Tefsirlerde bazı ayetler açıklanırken, şu ifade hazf edilmiştir, mana şöyle olmalıdır, deniliyor. Bunun manasını açıklar mısınız?

Tarih: 22.03.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hazf / Hazif: Sözlükte “atmak, düşürmek, çıkarmak, bir şeyin bir tarafını kesip atmak” anlamlarına gelir. Bir ibaredeki manayı bozmayan kelimelerin bir veya birkaçının, ya da ihtiva ettiği bazı cümleleri kaldırmak suretiyle yapılan söz kısaltmasıdır. Bu “mahzuf” harf, isim, fiil veya cümle olabilir. İlkine “kelime çıkartmasıyla kısaltma”, ikincisine “cümle çıkartılmasıyla kısaltma” denmiştir. Bunun nedeni lafzı az, manası çok olan meramı ifade etmektir. Elbetteki bu bir üsluptur, bir meziyettir. Belagat kitaplarında bu durum “makbul icaz” “icaz-i hüsn” “icaz-i Hazf” terimiyle isimlendirilmiştir.

Hazf yoluyla icazın yapılabilmesi için, sözdeki kavramda çıkartılan unsura delâlet edecek bir yön/karine bulunması şarttır. Yani mahzufa delâlet eden lafzi veya manevi bir karinenin bulunması şarttır. Karineye dayanarak çıkarılan şeylerin düşünülmesi insana bırakılır.

Hazfe bazı örnekler: (İlk sayı sureyi, ikinci sayı ise ayeti ifade eder)

(4/23). “size anneleriniz … haram kılındı…” ayette “nikah / evlenmek” kelimesi hafz edilmiştir.

“Alimul ğaybi veş şehadeh” (6/73). ayette Allah (c.c) ismi hazf edilmiş. “Gaybı ve Şehadeti bilen “Allah’tır”.

(2/210) “Allah`ın ve meleklerin yoğun bulutlar arasından kendilerine gelmesini mi bekliyorlar?” ayet “ye`tiye emru rabbike” (16:33) ayeti gibidir. “emr” hazf edilmiştir. İki ayet birlikte düşünüldüğünde Allah (c.c)’ın değil, “emrinin” gelmesi/geldiği şeklindedir.  “Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?” (16/33)

(2/213) “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah onlara nebiler gönderdi…” ayette “ihtilaf ” kelimesi hazf edilmiştir. “İnsanlar tek bir ümmetti (ayrılığa düştüler de) Allah onlara nebiler gönderdi” şeklinde Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet vardır.

(41/17) “Ve Semud’a gelince…” ayette “kavm” kelimesi hazf  edilmiştir. “Ve Semud (kavmine) gelince…” bu ayete “kavm” kelimesi takdir edilmektedir.  “Ves`elil karyetelleti…”  (12/82) ayette de hazf vardır. Şehre değil şehrin ahalisine soru sorulması istenmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de muhatablarının durumuna göre “Hazf” uslubunu kullanmıştır. Kur’an-ı kerim’de ilk anlayan öznelerinin bildikleri ve uygulaya geldikleri pratiklerin (salat, hac, oruç vb.) detaylı bir şekilde yer almadığını, nüzul bağlamında bilinenlerin düzeltilmesi gerekmiyorsa hazf edilip geçildiği, eğer düzeltilmesi gereken yanlış bir şey varsa bunun düzeltildiğini görmekteyiz.  

“Gerçekten, Safa ile Merve, Allah’ın şiarlarındandır. Her kim beyti hac eder veya umre yaparsa o (ikisini) tavaf etmeleri günah değildir. Ve kim de nafile bir hayır yaparsa, gerçekten Allah Şakir`dir, Alim`dir.” (2/158)

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz. Allah, kendinize hainlik ettiğinizi bildiğinden, tövbenizi kabul edip, sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığını arzu edin. Fecrin siyah ipliği, beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da geceye kadar orucu yerine getirin. Bununla birlikte siz mescitlerde ibadete kapandığınızda iken eşlerinize yaklaşmayın.” (2:187)

Haccı da, umreyi de Allah için yerine getirin. Eğer engellenmiş olursanız (ihramdan çıkmak için) artık size kolay gelen kurbanı kesin. Bu kurban, yerince ulaşıp (kesilinceye kadar) başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden kim hasta olur ya da başından rahatsız olursa (bu durum sebebiyle başını tıraş ederse) fidye olarak oruç tutması ya da  sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Güvende olduğunuz zaman hacc zamanına kadar umreden faydalanmak isteyen kimse, kolay gelen kurbanı keser. (Kesecek kurban) bulamayan kimse üçü hacda, yedide döndüğünde tam on gün oruç tutar. Bu (durum), ailesi Mescid-i Haram’da hazır olmayanlar içindir. (2:196)

“Haram ay haram aya bedeldir.”(2/194) ayette haram ay “eş-Şehru’l-haramu” zikredilmiş haram ayların hangileri oldukları “ismen zikredilmemiş” hazfedilmiştir. İlk anlayan özneler “haram ayların” hangileri olduklarını biliyorlardı.

“Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” (2/191) ayette Müminlerin çıkarıldığı yer “Mekke”dir. ayette hazf edilmiştir. İlk anlayan özneler çıkarıldıkları yerin “Mekke” olduğunu, kendilerini “kimlerin” çıkarıldıklarını da bilmekteydiler.

“Hac, bilinen aylardadır.” (2/197) ayette hac aylarının bilindiğinden “eşhurun ma’lumatun”  bahsedilmiş, hangi aylar olduğu bilindiği için hazf edilmiş (Şevval, Zilkade ve Zilhicce`) zikredilmemiştir.

“Sayılı günlerde Allah’ı anın. Kim iki gün içinde acele edip dönerse, ona günah yoktur. Kim diğer (günler için) kalırsa, ona da günah yoktur.” (2:203)

Bu âyet-i kerimede sözü geçen "sayılı günler" Minâ`da kalınan günlerdir. Bu günler aynı zamanda Teşrik günleri diye de bilinir. Bu üç isim (yani: Sayılı günler, Teşrik günleri ve Mina günleri) bu üç gün hakkında kullanılır. Aynı zamanda bunlar cemreleri taşlama günleridir. Bu günler hacının, kurban bayramı birinci gününden sonra iki gününde Mina`dan acele edip ayrıldığı üç gün hakkında kullanılır. Taş atma günleri sayılı günlerdir. Kurban kesme günleri ise malum (22/28) günlerdir. ayette günler ilk anlayan özneler tarafından bilindiği için zikredilmemiş hafz edilmiştir. Yine ayette  “Mina” “Mekke” “Şeytan taşlama” zikredilmemiş hazf edilmiştir.

“Allah`ın ismini bilinen günlerde ansınlar.” (22/28) ayette günlerin isimleri zikredilmemiş hazf edilmiştir.  

"Sonra kirlerini gidersinler…” (22/29) ayette "tefes/kir" kelimesi zikredilmiş. Uygulamaya atıf yapılmıştır.

Kur’an-ı Kerim ilk anlayan öznelerin uygulaya geldikleri salih ve maruf davranışları onaylamış, Peygamber (a.s.m.) ve onun arkadaşlarının yaptıklarına, uygulamalarına gerekmedikçe müdahale etmemiş serbestlik tanımıştır. Cuma suresindeki gibi Müminlerin uygulaya geldikleri bir pratiğin ciddiye alınmaması sonucu müdahale edilmiş, surenin dokuz ve on bir arası ayetleri inmiştir (62/9-11). Kur’an-ı Kerim’in işaret ettiği veya etmediği(hitan) bu uygulama ve pratikler nesilden nesile bizlere yaşanarak aktarılmıştır.

Bamız İbrahim (a.s) ve İsmail (a.s)’ın Peygamber (a.s) için yaptıkları duayı biz de edelim:  

(İbrahim ve İsmail) Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuşlardan eyle. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize menasiki göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, Tevvab’sın, Rahim’sin. Rabbimiz! İçlerinden onlara bir rasül gönder; onlara âyetlerini okusun, Kitabı ve Hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Gerçekten,  sen Azizsin, Hakimsin" diyorlardı.” (2/128-129)

Not: Tefsir usulüyle ilgili bir kitabı okumanızı önemle tavsiye ederiz.

(bk. Rıdvan Çeliköz, Kur'an-ı Kerim ve Hazf; Ömer Kara, Belâgat'ta Bir Îcâz-ı Hazf Çeşidi: İhtibâk,  EKEV Akademi Dergisi -Sosyal Bilimler-, sayı: II/1, Ankara, 1999, s. 118-162.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun