Bir konuda alimlerin fikir ayrılığı olduğunda ne yapılmalıdır?
- İbadetlerimi yapan ve günlük işlerimde dinin emrettiklerini elimden geldiğince uygulamaya çalışan biriyim.
- Ancak bazen aynı konuda bazı alimlerimiz caizdir demiş bazıları belli şartlarla caizdir demiş bazıları ise ne olursa olsun haramdır demiştir, böyle durumlarda ne yapılmalıdır?
- Fetva sorduğumuz konuda farklı cevaplar mevcutsa, daha kolayımıza gelen fetva ile amel edebilir miyim?
- Bu iki farklı fetvadan kolayıma gelen fetvayı seçmem halinde, buna fetva vermeyen hoca efendiler de olduğu için bu beni günahkâr yapar mı? Ahirette mesul olur muyum?
Değerli kardeşimiz,
Konuya birkaç açıdan cevap verilebilir:
BİR
“İbadetlerimi yapan ve günlük işlerimde dinin emrettiklerini elimden geldiğince uygulamaya çalışan biriyim” diyorsunuz; biz de sizi bu çağda örnek bir Müslüman olarak gösteriyoruz; çünkü sahih din, yalnızca iman ve ibadetlerden ibaret değildir, başta ahlak olmak üzere, sizin “günlük işler” dediğiniz dünya işlerinde; yani sosyal, siyasi, hukuki… hayatımız da İslam olacaktır.
İslam’da bir “Tanrının hakkı” bir de “Sezar’ın hakkı” yoktur. Bütün haklar Allah’a aittir, kime nasıl verileceğini o, gönderdiği kitaplar ve peygamberler ile kullarına öğretir. Kul hakları da O verdiği için kul hakları olmuştur, sorguya da o çekecektir.
Dinde mübah (serbest) olan alanlar da vardır, ancak bunları belirlemek beşerin arzusuna bırakılmış değildir. Allah’ın vahyinden çıkarılan “farz, vacib, sünnet, haram, mekruh” gibi hükümler belirlenir ve bunların dışında kalanlara mübah denir; bu manada mübahı da belirleyen dindir.
Din-hayat ilişkisi konusunda zamanımızda iki sapma bir de doğru yaklaşım vardır:
1. İtikad konuları da dâhil olmak üzere vahyi, çağın aklına, gidişine, değişime tabi kılarak değiştirmek.
2. İman, ibadet ve ahlak konuları dışında kalan ne varsa bunların hükmünü, "çağın gereğidir" diyerek, beşerin tayin etmesine bırakmak.
3. Fıkıhta muamelât denilen sosyal, siyasi, hukuki… hayatın da dine dahil olduğuna, bu konulardaki din emirlerinin ve yasaklarının uygulanması gerektiğine, beşeri yorum ve içtihatlarda eskiyenler, zamanın ihtiyacını karşılamakta yetersiz hale gelenler varsa bunları, fıkıh usulü ile yeni yorumlar ve içtihatlar yapıp değiştirerek uygulamanın İslam’ın şartı olduğuna inanmak ve hayatı bu inanca göre yaşamak.
Hiç şüphe yok ki, sağlıklı ve sahih anlayış, yaklaşım ve uygulama üçüncüsüdür.
Saptıranlara aldanarak dini parçalayan ve azaltanlar hüsrandadır.
İKİ
Kadim fıkıhta açıklaması bir yana adı bile bulunmayan yeni sosyal, siyasi, hukuki ilişkiler, işlemler ve hayatı derinden etkileyen değişimler ortaya çıkmıştır. Kadim fıkıh kendi zamanında ortaya çıkanları nasıl dini çözümün temeli vahiy olan kaynaklarından, usulü dairesinde çözüme bağlamış ise çağdaş fıkıh da bunu yapıyor, yapmalıdır, yapacaktır.
Kadim fıkıhta nasıl ittifak edilen içtihatlar ve ihtilaf edilen (farklı olanlar) var ise bugünün fıkhında da ihtilaflar (farklı anlayış, yorum ve içtihatlar) olacaktır.
Ehliyetli âlimlerin ihtilafları ümmete rahmettir; yani sıradan insanların ve ümmetin önünde birden fazla çözüm bulunmaktadır. Bu özellik, her zaman ve mekânda beşerin ihtiyacını karşılamak ve her çağın dini olmak davasında olan İslam’a aittir ve çok önemli bir özelliktir.
Allah Teâlâ içtihat eden âlime, yargılayıp hüküm veren hâkime, ilminde, ahlakında ve usulünde bir kusur bulunmadığı halde hata etmiş ise bir sevap, isabet etmiş ise iki sevap vereceğini müjdelemiştir.(bk. Buhari, İ’tisam, 21; Müslim, Akdıye, 15)
Yeterince ilmi olmayan Müslümanlar işte bu âlimlere tabi olurlar, onların hüküm ve fetvalarını uygularlar; ne onlar ne de bunlar günahkâr olurlar, tam aksine hatalı olduğunu yalnız Allah’ın bildiği fetva ile amel ederek de kulluk ödevlerini yerine getirmiş olurlar.
ÜÇ
Bir sahih hadiste Peygamberimiz (asm) Efendimizin, “iki şey (şık, seçenek) arasında muhayyer bırakıldığında, daima ümmeti için hafif ve kolay olanı tercih ettiği” ifade edilmiştir. İslam’ın kolaylıktan yana olduğuna dair pek çok âyet ve hadis vardır. Güzel kul (takvalı) olmanın yolu, “çok, zor, meşakkatli…” olanı yapmak değildir, az da olsa devamlı yapmak ve yaptığını ihlas ve ihsan ile yapmaktır. Şüpheli olandan uzak durmak, farklı fetvalar arasında olmaz; fetva usulünce verilmiş ise uzak durulması gereken şüpheli alanla ilgisi yoktur.
DÖRT
İnsan nasıl bir okulu, bir doktoru seçerken danışmalar yapıyor, yetkili kişilerin bunlar hakkındaki hükümlerine itibar ediyorsa, fetva vereni seçerken de bunu yapmalıdır. Mesela;
- Diyanet’in fetvaları bir heyetten çıkıyor, heyete dâhil olan âlimler de uygun bir yöntemle seçilerek alınıyor. Bu bir kriterdir.
- Katılım Bankaları Birliği’ne bağlı “danışma kurulu” ve her bir katılım bankasının şer’î “danışma komiteleri” var.
- Yıllarca fetva vermiş ve bu işin ehli olanlarca fetvaları usulüne uygun bulunmuş âlimler var. Bu gibi ölçütler kullanılabilir.
Güzel niyetiniz ve kulluk çabanız sizi doğru olana ulaştıracaktır inşallah.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Şeriat ile cumhuriyet yan yana olabilir mi?
- Şeriat niçin tartışılıyor?
- Gülmek abdesti bozar mı? Farklı içtihadlardan birini seçerek yapılan ibadetler geçerli olur mu? "Gülmenin abdesti bozacağını Hanefî müctehidleri söylüyor, bu konuda naklettikleri hadis sahih olmadığından gülmekle abdest bozulmaz." diyenler var?
- Modern dönem araştırmacılarının davranışı neden yanlış?
- Peygamberin mezhebi mi vardı?
- Bey’at ve şûrâ nedir nasıl olur?
- Tüm alimlerin görüşlerine bakıp akla uygun olanı seçmek daha iyi olmaz mı?
- Mevlana, Moğollara yönelik neden cihad etmemiştir?
- Terör dini nasıl kullanıyor?
- Şeriat yeterli mi?