Allah kullarını günah işlemeye zorluyor, sonra onları günahtan dolayı cezalandırıyor mu?

Tarih: 12.02.2015 - 08:05 | Güncelleme:

Soru Detayı

Fıkh'ul Ekber'den: - (Ebu Muti: Eğer Allah kullarını günah işlemeye zorluyor, daha sonra onları günahtan dolayı cezalandırıyor denirse, ne cevap verelim?
-  [...] Eğer Allah dileseydi, onlara şirk sözünü konuşturmazdı.) kısmını okudum. Hayrı ve şerri Allah'ın yarattığını ve insanların günah işlemeye zorlanmadığını günah işleyen insanların bunu kendi cüz'i iradeleriyle yaptıklarını biliyorum. Ama bu bölümde fayda ve zarar vermeye muktedir olmanın ne demek olduğunu ve bu ifadenin geçtiği ilk soruda ne demek istendiğini ve soruya verilen cevabı ve cevap doğru mu değil mi anlayamadım.
- "Hayır, çünkü onlar itaat ve masiyyet dışında kendileri için fayda ve zarar konusunda mecburdurlar." 
ne demek ve doğru mu?
- Bir de neden Allah şerri yarattı mı diye sorulduğunu anlamadım. Allah küfrü ve imanı diledi demek her şeyin Allah'ın dilemesiyle var olması ile ilgili midir?
- Bir de her şeyin Allah'ın dilemesiyle var olması yazmamda emr-i itibari kavramına göre bir yanlışlık var mıdır? Mağfirete ehil olmak ne demek?
- Sonra "O taati dileyene ehildir mesiyeti dileyene değil." ne demek olduğunu ve bu söze karşılık olarak o kişinin neden "Allah kendisine karşı yalan söylenmemesini diledi." dediğini ve buna karşılık olarak neden "Allah'a iftira etmek kelam ve söz müdür, yoksa değil midir?" dendiğini ve kelam ve söz ifadesinin ne demek olduğunu dolayısıyla bu sorunun doğru cevabının evet mi hayır mı olduğunu ve neden bu soruya evet denirse "Adem'e isimlerin hepsini öğreten kimdir?" diye sorulması gerektiğini anlamadım.
- Bir de "Kafiri konuşturan kim?" sorusunun doğru cevabı Allah mı?
- Bir de kelam nevi ne demek ve onu da anlamadım. Küfür kelam nevinden midir?
- Son olarak da "Eğer Allah dileseydi, onlara şirk sözünü konuşturmazdı." cümlesiyle kastedilen "Allah şirk sözünün konuşulmasını murat etmez, ama kul iradesiyle şirki tercih ederse, bu sözü yaratır." mıdır?
- Bunları anlamazsam ve sormazsam Ebu Hanife'nin tevhid ilminin inceliklerinden bir güçlükle karşılaşan bir kişi hakkında söylediklerine göre kafir mi olurum?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Buradaki sorunun özeti şudur: Eğer biri: “Allah kullarını (hayır veya şerre) zorlayıp da sonra onları cezalandırmaz (Madem zorlamaz, öyle ise, Mutezilenin dediği gibi, kul kendi fiillerinin halıkıdır/yaratıcısıdır)” dese, buna nasıl cevap veririz?

Cevap:

“Kul kendine bir yarar veya zarar dokundurabilir mi?” şeklindeki soruya muhatap olan kimse, eğer: “Hayır; çünkü kul taat ve masiyet konusu dışında zarar veya faydalara maruz kalmaları -onların isteği dışında- tahakkuk eden bir mecburiyettir.”(Bununla imtihan sırrına taalluk eden zarar ve yarar dışında, kişinin sağlıklı olması veya hastalanması, zengin veya fakir olması gibi hayır ve şerrin Allah tarafından takdir edildiği kastedilmiştir.) dese; ona şöyle cevap verilir:

“Allah şerri yaratmış mıdır?” eğer bu soruya “Evet” dese, kendi sözünü çürütmüş olur. Yok eğer “Hayır!” dese kâfir olur. Çünkü Allah (Felak suresinde) “De ki: Yarattığı şerden Felakın Rabbine sığınırım.” buyurarak, kendisinin şerri yarattığını ifade etmiştir.

Soru:

- Bir de her şeyin Allah'ın dilemesiyle var olması yazmamda emr-i itibari kavramına göre bir yanlışlık var mıdır? Mağfirete ehil olmak ne demek?

Cevap:

Emr-i itibari, varlığı olmayan şey demektir. Varlığı olmayanın yaratılmasından elbette söz edilemez. Ancak emr-i itibarinin birçok hakikatin analaşılmasına vesile olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla onun bu vesilelik ciheti de elbette Allah’ın dilemesine bağlıdır.

Soru:

- Sonra "O taati dileyene ehildir, masiyeti dileyene değil." ne demek olduğunu ve bu söze karşılık olarak o kişinin neden "Allah kendisine karşı yalan söylenmemesini diledi." dediğini ve buna karşılık olarak neden "Allah'a iftira etmek kelam ve söz müdür, yoksa değil midir?" dendiğini ve kelam ve söz ifadesinin ne demek olduğunu, dolayısıyla bu sorunun doğru cevabının "evet" mi, "hayır"mı olduğunu ve neden bu soruya evet denirse "Adem'e isimlerin hepsini öğreten kimdir?" diye sorulması gerektiğini anlamadım.

Cevap:

Buradaki soru-cevabın özeti şöyledir:

Soru: Eğer biri: Siz (bazen konuşurken yeri geldiğinde) “Muhakkak ki Allah küfrü diledi ve imanı diledi.” demiyor musunuz?” diye sorsa nasıl cevap veririz?

Eğer biz buna “Evet” diye cevap verirsek, bu takdirde, Adam bize: “O/Allah takva ehli ve mağfiret ehlidir.” (Sakınılmaya lâyık olan da O’dur, bağışlayan da  O’dur.” (Müddessir, 74/56) ayetini nereye koyaksınız?” diye soracaktır. Çünkü bu ayette “Allah küfrün sahibidir.” denilmiyor.

- Şayet buna “Evet, bu ayete göre, sakınılmaya layık olan da odur, bağışlayan da odur.” diye cevap versek, adam: “Peki O küfür ehli mi?” diye sorsa ne cevap veririz?

(Bu ayetin esasen: “Allah’ın kendisinden korkulmaya/sakınılmaya layık olan ve kullarını bağışlayan" olduğuna işaret edilmiştir. Fakat münazara edenler bu ayette yer alan ve imanı çağrıştıran “takva” kelimesinin lafzına bakıyorlar ve ayette küfürrden söz edilmediğine dikkat çekiyorlar. Dolayısıyla Allah’ın iman gibi hayırları yarattığını küfür gibi şerleri yaratmadığını ima etmiş oluyorlar.)

İmam Azam'ın buna cevabı şudur:

Biz deriz ki: “Kim itaat etmeyi dilerse Allah onun sahibidir. Kim isyan etmeyi dilerse onun sahibi değildir.”

Bu sözler, ancak yaratmanın dışındaki işlerle ilgili olduğu takdirde anlaşılabilir.

Yani, Allah itaat edenlerin itaatine ve bu itaatkâr kullarının bu tutum ve davranışlarına layıktır. Çünkü o itaat edilmeye layıktır. Fakat O isyan edenlerin isyanına ve o isyankâr adamların tutum ve davranışlarına layık değil, o saygısızlığı haketmiyor… Yoksa, küfrün de imanın da yaratıcısı Allah’tır.

Eğer adam dese: “Allah kimsenin kendisine iftira ederek yalan isnat etmesini dilememiştir (Dolayısıyla, şerrin yaratıcısı o değildir)”

Ona cevaben de ki: “İftira ve yalan bir kelam/söz ve bir konuşma mıdır yoksa değil midir?” Eğer: “Evet” derse, ona: “Peki Âdem’de Esmayı (yani konuşmayı) öğreten kimdir?” diye sor. Eğer “Allah öğretti” derse, o zaman “Peki kâfire kim konuşmayı öğretti?” diye sor. Eğer buna da “Evet” diye cevap verirse, kendi kendini çürütmüş olur.

Bunun özeti şudur: Karşı taraf, “Allah kimsenin kendisine iftira atmasını dilemez.” diyerek, Onun şerri yaratmadığını ispata çalışıyor.

İmam Azam ise, buna mukabil, “Hz. Âdem’e konuşmayı Allah öğrettiğine göre, elbette onun neslinden gelen mümin veya kâfir bütün insanlara da konuşmayı o öğretmiş demektir. Öleyse kâfirin söylediği her şey gibi Allah’a iftira ederken de kullandığı sözler hakikatte Allah’ın yarattığı kelamdır. Öyleyse Allah kafirlerin şer olan sözlerinin de yaratıcısıdır.” diyerek Ehl-i sünnet çizgisini ispat etmeye çalışmıştır.

Soru:

- Bir de "Kafiri konuşturan kim?" sorusunun doğru cevabı "Allah" mı?

Cevap:

Evet doğru cevap budur: “Kafiri de mümini de konuşturan Allah’tır.” İsteyen insandır, bu isteğe uygun olarak yaratan ise Allah’tır.

Soru:

- Bir de kelam nevi ne demek ve onu da anlamadım. Küfür, kelam nevinden midir?

Cevap:

İlgili yerde, şirkin de kelam ile olduğu bildirilmiştir. Evet, şirk ve küfrün fiili olan tarafı olduğu gibi sözlü olan tarafı da vardır. Bir kimse, fiili olarak bir puta taptığı zaman kâfir olduğu gibi, sözle Allah’a şirk koşsa yine kafir olur.

Soru:

- Son olarak da "Eğer Allah dileseydi, onlara şirk sözünü konuşturmazdı." cümlesiyle kastedilen "Allah şirk sözünün konuşulmasını murat etmez, ama kul iradesiyle şirki tercih ederse, bu sözü yaratır" mıdır?

Cevap:

Evet tespitiniz doğrudur. Allah’ın bir meşiet-i tekviniyesi, bir de meşiet-i teşriiyesi olmak üzere iki meşieti/dilemesi vardır.

"Allah kullarının küfre girmesine razı değildir.” (Zümer, 39/7) mealindeki ayette Allah’ın meşiet-i teşriiyesinden söz edilmiştir.

Yani Allah vahiy-teşri yoluyla hükmünü vermiş, küfre razı olmayacağını bildirmiştir. Buna rağmen, imtihanın gereği olarak kul serbest bırakılmıştır. Dileye iman ediyor, dileyen küfre giriyor.

Tekvini meşiet ise yaratmakla alakalıdır. Kişi isteğiyle, iradesiyle küfrü seçtiği zaman, Allah da onu yaratır. Allah dilerse onu yaratmaz ve kul da kâfir olmaz. Veya dilerse imanı yaratmaz ve kul da mümin olmaz.

Ancak Allah imtihanın gereği olarak kullarının özgür iradelerini nazara alıyor ve kararını ona göre veriyor. Küfrü istemeyen hiçbir kuluna küfrü dayatmaz. Fakat bazen küfrü istediği halde onu yaratmaz ve böylece kulana ikramda bulunur. Fakat iman etmek isteyeni engellemez. Çünkü bu adaletine uymaz. Bu iki dilemekten teşrii olanı mücbir değil, tekvini olanı mücbirdir.

Soru:

- Bunları anlamazsam ve sormazsam, Ebu Hanife'nin tevhid ilminin inceliklerinden bir güçlükle karşılaşan bir kişi hakkında söylediklerine göre kafir mi olurum?

Cevap:

Ebu Hanife’nin bu konudaki görüşü sitemizde vardır. Bunu tekrar edersek;

- Eğer bir kimse, iman konusunda tereddüt ettiği bir hususu sormayıp şüphesi devam ederse, tehlikeli bir durum ortaya çıkar.

- Ancak, bilen bir kimseyi buluncaya kadar, şüphe halinde kalmamak için daha önceki bilgilerinin ışığında icmali bir surette o konuyu tasdik ederse bir şey olmaz.

- Ayrıca herkes, alimlerin iman hakkında ortaya koydukları incelikleri bilmekle mükellef değildir. İcmalen iman etmek bizim gibi avam için yeterlidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun