Ayakları yere vurarak, koşarak zikir yapmanın sakıncası var mı?

Tarih: 26.10.2021 - 06:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İnternette gördüm Çerkezler, Çeçenler daire şeklinde koşarak el çalarak zikir yapıyorlar, ayrıca ayakları yere vurarak bunu yapıyorlar. Bunun cezbe ile olduğunu söylüyorlar.
- Böyle bir zikir sekli var mı, dini açıdan bir sakıncası var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Zikir, Allah’ı anmak ve hatırlamak, onu unutmamak ve gaflet halinde olmamak, Allah kelimesini ve tekbir, tehlil, tesbih, tahmid cümlelerini tekrarlamak demektir.

Zikir, Allah’ın yüceliğini dile getirmek ve manevi yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılır.

Kur'an-ı Kerim'de;

- Allah’ı zikir emredilmiş (bk. Bakara, 2/152),
- Zikrin ayakta, oturarak ve yatar vaziyette yapılabileceği bildirilmiş (bk. Al-i İmran, 3/191),
- Rablerini zikreden müminlerden övgüyle söz edilerek, kendileri için mağfiret ve büyük mükafatlar bulunduğu müjdesi verilmiştir. (bk. Ahzab, 33/35)

Hz. Peygamber (asm) de zikrin en faziletlisinin La ilahe illallah olduğunu (bk. İbn Mace, Edeb, 25) söyleyerek tevhid kelimesi ile zikirde bulunmanın önemine dikkat çekilmiştir.

Zikir dil, kalp ve beden ile olmak üzere üç çeşittir.

Dil ile zikir, Allah'ı güzel isimleri ile anmak, ona hamdetmek, tesbihte bulunmak, dua etmek ve Kur'an okumaktır.

Beden ile zikir, bütün organların Allah'ın emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınması ile olur.

Kalp ile zikir ise Allah'ı gönülden çıkarmamaktır.

Aslolan zikrin kalbe nüfuz etmesi, kulun her daim Allah ile beraber ve onun murakabesi altında olduğunu idrak etmesidir.

Allah Teala, Kur'an-ı Kerim'de zikrin nasıl yapılacağı hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma." (A'raf, 7/205)

Bu hususta Hz. Peygamber (asm) bir yolculuk esnasında sesli olarak tekbir ve tehlil getirmeye başlayan bir grup sahabeye:

"Ey insanlar! Kendinize acıyın; siz ne sağıra dua ediyorsunuz ne de bir gaibe. Muhakkak siz, işiten, yakın olan bir zata dua ediyorsunuz ki o sizinle beraberdir." buyurmuşlardır. (Buhari, Cihad, 131; Muslim, Zikir, 44)

Bu itibarla zikrin sessiz yapılması esastır. Bununla birlikte sesli / cehri zikir de caizdir.

Ancak Hz. Peygamber (asm) ve sahabe döneminde toplu halde cehri zikir yapılmamıştır. Bu tarz uygulamalar tasavvuf hareketinin 12. yüz yılda kurumsallaşmasıyla birlikte, ilk olarak Kadiri tarikatına nispetle ortaya çıkmıştır. Tasavvuf ehline göre ise, Hz. Muhammed (asm) dört halifeye ayrı ayrı zikri öğretip tavsiye etmiştir. Hz. Ebu Bekir’e (r.a) hafi (gizli) zikri, Hz. Ömer ve Hz. Ali’ye (r. anhüma) cehri (sesli) zikri ve Hz. Osman’a (r.a) da kalbi zikri öğretmiştir. (bk. Mehmet Ali Ayni, Tasavvuf Tarihi, 1340,198 vd)

Sonuç olarak, esas olan Allah'ı zikretmektir. Bu zikrin ne şekilde yapılacağı ile ilgili tartışmalar, zaman ve şartlara göre, yöreye göre uygulamaya yönelik farklı anlayışın neticesidir.

Aslolan zikrin kalbe nüfuz etmesi, kulun her daim Allah ile beraber ve onun murakabesi altında olduğunu idrak etmesidir.

Bununla birlikte sesli / cehri zikir de caizdir. Bu zikir ayakta olabileceği gibi, oturarak da olabilir. Ayrıca zikir yaparken ayakları yere vurmanın da bir sakıncası yoktur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun