Bir kişinin Allah'a küfür ettiğini duyduğumuzda, öldürmek caiz midir?

Tarih: 05.09.2006 - 18:38 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu tür meselelerde Müslüman çok hassas davranması gerekir. Özellikle günümüzde inanç olarak zayıf olan bazı insanların mukaddesata hakaret etmeleri, çoğu zaman imansızlıklarından değil inanç olarak zayıf olmalarından kaynaklanmaktadır.

Tebliğ insanı ısdıraplıdır; insanların doğru yoldan sapması, Allah'ın emirlerini çiğneyip O'na baş kaldırması, tebliğ insanını tâ can evinden vurur. İrtidatlar, onu iki büklüm eder ve tebliğ adına çaresiz kalıp eli kolu bağlandığı anlar, onu çileden çıkarır ve ona hafakanlar yaşatır. Kur’ân, Efendimiz (asm)'e hitaben:

"Onlar îman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın." (Şuara, 26/3)

derken, Allah Resûlü'nün tebliğ adına çektiği ızdırabı ve bu ıstıraptan doğan ruh hâlini resmeder. Esasen ıstırabının keyfiyet ve durumuna göre bu ruh hâli, her tebliğ insanında vardır ve olması da gerekir.

İrtidat, dinden dönme demektir. Buna göre mürted ise, daha önce inandığı bütün mukaddesâtı inkâr eden insandır. Ve bu insan bir bakıma Müslümanlara ihanet etmiştir. Bir kere ihanet eden, her zaman ihanet edebilir. Onun için de bazılarına göre mürtedin hayat hakkı yoktur. Ancak fıkıh âlimlerinin sistematize ettiği şekle göre, mürted hangi meseleden dolayı irtidat ettiyse, evvelâ ona o mesele en ince teferruatına kadar anlatılıp izah edilecektir. Belli bir süre takibe alınarak, takıldığı hususlarda iknaya çalışılacaktır. Bütün bunların fayda vermediği zaman da artık o insan İslâm bünyesinde bir ur ve çıban başı olduğu tebeyyün edince de ona göre muamele yapılacaktır.(Buhari, Diyat, 6; Müslim, Kasâme, 25; Serahsî, Mebsut, 10/98; Kâsânî, Bedîü's-Sanaî, VII/134)

Ne var ki, hiçbir mü'min, bir başkasının irtidadı karşısında alâkasız kalamaz. Zira İslâm'ın mürüvvet anlayışı buna manidir. Belki hâdiseyi duyan her mü'min, şuurundaki seviyeye göre böyle bir irtidat hâdisesi karşısında üzülür ve ıstırap duyar. Ama tebliğ adamının ıstırabı herkesten daha derindir. Çünkü insanların hidayeti, onun varlık gayesidir.

İşte Halid b. Velid (r.a)'in başından geçen bir hâdise karşısında Allah Resûlü (asm)'nün hâlet-i ruhiyesi. Hz. Halid, dinin irtidat mevzuundaki prensiplerini değerlendirmede acele davranıp bir infazda bulunur. Bu haber Allah Resûlü (asm)'ne ulaşınca çok üzülür ve ellerini kaldırarak:

"Allah'ım Halid'in yaptığından sana sığınırım." (Buhari, Mağazi, 58; İbn-i Hişam, Sîre, IV/72)

diyerek Cenâb-ı Hakk'a ilticada bulunur.

Allah Resûlü (asm)'nün bu hassasiyeti, etrafındakilerde de aynı şekilde ma'kes bulmuştur. Mesela, Yemame'den dönen birisine, Hz. Ömer (r.a) ciddî bir şeyin olup olmadığını sorar. Gelen zât, ciddî ve önemli bir şeyin olmadığını, sadece içlerinden birinin irtidat ettiğini söyler. Hz. Ömer (r.a) heyecanla yerinden doğrulur ve, "Ona ne yaptınız?" diye sorar. Adam, "Öldürdük!.." deyince, Hz. Ömer (r.a) aynen Allah Resûlü (asm) gibi bir iç geçirir ve adama hitaben, "Onu bir yere hapsedip bir müddet bekletmeli değil miydiniz?" der. Sonra da ellerini kaldırır ve Rabbine karşı şu niyazda bulunur:

"Allah'ım, kasem ederim bunlar bu işi yaparken ben yanlarında yoktum. Ve yine kasem ederim, duyduğum zaman da yaptıklarından hoşnut olmadım."(Muvatta, Akdiye, 58.)

Her Müslüman, kendi üzerine düşen görevi yapmakla sorumludur Bir insanın toplumda bulunduğu konum ona bazı sorumluluklar yükler; her Müslüman da o kunumuna göre sorumlu olur. Bu konuya bir hadisi şerifle bakabiliriz:

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltiniz; ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” (Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232)

Herkes her durumda bu hadisi kendine göre yorumlayamaz. Mesela, yolda bir kötülük görsek, onu elimizle düzeltmeye kalksak ve dayak atsak, o adam da davacı olsa, bu durumda bize de ceza tatbik edilir. Öyleyse bu hadis-i şerifin manasını nasıl anlamalıyız?

"El ile düzeltmek" vazifeli insanların, yani devletin ve emniyetin görevi; "dil ile düzeltmek" âlimlerin vazifesi; "kalben buğz etmek" ise diğerlerinin vazifesidir.

Buna göre, bir İslam devletinin içinde bulunduğu duruma savaşla yardım etmek devletin görevidir. Buna karar verecek olan devlettir. Ancak devlet karar verir ve bize savaşa katılmamız konusunda emir verirse, o zaman buna uymak bizim de görevimiz olur. Eğer bu konuda İslam devletlerinin bir sorumluluğu varsa, bundan idareciler sorumludur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun