“İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın-kaypak şeytanın peşine düşer.” (Hac, 22/3) ayetine göre Allah hakkında biriyle tartışırsak bizi yoldan mı çıkarır?

Tarih: 04.12.2011 - 02:55 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Varlık âleminde geçerli olan kanunları, fiziksel kanunların içyüzünü, kurulu düzendeki mükemmelliğini bilmeyen; semavî dinler hakkında ciddi bir araştırma ve mukayese yapmayan kişilerin, Allah hakkında tartışması an­lamsız ve neticesizdir.

Henüz kendini tanımayan, taşıdığı hilkat kanunu­nun emsalsiz eserini ve ondaki sanatı görmeyen kimse, Allah'ı nasıl tanı­yabilir ve bilebilir? Tesadüflerin böylesine bir beden meydana getiremiyeceğini, kendi organlarına ve faaliyetlerine bakıp idrâk etmeyenler ne­yi niçin savunduklarını kendileri de bilmezler.

O bakımdan diyebiliriz ki, Allah'ın varlığı, birliği ve kudretinin sınırsızlığı üzerinde tartışmak isteyenlerin önce birçok konuda bilgili ol­ması; kainatta geçerli olan kanunları, yerçekim kanunuyla kurulan denge ve düzeni bütün detayıyla kavraması gerekir.

Henüz kendi iç organlarına bile kumanda edemiyen, diğer bir deyimle kendini bütünüyle yönetemiyen ve vücudu­nun tamamında istediği gibi tasarrufa sahip olamayan inkarcı şaşkının kalkıp Allah hakkında tartışması çok gülünç olur.

Bu ayet, mefhum-u muhalifi ile (dolaylı olarak), hak olan mücâdelenin yapılabileceğinin caiz olduğuna delâlet eder. Çünkü bıktırıcı olmamasının yanısıra, mücadelenin delillere tahsis edilmesi, bilgiye dayalı bir mücadelenin olabileceğini gösterir. O halde bâtıl mücadele, Allah'ın,

 "...Bunu sana, bâtıl bir mücâdeleden başka (maksadla) ileri sürmediler..." (Zuhruf, 43/58)

ayeti, hak mücâdele de 

"Onlarla mücadeleni, en güzel bir yol ile yap." (Nahl, 16/125)

ayeti ile kastedilmiştir. (Razi, ilgili ayetin tefsiri)

İşte bu ayetlerde, inkâr fırtınasına tutulup beyinleri yıkanan din­sizlerin, ciddi bilgileri ve kayda değer araştırmaları olmadığı halde Allah hakkında tartışmalarının ne kadar büyük bir ölçüsüzlük ve saygısızlık olduğu belirtilmiş, sonra da bu tiplerin her devirde bulunabileceğine işaretle, müminlerin ona göre bilgi ve kültürlerini geliştirerek yersiz tartışmaları tesirsiz hale sokmalarına işaret edilmiştir.

Soruda geçen ayette vurgulanmak istenen mana budur.

Konuyu daha iyi anlamaya yardımcı olmak için önceki ayetlerle beraber değerlendirmek uygun olacaktır.

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakınınız. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır." 

"Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın kanundaki çocuğu düşürecektir ve insanları -sarhoş olmamalarına rağmen- sarhoş gibi göreceksiniz. Çünkü Allah'ın azabı çok zorlu olacak!.." 

"Hâl böyle iken insanlardan öyleleri vardır ki, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışır ve her âsi şeytanın peşine takılır." 

"Şeytan hakkında şöyle yazılmıştır: Her kim kendisini dost edinirse, o da onu yoldan çıkaracak ve alevli ateşin azabına sürükleyecektir.” (Hac, 22/1-4)

Ayette, bütün insanlara hitap edilerek Tanrı bilincinin canlı tutulması, O'na saygısızlık etmekten sakınılması istenirken, Allah'ın "yaratıcılık, yöneticilik, sahiplik ve terbiye edicilik" özelliklerine vurgu yapan "Rab" ismi kullanılmıştır. Bu çağrının hemen ardından kıyamet ve âhiret gerçeği hatırlatılmış, bu gerçeğin iyi kavranması için de somut bir tasvire yer verilmiştir. Kıyamet sarsıntısının sıradan bir olay olmadığı ifade edildikten sonra herkesin o ana ait sahneleri gözünde canlandırmasına imkân verecek örneklere değinilmektedir: 

Emzikli kadınların çocuklarını emzirmeyi dahi akıllarından çıkaran bir dehşete kapılmaları, gebe kadınların düşük yapmalarına yol açan bir şok yaşamaları, insanların gerçekte sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi davranmaları veya görünmeleri. İlk iki örnekte "her" kaydının bulunması "her emzikli kadın", "her gebe kadın" denmiş olması, üçüncü örnekte de bütün insanları kapsar bir ifade kullanılmış bulunması, bu olayın sıra dışılığını açıkça ortaya koymaktadır. 

2. âyetin son cümlesiyle, âhiretteki azabın bu yaşananlardan da çetin olacağı kastedilmiş olabilir. Bu mâna esas alınırsa meali şöyle olur: "Fakat (bunun ardından gelecek olan) Allah'ın azabı çok zorlu olacaktır." 

Kaynaklarda bu âyetlerin tefsiri sırasında, daha çok, belirtilen sarsıntının haşir sonrası kıyamet sahnelerinden mi yoksa dünyanın sonu geldiğinde kıyamet alâmeti olarak görülecek hallerden mi olduğu hususu üzerinde durulur. Alimlerin çoğunluğu ikinci ihtimali daha güçlü bulmuşlardır. (bk. Taberî, Şevkânî, ilgili ayetlerin tefsiri)

Evren Allah'ın kudretini gösteren delillerle dolu iken ve peygamberler de öldükten sonra dirilme gerçeğini anlatıp insanları açık bir biçimde uyarmışken, bazı insanların Allah'ın gücü ve âhiret hayatının varlığı hakkında tartışmaya girmeleri, üstelik hiçbir sağlam bilgiye sahip olmadıkları hâlde inkarcılıkta inat etmeleri tarihin her döneminde görülen bir durumdur. 

3. ve 4. âyetlerde, ilk iki âyetteki bildirim ve ikaza rağmen bazı kimselerin bu tutumlarından vazgeçmedikleri gerçeğinden hareketle bu beşerî zaafa ve sonuçlarına tekrar dikkat çekilmektedir. Esasen genel bir teşhis ve uyarı içermekle beraber 3. âyetin Nadr b. Haris hakkında inmiş olduğu rivayet edilir. Kureyş'in amansız inkarcılarından olan bu şahıs, babasıyla Hîre'de tıp ve felsefe öğrenimi görmüştü. 

3. âyetteki "her âsi şeytan" ifadesiyle, İblîs ve avenesinin yahut Kureyş'in ileri gelen inkarcılarının kastedildiği yorumları yapılmıştır. (bk. Râzî, ilgili ayetin tefsiri)  Ayetin üslûbundan, ikinci yorumun daha güçlü olduğu izlenimi edinilmektedir. (Derveze, ilgili ayetin tefsiri) Buradaki "her" anlamına gelen küll kelimesinin -Kur'an'daki benzer ifadeler dikkate alındığında- çokluğu belirtmek için kullanıldığı anlaşılmaktadır. (İbn Aşür, ilgili ayetin tefsiri) "Âsi" olarak tercüme ettiğimiz merîd kelimesine "had bilmez, zorba, inatçı, azgın, mütekebbir" gibi mânalar da verilebilir. 

4. âyette şeytan ve onu dost edinecek kişiler hakkında kaçınılmaz sonuç ve hükmü belirtmek üzere lafzan "onun hakkında şöyle yazıldı" mânasına gelen bir ifade kullanılmıştır. Bu sonuç şeytana uyanın doğru yolda kalamayacağı, dolayısıyla cehennem azabına sürükleneceğidir. 

Burada dikkat çeken bir husus da şudur:

Şeytana insanları doğru yoldan saptırmak fırsatı verilmekle beraber, ona uyanlar iradelerini bu yönde kullandıkları, ilâhî ikazları bir kenara bırakıp şeytanı dost edindikleri için, sorumluluk kendilerine aittir. (bk. Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun