Abdülaziz Debbağ hakkında bilgi verebilir misiniz?

Tarih: 03.09.2011 - 11:53 | Güncelleme:

Soru Detayı
XII. Asırda Fas'ta yaşamış olan Şeyh Abdulaziz Debbağ Hazretlerini tanıtır misiniz?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Abdülazîz b. Mes'ûd b. Ahmed ed-Debbâş el-Hasenî el-Bekrî (ö. 1132/1720), Hızıriyye tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Faslı mutasavvıftır. 1090'da (1679) Fas'ta doğdu. Görüş ve düşüncelerinin nakledildiği "el-İbrîz" adlı eserde devrinin gavs'ı olarak tanı­tılmasına rağmen, hayatı hakkında ye­terli bilgi yoktur. Kaynaklar ona nisbet edilen bu eseri zikretmekle yetinirler.

Kendisiyle Receb 1125'te (1713) tanış­tığını, şeyhinin o sıralarda otuz beş ya­şında olduğunu söyleyen müridi ve "el-İbrîz"in derleyicisi Ahmed b. Mübarek (ö, 1156/1743), "onu eşi bulunmayan ta­sarruf sahibi bir velî olarak anmasına, Allah, Kur'an, kâinat ve insan hakkında söylediği her sözü mutlaka kabul edil­mesi gereken ilâhî bir sır" gibi göster­meye çalışmasına karşılık, hayatının ana çizgileri konusunda doyurucu bilgi vermez. Meselâ, adı geçen eserde şey­hinin henüz kırk bir yaşını tamamlamadan öldüğünü birkaç defa tekrarlama­sına rağmen, ölüm tarihi ve sebebinden hiç bahsetmez.

Bununla beraber bizzat Debbâğ, el-İbrîz'de kendisinin Hz. Peygamber'in rüyadaki emirleri üzerine gerçekleşen bir evliliğin meyvesi oldu­ğunu söyler ve büyük bir velî olacağının doğumundan çok önce haber verildiği­ne dikkat çeker; Hz. Hasan soyundan olduğunu, âlim ve tasavvufa ilgi duyan bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1679'da dünyaya geldiğini, 1699'da annesini kaybedince babasının ikinci defa evlen­diğini anlatır. Ayrıca soyunun ve tarikat silsilesinin Hz. Ebû Bekir'e dayandığını, dolayısıyla Sünnî ve Sıddîkî olduğunu, onun sırlarının vârisi bulunduğunu be­lirtir. İlk şeyhi Hızır'ın yanı sıra on Sıddîk şeyhten feyz aldığını, annesini kay­bettiği yıl, daha sonra evleneceği kadının ve ondan doğacak iki oğlu ile kızı­nın kendisine açık bir şekilde gösteril­diklerini ve her şeyin gördüğü gibi gerçekleştiğini ifade eder.

Ahmed b. Mübârek'in, onun hem “Ümmî” bir zat olduğunu sık sık tekrar­laması hem de bütün âlemlere, dillere, geçmişe, içinde yaşanılan zamana ve geleceğe ait bilmediği ve bilemeyeceği hiçbir şeyin bulunmadığını ilâve etmesi, gerçeği ifadeden çok, onu tam anlamıy­la bir “İnsân-ı kâmil” olarak takdim et­me gayretiyle açıklanabilir. Çünkü el-İbrîz'in muhtevasından Abdülazîz ed-Debbâğ'ın hadis, tefsir, fıkıh ve kelâm ilimlerini iyi bildiği, mükemmel bir ta­savvuf kültürüne sahip bulunduğu, Bâyezîd-i Bistâmî, Hallâc, Hakîm-i Tirmîzî, Gazzâlî, İbnül-Arabî, İbnü'l-Fârız ve benzerlerinin nübüvvet, velayet, keşf ve varlık hakkındaki görüşlerini okudu­ğu anlaşılmaktadır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi,  Abdülaziz Debbağ md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun