Peygamber Efendimizin unutması caiz midir? Ya da unuttuğu şeyler olmuş mudur?

Konuyla ilgili kısa bir açıklama yaptıktan sonra daha detaylı bilgiler vermeye çalışacağız:

Allah Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

“Eğer şeytan sana unutturursa, artık hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.” (Enam, 6/68)

1. “…unutturursa…”

(Âyet-i kerimenin) anlamı şudur: Ey Muhammed (aleyhissalatu vesselam), eğer şeytan yanlarından kalkıp gitmeyi sana unutturur da yasaktan sonra onlarla beraber oturmaya devam edecek olursan, “artık hatırladıktan sonra” yani, bu yasağı hatırladığın takdirde “o zalimler” yani müşrikler “topluluğu ile oturma.”

2. Bu Buyruğun Muhatapları ve Hz. Peygamberin Unutması:

Bu buyruk Peygamber (sav)’a hitap olmakla birlikte, ümmetinin kastedildiği söylenmiştir.

Bu görüşü ileri sürenler, Hz. Peygamber (sav)'in unutmaktan uzak olduğu kanaatiyle bu görüşü belirtmişlerdir. Bunun, Hz. Peygamber (sav)'e has bir hitap olduğu ve Hz. Peygamber (sav)'in unutmasının mümkün olduğu da söylenmiştir.

İbnü’l-Arabî der ki: Hz. Peygamber (sav)'in unutması mümkündür. Çünkü Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Adem unuttu, o sebepten onun zürriyeti de unuttu.” (Tirmizî, Tefsir 7. sûre.)

Yine Hz. Peygamber (sav) kendisi hakkında da şöylece haber vermektedir;

“Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Siz nasıl unutuyorsanız ben de unuturum. O bakımdan unutacak olursam bana hatırlatınız.” (Buharı, Salât 31; Müslim, Mesâcid 89, 92-94; Ebû Dâvüd, Salât 189-190; Nesâî, Sehv 25, 26; İbn Mâce, tkametıı’s-Salât 129, 133; Müsned, 1, 379, 420, 424, 438.)

Görüldüğü gibi Hz.Peygamber (sav) bu hadiste unutmayı kendisine izafe etmiştir. Yine bir adamın Kur’an okuyuşunu işittiği sırada şöyle buyurmuştur:

“Bu bana daha önce unutturulmuş bulunan şu şu âyeti hatırlattı.” (Buhâri, Fedâilu’l-Kurân 26; Müslim, Salâtu’l-Müsafırîn 225; Müsned, VI/138.)

Hz. Peygamber (sav)'in unutmasının mümkün olduğunu kabul edenler, bu unutmasının tebliğ ile ve ulaştırılması gereken fiiller ile şeriatin hükümleri hakkında söz konusu olup olmadığı konusunda farklı görüşlere sahiptir. Kadı İyaz’ın naklettiğine göre, genel olarak ilim adamları ve kelâmcılar Peygamber Efendimiz (sav)'in de unutmasının mümkün olduğunu kabul etmişlerdir. Nitekim Kur’an ve hadisin zahirinden de anlaşılan budur. Şu kadar var ki, ileri gelen kelâmcılar, şu şartı koşmuşlardır: Şanı yüce Allah bu durumda onu uyarır ve onu bu unutkanlık hali üzere bırakmaz.

İlim adamlarından bir kesim ise, tebliğ ile ilgili fiiller ve şer’î ibadetler hususunda yanılmasını mümkün kabul etmezler. Tebliğ ile ilgili sözlerde unutmanın söz konusu olmayacağını ittifakla kabul etmişlerdir. (İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, VII/53-54.)

“Sana (Kur’an’ı), okutacağız, unutmayacaksın. Yalnız Allah’ın dilediğini unutursun. O, açığı da bilir, gizli olanı da.”1

Abdullah b. Mes’ud (r.a)’dan rivâyete göre, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kur’an’ı öğrenen hafızlardan birisinin şu ayeti unuttum demesi ne kötüdür. Belki de unutturuldu demelidir. Kur’an’ı daima okuyup mutalaa ve müzakere edin, çünkü Kur’an’ın hafızların hafızalarından kaçması, develerin iplerinden kurtulup kaçmasından daha hızlıdır.” (Müslim, Salatül Müsafirin: 33; Buhârî, Fedailül Kur’an: 26)

Bu ayetlerde vahyi veren, Peygamber (sav)’e, kendisine vahyedilenleri okutacağını, kendisinin onları unutmayacağını, ancak Allah’ın dilediği kadarını unutacağını bildirmektedir. Tâhâ ve Kıyamet surelerinde Peygamber (sav)’e Kur’an’ın vahyi tamamlanmadan, unutmamak için, acele ile vahyedilenleri yinelememesi, vahyin devamını dinlemesi, Allah’ın, Kur’an’ı kendisinin belleğinde toplayıp, manasını da açıklayacağı bildirilmiş. 2

”Yalnız Allah’ın dilediğini unutursun.”3 cümlesi, Peygamber (sav)’in, Allah’ın unutmasını dilediği bazı vahiyleri unutturacağını belirtir. Kur’an’ın bazı ayetlerinin unutulmuş olabileceği ihtimalinden kaçınmak için müfessirler, bu ayeti çeşitli biçimlerde te’vil etmişlerdir.

1) Bu istisnanın amacı şudur: Eğer Allah, onun unutmasını dilerse bunu yapar. Bu, tıpkı:

“Dilersek, sana vahyettiğimizi gideririz.”4

ayeti gibidir. Ama Allah onun unutmasını dilememiştir. Gerçekte bu istisnanın kavramı olmuş değildir. Allah, böyle bir şey dilememiştir ve bu ayet indikten sonra Peygamber (sav) hiçbir şey unutmamıştır.

2) Buradaki istisnadan maksat, nesihtir. Manâ: "Sen Kur’an’ı unutmayacaksın, ancak Allah’ın dilediği şeyleri unutursun." Bu ayet:

“Biz, bir ayeti siler veya unutturursak ondan daha iyisini, ya da benzerini getiririz. Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi?”5

Yani Ey Muhammed, sen Allah’ın unutmanı dilediği şeyleri unutursun. Allah sana onları okumamanı emreder, böylece okumaya, okumaya onları unutursun demektir.

3) Bu istisna, Hz. Peygamber (asm)’in, az da olsa bazı ayetleri unuttuğunu kanıtlar, onun unuttukları, şeriatın farzlarına, esaslarına ilişkin şeyler olmayıp âdâba ve geleneklere ilişkin şeylerdir. Bunları unutması, dinin aslına bir zarar vermez.6

Peygamber, (sav) de insandır; Onun da unutması normaldir. Bir hadis-i şeriflerinde buna şu şekilde dikkat çekmiştir.

“Ben de sizin gibi bir beşerim. Sizin unuttuğunuz gibi unuturum; unuttuğum zaman bana hatırlatın.”7

Bir gün kendisi Abbad İbn Bişr’in okuduğunu işitmiş.

“Bana şu, şu ayetleri hatırlat, ben onları unutmuştum.” demiştir.8

Taberî de bu son görüşün en doğru görüş olduğunu söylemiştir.9

"Ayetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevirir; eğer şeytan sana (bunu) unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zalimler topluluğuyla beraber oturma!”10

ayetinde Peygamber (sav)’e, münasebetsiz kimselerin, Allah’ın ayetlerine dil uzattıklarını görünce, onlar konuyu değiştirinceye kadar onlardan uzak durmasını, şâyet şeytan bunu kendisine unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimlerle birlikte oturmamasını emretmektedir. Hakkın ayetlerine karşı münasebetsiz sözler söyleyenlerle birlikte oturmama emrini unutmak, bir kusurdur. Bir kusur olan bu eylem, şeytan etkenine bağlanmıştır. Fakat Bakara: 106. ayette vahyedilen ayetlerden kimini unutmak, Allah’ın dilemesiyle olduğundan, bir kusur değil, hikmet gereği olduğundan, orada unutturma eylemi Allah’a nispet edilmiştir. Ayetler, ister Allah’ın dilemesiyle, ister şeytanın müdahalesiyle olsun, Peygamber (sav)’de de unutma eyleminin olabileceğini gösterir.11

Gerçekten Peygamber(sav) bazen namazda yanılır, bu kendisine anımsatılınca yanılma secdesi yapardı. Ebû Hureyre’nin rivayetine göre Allah’ın elçisi (sav), öğle ve ikindi namazlarından birini kıldıktan sonra mescidin önünde, kıble yönündeki dalın yanına gelmiş, sırtını ağaca dayayarak oturmuş, eliyle de ağaca dayanmış, sağ elini sol  elinin üzerine koyup parmaklarını birbirine geçirmiş, sağ yanağını sol elinin arkası üstüne koymak suretiyle kızgın bir vaziyette oturmuş. Herhalde Müslümanların bazı işlerine canı sıkılmış. Cemâattan bazıları mescidin kapılarından, ”Namaz kısaldı!” diyerek hızlı hızlı çıkmaya başlamışlar. Ebû Bekir ve Ömer’in orada olmalarına karşın, Peygambere (sav) saygılarından dolayı kendisine soramamışlar. Ancak iki elinin uzunluğundan dolayı “zu’l yedeyn” lakabıyla çağırılan sahâbi:

"Ya Rasûlallah, unuttun mu , yoksa namaz mı kısaltıldı?" demiş.
Allah Elçisi:
"Unutmadım, namaz da kısalmadı." demiş.
Zu’l-Yedeyn :
"Ama sen sadece iki rek’at kıldın?" demiş.
Allah’ın Elçisi, cemâate:
"Zu’l-Yedeyn’in dediği doğru mu?" diye sormuş.
"Evet!.." demişler.

Peygamber (sav), geçip kılmadığı rek’atleri kılmış, selâm vermiş, tekbir almış, ilk iki secde gibi hatta daha uzun bir secde daha yapıp başını kaldırmış, tekbir almıştır.12

Başka bir rivayette de namazda eksik veya fazla kılmak suretiyle yanıldığı kendisine söylendiğinde Peygamber (sav):

“Ben de sizin gibi bir insanım, sizin gibi hatırlarım ve sizin gibi unuturum. Unuttuğum zaman bana hatırlatın. Biriniz namazında kuşkulanırsa doğruyu arasın, kaç kıldığına kâni ise onun üzerine tamamlasın, sonra iki secde yapsın.” demiştir.13

Kadir Gecesi hakkındaki rivayetlerde de Peygamber (sav)’in unuttuğu ifade edilmektedir. Ebû Saîd el-Hudri’nin rivayet ettiği hadiste: “Peygamber (sav), Ramazan'ın orta sonunda i’tikafa girerdi. Bir sene yine i’tikafa girdi. Sabahında i’tikaftan çıkacağı yirmi birinci gece olunca şöyle dedi:

“Benimle beraber i’tikafa girmiş olan, son onunda i’tikaf etsin. Çünkü bana o gece –yani Kadir Gecesi gösterildi, sonra unutturuldum…”14

denilmektedir. Ubâde İbn Sâmit’in rivayetinde de : “Peygamber (sav), Kadir Gecesi'ni bize bildirmek üzere geldi, iki kişi tartıştı. Allah’ın elçisi buyurdu ki:

”Size Kadir Gecesi'ni bildirmek üzere çıktım; iki kişi kavga etti, o bilgi kalbimden silindi, kaldırıldı. Herhalde bu, hakkınızda daha iyidir. Onu dokuzuncu, yahut yedinci, ya da beşinci gecesinde arayın!” (Başka rivayette) Onu son onun dokuzuncu yahut yedinci ya da beşinci gecesinde arayın!" buyurulmaktadır.15

Ayetlerin yanında bu hadisler de Peygamber (sav)’in bir insan olarak bazen unuttuğunu bildirmektedir. İnsan unutur, yanılır. Bunun nisbeti bazı zeki insanlar da sıradan insanlara göre az da olsa yine de her insan unutur. “Hafıza-ı beşer, illet-i nisyan ile ma’lûldür.” Peygamberlerin unutmayacağına dair hiçbir delil yoktur, fakat unuttuklarına dair delil çoktur. Kur’an-ı Kerim, ilk peygamber olan Hz. Adem (as)’in unuttuğunu bildirmektedir:

“Andolsun biz, önceden Adem’e (o ağaçtan yememesini) emretmiştik, unuttu. Biz onda bir azim (ve sebât) bulmadık."16

Hz. Peygamber’in Unutması Caiz Değil mi?

İslâm âlimleri, büyük çoğunluğu ile, yukarıda kaydedilen fiilî örnekleri ve Aleyhissalatu Vesselam’ın

“Muhakkak ki ben sizin gibi bir insanım, sizlerin unutması gibi ben de unuturum, öyleyse unuttuğum vakit hatırlatın.”

şeklindeki sözlerini göz önüne alarak peygamberlerden sehiv vukuunu caiz görmüşlerdir. Caiz görmeyenler de olmuştur.17 Caiz görenler, Kur’an’da, Hızır aleyhisselam’la olan maceranın kıssasında Hz. Musa (as)’dan sâdır olan: “Unutmam sebebiyle beni muaheze etme.” (Kehf, 18/73) âyetini de delil gösterirler.18 Kurtubî:

“Sahih olan şu ki, Hz. Peygamber’in (sav) sehvetmesi mutlak olarak caizdir. Çünkü o, insanlardan bir ferttir. İnsanlar için caiz olan ona da caizdir.” demiştir.19

Bununla beraber “Resûlullah’a nisyan arız olmaz.” diyenlerin görüşü her ne kadar şaz addedilmişse de bir kalemde yabana atılacak bir görüş değildir. “Hz. Peygamber (sav)’e unutma nisbet etmek caiz değildir.” diyen âlimlerin yaptığı açıklamalardan bir kısmını kaydeden Kadı Iyaz, hepsinden daha muteber olduğunu belirtetrek kendisi de bir açıklama sunar. Bu açıklamada o da, yukarıda Zülyedeyn hadisesinde geçen ve rivayetin Buharî vechinde gelen, -ikindi namazında iki rek’atte selam verince, Zülyedeyn radıyallahu anh’ın: “Namaz kısaldı mı yoksa unuttunuz mu?” sorusu üzerine Aleyhissalatu Vesselam’ın “Ne kısaldı ne de unuttum.” cevabından hareket eder. Burada görüldüğü üzere, Hz. Peygamber (sav), ortadaki unutma hadisesine rağmen “unutmuş olmasını nefyediyor, reddediyor. İşte Kadı Iyaz, bu nefyi bir başka rivayette gelen ikinci bir nefiyle destekler ve bu unutma hadisesini yine bazı rivayetlerde gelen “unutturulma” ile te’vil eder. Kendi ifadesinden takip edelim:

“Resûlullah Aleyhissalatu Vesselam’ın “unutmadım” sözü, bir başka hadiste gelen bir beyanı sebebiyle bir inkârdır. Mezkur hadiste “Sizden birinin: “Falan falan âyeti unuttum demesi ne kadar yakışıksız; hiç olmazsa “bana unutturuldu desin.” buyurulmuştur."20

Görüldüğü üzere, hadiste Aleyhissalatu Vesselam meseleyi (unutmayı) kendinden nefyettiği gibi, başkasında da hoş karşılamamıştır. Keza bu inkâr, bir başka hadisin rivayetlerinden birinde gelen şu ibareye de uygundur: “Ben unutmadım, fakat bana unutturuldu.” Sual sahibi, Aleyhissalatu Vesselam’a: “Namaz kısaldı mı veya unuttunuz mu?” deyince bu mânâya uygun olarak, namazda, zannedildiği şekilde bir kısaltmayı inkâr ettiği gibi kendi tarafından vukua gelen bir unutmayı da inkâr etti.

Öyleyse, böyle bir şey cereyan etmişse bu, bir “unutturma”dır. Nitekim, Aleyhissalatu Vesselam namazın kısa kılınıp kılınmadığını başkalarına da sordu. Cemaatin tasdik etmesi üzerine anlaşıldı ki unutturulmuştur ve -bu şekilde unutarak namazı kısa kılanların ne şekilde hareket edeceklerini gösteren- bir sünnet koyması için Resûlullah (sav)’ta bu ameliye icra edilmiştir. Şu halde, bu durum muvacehesinde, Resûlullah (sav)’ın “Unutmadım, namaz da kısaltılmadı, her ikisi de olmadı.” sözü doğrudur, haktır. Gerçekten de ne namaz kısalmıştır, ne de Efendimiz (sav) unutmuştur, fakat O’na unutturulmuştur.”21

Sünnet Koyması İçin Unutturma

Hemen belirtelim ki, sadece unutma vak’alarının değil, Resûlullah (sav)’ın hayatında görülen diğer bir kısım “sehiv” ve “re’yinden dönme” gibi vak’aların açıklanmasında da baş vurulan mühim bir rivayeti burada hatırlatmamız gerekecek. Rivayet Muvatta’da gelmiştir. Muvatta’ın mutlak muallak olan dört hadisinden biridir. Orada şöyle buyurulur:

“Ben muhakkak ki unutur veya unutturulurum, tâ ki sünnet koyayım.”22

Hadis, senet yönünden eksik de olsa, mânâ yönünden sahihdir. Şifa’da hadisin muhtelif vecihleri kaydedilmiştir.

“Ben unutmam, fakat unutturulurum, ta ki benim vasıtamla sünnet konsun.”23

Şu halde Hz. Peygamber (sav)’in nisyan, sehiv, hata gibi fiillerinde, dini kemale erdiren, Allah’ın, kullarına olan nimetlerini tamamlayan feyizler, bereketler, hikmetler vardır.24

Bazılarını şöyle hatırlatabiliriz:

1) Hz. Peygamber (sav)’in hata yaptığı hususlarda aynı şekilde hata yapacak ümmetine, bu hata karşısında nasıl hareket edeceğini göstermek. Nitekim, sehiv secdesi, Aleyhissalatu Vesselam’ın sehvi üzerine teşri olunmuştur.

2) Herkesin hata yapabileceği prensibinin takriri. Böylece İslâm âlimleri, “Peygamber: “Ben de sizin gibi bir insanım, sizin gibi ben de hata yaparım.” dedikten sonra, onun dışında kalan kim hata yapmaz ki…” diyerek, seleflerinde gördükleri ve hata sezdikleri hataları, -bu selef ne kadar namlı şanlı biri olursa olsun- cesaretle tenkit edebilmişlerdir.25

3) Bu aynı zamanda peygamber dışındaki insanların masumluk iddiasını reddetmeye de bir delildir.

4) Mevki ve makamca büyük olan kimseler, hata yaptıkları zaman, hatalarında ısrar ve taannüdde bulunmadan hatalarını itiraf ederek gerçeği benimsemeye, Hz. Peygamber’den örnek buluyorlar. Bilhassa istibdadın hüküm sürdüğü devrelerde makam sahiplerinin yanlış fikirlerinde gösterdikleri taannüdün (inadın) sebep olduğu ızdırapları İslâm ümmeti daha yakından bilmektedir. İçerisinde, az bile olsa, peygamber inancı olan bir büyük (âlim, âmir, komutan vs.): “Peygamberim bile, hata yaparım, buyurmuştur" diyerek yanlışlığını itirafla gerçeğe çabucak rücû edecektir. 26

Dipnotlar:

1. A’la 87/6-7.
2. Kıyame 75/17-19.
3. A’la 87/7.
4. İsra 17/86.
5. Bakara 2/106.
6. Razi, C: 31, S:143 .
7. Buhari, Kitabu’s-Salat, C:1, Bab: 31.
8. Buhari, Kitabu Fezailu’l-Kur’an, 26.
9. İbni Cerir et-Taberi, Camiu’l-Beyan an Te’vili Ayı’l-Kur’an, Külliyetul-Fikr, Beyrut 1999, C:30, S:154.
10. En’am 55/68.
11. Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, Kuba Vak. Yay., 30C, C:21, S: 453.
12. Buhari, Ezan, 69, Sehv, 4; Müslim, Mesacid, 97-99.
13. Buhari, Salat, 31; Ebû Davut, Salat, 189, 190; Nesaî, Sehv, 25; İbni Mace, İkame, 129,133.
14. Buhari, İ’tikaf, 1.
15. Buhari, Leyletu!’l-Kadr, 2, ;3; Ebû Davut, Ramazan, 3; Nesaî, Sehv, 98.
16. Taha 45/115.
17. îbnu Hacer, Fethu’1-Bari, 2, 50.
18. Zeynud’d-Din el-Irâkî, Tarhu’t-Tesrib, Bulak, 1353, 3, 9.
19. a.e., 3, 10.
20. Bakınız: Buharî, Fedailu’l-Kur’an, 23, 26, Müslim, müsafırin 229, 230; Tirmizî, Kıraat, 8, Nesaî, Kahire, 1930, İftitah, 37.
21. Şifa, 2, 159.
22. Muvatta, Sehiv, 2.
23. Şifa, 2, 159.
24. Münavî, F. Kadir, 2, 564.
25. Usdü’1-Gabe, 1, 82-83.
26. Geniş bilgi için bk. Peygamberimizin Yanılması Meselesi, İbrahim Canan, Rağbet Y.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun