Bir takım çevreler, din ile fenni iki zıt kutup gibi gösterme gayretindeler. Gerçekten din fenne karşı mıdır?
Değerli kardeşimiz,
Bu mesele çok yönlüdür. Sadece birkaçına temas edelim.
Hak Din Fenne Karşı Olamaz
Din denilince iki ayrı mefhum hatıra gelir. Biri “hak din”, diğeri “bâtıl dinler”. Bâtıl dinler, ya insanların kendi hayallerinden doğan, yahut bir hak dinin tahrif edilmesiyle ortaya çıkan bir takım saçma inançlardır. Hak din ise, bu kâinatı kudretiyle yaratıp, hikmetiyle ve ilmiyle tanzim eden, yeryüzünü insanlara beşik, güneşi lâmba yapan, zemini çiçeklerle, semayı yıldızlarla donatan Cenâb-ı Hakk ın bir emir ve yasaklar manzumesidir.
Hak kitap, Allah'ın fermanı ve bu kâinat Onun mülkü ve mahlûkudur. Nitekim bu âlem için, “kâinat kitabı” denilmiştir. Her bir fen bu kitaptan bir sahifenin, bir cümlenin, yahut bir noktanın tefsiri, açıklanmasıdır. İnsan bedeni bu kitaptan sadece bir kelime. Ondaki her organ için nice eserler yazılmış. Diş, bir tek harf gibi, ondaki ince esrar üzerinde nice tezler yapılmış. Bir hücre, bir atom, bu kâinat kitabının birer noktası hükmündeler. Onların tefsirleri ayrı birer ilim kolu olarak gelişmiş. O hâlde, âlemdeki hikmetleri tefsir eden ve gizli güzellikleri ortaya çıkaran fenlerin ilâhî fermana aykırı olması düşünülemez.
Bazı çevreler, fennin her keşfini, dine karşı kazanılmış bir zafer gibi ilân ediyorlar. Bu, fenni inkâr eden bir bâtıl din için doğru olabilir. Yahut Avrupayı asırlarca fenden uzak tutan ve “dünya dönüyor” dediği için Galileyi engizisyon önüne çıkartan kiliseye karşı aklın zaferi sayılabilir. Ama, bir Müslüman bu tür gelişmeleri: “Allah'ın kudret kitabı olan şu kâinattan bir sırrın daha çözülmesi” şeklinde değerlendirir. Ve yine bir Müslüman, bütün medeniyet harikalarını insan aklının birer meyvesi olarak görür ve bunları, insana bağışlanan istidadın ve ona tanınan fırsatın birer neticesi olarak bilir.
“Arıya bal yapmayı ilham eden, koyunu süt fabrikası yapan Cenâb-ı hak, insan aklına da böyle harika meyveler verdiriyor.”
diye düşünür. Yeni keşifleri duydukça, Allahın ilmine ve hikmetine karşı hayranlığı ve hayreti daha da artar.
Din ile Fennin Sahaları
Fen ilimleri, ilâhî kudretle yaratılmış bulunan şu kâinattan bahsederler. Din ise, onun yaratıcısını tanıttırır. Fen, âlemde hiçbir varlığın vazifesiz olmadığını ispat ederken, din insanın da başıboş olmayacağını bildirir ve vazifesini de “ibadet” olarak tespit eder. Fen, bedeni bütün incelikleriyle ele alırken, din o hanede misafir olan ruha hitap eder. Meselâ, fen gözü incelerken, din nelere bakılıp nelere bakılmayacağını talim eder.
Kur'an-ı Kerîm bir fen kitabı değil, insanları hidayete irşat ve kulluğa davet eden bir ilâhî fermandır. Bundandır ki, âyet-i kerimelerde fennî meselelere sadece işaretler edilmiştir. O ilâhî fermanda bugünkü medeniyet fenleri açıkça haber verilseydi, insanlık âlemi asılarca bu hakikatleri akla sığıştıramayacak, belki de inkâra sapacaktı. Bu ise, ilâhî irşat ve ikaza, emir ve davete perde olurdu.
Kaldı ki, hak kitaplarının en sonuncusu ve en mükemmeli olan Kur'an-ı Kerîm'de, ne Aya gidilemeyeceğine, ne uçak yapılamayacağına, ne de elektriğin keşfedilmeyeceğine dair bir tek âyet bulmak mümkün değil. İnsanları fenden men eden bir yasak da mevcut değil. O hâlde, kıyamete kadar daha ne tür keşifler yapılsa, hangi gezegenlere gidilse, bütün bunların din ile doğrudan ilgisi yok demektir.
Meselenin Psikolojik Yönü
Gördüğümüz kadarıyla, “Din ile ilim çatışır mı, çatışmaz mı?” münakaşalarını sürdürenlerin çoğu ölümü unutmak, ibadetten kaçmak, âhireti düşünmek istemeyen kimseler... Onlardan birisine soruyorsunuz:
– Her nimet bir teşekkür ister, değil mi?
– Evet,
diye cevap veriyor. Devam ediyorsunuz:
– Bu şükrü yapmamak nankörlüktür, değil mi?
Cevap yine aynı yolda:
– Elbette!..
– Pekalâ, diye sürdürüyorsunuz konuşmanızı, “Saatteki hızı yüz bin kilometreyi aşan bu arz küresi üzerinde seni yıllardır gezdiren, her nefeste kanını temizlettiren, ruhunu akıl, hâfıza ve hissiyatla..., bedenini de el, ayak, mide, ciğer... gibi maddî organlarla donatan Allah'a şükür ve ibadet etmen gerekmiyor mu?”
Bu sorunuz karşısında ne diyeceğini şaşırıyor ve
– Söyle bakayım, dinimize göre tüp bebek yapılabilir mi, gibi konuyla hiç alâkası olmayan bir soru atıyor ortaya. Böylece meseleyi saptırmak ve sahadan uzaklaşmak istiyor. Sanki, siz o soruya cevap veremeyince onun Allaha karşı teşekkür borcu ve ibadet mükellefiyeti kalkacakmış gibi...
“Din ilme ters düşer mi, düşmez mi?” tartışmalarının altında genellikle bu psikoloji yatar. Genellikle diyorum, çünkü sayıları az da olsa, bu gibi meseleleri öğrenmek için soranlar da yok değil...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bir takım çevreler, din ile fenni iki zıt kutup gibi gösterme gayretindeler. Gerçekten din fenne karşı mıdır?
- Genetik kopyalama ve çeşitli bilimsel gelişmeler ile ilim, dinin yerini alabilir mi?
- Tasavvuf büyüklerinin bahsettikleri kaf dağı, meşmeşie gibi durumları nasıl değerlendirmeliyiz?
- İbn Arabi gibi zâtların eserlerinde geçen bilime aykırı görüşlere ne dersiniz?
- İslamiyet ile bilim birbirlerine mani midir, çelişir mi?
- İslâmiyet ilme ters düşer mi?
- Fen bilimleri ve meslekler, Allah'ın isimlerine mi dayanır?
- Hadislerde bahsedilen ilim, bilimi kapsıyor mu?
- İslam aleminin bugünkü cehaletini ve geri kalmışlığını bahane ederek, İslam'a karşı çıkanlara nasıl cevap verebiliriz?
- İslam dininin mantık ve bilime bakışı nasıldır?