Doğal nedensellik görüşü yanlış olmak zorunda mı?
1. İbn Teymiyye ve Mutezile’nin doğal nedensellik görüşü yanlış olmak zorunda mı?
- Ayet ve hadislere göre anlatır mısınız?
2. Eşariler ve Matüridiler’in nedensellik konusundaki farklı görüşleri nedir?
- Eşariler ve Matüridiler, nedensellik konusundaki farklı görüşlerinde neleri delil olarak görmüşlerdir?
Değerli kardeşimiz,
Soru 1:
İbn Teymiyye ve Mutezile’nin doğal nedensellik görüşü yanlış olmak zorunda mı? Ayet ve hadislere göre anlatır mısınız?
Cevap 1:
Hayır, yanlış olmak zorunda değildir.
Yanlış olan, tabiatçı filozofların ve azınlıkta olan bir kısım Mutezilî ulemanın savundukları, “katı ve mekanik determinist anlayışa dayalı nedensellik” görüşüdür.
Şimdi meseleyi kısaca özetleyerek anlatalım:
Nedensellik meselesi, felsefe ve kelam ilminde illiyet / sebeplilik (cousalite/kozalite) problemi şeklinde ele alınmaktadır. Ancak bu meseleye tabiatçı filozofların ve azınlıkta olan bir kısım Mutezilî ulemanın yaklaşımı ile gerek Sünnî ve gerekse diğer Mutezilî kelamcıların yaklaşımları aynı değildir.
Tabiatçı filozoflara ve onlara tabi olanlara göre, âlemde meydana gelen her hadisenin bir illeti / sebebi vardır ve bu olaylar zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisine göre meydana gelmektedirler. Onlar, tabiat kanunlarının zorunlu olduğunu savunmaktadırlar.
Kelamcılara göre de âlemde meydana gelen olaylarda sebep-sonuç ilişkisi görülmekle birlikte, bu ilişki zorunlu değildir.
Yani filozoflara göre âlemde katı ve mekanik bir determinizme dayalı nedensellik durumu hakim iken, kelamcılara göre katı ve mekanik bir determinist durum söz konusu değildir. Bu yüzden kelamcılar bu sebep-sonuç ilişkisini “illet” yerine “âdet” olarak isimlendirirler. Söz konusu sebep-sonuç ilişkisini gösteren kanunlara da “âdetullah” adını vermektedirler.
Filozofların katı determinist nedensellik anlayışında Allah’ın iradesi sınırlandırılırken ya da yok sayılırken, kelamcıların adetullah anlayışlarında Allah’ın mutlak irade sahibi ve tek yaratıcı olduğuna vurgu yapılmaktadır.
Kelam âlimleri, tabiatta görülen bu kanunların Allah’ın iradesi çerçevesinde gerçekleştiğini, belli sebeplerin her zaman belli sonuçları zorunlu olarak doğurmayacağını, bu yüzden Allah Teâlâ’nın dilediği zaman bu âdetleri değiştirebileceğini söylerler. Bu nedenle Allah Teâlâ, tabiatta koyduğu bu yasaları zaman zaman değiştirerek harikulâde olaylar meydana getirmiş ve peygamberlerine mucizeler göstermiştir.(1)
Filozoflarda Aristo’nun “ilk muharrik” anlayışının uzantısı olarak görülen “Tanrı bu âlemi yarattı ve nasıl işleyeceğine dair yasaları içine yerleştirdi, ondan sonra kenara çekildi, artık ona karışmaz, müdahale etmez, bundan sonra bu âlem söz konusu kanunlar çerçevesinde zorunlu olarak ondan bağımsız olarak işlemektedir.” anlayışının bir uzantısı olan “katı ve mekanik bir determinist nedensellik” görüşü, çok az bir grup Mutezilî âlim hariç tutulacak olursa, gerek Mutezilî kelamcıların çoğunluğu gerekse Sünnî kelamcıların tümü tarafından şiddetle eleştirilerek reddedilmiştir. Çünkü bu inanış Kur'an’a zıt olup(2) hem Allah’ın iradesini yok saymakta veya sınırlandırmakta hem de Deizm'e zemin hazırlamaktadır.(3)
Dolayısıyla kelamcıların böyle bir anlayışı kabul etmeleri mümkün değildir.
Ancak ana hatlarıyla kelamcıların nedensellik görüşleri böyle olmasına rağmen, Mutezile ile Sünnî kelamcıların (Eş’ari ve Matüridî) meseleye kendi aralarında farklı yaklaştıklarını görmekteyiz. Şöyle ki:
Bir kısım Mutezilî âlimlerin benimsediği “doğal nedensellik” anlayışına göre, varlıkların kendilerine has vasıfları ve özellikleri vardır. Bu özellikler vesile konumunda olup Allah’ın iradesine bağlı olarak devam eden bir sebep oluştururlar. Onlara göre varlıkların ve olayların meydana gelmesinde “katı ve mekanik bir determinist nedensellik” ilkesine bağlı sebep-sonuç ilişkisi olmayıp, onun yerine “soft / yumuşak bir determinist nedensellik” ilkesine bağlı sebep-sonuç ilişkisi vardır. Yani âlemde görülen olaylar belli kanunlar çerçevesinde sebep-sonuç ilişkisine göre oluşmaktadırlar. Ancak bunlar her zaman böyle sonuçlanmak zorunda değillerdir. Çünkü bu kanunları Allah Teâlâ yerleştirdiği için dilediği zaman bunları değiştirebilmektedir.
Soft determinizme dayalı nedensellik ilkesi, aynı zamanda insanın özgür iradesiyle uyumlu olması demektir ki, âlemde görülen de budur. Üstelik söz konusu sebeplere belli neticeleri oluşturacak tesir gücünü ve tabiatını veren ve bu kanunları nesnelerin tabiatında yaratarak yerleştiren de Allah Teâlâ’dır. Onlar Allah’ın kendilerinde yaratıp koyduğu bu tabiatla ve yerleştirdiği kanunların işlemesiyle ve yine onun izniyle, belli sonuçları netice vermektedirler.
Mesela, ateşte yakma kabiliyeti ve kanunu, tohumda toprakta bitme ve büyüme kabiliyeti ve kanunu, ilacın iyileştirme, suyun susuzluğu giderme, yiyeceklerin açlığı yok etme gibi özelliklerinin varlığı, anne-babanın çocuğun varlığına, ağacın meyvenin yaratılmasına, bulutun yağmura sebep olduğu tecrübeyle bilinmektedir.
Nesnelerde bu özelliklerin ve tabiatların varlığı, Allah’ın yaratması ve iradesi çerçevesinde olduğu için, olayların belli sebep ve sonuç ilişkisine göre meydana gelmeleri Allah’ın uluhiyetine ve iradesine bir halel getirmez. Çünkü Allah dilerse kendi koyduğu bu kanunları değiştirebilir.
Hatta Allah Teâlâ’nın belli sebepleri belli sonuçları doğuracak şekilde yarattığı kanununu bilmek kişinin imanını güçlendirir. Çünkü Allah’ın varlığını ispatlamada kullanılan delillerden “gaye ve nizam delili” de bu kanunlardan çıkarılmaktadır.(4)
Başta bir kısım Mutezilî âlimler olmak üzere İbn Hazım, İbn Teymiye ve Selefiye’nin bir kısmı bu görüşü benimsemektedirler.(5)
Bu görüş her ne kadar Eşarî ve Matüridîler tarafından ihtiyatla karşılansa da Kur^'an’a göre yanlış kabul edilemez. Çünkü onlar, olayların meydana gelmesini tabiattaki varlıklara yerleştirilen yasalara bağlı olarak sebep-sonuç ilişkisinde görseler de bunların meydana gelmesinde Allah’ın iradesini ve yaratmasını göz ardı etmemektedirler.
Başta bir kısım Mutezile âlimleri olmak üzere İbn Teymiye ve bu görüşü benimseyen diğer âlimlerin, Allah’ın yaratmasını ve iradesini inkâr etmedikleri müddetçe, tabiattaki olayların sebep-sonuç ilişkisine göre belli kanunlar çerçevesinde oluştuklarını söylemeleri yanlış değildir. Nitekim bunları destekleyen ayetler de mevcuttur. Bu ayetlerin bir kısmının mealini verelim:
“Rüzgârları rahmetinin önünde müjde olarak gönderen odur. Sonunda rüzgarlar ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz. Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız….”(6)
“Yeşil ağaçtan ateşi çıkaran odur, işte siz ateşi ondan yakıyorsunuz.”(7)
“O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkilerden de kendisinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik…”(8)
Mealleri verilen ayetlerde Allah Teâlâ’nın yağmuru, meyveleri, ateşi ve insanoğluna verilen diğer nimetleri sebepler çerçevesinde yarattığına vurgu yapıldığını görmekteyiz. Üstelik bu dünya hayatında günlük yaşantımızda, çevremizde cereyan eden olayların işleyişine baktığımızda her şeyin sebepler çerçevesinde olup-bittiğini tecrübelerimizle bilmekteyiz.
Önemli olan bu sebeplere hakiki tesir vermeyip bu cansız şuursuz sebeplerin arkasındaki müsebbibü’l-esbabı (Allah Teâlâ’yı) görmek ve hakiki tesiri (yaratma işini) ona verebilmektir.
Görüldüğü üzere Mutezile’nin soft determinist nedensellik anlayışı buna uygun düşmektedir.
Filozoflar illiyet prensipleri gereği her alanda sebeplere hakiki tesir vermekle, Allah’ın iradesini ve bu âleme müdahalesini reddettikleri için kelamcıların ittifakla şiddetli eleştirilerine maruz kalırlarken, kelamcılar bu noktada kendi aralarında ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki:
Mutezilî kelamcıların çoğunluğu illiyet prensibini sadece dış dünyada tabiat olaylarının meydana gelmesinde reddetmiş, ancak insanlara ait iradi fiillerin meydana gelmesinde illiyeti savunmuşlardır. Yani onlar, sebeplerin hakiki tesirini dış dünyada inkâr ederek varlıkların yaratılmasında ve olayların meydana gelmesinde hakiki müessirin Allah olduğunu kabul ederlerken, insanın iradî fiillerinde illiyeti, yani sebeplerin tesirini kabul etmekte ve sebep olarak hakiki tesiri insanın kendisine vermektedirler.
İşte burada ciddi bir hata söz konusudur ve Mutezile bida ehli olmuştur.
Mutezilî kelamcılara göre insanın iradî fiillerinin meydana gelmesinde hakiki müessir Allah değil, -haşa- bizzat kulun kendisidir. Onların “Kul fiilinin halıkıdır.” görüşünün kaynağı buraya dayanmaktadır.
Eşarî ve Matüridî kelamcılar ise sebeplerin varlığını inkâr etmemekle beraber, illiyet prensibini dış dünyada reddetme hususunda Mutezile ile aynı görüşü paylaşırlarken, insanın iradî fiilleri konusunda onlardan ayrışmaktadırlar.
Onlar, hem dış dünyada hem de insanın iradî fiillerinin meydana gelmesinde hakiki tesiri sebeplere vermemekte, bunların hepsinin Allah’ın iradesi, ilimi ve kudreti çerçevesinde meydana geldiğini, dolayısıyla hakiki müessirin ve yaratıcının Allah Teâlâ olduğunu savunmaktadırlar.(9)
Eşarî ve Matüridîlerin insanın iradî fiillerinin yaratılması konusunda Mutezile’nin “yaratıcı insan” görüşüne haklı olarak karşı çıktıkları ve bu konuda onları şiddetle eleştirdikleri görülmektedir.
Soru 2:
- Eşariler ve Matüridiler’in nedensellik konusundaki farklı görüşleri nedir?
- Eşariler ve Matüridiler, nedensellik konusundaki farklı görüşlerinde neleri delil olarak görmüşlerdir?
Cevap 2:
Eşarî ve Matürîdilerin nedensellik konusundaki farklı görüşlerine ilk cevapta biraz temas etmiştik. Şimdi burada önceki açıklamalara ilave olarak kısaca şunu söyleyebiliriz:
Eşarî ve Matürîdiler, illiyet prensibini kesinlikle reddederek bunun yerine “âdet” ve “âdetullah” kavramlarını kullanırlar. Onlara göre illiyet prensibinde “katı ve mekanik bir determinist nedensellik” anlayış hakim olup burada Allah’ın iradesi ya yok sayılmakta ya da sınırlandırılmaktadır.
Onların kabul ettikleri “âdet” ve “âdetullah” kavramlarında ise varlığın ve olayların meydana gelmesinde zahirde etkili gibi görünen sebep-sonuç ilişkisi olmakla birlikte varlık ve olaylar arasındaki bu sebep-sonuç ilişkisi zorunlu değildir.(10)
Buna göre olayların işleyişinde görünür bir sebep olduğu hâlde bazen sonuç meydana gelmeyebileceği gibi, zahiri bir sebep bulunmadan da sonuç meydana gelebilmektedir. Çünkü âlemde var olan bütün mevcudatın ve olayların gerçek sebebi (müsebbibü’l-esbabı) ve yaratıcısı Allah Teâlâ’dır. Her şey Allah’ın ilmi, iradesi, kudreti ve yaratmasıyla meydan gelmektedir. Onlar, nedensellik konusundaki kendi görüşlerini desteklemek için özet olarak şu delilleri ileri sürmüşlerdir:
1. Tabiatta cereyan eden olaylara ve bunların işleyişlerine baktığımızda, bu olayların son derece hikmetli ve mükemmel oldukları görülmektedir. Böyle son derece hikmetli ve mükemmel olan olayların meydana gelmelerine, cansız ve şuursuz madde sebep olarak gösterilemez. Böyle bir şey cansız ve şuursuz maddeyi Yaratıcı Allah yerine koymak anlamına gelir ki bu durum aklen ve naklen mümkün değildir.
2. Kur'an ayetlerinde evrendeki her şeyin ve bütün olayların Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle yaratıldığı ve onun yaratıcılığının her şeyi kuşattığı anlatılmaktadır. Aksi bir durum bu ayetler tarafından reddedilmektedir.(11)
3. Âlemde meydana gelen olayları zorunlu bir sebep-sonuç ilişkisine dayalı “katı ve mekanik bir determinist nedensellik” anlayışa bağlı görmek, hem Allah’ın sebeplere muhtaç bir varlık olduğu manasına gelir, hem de onun iradesine ve kudretine sınırlama koymak veya bunları yok saymak anlamına gelir ki, böyle bir şey İslam’ın uluhiyet anlayışıyla bağdaşmaz ve kabul edilemez.
4. Âlemde tek yaratıcı ve hakiki müessir Allah Teâlâ olup, ondan başka hiçbir maddi sebep gerçek manada tesir gücüne sahip değildir. Maddi sebeplerde gerçek manada tesir gücü olduğunu kabul etmek, o maddeye yaratıcılık vasfı vermek anlamına gelir ki, böyle bir şey aklen ve naklen kabul edilmeyerek reddedilmektedir.(12)
Görüldüğü üzere:
- Eşarî ve Matüridilerin nedensellik anlayışına karşı yaklaşımları, hem filozoflardan hem de Mutezililerden farklıdır.
- Eşarî ve Matüridiler, sebeplere hakiki tesir vererek Allah’ın iradesini yok sayan veya sınırlayan filozofların “katı determinist nedensellik” anlayışlarını kökten reddederlerken, Mutezile’nin dış dünyada değil, sadece insanın iradî fiillerinde sebebe / insana hakiki tesir vermelerini de reddetmektedirler.
- Eşarî ve Matüridiler, bir kısım Mutezilî ulemanın, Allah’ın irade, kudret ve yaratmasını kabul etmelerine rağmen, dış dünyada varlığını kabul ettikleri “yumuşak doğal nedensellik” (soft determinist nedensellik) anlayışlarını da reddetmemekle birlikte ihtiyatla karşılamaktadırlar.(13)
- Eşarî ve Matüridiler, tesiri ve yaratmayı sebeplere değil Allah’a vermek şartıyla, onlar da âlemde sebeplerin varlığını kabul etmektedirler ve sebepleri de sonuçları da yaratanın Allah olduğunu ifade ederler.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Sebeplerin yaratılışta tesiri var mı?
- Sebepler birer perdedir. Peki bu perdeler neden vardır?
- Gazali ile İbn Rüşd arasındaki nedensellik tartışmasının mahiyeti ...
- Evrendeki nedensellik ilkesinin saplantısını açıklar mısınız ...
- Determinizm düşüncesini Allah'a iman akidesine bağlı olarak ...
- Olumsallık nedir, determinizm ile ilişkisi nedir?
- Determinizm düşüncesini Allah'a iman akidesine bağlı olarak ...
Dipnotlar:
1) Bekir Topaloğlu-İlyas Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, “İllet”, İsam Yayınları, İstanbul, 2010, s. 13, 114, 150-151, 272; İlhan Kutluer, “İlliyet”, DİA, 2000, İstanbul, 22/120; Yususf Şevki Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 2000, İstanbul, 22/121-122.
2) Rahman 55/29.
3) Topaloğlu-Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, “İllet”, s. 13, 114, 150-151, 272; İlhan Kutluer, “İlliyet”, DİA, 22/120; Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/121-122.
4) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122-123; Topaloğlu-Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, “İllet”, s. 151; Ahmet Mekin Kandemir, Mutezile’de Zorunlu Nedensellik ve Mucize: Tabiat (Tab‘) Teorileri Çerçevesinde bir İnceleme, Kader 18/1, 2020, s. 31. Cemalettin Erdemci, İslam Kelamında Kozalite Problemi, Siirt Üniversitesi İlahiyat F. Dergisi, c:1, Sayı: 2, s. 30-31.
5) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122-123; İlhan Kutluer, “Determinizm”, DİA, 9/219; Hüseyin Aydın, İbn Teymiye’ye Göre Kelâm ve Kelâmcılar, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: VII / 1, Haziran-2003-Sivas, s. 222.
6) Araf, 7/57.
7) Yasin, 36/80.
8) Enam, 6/99; Ayrıca bkz. Fâtır 35/9; Tûr 52/35; Vâkıa 56/68, 71; Tâhâ 20/50.
9) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122.
10) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122; Erdemci, İslam Kelamında Kozalite Problemi, Siirt Üniversitesi İlahiyat F. Dergisi, c:1, Sayı: 2, s. 30-31.
11) bk. Mâide 5/17; Furkān 25/2; Ahkāf 46/33.
12) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122.
13) Yavuz, “İlliyyet”, DİA, 22/122; Kandemir, Mutezile’de Zorunlu Nedensellik ve Mucize: Kader 18/1, 2020, s. 31, 55-56.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Alemin kadim oluşu hakkında filozof ve kelamcıların görüşlerini açıklar mısınız?
- Holografi metafizik olaylara nasıl ışık tutmuştur?
- Alimler, ecelini erteleyebilir, inancı doğru olabilir mi?
- İbn Sina ve Farabi’nin nedensellik anlayışı nedir?
- Sebep-Sonuç Halkasıyla Bilinmeyeni İzah Etmek Mümkün mü?
- Devir ve teselsülün batıl olduğuna dair kelam alimlerinin argümanları nelerdir?
- Determinizm düşüncesini Allah'a iman akidesine bağlı olarak değerlendirebilir misiniz?
- İnsanlar deterministik bir evrende yaşıyorsa, Allah nasıl var olmuştur?
- Allah'ın gücünün her şeye yetmesi, kıssalar ve hayatın gerçekleri arasındaki çelişkiler nasıl açıklanabilir?
- Kur'an'da geçen "hesapsız rızkın" anlamı nedir?