Evren, başka bir evrenin içindeki bir kara deliğin iki boyutlu yüzünde var olan bir yapı olabilir mi?

Tarih: 17.05.2015 - 02:03 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Holografik evren modelinin dediği gibi evren başka bir evrenin içindeki bir kara deliğin iki boyutlu yüzünde var olan bir yapı olabilir mi?
2. Bunu felsefedeki sudur nazariyesine benzetenler var.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Önce şunu belirtelim ki, bu konuyla ilgili geniş bilgiler Sitemizde mevcuttur. Cevabın sonunda vereceğimiz linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Ancak burada konunun -daha öncekilerden- farklı bir boyutuna dikkat çekmek istiyoruz. Bunun için konuyu birkaç madde halinde kısaca açıklayacağız.

a) Teoriye göre tüm evren kozmolojik ufukta "boyanmış" iki boyutlu bir bilgi yapısı olarak görülebilir, öyle ki gözlemlediğimiz üç boyut ancak makroskopik ölçek ve düşük enerjide geçerli bir açıklamadır. Kozmolojik ufkun sonsuz alanı bulunduğu ve zamanla büyüdüğü için kozmolojik holografi matematiksel olarak kesinlik kazanmamıştır. (Vikipedi)

b) Leonard Susskind gibi Sicim Teorisine yön veren çok sayıda fizikçi, evrenin bir hologram olduğunu düşünüyor. Buna göre evrendeki her şeyi, sizi, bizi, Dünya’yı, binaları, koltukları “üç boyutlu bir kürenin iki boyutlu yüzeyindeki yassı bir resimle” ifade etmek mümkün (iki boyutlu sinema perdesinin gerçek hayatın resmi olması gibi). Ancak evrenin haritasında, geçmişimiz ve geleceğimizle birlikte her şey var…

c) Bu bilginin tasavvur edildiği şekilde bilimsel bir tespiti yapılamamıştır.

Ancak, bu fizik yorumunu  metafizik bir alana taşırsak, doğru bir yorumu şu olabilir:

Bütün evrenin bir kendi boyutu, bir de manevi boyutunu oluşturan ilmi bir haritası vardır. Buna İslam’da “Levh-i mahfuz” denir. Bütün kâinatın ilmi yapısı, geçmişi ve geleceğinin hepsi burada mevcuttur.

- Ayrıca, İslam Literatüründe yer aldığı gibi, evliyaların da keşif yoluyla gördükleri “âlem-i misal” diye bir hakikat vardır. Bütün kozmik nesnelerin ve kozmolojik olayların bir fotokopisi bu “âlem-i misal” denen ikinci boyutunda saklıdır. Bizim şeklimiz aynalarda görüldüğü gibi, her fiziksel varlığın resmi de “alem-i misal” aynasında vardır..

Gerek bu konuda gerek “Paralel Evren” konusunda bazı fizikçilerimiz “halkın bir yere göçtüğünü biliyor, fakat nereye göçtüklerinden habersizdir.” Yani bir hakikatin varlığını hissetmişler, ancak hakikatin yolunu şaşırmış olduklarından, hayali kuruntular seviyesindeki seviyesizlikte donakalmışlardır.

Allah iman şuuruna paralel gelişen basiret, akıl, fikir versin!

Cevap 2:

Felsefe tarihinde "Sudur nazariyesi" Plotinus'un Yeni Platon'cu olarak adlandırılan yaklaşımından kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşım "mutlak bir" olarak isimlendirilen bir tür tanrısal varlık ilkesinin kendinden ve kendinin zorunlu sonucu olarak türemesi ya da mükemmelliğinin zorunlu sonucu olan bir taşmanın (emanation) gerçekleşmesi süreci ile varoluşun açığa çıkması nazariyesini ifade etmektedir.

Farabi ve ibn-i Sina gibi İslam filozoflarınca da benimsenerek İslam akaidi ile birleştirilmeye çalışılan bu yaklaşım, varlığın Tanrı'nın kendini akletmesi ile başlayan varoluş sürecinin (taşma) akıllar denilen on tabakada ay altı aleme ulaşması ve tekrar Tanrı'ya yönelmesini içerir.

Bu sistem Allah'ın irade ve tekvin sıfatını göz ardı etmesi ve varoluş süreçlerinde sitatik bir uluhiyet anlayışı ile dinamik tanrı benzeri oluşları kabul etmesi ile Gazzali tarafından İslam akaidine (tevhid) aykırı bulunarak (şirk) eleştirilmiştir.

Holografik evren modeli ise, başlangıçtaki tanrısal ilke ya da varoluş yerine fiziksel anlamda zaman ve mekan boyutları, madde ve bilgi yoğunluğu gibi niteliklerde mutlak olan bir başlangıç noktasını esas almaktadır. Bu mutlak başlangıç eksi ve artı kutuplarda ya da varlık ve yokluk ekseninde uzama sahip olmaktadır. Böylece olan ve olmayan her şey bu mutlakıyet noktasının türevleri olmaktadır.

Dolayısıyla gerçeklik yalnızca bu başlangıç noktasına verilmekte, diğer tüm oluş durumları ise bu mutlakıyetin görüngüsü (fenomen) ya da çeşitli boyutlardaki titreşimi olarak tanımlanmaktadır.

Her ne kadar iki yaklaşım arasında benzerlik olsa bile, bu durum söz konusu mutlak varlık kaynağının bağımsız karakterli sonsuz bir varoluş olarak tanımlanmasını kolayca tanımlayamaz. Zira hemen tüm olası (imkan) oluş çeşitlerine kaynaklık edecek bir potansiyelin bu nedenle tasarımlandığı düşüncesi varlığını korumaktadır.

Dolayısıyla holografik evren modeli imkan delili olarak da adlandırılan varoluşun mümkünlük aslından yaratıldığı yaklaşımına uygun olarak da yorumlanabilir.

Ayrıca bu mutlakıyet noktasından içe ve dışa doğru olarak gerçekleşen ya da gerçekleşmeyen tüm varoluş durumları keskin bir irade, ilim ve kudretle tabir yerinde ise çeşitli ebatlarda tuğlalar biçiminde sınırlanmaktadır. Bu ise zorunlu bir taşmadan çok söz konusu oluş durumlarının varlıklarını yokluklarına tercih eden bir tercih ediciyi gerektirmektedir.

Zaten bu mutlak tekillik noktası dediğimiz sistem karadeliklerde de geçerlidir. Bu karadelikler tıpkı bir fabrika gibi bir yandan madde, zaman ve bilgiyi öğütmekte bir yandan da püskürtmektedir.

Ancak bu sistemler de süreç içerisinde çökerek patlamaktadır. Bu da sistemin ezeliyetine değil de kendi doğasını sınırlayan bir üst kudretin içerisinde çalıştığını göstermektedir. Dolayısıyla her halukarda mutlak bir irade, ilim ve kudretin asıl gerçeklik olduğu açıktır.

O halde asli gerçeklik uluhiyete aittir. Uluhiyetin iş görmesini ondan bağımsız kadim bir sistem gibi algılamak, insan aklının sınırlılığından kaynaklanan bir durumdur.

İlave bilgi için tıklayınız:

Holografik evren, holografi, hologram gibi kavramların Kur'an ile ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun