Ayetlerin mecazlı şekilde indirilmesinin hikmeti nedir?

Tarih: 24.04.2018 - 00:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Allah, insan beyni ile anlaşılamayacak bir yapıdaysa neden Allah’ı anlatan bazı ayetler insanın anlayabilmesi için mecazlı bir şekilde indirilmiştir?
- Bunun hikmeti nedir?
2. Ve ayetler insanın anlayabilmesi için mecazlı bir şekilde indirilmişse neden yanlış anlaşılabilecek şekilde indirilmiştir?
- Hem insanın anlaması için o şekilde indirilmesi hem de yanlış anlaşılabilecek şekilde indirilmesi bir çelişki değil midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

- Allah’ın zat-ı akdesinin mahiyeti ne insan beyni ile ne de cin ve melek şuuruyla anlaşılır. Kur'an’ın ifadesiyle “Allah’ın hiçbir benzeri yoktur.”

- Bilinmeyenlerin bilinmesi, görülmeyenlerin görülmesi, ancak benzer varlıklar arasında mümkündür. Allah’ın aat-ı akdesi hiçbir şeye benzemediğine göre, onu karşılaştırmalı herhangi bir kıyas yoluyla anlamak imkânsızdır.

- Aslında Allah’ın zat-ı akdesinin bilinmesine yönelik Kur'an’ın hiçbir ayetinde ne hakiki ne de mecazi bir ifade vardır. Müteşabih ayetlerdeki mecazi ifadeler Allah’ın zat-ı akdesinin tanıtılması değil, bazı sıfatlarının tanıtılmasına yöneliktir. Mesela, insanlar iş yaparken gücünü aldığı yönü elleridir. İnsanların kolayca anlayabileceği bir ifade tarzı olduğu için, mecaz olarak Allah’ın kudreti “Yed = el” sözcüğüyle ifade edilmiştir.

Cevap 2:

- Kur'an Arapça lisanıyla inmiştir. Arapça’da geçerli olan tarz, üslup ve kaidelerin Kur'an’da da yer alması gerekir.

Arapça dilindeki güzellik ve mükemmelliği sağlayan belagattir. Belagat ise, özellikle mecaz ve istiare üzerine kurulmuştur. Bu üslubun Kur'an’da yer alması, zor konuları muhatapların zihinlerine yerleştirmek gayesi yanında, bizzat Arap dilinin en mükemmel olan tarzını yansıtmak amacı da vardır.

- Soruda yer alan “Ayetler insanın anlayabilmesi için mecazlı bir şekilde indirilmişse, neden yanlış anlaşılabilecek şekilde indirilmiştir?” şeklindeki itiraz kokan sorunun isabetli olmadığını düşünüyoruz. Çünkü insanlar genel olarak Kur'an’ın yalnız mecaz ifadelerini değil, hakikat olan ifadelerini de anlamazlar. Bu husus, Kur'an’ın noksanlığını değil, insanların cehaletini göstermektedir.

Kaldı ki, Kur'an’ın büyük bölümü hakikat ifadeleriyle anlatılan muhkem ayetlerden oluşur. Buna rağmen herkes müfessir olamıyor. Ayrıca,

 “Allah, bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez. İman edenler onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfre saplananlar ise, 'Allah, örnek olarak bununla neyi kastetmiştir?' derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.” (Bakara, 2/26)

mealindeki ayette sivrisineğin misal olarak zikredilmesi, bunun bir imtihan vesilesi olduğu belirtilmiştir. Benzer bir durum şu mealdeki ayette de görülmektedir:

“Cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkâr edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve müminler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, 'Allah, örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi?' desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.” (Müddessir, 74/31)

Demek ki, cehennem bekçilerinin 19 olması bir imtihan vesilesi olduğu gibi, müteşabih ayetler için de benzer durum söz konusudur. Nitekim bu konuda da Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.' derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Al-i İmran, 3/7)

Bediüzzaman Hazretlerinin konuyla ilgili ışık tutacak bazı sözleri şöyledir:

“... İşkal (anlaşılmazlıkla ilgili sorun) dedikleri şey, ya üslûbun pek yüksek ve muhtasar olmasıyla mananın çok derin ve inceliğinden ileri gelir, Kur'an’ın müşkilâtı bu kabîldendir. Veya ibarede karışık ve düğümlü noktaların bulunmasından neşet eder; Kur'an-ı Kerim, bu kısım müşkilâttan müberra ve münezzehtir. Acaba cumhurun zihninden uzak ve pek derin hakikatları kolay ve kısa bir suretle avam-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmak ayn-ı belâgat değil midir? Belâgat, mukteza-yı hali müraattan ibaret değil midir?” (bk. İşarat-ül İ'caz, s. 116).

“Malûm olsun ki: Esalîb-i Arab'da tecelli eden hüccetullahın miftahı, yalnız istiare ve mecaz üzerine müesses ve asl-ı i'caz olan belâgattır. Yoksa şöhret sebebiyle yalancı hadsle lakîta olunan ve rızaları olmadığı halde esdaf-ı âyâtta saklanan boncuklar değildir. ...”

“Muhakkaktır ki: Tenzil'in (Vahyin / Kur’an’ın) hassa-i cazibedarı, i'cazdır. İ'caz ise, belâgatın yüksek tabakasından tevellüd eder. Belâgat ise hasais ve mezaya, bahusus istiare ve mecaz üzere müessesedir. Kim istiare ve mecaz dûrbîniyle temaşa etmezse, mezayasını göremez. Zira ezhan-ı nâsın te'nisi için, esalîb-i Arab'da yenabi-i ulûmu isale eden Tenzil'in içinde tenezzülât-ı İlahiye tabir olunan müraat-ı efham ve ihtiram-ı hissiyat ve mümaşat-ı ezhan vardır. Vakta ki bu böyledir, ehl-i tefsire lâzımdır: Kur'anın hakkını bahş ve kıymetini noksan etmesin. Ve belâgatın tasdik ve sikkesi olmayan bir şeyle, Kur'an'ı tevil etmesinler. Zira her hakikattan daha zahir ve daha vâzıh tahakkuk etmiş ki; Kur'an'ın manaları hak oldukları gibi, tarz-ı ifade ve suret-i manası dahi beligane ve ulvîdir.(bk. Muhakemat, s. 70-73)

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an'daki müteşabih ayetlerin hikmeti nedir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun