"Benim on çocuğum var, ama hiç birini şimdiye kadar öpmedim." diyen kişiye Efendimiz (asv)'in "Allah senin kalbinden merhameti çıkarmışsa ben ne yapabilirim." hadisini nasıl anlamak gerekir?

Tarih: 18.08.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Allah, hem hayrın hem de şerrin yaratıcısıdır. Kul ise, filinin sahibidir. Kul cüzî iradesiyle bir şeye sebep olur ve sonucundan sorumlu olur. Allah ise kulun kesp ettiği / kazandığı / yaptığı fili yaratır.

Belagat, bir sözü yerli yerince kullanmaktır. Ayet ve hadislerin ifadeleri bu kurala göre cereyan eder.
Buna göre, bazen kul tarafı ön plana çıkarılır ve kulun işi, onun iradesine bağlı olarak ifade edilir.

“Kim iyilik yaparsa kendi lehine, kötülük yaparsa kendi aleyhine olur.”(Bakara, 2/285)

mealindeki ayette, kulun sorumluluğu ön plana çıkarılmıştır.

“Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini de saptırır.”(Müddessir, 74/31)

mealindeki ayette ise, Allah’ın vahdaniyetinin azameti, rububiyetinin haşmeti ön plana çıkarılması gereken bir makam olduğundan, hidayet ve dalaletin yaratılış tarafı ön plana çıkarılmıştır. Oysa başka bir ayette

“Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin...”(Kehf, 18/29)

şeklinde ifade edilerek, küfür ve iman insanın kendi özgür alanı içerisinde değerlendirilmiştir. Bu her iki hüküm de doğrudur.

İşte aynen bunun gibi, söz konusu hadiste de sözün bağlamı öyle gerektirdiği için, Allah’ın büyüklüğü ve tek sultan olduğu nazara verilmiştir. Asıl konu kişinin şefkatsizliğinin ortaya konulmasıdır.

En kısa yol sebepler tarafına girmeden yaratılış tarafına bakarak -sebebi ne olursa olsun- Allah’ın kalbinden şefkatini çekip aldığı bir kimsenin profili ortaya koymaktır. Zaten insanların büyük çoğunluğu, bu ifadeden “adamın suçsuz, masum olduğu ve haksız yere şefkatten mahrum bırakıldığı” fikrini aklının ucundan bile geçirmez.

Rahmet ve merhametin insan yaşamındaki uzantıları olan yumuşak huyluluk, şefkat, bağışlayıcı ve sevecen olma İslam'da oldukça önemlidir. Bunlar insanlarla ilişkilerde esas alınması gereken temel değerler olarak görülür. Dahası "tevhid akidesi" çerçevesinde bütün evreni ve insan yaşamını ahenkli bir bütün olarak değerlendiren İslam, insanın gerek doğal gerekse sosyal çevresiyle olan ilişkilerini şu temel değerler üzerine bina eder: Merhamet ve iyilik. Bu temel değerlerle donatılmış olan mümin gerek doğal gerekse sosyal çevresini ifsad edici değil ihya edici, yıkıcı değil yapıcı, intikam alıcı değil bağışlayıcı olarak nitelenir. Müminlerin bu tavır ve tutumları en yakın aile çevrelerine yönelik ilişkileriyle başlar ve dalga dalga bütün sosyal ve doğal çevreye doğru genişler. Merhametin Allah'ın rahmetinin bir uzantısı olduğuna işaret eden Allah Rasulü (asv) "Merhamet etmeyene merhamet edilmez" diyerek bu temel değerin önemini vurgular.

İşte O, Allah’ın insana ihsan ettiği bu güzel duyguları dumura uğratan kimseye "Allah kalbinden merhameti çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki..." diyerek sevgi, merhamet ve iyi davranışların müminin yaşamında ne kadar önemli olduğunu belirtir. (Buhari, Edeb 18; Müslim, Fedail 65).

Mümin bireyin ailede çocuklar, eşler ve diğer aile üyelerine yönelik bu merhamet ve sevgisi çevreye halka halka açılmakta ve böylelikle mümin, etrafına yönelik bir merhamet abidesi olmaktadır. Böylelikle bu nitelikler yalnızca yakın aile fertleri ya da inanan bireylere değil bütün insanlığa yönelik takınılması gereken bir tutum olarak görülür.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun