini kurtaramaz.

Gaflet öyle sinsi bir hastalıktır ki, hidayet ve iman sahasında da varlığını devam ettiriyor. İman etmiş birisi imanın yoğunluğunu ve aktifliğini her zaman hissedip yaşayamıyor. İman etmiş ama imanın tadını, kokusunu alamıyor. Bunun yegane sebebi gaflettir.

Evet, gaflet imanın tesirini kırıp, imanı kalbin derinliğine hapseden zehirli ve fark edilmeyen sinsi bir düşmandır. Bu düşman uzun vadeli hesaplar yapar, hedefi, imana zarar vermek ve kalptan tamamen atılmasına çalışmaktır. Günahlar gafletin sivri başlarıdır. Nasıl ciğerdeki sinsi bir hastalık deride çıban şeklinde tezahür ediyor ise, gaflet de günah ve fısk şeklinde tezahür ediyor. Bu nedenle günahlar gafletin sinsi ve tehlikeli meyveleridir. Gaflet tövbe ve tefekkür ile imha edilmez ise, neticesi Allah korusun çok tehlikeli olabilir. Gafleti besleyip büyüten; ülfet, ünsiyet, dünyevi meşgale, iman zayıflığı gibi şeylerdir. Bunlar kökten tedavi edilmedikçe, gaflet kanseri de tedavi edilemez.

Gafletin en büyük ilacı ve zıddı, huşu ve huzurdur.

Huşu ve huzur Allah’ın huzurunda olduğunu idrak edip ona göre hareket etmek anlamındadır.

Allah’ın huzurunda olduğunu sürekli akılda ve zinde tutmanın en etkili yollarından üçü, sürekli ölümü hatırlamak, her şeyde imani tefekkürde bulunmak ve Peygamberimizin hayatına uymaktır.

Ölümü sürekli hatırlamak:

“Dünyanın lezzetlerini acılaştıran ölümü sıkça hatırlayın.” (Tirmizî, Zühd 4);

anlamındaki hadis gafletin izalesine yönelik yapılan çok önemli bir tavsiyedir.

İmani tefekkürde bulunmak:

Bu durum, her şeyde Allah’a açılan marifet pencerelerini görebilmek ve okuyabilmek ile mümkündür. Yani bir çiçeğe, bir böceğe, bir yıldıza baktığımız zaman, Allah’ın isim ve sıfatlarını o şeylerde görebiliyorsak, o zaman her şey bize onu hatırlatır ve onu gösterir. Ne yana kafamızı çevirsek onu görürüz.

İşte bu manaya huzuru İlahide meleke kesbetme deniyor. Yani sürekli onun huzurunda olduğumuzu akılda ve zinde tutmamız demektir. Işık nasıl karanlığın düşmanı ise, huşu ve huzur da gafletin düşmanıdır.

Böyle bir huzur ve meleke ancak sağlam ve tahkiki bir iman ile kazanılır.

Her şeyde Peygamberimizin hayatını örnek almak:

Peygamber Efendimiz (asm)'in hayatımızın her tarafını kuşatmıştır. Onun en büyük gaye ve amacı; her hususta Allah’ın razı olacağı davranışı sergilemek ve her şeyde Allah’ı hatırlatacak amellerde bulunmaktır.

Peygamberimiz (asm)'in bütün davranış ve fiilleri, Allah’ın kontrolünde ve rızası dairesinde olduğu için, onun her hareket ve davranışı insanlığa bir model, bir rehberdir. İman edenler olarak bizim en büyük gayemiz; Allah’ın rızasını kazanmak ve onu sürekli hatırlamak olduğuna göre, Allah’ın rızasını kazanmanın ve onu sürekli hatırda tutmanın en kestirme ve güzel yolu hayatımızı Peygamberimiz (asm)'in hayatına göre yaşamaktan geçiyor.

Zincirleme olarak her konuda Peygamberimize uymak, bize sürekli Peygamberimizi hatırlatır, Peygamberimiz (asm) de Allah’ı hatırlatır ve böylece kalp sürekli Allah’a yönelir ve ona müteveccih olur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Bizi gaflete iten nedenler nelerdir? Bunlardan nasıl kurtuluruz?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun