Şeyhülislam Ebussuûd Efendi, tarikat - tasavvuf ehli miydi?

Tarih: 15.12.2014 - 01:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Babası kimdi ve tarikatla ilişkisi var mıydı?
- Görevleri ve eserleri hakkında bilgi verir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebussuûd Efendi hem anne hem baba tarafından çok âlimler yetiştirmiş bir aileye mensuptur.

Annesi meşhur matematikçi ve astronom Ali Kuşçu'nun yeğeni veya kızı olan Sultan Hatun'dur. Ali Kuşçu da amcasıdır.

Babası, Sultan Beyazid-i Velî'ye yakınlığıyla bilinen ve "Hünkâr Şeyhi" olarak da anılan, zamanın âlimlerinden Şeyh Muhyiddin Mehmed Yavsı'dır. Mehmet Efendi bugün Çorum'un bir ilçesi olan ve her devirde yetiştirdiği âlimlerle temayüz eden İskilip'te dünyaya gelmiş, daha sonra Padişah'ın daveti üzerine İstanbul'a yerleşmiştir. Ali Kuşçu'dan da ilim öğrenmiş hem zahirî hem batınî ilimlerde söz sahibi olmuştur.

Babası, Bayramî tarikatının bir şeyhi olmasına rağmen, Ebussuûd tefsirinde tasavvufa girmemiştir. Eserde işarî tefsire rastlanmaz.

Şeyh Bedreddin’in Vâridât’ına şerh yazan irfan sahibi bir Bayramî şeyhinin oğlu olan Ebüssuûd Efendi, babasının yoluna ilgi duymadığı gibi tasavvufla bilgi seviyesinde dahi meşgul olmamış, kelâm ve felsefe konuları da yeterince alâkasını çekmemiştir.

Onun tasavvufa bakışı klasik bir zâhir ulemâsından farksızdır. Tekkelerde Yûnus Emre’nin şiirlerinin okunmasını “küfr-i sarîh” görecek kadar katı bir tutum içinde olması, sûfîlerin devranını “kâfirlerin horoz tepmesi” olarak nitelendirmesi ve onları kâfirlere benzemekle itham etmesi, devranı ibadet olarak gören sûfîlerin mürted olduğunu beyan eden fetvası (bk. Düzdağ, s. 85-87), Ebüssuûd’un tasavvuf ve mutasavvıflar hakkındaki düşüncelerini göstermesi bakımından önemlidir.

Öte yandan Âlî’nin onu tasavvufa intisap etmediği için eleştirmesi haksız bir davranıştır. Evliya Çelebi’nin, Ebüssuûd’un başlangıçta sûfîlerin aleyhinde iken Kanûnî’nin huzurunda Şeyh İbrâhim Gülşenî tarafından irşad edildiği ve sûfîler aleyhindeki görüşlerini değiştirdiği yolundaki rivayeti doğru değildir. Çünkü İbrâhim Gülşenî’nin ölüm tarihi (940/1534), Ebüssuûd’un haklarında şeriata aykırı görüşlere sahip oldukları iddiasıyla idam fetvası verdiği üç şeyh, İsmâil Ma‘şûkı (ö. 945/1538), Muhyiddin Karamânî (ö. 957/1550) ve Hamza Bâlî’nin (ö. 969/1561-62) vefat tarihlerinden öncedir.

Kazaskerliğiyle birlikte kırk seneye yakın, Osmanlı'nın tepe yöneticilerinden biri olan Ebussuûd bu zorlu görevleri sırasında kolay kolay kimseyle çekişmeye girmemiş, hele siyasî kavgalardan hep uzak kalmıştır. Onun şeyhülislâm olmasıyla birlikte bu makamın önemi artmış ve devlet yönetiminde meşihat, kazaskerliğin bile önüne geçmiştir. Osmanlı'nın, çıkardığı kanunlarla meşhur bu döneminin birçok kanunnamesinde onun emeği vardır. Özellikle arazi hukuku alanında yaptığı hizmetler dikkat çekicidir. Şeyhülislâm olarak verdiği fetvaların ise sayısı epey fazladır. Öyle ki bir günde 1413 fetva verip imzaladığı dahi olmuştur.

Ebussuûd Efendi devlet adamlığının yanı sıra zamanının büyük bir âlimidir. Bunun içindir ki başka kimseye verilmeyen unvanlar devrinde ona verilmiş, kendisine: "Sultan'ul- Müfessirîn", "Hatîb'ul- Müfessirîn", "Numan-i Sânî", "Ebû Hanife-i Sânî", "Hoca Çelebi", "Diyar-ı Rûm'un Zemahşerîsi" denilmiştir. Onun ilmî sahadaki şöhreti, Arap ve Acem topraklarına yayılmıştır. Hattâ onun eserleri, Türklerden daha çok sair Müslümanlar arasında bilinmektedir.

Müfessirliğinin dışında onun en yetkin olduğu saha şüphesiz İslâm hukukudur. Devlet bünyesinde üstlendiği vazifeler dolayısıyla birçok kanunî düzenlemenin altında imzası vardır. İslâm hukukunu kendi usulü içerisinde yorumlayarak zamanının problemlerine çözüm üretmesi, devrinin ihtiyaçlarına göre içtihat ve tercih yapabilmesi sebebiyle Ebussuûd; "ashabü't-tercih", "ashabüt't-tahrîc" veya "meselede müctehid" müctehidler arasında sayılabilir.

O hem halkın problemlerini halletmek için on binlerce fetva vermiş hem de devlet yönetiminin adaletle işlemesi için kanunnâmeler hazırlamıştır. İnsanların problemlerini çözmek için farklı içtihatlardan en uygun olanını seçmeye özen göstermiştir. Soruları bilhassa sorulan dilde cevaplaması ve manzum sorulan sorulara manzum cevap vermesi onun dikkat çeken yönlerindendir.

Kanunî ile karıncaların öldürülmeleri hususundaki manzum yazışmaları meşhurdur. Aynı zamanda şair olan padişah, sarayın bahçesindeki ağaçlara zarar veren karıncalardan şikâyet ederek şu mısralarla karıncaları öldürmek için fetva ister:

"Dırahta ger ziyan etse karınca / Zarar var mıdır ânı kırınca."
Şeyhülislâm bu soruya manzum olarak şu cevabı verir:
"Yarın Hakk'ın huzuruna varınca / Süleyman'dan hakkın alır karınca."

Onun fetvaları Fetavâ-i Ebussuûd adıyla derlenmiş olup kütüphanelerde mevcuttur. Kanunî'ye arz ettiği fetvaları ise "Ma'rûzât" adlı eserinde bir araya getirilmiştir. Bunlarla birlikte sadece hukuk alanında Kanunnameler, "Risale fî Mevkı'il-Ûkûl fî Vakfil-Menkûl" dâhil on dört eseri vardır.

Ebussuûd, devlet adamlığı ve hukukçuluğunun yanında çok iyi bir tefsircidir. O, İslâm âleminde esas bu yönüyle bilinir. Hattâ denilebilir ki onun müfessirliği sekiz senelik Rumeli kazaskerliğinin ve otuz senelik şeyhülislâmlığından daha meşhurdur. Ona gelinceye kadar Osmanlı topraklarında âlimler genelde yazılmış olan tefsirlere şerh ve talikler kaleme alıyor veya sadece bazı sureleri tefsir ediyorlardı. Osmanlı coğrafyasında ilk defa Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını tefsir edenlerden biri Ebussuûd olmuştur. Meşhur tefsiri "İrşad"dan evvel o da haşiye yazmış, bazı sûre ve kıssaların tefsirini yapmıştır.

Bu cümleden olarak Zemahşerî tefsirinin Fetih Sûresi'ne haşiye yazmış, müstakil olarak Furkan ve Mü'minîn surelerini tefsir etmiş, konulu tefsir diyebileceğimiz "Risale fî Bahsi îmani'l-Fir'avn" adlı eserinde son nefeste yapılan imanın makbul olup olmayacağıyla alâkalı âyetleri yorumlamıştır. Bu eserlerin birçok nüshası özellikle İstanbul kütüphanelerinde mevcuttur.

Ebussuûd'un namı esas, bütün ilmî birikimini yansıttığı ve üstün bir Arapçayla kaleme aldığı "İrşadu'l-Aklı's-Selim ilâ Mezâyâ el-Kitâb'il-Kerîm" adlı tefsiriyle İslâm dünyasına yayılmıştır. İrşad, Türkçemize "Ebusuûd Tefsiri" adıyla on iki cilt hâlinde henüz kazandırılabilmiştir. Arapça yazılması sayesinde eser İslâm dünyasına mâl olmuştur.

Ebussuûd, dirâyet tefsirindeki en önemli kaynaklardan olan Zemahşeri'nin "Keşşaf" ve Kadı Beydâvî'nin "Envâru't-Tenzîl ve Esraru't-Te'vîl" tefsirlerinden istifade etmiştir. Yer yer onların görüşlerini aktaran müfessirimiz yer yer de onların fikirlerini tenkit etmiş ve tercihini ortaya koymuştur. Özellikle Zemahşerî'nin itizalî yorumlarını reddedip yorumlarını Ehl-i Sünnet anlayışı çerçevesinde yapmıştır.

Ebussuûd Efendi, çok yönlü müstesna bir şahsiyettir. O; hem özellikle fıkıh ve tefsir sahasında ortaya koyduğu eserlerle büyük bir ilim adamı, hem şair, hem devletin en ihtişamlı günlerinde en yüksek devlet görevlerini bihakkın yerine getirmiş bir devlet adamı, hem birçok sefere katılmış bir mücahid, hem 'ardına çil çil kubbeler serpen' bir hayırseverdir. Diğer yandan o, padişahlara ne denli yakın olursa olsun ilmin izzetini hep korumuş biridir. Gerektiğinde onlara yanlışlarını söyleyebilecek kadar cesurdur. Onun hayatı, günümüz nesilleri, hasseten idareciler ve ilim adamlarınca iyi bilinmeli ve ondan ders alınmalıdır.

Kaynaklar:

Akgündüz, Ahmet, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, "Ebüssuûd Efendi" Maddesi, 10 cilt, İst. 1994.
- Ünal, Yusufi Çok Yönlü Bir Şeyhülislam Ebussuûd Efendi, Yeni Ümit, Sayı: 103, Ocak-Şubat-Mart - 2014, Yıl: 26.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun