Banka faizi haram değil mi, parada faiz olmaz mı?
Paranın mal olmadığını bu nedenle de bankanın verdiği faizin haram olmayacağını söyleyenler var, doğru mu?
İddialar şöyle:
“Faiz ancak mal değişiminde olur, para alım satımında veya borçlanmalarında faiz olmaz; çünkü Bakara suresinin 279. Allah Teâlâ ‘faizden vazgeçer tövbe ederseniz mallarınızın aslını alabilirsiniz’ buyuruyor. Faizle ilgili ayette mal kelimesi geçiyor, para geçmiyor, bankalar da para/kredi verdikleri kimselerden zaten faiz almıyorlar, enflasyon farkı ve biraz hizmet bedeli alıyorlar…”
Bu iddialar doğru mu, değilse neden?
Değerli kardeşimiz,
Elbette bu söz yanlıştır. Para malı temsil eder, para alım satımı paranın değeri/karşılık olduğu kadar mal alım satımı demektir.
Fıkıh kitaplarımızda belirtildiği üzere mal, insanların meylettiği (elde etmek için kendisine yöneldiği) ve biriktirilebilen şeydir. Parada bu iki vasıf da vardır. Hatta bazı mezheplere göre biriktirilebilir olması da şart değildir. Bu sebeple menfaat da maldır.
Paralarla ilgili faizde illet, cins birliği ve zaman farkının bulunmasıdır. Cins birliği varsa hem fazlalık hem de zaman farkı faiz olur. Cins birliği yoksa zaman farkı faiz olur.
Banka faizlerine bu iki illet de vardır, Kuran’ın yasakladığı faizin ta kendisidir.
Bu iddia şuna benziyor:
“Kuran’da haram olarak şarap (hamr) kelimesi geçiyor, onun da ne olduğu, nasıl yapıldığı bellidir; eroin ise şarap değildir, tozdur, bu sebeple haram olmaz…!”
Biraz fıkıh, biraz para ve ekonomisi, biraz bankacılık hakkında bilgisi olanlar bu iddiayı ciddiye bile almazlar, ama kafa karıştıracağı için kısa bir açıklamayı faydalı görüyoruz:
Kuran’da faizle ilgili birden fazla ayet var, bunlarda faizin tarifi yok; çünkü muhatapları bunu biliyorlar. Onlar malları takas ediyorlar veya o zaman para yerine kullanılan altın ve gümüşü malların değişiminde aracı olarak kullanıyorlar. Peygamberimiz (asm) hem altın ve gümüşün (o zamanki paranın) birbiri ile değişiminde hem de çokça kullanılan dört nesneyi örnek vererek bunların takasında faizin nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. Fakihlerimiz de bu açıklamadan yola çıkarak malda ve parada faizin nasıl olacağını anlatıyor ve faizin haram olduğunda ittifak ediyorlar.
Şimdi elimizde daha çok kâğıt para var, bu para ile ne kadar mal alıp satabileceğimiz belli, parayı alıp satmak veya ödünç vermek demek, aynı zamanda o paranın alabileceği malı (ekonomik değeri) alıp satmak, ödünç vermek demektir ve bu kesinlikle böyledir.
İşte bu parayı reel faizle sattığınız veya ödünç verdiğinizde kesin olarak haram işlem yapmış olursunuz. Yüz kilo buğdayı vadeli olarak yüz yirmi kilo buğdaya sattığınız veya bu kadar buğday fazlasına ödünç verdiğiniz zaman da kesin olarak haram faiz almış vermiş olursunuz. Bütün paralar, altın ve gümüş, belli malların kendi cinsinden alım satımı ve ödünç verilmesinde de vâdeli fazlalık kesin olarak faizdir ve haramdır.
Faizci bankalar reel faiz almadan kredi vermezler; bu da kesinlikle böyledir.
BDDK verilerine göre, Türk bankacılık sektörünün 2024 yılına ait net kâr rakamları açıklanmıştır.2024 yılının tamamında Türk bankacılık sektörünün net kârı 659,0 milyar TL’ye yükselmiştir.
Şimdi iddia sahibinin delil gösterdiği ayetin nasıl tercüme edildiği ve fıkıhta paranın mal sayılıp sayılmadığı konusunda birkaç nakil yapacağız:
Elmalılı:
277. Ey o bütün iman edenler!
Allahdan korkun ve riba hisabından kalan bakayayı bırakın eğer gerçekten müminlerseniz
278. Yok eğer yapmazsanız o halde Allah ve Resulünden mutlak bir harb olunacağını bilin ve eğer tevbe ederseniz re’sülmallarınız sizindir, ne zalim olursunuz ne mazlûm
279. Ve şayed borçlu sıkıntıda ise o halde bir kolaylığa intizar, bununla beraber tasadduk etmeniz hakkınızda daha hayırlıdır.
Tefsir:
Faizi kesin olarak yasaklayan ayetler geldikten sonra, mümin olmanın gereği onu tamamen terk etmektir. Çünkü imanın şartı, “işittik ve itaat ettik” demektir. Artık ilâhî emir tebliğ edilip anlaşıldığına göre, faizden mevcut alınacakların peşine düşmek, onları almaya çalışmak doğru bir davranış olmaz. Bilakis bu çok yanlış, Allah’ın rızasına uygun olmayan ve O’nun gazabını celbeden çirkin bir teşebbüstür.
Bu sebeple, Allah’ın emrini bile bile faizcilikten vazgeçmeyenlere Allah ve Resulü harp ilan etmiş, onlar da Allah ve Resulüne karşı savaşa girişmişler demektir. İnsanların böyle bir savaşa güç yetirmeleri ve başarılı olmaları ise mümkün değildir.
Faizcilikle meşgul olmak, faiz almak ve vermek bu kadar büyük bir cinayettir. Allah’ın açacağı savaştan maksat, emrine uymayanları cehenneme atmasıdır. Resulullah’ın savaşı ise bizzat bildiğimiz manada savaşmasıdır.
Faizciliği terk etmeyenler gerek “faiz helâldir” inancında olan mürted veya kâfir, gerekse faizin haramlığına iman etmekle beraber imanının gereğiyle amel etmeyen fasık mümin olsun ikisiyle de savaşılması emredilmektedir. Çünkü bunlar zekâtı inkâr eden veya vermekten kaçınanlar gibi mürted veya bağîdirler.
Elmalılı merhum devamında örnekleri daima hem para hem de mal üzerinden veriyor; yani “re’sülmal” hem para hem de mal oluyor.
Kuran Yolu:
278. Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın.
279. Bunu yapmazsanız Allah ve resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere anaparanız sizindir.
Tefsir:
Tövbe edip faizcilikten vazgeçenlerin tahakkuk edip de henüz borçluların ödemediği faizleri almalarına izin verilmemesi, ana paradan başka bir fazlalığa haklarının bulunmadığının açıkça ortaya konması, ancak böyle yaptıklarında hem haksızlık etmekten hem de haksızlığa uğramaktan kurtulacaklarının bildirilmesi, bazı kimselerin “Faizin azı helâldir, ancak kat kat olanı haramdır” şeklindeki anlayış ve yorumlarının isabetli olmadığını göstermektedir.
Rum suresinde herhangi bir faizle artsın diye verilen sermayenin artmayacağı bildirilirken (30/39) kullanılan üslûp ve ifade de bu türlü bir anlayış ve yoruma ters düşmektedir.
Rivayet tefsirlerinde bu ayetin gelişiyle ilgili bazı sebepler zikredilmiştir:
1. Taif’te oturan Sakif kabilesi faizcilik yapardı, birçok kimse üzerinde faiz alacakları vardı; Mekke’nin fethinden sonra Tâif kuşatılmış, bu arada faiz yasağı da konmuş bulunduğu için bu konuda bir anlaşma yapılarak İslâm’a girmişlerdi. Anlaşmaya göre kendilerinin faiz borçları düşecek, yasaktan önce tahakkuk etmiş faiz alacaklarını ise tahsile devam edeceklerdi. Mekke Valisi Üseyd’e başvuran –faiz borçlusu– bazı Mekkeliler, Sakîf’e olan faiz borçlarını ödemeyeceklerini bildirdiler, Sakîfliler ise anlaşma gereği talepte ısrar ettiler.
Durum Resulullah’a bildirilince bu ayet nazil oldu (Taberî, 3/107)
Anlaşılan o ki, Resulullah bu anlaşmayı, “Yasaktan önce gerçekleşmiş faiz alacakları haram kapsamına girmez” içtihadına göre yapmıştı; bunun üzerine inen ayetle söz konusu içtihat düzeltilmiş oldu. (İbn Aşur, 3/94)
2. İslâm’dan önce, Hz. Peygamber’in amcası Abbas ile Hâlid b. Velîd ortak olarak faizcilik yapıyorlardı, faize yatırılmış büyük bir servetleri vardı. Ayet nazil olunca Resulullah halka hitap ederek, “İyice duyunuz ki Cahiliye devrinden kalma bütün faiz borçlarını kaldırıyorum; ilk kaldırdığım faiz alacağı da amcam Abbas’ınkidir!” buyurdu (Ebû Dâvûd, “Hac”, 57; İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 332)
İbnü’l-Cevzi bu rivayetleri sıraladıktan sonra İbn Abbas, İkrime gibi kadim tefsircilerden şu önemli notu da nakletmiştir: Allah “... Kalan faizi bırakın” buyuruyor; çünkü daha önce bütün faizler terkedilmiş, yalnızca Sakîf’in faizleri kalmıştı.
“…Malların bu ayırımı bazı akid türlerini birbirinden ayırma noktasında önem taşımaktadır. Buna göre kira ve ariyet akidleri gibi bir malı kullanma gayesi taşıyan akidler kural olarak tüketilen mallar üzerinde kurulamaz; para, hububat vb. tüketilen mallar üzerinde ariyet akdi yapılması halinde bu akid ariyet değil karz akdi olur.” (Diyanet Ans. Mal maddesi.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet