Allah kadını neden aptal ve zayıf yaratıyor?

Tarih: 28.09.2023 - 10:12 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah cidden adaletli midir?
- Müslümanlar gerçekten dine takılı kaldığından mı zeka konusunda geride?
- Yaptığım araştırmada su ibare var, “Erkekler kadınlardan daha soğukkanlı ve zeki kararlar verirler”. Bu yüzden kadın bilim insanı azdır. Hadisin birinde aklınız ve dininiz yarımdır yazıyor. Peki neden Allah kadını bu kadar aptal ve zayıf yaratıyor ki? Tek erkekler yetermiş bu dünyaya. “Ben erkeklerin kadınlara karşı "ben senden daha zekiyim, boş yapmayın erkekler zeki" demesine katlanamıyorum.
- Ben kadın olmayı seçmedim. Ben zeki olmak istiyorum ki “zeki olduğumu düşünüyorum”. Üstelik soğukkanlı da olabilirim. Ama görünen o ki Allah erkekleri daha zeki görme de ısrarlı.
- Neden kadınları yarattı Allah o zaman, madem erkekler daha daha ZEKI VE GÜÇLÜ?
- Merhamet için mi? Erkeklere verseymiş? Neden Kadın olmak zayıflık demek?
- Neden Kadın denilince İslam toplumunda köşeye atılıyor ve sadece erkeğin kölesi olmaya itiyor?
- Yüzyıllar boyunca erkeklerin böyle karar veren taraf olduğu doğru ama bu eminim ki genlerden kaynaklı. İnsanın günümüze kadarki evriminden kaynaklı başka bir deyişle. Üzücü.
- Sadece eziklik demek kadın Allah için. Komik. Erkeklerin cinsel oyuncağı olması kadının. Daha da komik erkekler kendini daha zeki sanıyor SIRF erkek diye. Kabul edemiyorum bunu. Allah cidden ama cidden Adaletli mi?
- Sırf bunu düşünerek artık ibadet bile etmemeye başladım. Nasılsa biz kızlar akılsız güçsüzler erkeklerin kölesi, cariyesiyiz(?)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle bir noktayı vurgulamamız gerekir:

İman, bir intisaptır, yani bağlanmaktır, güvenmektir, tevekkül etmektir. İntisap, bir müminin kendisini Allah’ın yarattığını, hayatını onun verdiğini ve bütün bir kâinatı Allah’ın ona hizmet ettirdiğini bilen bir müminin “Allah’a inanması, kendisini onun kulu olarak bilmesi, ona sığınması ve onun emirleri dairesinde hareket etmeye karar vermesi" demektir.

Kısaca iman etmek demek, Allah'a onun bildirdiği gibi inanmaktır. 

Eğer bir kişi Allah’a iman etmişse, her şeyi onun yarattığına inanmışsa, ona düşen şey öncelikle onun emirlerine inanmak ve onun rızasını kazanmak için en iyi şekilde kulluk vazifesini yerine getirmeye çalışmaktır.

Bundan sonrası için de aklına takılan konuları sorgulamak değil, hikmetini, amacını öğrenmeye çalışmaktır. 

Çünkü eğer bir kişi Allah’a iman etmişse, onun yeni doğan aciz ve zayıf bir yavruyu “kan ile fışkı arasından ve içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir sütle” (bk. Nahl, 16/66) besleyecek kadar merhametli, şefkatli  olduğuna da iman etmiş olur .

Eğer bir kişi Allah’a iman etmişse, onun adil olduğuna, hiçbir kuluna zulmetmeyeceğine, haksızlık etmeyeceğine iman etmiş olur. Ne erkeğe ne de kadına karşı bir adaletsizlik etmeyeceğine iman etmiş olur.

Bakınız Kuran-ı Kerim'de yer aldığı gibi “haksızlık eden kocası hakkında defalarca Peygamber Efendimize müracaat eden ve Allah’a şikâyette bulunan bir kadının sözünü Allah işitir.” (bk. Mücadile, 58/1) 

Peygamber (asm) Efendimize hakkının yendiğini anlatmak için gelen o kadın sahabe için Cenab-ı Hak ayet indirir ve o kadın sahabenin haklı olduğunu söyler. Çaresiz kalmış bir kadını Rahîm ismiyle, ehemmiyetle işitir ve Hak ismiyle, ciddiyetle de kadına hakkını verir.

Koca kâinat içinde, mazlum bir kadının sesini işiten, onun için ayet gönderen, ona hakkını veren, kocasının haksız olduğunu söyleyen bir Allah’ın kadınlara karşı ne kadar adil olduğu açıktır.

Tüm bunların yanından Allah’a iman etmişse şunu da bilir:

Bir taraftan insanoğlunun iki dünya saadeti için kâinatı ve her şeyi hikmetle yaratan yaratıcının kuralları var, diğer taraftan da değil kadını ve erkeği, insanın bir organını bile anlamaktan aciz insanoğlunun bazı iddiaları var.

Burada elbette, bir kanun geçerli olacaksa yüce yaratıcının sözü geçerli olmalıdır. Allah neyi, nasıl yaratmışsa en güzel, en faydalı, en iyi olarak yaratmıştır.

Duvarın ötesini göremeyen, bir dakika sonra başına gelecekleri bilemeyen, yüzyıllardır bilim üretmelerine rağmen insanı mutlu edemeyen, bir kadını mutlu edemeyen zavallı insanoğlu, kadın-erkek konusunda Allah’ın koyduğu kuralları anlamaktan da acizdir.

Bunun için biz Müslümanlara düşen şey, bazı konuları anlamasak bile Allah’ın ayetlerine şeksiz şüphesiz iman etmektir.

Ancak bir kişi Allah’a iman etmemişse, onun adil olup olmadığından da söz etmesi mantıklı değil. Bu kişi, öncelikle Allah’ı tanımalı, imanını güçlendirmelidir.

Sorularınıza gelince:

Öncelikle Allah katında kul olarak kadın ve erkeğin birbirine üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvada ve Allah’a hakiki kul olmaktadır. 

Allah’ın nazarında her ikisi de halife-i arzdır ve aynı derecede değerlidir.

Dünyaya bakan yönüyle zayıflık ve güçlülük konusuna gelince:

Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır. Bir araya gelip, çocuklar dünyaya getirmek, mutlu olmak, sükunete ermek ve birbirilerine yardım etmek için Allah her birini farklı farklı özellikler ve nimetlerle donatmıştır.

Kadın, başka açıdan üstün iken, erkek fizik olarak daha iyi konumdadır. Her ikisine de eşit derecede ihtiyaç var. Aynı olsalardı, bir araya gelmeyecek, evlenmeyecek, gelseler de ömür boyu birlikte olmayacaklardı.

Oysaki evli çiftler, bu farklılıklarından dolayı hayatı paylaşıyor ve ömür boyu bir yastıkta hayat geçirebiliyorlar. Erkeği bir kadın için çekici kılan, gücüdür, sertliğidir, koruyuculuğudur; aynı şekilde kadını da erkek için vazgeçilmez ve çekici kılan kibarlığı, zarafeti ve yumuşaklığı gibi özelikleridir.

Ayrıca sadece fiziki güç erkeği güçlü kılmayacağı gibi, kadını da zayıf ve aptal yapmaz.

Günümüzde fiziksel olarak güçlü kişilerin mi yoksa zekâ ve duygusal olarak güçlü kişilerin mi daha başarılı olduğuna baktığımızda, manevi güçleri daha iyi olanların daha üstün ve başarılı olduklarını göreceğiz.

İdare etmek, yönetmek, eğitmek, fiziki güçle değil, manevi güçledir ki, bunların hepsi de kadınlarda, annelerde vardır. Kadınların, annelerin evde, çocuk yetiştirmede ve hayatın kendilerine uygun diğer alanlarındaki rollerine baktığımızda kadınların aslında ne kadar da güçlü ve önemli olduklarını anlayacağız.

Nitekim erkek ne kadar güçlü olursa olsun, kadına muhtaçtır. Kaçan kadın, kovalayan erkektir; nazlanan kadın, yalvaran erkektir.

Nisa suresi 34. ayette geçen üstünlük ve erkeğe verilen kavvamlık erkeğin fiziki yapısından dolayıdır. Erkek, dışarıda çalışıp, eşini ve çocuklarını koruması için fiziki olarak güçlü yaratılmıştır. Bundan dolayı da evin reisi yani sorumlusu ve koruyucusu kılınmıştır. Ailede huzur ve mutluluk da ancak bu denklemle mümkündür. Bu durum kadını aşağı görmek değildir.

Eğer her alanda eşit olsalardı, birbirilerine ihtiyaç duymayacakları gibi, sürekli evde bir güç mücadelesi vereceklerdi. Nitekim bugün Avrupa’da ve ülkemizde evliliklerde yaşanan en temel sorun güç mücadelesidir.

Zekâ konusunda duyduklarınız gerçeği yansıtmıyor, kadınlar da en az erkekler kadar zeki olabilir. Nitekim bizzat siz; “Zeki olduğumu düşünüyorum, üstelik soğukkanlı da olabilirim.” diyerek, aslında kadının “zayıf ve aptal” yaratılmadığını ispatlamış oluyorsunuz. 

İslam’da kadın köşeye atılmamış, tam aksine kadın değerli kılınmıştır. Birçok konuda erkeğe ağır sorumluluklar verilmesine rağmen, kadının narin ve hassas yapısından dolayı ona sorumluluk verilmemiş, ağır yükler yüklenmemiş, böylece değer verilmiş, kıymetli kılınmış.

Allah’ın müjdesi, “yürekten inanan ve teslim olan kadınadır.”

İlave bilgi için tıklayınız:

Kadın-erkek eşitliği söz konusu mudur?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun